Türk Bilim Diyasporası’nın ABD Haritası

Posted April 9th, 2014 at 12:45 am (UTC+0)
Leave a comment

Hatırlayacak olursanız bir önceki yazımda Türk-Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA) Başkanı ile bir röportaj yapmıştım. Bu yazımda da kısaca Türk Bilim Diyasporası’nın Amerika’daki dağılımına değinmek istiyorum.

Amerika’da en son nüfus sayımı 2010 yılında yapıldı. Türk Amerikan Dernekleri Kurulu (ATAA) önderliğinde bu nüfus sayımında Türk ve Türk kökenli Amerikalılar’ın sayılması için Nüfus Sayım Dairesi ile birlikte resmi bir çalışma yapıldı. Sonuçları istatistiksel bir takım anket bazlı hesaplamalara dayalı olsa da (yani Amerika’daki tüm evlere gönderilen nüfus formları kullanılmadan), rakamlar fikir vermesi açısından faydalı.

Buna göre 2010 yılında Amerika’daki Türk sayısı 192 bin 416. Bu sayının eyaletlere göre dağılımına bakıldığında ise ilk beş tablosu şöyle oluşuyor:

  1. New York (29,907)
  2. California (22,091)
  3. New Jersey (16,830)
  4. Florida (15,289)
  5. Teksas (9,221)

Daha ayrıntılı bir demografik tabloya bakacak olursak;

  • Bu ülkede yaşayan Türkler’in %45’i Amerika doğumlu
  • Amerika doğumlu olmayanların %42’si sonradan Amerikan vatandaşı olmuş
  • Amerikalı Türkler’in büyük çoğunluğu (%63) evlerinde Türkçe konuşuyor
  • Yıllık ortalama hane geliri $57,302
  • Amerikalı Türkler’in %26.7’si üniversite mezunu

 

TASSA da, Profesör Doktor Levent Güntay tarafından hazırlanan benzer bir araştırmayla Amerika’daki Türk Bilim Diyasporası’nın coğrafi profilini çıkarmış. Buna göre;

  • Türk Bilim Diyasporası genelde Amerika’nın doğu ve orta-batı kesiminde toplanmış. Sıralamada ilk beş eyalete ve dağılımın yüzdesi şöyle:

1. Washington, DC  (%12)

2. California (%10)

3. Massachusetts (9.9%)

4. New York (%9.3)

5. Maryland (%6.1)

  • Türk Bilim Diyasporası’nın %65’i akademisyen veya araştırmacı olarak üniversitelerde çalışıyor.
  • En fazla Türk akademisyen bulunan ilk beş üniversite şöyle:
  1. Ohio State Üniversitesi (Ohio)  – 69 akademisyen
  2. Harvard Üniversitesi (Massachusetts)  – 56 akademisyen
  3. MIT (Massachusetts) – 42 akademisyen
  4. Michigan  Üniversitesi (Michigan) – 42 akademisyen
  5. Duke Üniversitesi (Kuzey Carolina) – 31 akademisyen

                                                       

                                                           Türk Bilim Diyasporası’nın ABD Haritası

Dıyaspora harıtası

 

 

 

 

                             Kaynak: Türk-Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA)

 

Bir önceki blog yazımda Amerika’ya gelen öğrencilerin okul seçimi yaparken nelere dikkat etmeleri gerektiğini TASSA Başkanı Profesör Doktor Haluk Ünal’dan duymuştuk. Ben de bu seçimi  yapmış bir akademisyenle konuşmak istedim ve Michigan State Üniversitesi’nde uluslararası ticaret ve pazarlama Profesörü olan Doktor Ahmet Kırca ile sohbet ettim.

Profesör Doktor Kırca Türk akademisyenlerin en az olduğu Güney Carolina Eyaletinde (%0.4) doktorasını tamamladıktan sonra, Türkler’in %12 ile en yoğun olduğu Washington, DC’ye gelmiş ve şimdi de sıralamada %2.6 ile 13. Eyalet olan Michigan’da yaşıyor.

Amerika’nın farklı coğrafyalarında bulunmuş bir akademisyen olan Profesör Doktor Ahmet Kırca ile bu coğrafi profil ve Amerika’da okul seçimi yaparken coğrafyanın rolü üzerine ilginizi çekebileceğini düşündüğüm kısa bir söyleşi yaptım.

Söyleşiyi aşağıdaki ses dosyasından dinleyebilirsiniz.

 

ahmet hoca

Profesör Doktor Ahmet Kırca

Kaynaklar:

Türk Bilim Diyasporası’nın Amerika’daki Dağılımı

Amerika’daki Türklerle ilgili İstatistikler

“Türkiye’ye Hizmetin Yeri Yok, Önemli Olan İstek”

Posted March 26th, 2014 at 6:59 pm (UTC+0)
1 comment

Proresör Doktor Haluk Ünal (en sağda) ve TÜBİTAK Başkanı Profesör Doktor Yücel Altunbaşak genç araştırmacılara ödüllerini taktim ederken

Proresör Doktor Haluk Ünal (en sağda) ve TÜBİTAK Başkanı Profesör Doktor Yücel Altunbaşak genç araştırmacılara ödüllerini taktim ederken.
Fotoğraf: TASSA Medya Sponsoru Turkish American Television

Türk-Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA), geçtiğimiz haftasonunda bilim ve akademi dünyasının önde gelen isimlerini iki günlük bir konferansta bir araya getirdi. Son derece başarılı geçen bu konferansta Türkiye’nin göğsünü kabartacak bilimsel çalışmalar yapan gençler tanıtıldı.

Alanlarında başarılı olan kişilerin diğer ülkelerdeki koşulları daha cazip bulup, doğup, büyüdükleri topraklardan uzaklarda yaşayıp, çalışmayı tercih etmesi yani beyin göçü, bu beyinleri kaybeden ülkeler için genelde önemli bir dezavantaj olarak görülür. Önceki yazılarımda değindiğim bir konu vardı, “Türkiye’ye katkıda bulunmak için ille de Türkiye’de olunması gerektiğini düşünmeyenlerdenim” demiştim ve bunu kurumsal anlamda son derece başarılı bir şekilde yürüten bazı kuruluşlardan bahsetmiştim (Amerikan Rüyasının Türkiye’ye Yansıması).

İşte Amerika’daki Türk Bilim Diyasporası’nı temsil eden Türk-Amerikan Bilim Adamları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA) da gerek kapsamlı çalışmaları, gerek gençlere verdiği değer sayesinde Türkiye’ye önemli katkılarda bulunuyor. TASSA Başkanı Profesör Doktor Haluk Ünal’a göre “Türkiye’ye hizmetin yeri yok, önemli olan istek”.

5000’den fazla üyesi olan ve Türkiye – Amerika arasında bir bilim ve akademi köprüsü kurma vizyonuyla çalışmalarını yürüten TASSA Başkanı Profesör Doktor Haluk Ünal ile bilim diasporası ve Amerikan yüksek öğretim sistemi üzerine, özellikle Amerika’da üniversite eğitimiyle yakından ilgilenenlerin ilgisini çekeceğini düşündüğüm, kısa bir söyleşi yaptık. Profesör Doktor Haluk Ünal ile yaptığım söyleşiyi aşağıda ses dosyasından dinleyebilirsiniz.

Klasik Bir Amerikan Rüyası: Üniversite Eğitimi

Posted March 18th, 2014 at 6:07 pm (UTC+0)
1 comment

Bir önceki blog yazımda okuyuculara Amerikan Rüyası’nın onlar için ne anlama geldiğini sormuştum. Birçok kişi, Amerikan Rüyası’nın “yenilik, eşitlik ve fırsat özgürlüğü” anlamına geldiğini belirtti. Amerika’nın eğitim için büyük fırsatlar sunan bir ülke olduğu kesin. Geçtiğimiz günlerde Times Higher Education dergisinin yayınladığı, dünya çapında yüz üniversite sıralamasında ilk ondaki sekiz üniversitenin Amerika’da olması da bunun önemli kanıtlarından biri (Türkiye’den sadece ODTÜ sıralamada 71 – 80 arasında). Öyle olmasa, geçen yıl 800.000’den fazla yabancı öğrenci Amerika’yı seçmezdi.

Bu hafta sizlere birçok gencin rüyası olan Amerika’da üniversite eğitimi konusunda birşeyler yazmak istedim. Hatta yazmakla da kalmadım, 1993 yılından bu yana Türkiye’den Amerika’ya üniversite eğitimi için gelmeyi planlayan öğrencilere ve ailelerine danışmanlık yapan birini, Study in America (Amerika’da Eğitim Al) adlı danışmanlık şirketinin kurucusu Tamer Türkman’ı Amerika’nın Sesi stüdyomuza davet ettim.

1500’den fazla üniversite ve yüksek lisans öğrencisinin Amerika’da üniversite eğitimine kabul almasında ve sonrasında danışmanlık hizmeti veren Tamer Türkman’la yaptığım söyleşiyi aşağıda izleyebilirsiniz. Ama öncesinde sizlere Amerika’da üniversite eğitimini bu kadar cazip kılan ancak süre yetersizliği yüzünden söyleşide konuşamadığımız temel nedenlere kısaca değinmek istiyorum:

1- Amerika’da, Türkiye’de olduğu gibi yılda bir kez yapılan ve öğrencilerin neredeyse kaderini belirleyen merkezi bir sınav sistemi yok. SAT (Scholastic Assessment Test) adı verilen ve öğrencilerin yazı yazma, analitik düşünme ve matematik alanlarında becerisini ölçen sınav, yılda sekiz kez alınabiliyor. Üniversiteler her ne kadar bu testin sonuçlarına baksalar da, sınav tek başına bir ölçü olarak görülmüyor. Öğrencinin spor, müzik, toplumsal sorumluluk, liderlik, yaratıcılık vs. gibi diğer alanlardaki faaliyetleri de değerlendirmede etkili rol oynuyor.

2- Amerika’da Community College denilen iki yıllık yüksek okullar, yüksek öğrenim sisteminin önemli bir parçası. Birçok farklı alanda eğitim veren bu okullara hem federal hükümetten hem de eyalet hükümetlerinden maddi destek yağıyor. Bu destek de doğrudan eğitime yansıyor; hem fiyatları diğer dört yıllık üniversitelerden çok daha az oluyor, hem de birçok öğrenci buradan dört yıllık üniversitelere yatay geçiş yapabiliyor ve iki yıl (veya daha fazla) eğitimden sonra dört yıllık üniversite diploması alabiliyor.

3- Türkiye ile karşılaştırıldığında üniversite ücretleri burada elbette daha yüksek fakat gerek özel, gerek devlet üniversitelerinde olsun, hem akademik hem de spor alanlarında burs ve finansal destek imkanları bir hayli geniş. Örneğin tıp fakültesinde okuyan bir öğrencinin yılda 50 bin dolar civarında üniversite ücreti ödediğini düşünürsek, bu öğrencinin sekiz yıllık eğitim için çok büyük bir toplam ödemesi gerekeceğini görürüz. Bu da burs almanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ancak, federal bursların ve kredilerin (bunlara eyelet bursları da dahil) sadece ABD vatandaşlarına ya da yeşil kart sahibi olanlara açık olduğunu belirtmekte fayda var.

Hazır konuyu açmışken bahsedeyim. Amerika’da ilginç bir sistem var. Amerikan vatandaşları bile ikamet ettikleri eyaletin dışında başka bir eyalette üniversite eğitimi aldıklarında, daha fazla harç ödüyorlar. Dolayısıyla bu fiyatlandırma sistemi yabancı öğrencilere de yansıyor, onların ödemeleri normal ücretlerin iki misli (veya daha fazla) oluyor.

4- Dünya çapında üniversitelerin sıralamasında Amerikan üniversitelerinin ezici çoğunlukla ön sıralarda yer almasının nedenlerinden birisi de sadece geniş bir akademik çalışma ve araştırma sahasına sahip olmaları değil; bu sahaları kampüs dışarısında yani gerçek hayatta uygulama fırsatı sağlayan staj, sosyal sorumluluk projeleri ve benzer imkanlar.

5- Irkınız, etnik kökeniniz, dininiz, cinsel tercihiniz, futbol takımınız ve siyasi görüşleriniz ne olursa olsun, Amerika’daki üniversitelerde gönül rahatlığıyla kendinizi ifade edebilirsiniz. Çünkü yurtdışından öğrenci kabul eden üniversitelerde dünyanın hemen her yerinden her türlü öğrenci ve akademisyen bulunuyor. Farklılıklar ve çok seslilik, sistemi daha da kalıcı kılıyor ve güçlendiriyor. Dolayısıyla, böyle bir ortamda ayrımcılık ve kutuplaşmanın yaşanması da zorlaşıyor.

Kısacası, birçok yabancı öğrencinin gıpta ile bakacağı, belki de kendi ülkesinde hayal bile edemeyeceği bu eşitlik ve fırsat özgürlüklerinden faydalanmak isteyenlerin adresi Amerikan üniversiteleri. Herşey dört dörtlük değil elbette, Amerikan üniversite sisteminin eksik tarafları da var. Örneğin son zamanlarda giderek yükselen üniversite ücretleri ve kısıtlı iş imkanları nedeniyle onbinlerce dolar okul borcunu ödeyemeyen bir nesil var Amerika’da. Yine de bu yüksek bedele rağmen bence Amerika’yı yabancı öğrenciler için cazip kılan en önemli etken bu özgürlükler.

Daha Fazla Bilgi İçin:

Study in America (Öğrencilere ve Ailelerine Danışmanlık Sağlayan Şirket)

Times Higher Education (Dünya Çapında Üniversitelerin Sıralaması)

USA.Gov (ABD’de Eğitim İle İlgili Resmi Bilgileri Alabileceğiniz Kaynak)

Amerikan Rüyası’nın Türkiye’ye Yansıması

Posted February 19th, 2014 at 7:46 pm (UTC+0)
Leave a comment

Amerika’da yaşayan Türkler Türkiye’ye gittiklerinde karşı karşıya kaldıkları klasikleşmiş sorulardan biri de Amerika’daki yaşam standartları ve ekonomik koşullarla ilgilidir. Bu sorunun sorulmasının başlıca nedeni, onlara göre sizin “Amerikan Rüyası’nı” yaşıyor olmanızdandır. Peki nedir bu “Amerikan Rüyası”?  Bunca insanın peşine düşüp geldiği nedir?

Amerikan Rüyası olarak bilinen kavramın genel anlamdaki tanımı “yoğun ve kararlı bir şekilde fedakarca çalışarak, herkesin zengin olmasının mümkün olduğu, sosyo-ekonomik anlamda zirveye kadar yükselebilmeyi sağlayan bir düzen” olarak bilinir. Amerika’daki Türkler ile ilgili program ve belgeselleri izlediğinizde genel temanın bu “Amerikan Rüyası” üzerine kurulduğunu hemen farkedersiniz. Bu rüya kimilerini cezbederken, kimilerine de farklı sebeplerden dolayı itici gelir.

Amerikan Rüyası’na ulaşmanın elbette bir bedeli var. TRT’nin 2006 yılında yayınlanan ve “Amerika’da Türk Olmak” adlı 13 bölümlük belgeseli, bu rüyaya ulaşmak için çalışanları ve karşılığında ödedikleri bedelleri konu olan, izlemenizi tavsiye ettiğim güzel bir belgesel. Ailemin halen yaşamakta olduğu ve terzi olarak gelen Türkler’in yoğun bir şekilde yaşadığı Rochester şehrini de konu alan belgeselde, röportaj yapılan kişilerin en fazla dile getirdiği bedellerden biri de “Türkiye hasreti” yani kısacası “gurbetlik” duygusu. Bir taraftan tüm zorluklara rağmen Amerikan Rüyası’nın peşinden koşan bu kişilerin diğer taraftan Türkiye’ye her zaman bir hasreti olmuştur. Bu hasret, belli bir yaştan sonra buraya gelen kesimde çok daha yoğun bir şekilde kendini hissettirir.

Fakat bu Amerikan Rüyası’nın bu bahsettiğim belgeselde de, toplum içinde de konuşulmayan ve Türkiye’dekilerin de pek farkında olmadıkları çok farklı bir boyutu var aslında; o da, maddi anlamda tatmine ulaşmış olanların manevi anlamda da tatmine ulaşmak için Türkiye’ye yaptığı yardımlar. Kısacası Amerikan Rüyası’nın Türkiye’ye yansıyan ama fazla bilinmeyen kesimi.

Ben, Türkiye’ye katkıda bulunmak için ille de Türkiye’de olunması gerektiğini düşünmeyenlerdenim. Özellikle küreselleşen ekonomik ve sosyal ilişkiler çerçevesinde, buradan Türkiye’ye daha fazla katkıda bulunulabileceği görüşündeyim. Türkiye’nin görevini devretmeye hazırlanan Washington Büyükelçisi Namık Tan da birkaç yıl önce Teksas’taki Türk toplumuna yaptığı bir konuşmada Türkiye’nin Amerika’daki Türk toplumuna ihtiyacı olduğunu, o nedenle burada kalacakların Türkiye’ye çok daha fazla yardım edebileceğini vurgulamıştı. Bu yardım birçok farklı alanlarda yapılabilir ve yapılıyor da. Benim dikkatimi çeken ve sizlere bahsetmek istediğim, profesyonel olarak çalışanların bu ülkeden Türkiye’ye yaptığı gönüllü yardımlar.

Şu anda Amerika’da Türk asıllı Amerikalılar tarafından faaliyet gösteren ve kar amacı gütmeden Türkiye’ye katkıda bulunan çok sayıdaki sosyal yardımlaşma ve hayır kurumu var. Örneğin, merkezi New York’taki Turkish Philanthropy Funds (Türk Hayırseverlik Fonu) ve Bridges of Hope (Umut Köprüleri) ile North Carolina merkezli Bridge to Türkiye (Türkiye’ye Köprü) başta gelenler. Bunların yanısıra Turkish Children Foster Care (Bakıma Muhtaç Türk Çocuklarını Koruma Derneği), Washington Turkish Women’s Association (Washington Türk Kadınlar Derneği) ve Turkish Women’s Initiative (Değişim Liderleri Derneği) gibi daha küçük ölçekli kurumlarda var. 2007 yılından bu yana sadece Türk Hayırseverlik Fonu’na yapılan bağışların tutarı 16 milyon dolardan fazla! Türkiye’ye Köprü derneğinin, kuruluşundan bu yana yaptığı yardımın tutarı ise 1,2 milyon dolar.

Özellikle Türkiye’deki sosyo-ekonomik açıdan ihtiyaç duyan öğrenci ve çocuklara yardımı hedefleyen bu sosyal yardımlaşma ve hayır kurumlarının bugüne kadar Türkiye’de birçok çocuk ve öğretmene ihtiyaç duydukları alanlarda önemli katkıları olmuş. Örneğin, bu yardımların bazıları Erzurum’daki öğrencilere ayakkabı göndermek şeklinde olurken, bazıları da Kayseri’deki öğrencilere laboratuvar, Muş’taki öğrencilere kışlık ceket, Ordu’daki kız öğrencilere yatakhane olarak gerçekleşmiş.

Boots1OLYMPUS DIGITAL CAMERA

BTF tesekkurErzurum

                                                                                                                                                                                                                                                                         Kız öğrencilerden bahsetmişken, bu kuruluşların hemen hepsinin faaliyetlerini büyük çoğunluğunu Türkiye’deki kız çocuklarına odakladıklarını belirtmekte fayda var. Bunun sebebi de Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) raporuna göre Türkiye’de yaşları 15 ila 29 arasında değişen genç kız ve kadınların %52’si ne okula gidiyor, ne de çalışıyor. Kısacası burada amaç, genç kız ve kadınlara sosyo-ekonomik fırsatlar sağlayarak, onların yetiştireceği nesillere de erişebilmek ve hayatlarında bir fark yaratabilmek. Bu konuda Amerika’nın Sesi’nin Turkish Women’s Initiative başkanı ile yaptığı söyleşiyi de aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz.

İşte Amerikan Rüyası’nı farklı kılan da bu. Bugün Amerika’da yaşayan birçok Türk için artık bu rüya sadece kişisel zenginlik ve refah üzerine kurulu değil, sosyal sorumluluk ve birilerine yardımcı olma arzusu, gönüllü çalışma gayreti üzerine de kurulu. Sonuçta, Türkiye’den uzakta olsak da doğup, büyüdüğümüz ya da aile bağlarımızın olduğu topraklara ve insanlara katkıda bulunmak önemli bir sosyal sorumluluk.

BeTheChange

Bir dahaki sefere Amerikan Rüyası’nı yaşayan ya da yaşamaya çalışan birini gördüğünüzde ona o klasik “Amerika’da hayat nasıl?” sorunusu sormak yerine, Türkiye’ye karşı sosyal sorumluluklarını nasıl yerine getirdiklerini sorun. Alacağınız cevap sizi şaşırtabilir. Eğer şaşırtmazsa da, Amerikan rüyasını yaşayan o kişiyi herhangi bir sosyal sorumluluk projesine katkıda bulunmaya teşvik edecektir.

Amerikan Rüyası’nın sizin için ne anlama geldiğini adınız, soyadınız ve posta adresiniz ile birlikte bir cümle ile (ykucuker@voanews.com) adresime ileten ilk on kişiye Amerika’nın Sesi’nin hazırladığı ve Amerika’nın başkenti Washington’un fotoğraflarının yer aldığı 2014 duvar takvimi ve bir de tişört göndereceğim!

 

TRT’nin “Amerika’da Türk Olmak” adlı belgeseli için buraya tıklayın.

Turkish Philanthropy Funds (Türk Hayırseverlik Fonu)

Bridge to Türkiye (Türkiye’ye Köprü)

Bridges of Hope (Umut Köprüleri)

Turkish Children Foster Care (Bakıma Muhtaç Türk Çocuklarını Koruma Derneği)

Washington Turkish Women’s Association (Washington Türk Kadınlar Derneği)

Turkish Women’s Initiative (Değişim Liderleri Derneği)

Amerika’nın Sesi Değişim Liderleri Derneği Başkanı Söyleşisi

Türkiye Bağımlısı Amerikalı Olmak

Posted January 17th, 2014 at 4:30 am (UTC+0)
Leave a comment

Amerika’nın eğitim için büyük fırsatlar sunan bir ülke olduğu kesin. Uluslararası Eğitim Enstitüsü’nün hazırladığı rapora göre geçen yıl 800,000’den fazla yabancı öğrenci eğitim için Amerika’yı seçmiş. Bu rakam, bir önceki yıla göre  %7,2 oranında artmış. Türkiye’den gelen öğrencilerin sayısı da 11,278’le hiç azımsanmayacak ölçüde.  Zira, bu rakamla Türkiye,  Amerika’ya en çok öğrenci gönderen ilk 10 ülke arasında yer alıyor.

Eğitim için Amerika’yı seçmek neredeyse sıradan bir durum gibi. Amerika’nın Sesi muhabiri Çağrı Tanyol’un kısa adı YES olan Amerikan Hükümeti’nin eğitim programından faydalanarak lise eğitimi almaya gelen Eylül Yağmur adlı öğrenci ile yaptığı röportaj da bunun en iyi örneklerinden biri. Peki bu kadar Türk öğrenci eğitim için Amerika’yı seçerken, Amerikalılar’ın Türkiye’yi ne oranda seçtiğini hiç merak ettiniz mi? Ya da eğitim için Türkiye’yi seçen Amerikalı gençlerin genel izlenimlerinin neler olduğunu? Amerika’daki belli üniversitelerde Türkiye ile ortak eğitim programları geliştiriliyor, hatta çift diploma sistemi uygulanıyor. Bunun yanında Federal Hükümet de YES gibi programlar aracılığı ile Amerikalı gençlere Türkiye’de eğitim fırsatı veriyor. Ancak rapora göre görünen o ki öğrenci göndermede ilk 10’a giren Türkiye, öğrenci kabulüne geldiğinde ilk 25 içinde bile yer almıyor. Durum böyle olunca da Türkiye’ye giden az sayıda öğrencinin izlenimlerini alma konusunda yapılmış kapsamlı bir resmi çalışma olmaması doğal.

Liseyi Amerika’da bitirip, üniversite eğitimini de burada devam ettiren ve yıllardır ailesiyle Amerika’da yaşayan bir Amerikalı Türk olarak, eğitim için Türkiye’yi seçen Amerikalılar her zaman ilgimi çekmiştir. Türkiye’den Amerika’ya gelen öğrencilerle ilgili araştırma ve yazıların ağırlıkta olduğu bir ortamda aksini yapanların gölgede kaldığını da düşünerek, bu ilk yazımda sizlere genç yaşta Alabama eyaletinden çıkıp, soluğu Adana’da alan ve kendi deyimi ile “Türkiye bağımlısı” olan, iyi derecede Türkçe konuşabilen Rebecca’nın hikayesini anlatmak istiyorum.

Rebecca, Amerika’nın ve dünyanın saygın okullarından Georgetown Üniversitesi son sınıf öğrencisi. Kendisiyle Washington’da bulunan Türk kökenli bir sivil toplum kuruluşunun programında tanıştım. Rebacca’nın hikayesini ilginç kılan sadece Türkiye’ye gitmiş olması ve kısa sürede şaşırılacak derecede iyi Türkçe konuşmayı öğrenmiş olması değil. İlginç olan Rebacca’nın Washington’daki geleneksel Türk Festivali’nde kahve falı bakmaktan, Türk-Amerikan Sivil Toplum Kuruluşlarında staj yapmaya kadar her anlamda kendini Türkiye ve Türklerle özdeşleştirmiş olması.

Rebacca, ilk olarak Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın NSLIY adlı programı ile 2008 yılının yazında lise eğitimi için kendini Adana’da  bulmuş ve burada dolu dolu 10 ay geçirmiş. Bu kısa sürede, gitmeden önce hakkında pek fazla birşey bilmediği Türkiye’den bir  hayli etkilenmiş. Döndüğünde, Georgetown Üniversite’sinde bulunan Türk Araştırmaları Enstitüsü’nden de yararlanarak kendisini akademik anlamda da geliştirmeye başlamış. Üniversite ikinci ve üçüncü sınıflarda iki ayrı eğitim programıyla önce Alanya’ya, daha sonra da Ankara’ya gitmiş. 10 aylık Adana programı da dahil olmak üzere, toplam bir buçuk yılını Türkiye’de geçirmiş. Nasıl ki Türk öğrenciler buraya geldiğinde belli zorluklar yaşıyorsa, Rebecca da başta dil olmak üzere, birçok konuda sıkıntılar yaşamış. Ancak  bu sıkıntılara rağmen hem Amerika’yı ve Amerikan kültürünü en iyi şekilde temsil etmiş, hem de Türkiye’yi ve Türk kültürünü özümsemeyi başarabilmiş.  Adana’da Rebecca’yı ağırlayan ve halen yakın irtibat içinde olduğu ailenin öz kızı gibi olmuş. Fotoğraflardan da görüldüğü gibi Alabamalı Rebecca, kısa sürede Adanalı olup çıkmış!

RBarr Photo 1RBarr Photo 3

Türkiye tecrübesinin  çok olumlu geçtiğini söyleyen Rebecca, eğitim sisteminden tutun da, Türkiye’nin gündeminde yer alan belli başlı konulara kadar birçok alanda gözlemlerde bulunmuş. Hatta sohbetimiz sırasında az da olsa bu konulara da girdik. Rebecca’nın Türkiye’ye sıradan bir turist gibi gidip, turist olarak dönmediğini ve Türkiye’yi gerçekten özümsemiş  olduğunu bu konuları konuşurken daha da iyi anladım. Amerika’da yaşayanlar bilir, Türkiye’ye gittiğinizde çok sık sorulan sorulardan biri “Türkiye mi güzel, Amerika mı?” sorusudur.  Rebecca’ya da genelde hep bu sorulmuş, o da her seferinde bu soruyu yüzlerde ve yüreklerde tebessüm bırakan bir şekilde yanıtlamış. Türkçe konuşmanın  diyalogların boyutunu tamamen değiştirdiğini belirten Rebecca, birçok kişinin durumu öğrendiğinde kendisine biraz şaşkınlık, biraz da ilgi ve heyecanla yaklaştığını söylüyor.

Rebecca, Türkler’in ve Türk kökenli dernek ve kuruluşların bir hayli yoğun olduğu Washington’da yaşamanın Türkiye’de elde ettiği tecrübeyi ilerletmesi açısından çok önemli fırsatlar sağladığını belirtiyor. Georgetown Üniversitesi’nin sunduğu imkanlardan yararlanmanın yanısıra, bu sömestir HASNA adlı sivil toplum kuruluşunda staj yapan Rebecca, yoğun ders programından fırsat buldukça yerel Türk-Amerikan derneği olan ATA-DC’nin faaliyetlerinde de gönüllü çalışıyor. Gönüllü olmaktan bahsetmişken, Rebecca’nın “gönüllü elçiliği” kendine misyon edindiğini de unutmadan belirteyim. Mezun olacağı günü sabırsızlıkla bekleyen Rebecca’nın hedefi, Türk – Amerikan ilişkileri üzerine çalışmak ve Türkiye’yi Amerikalılar’a genç bir Amerikalı’nın, daha doğrusu Adanalı Rebecca’nın gözünden anlatarak yeni “Türkiye bağımlıları” yaratmak.

Türk – Amerikan ilişkilerinin ne büyük önem taşıdığını burada tekrar etmeye gerek yok. Bölgesel ve küresel gelişmelere bakılırsa siyasi pusula bu ilişkilerin giderek daha da fazla önem kazanacağını gösteriyor. Rebecca ve Rebecca gibi başarılı, iyi eğitimli ve en önemlisi de gönüllü elçiliği görev edinmiş, “Türkiye bağımlısı” Amerikalılar’ın sayısı arttıkça, ülkeler arası ilişkilerin de bir o kadar güçlenip, gelişeceği kesin.

Daha fazla bilgi için:

Uluslararası Eğitim Enstitüsü Raporu: http://www.iie.org/en/Research-and-Publications/Open-Doors

Amerika’nın Sesi muhabiri Çağrı Tanyol’un röportajı: http://www.amerikaninsesi.com/content/yes-programi-ile-amerikada-lise-egitimi/1791003.html

Georgetown Üniversitesi Türk Araştırmaları Enstitüsü: http://www.turkishstudies.org/

Amerika’nın Sesi’nden Hülya Polat’ın Enstitü Başkanı Sinan Ciddi ile söyleşisi: http://www.youtube.com/watch?v=PZGU0jE8qPg

Sivil Toplum Kuruluşu HASNA: http://hasna.org/

Türk Kültür Derneği ATA – DC: http://www.atadc.org/

Amerikan Rüyası’ndan Merhaba

Posted January 6th, 2014 at 8:55 pm (UTC+0)
Leave a comment

Washington DC’den herkese selamlar!

2014 yılı ile birlikte birçoğumuzun genelde yeni başlangıçların hazırlığını yapmayı planladığımız şu günlerde, ben de bu yeni blog ile bir başlangıç yapmak ve kendimi Amerika’nın Sesi okuyucularına tanıtmak istedim.

50 Eyalet, 16 bölgeye sahip olan ve yüzölçümü ile dünyanın dördüncü, nüfus olarak da üçüncü büyük ülkesi olan Amerika, etnik olarak da dünyanın en yüksek çeşitliliğine sahip. Buna dünyanın en büyük ekonomisi olduğunu da eklerseniz, ortaya gerçekten ne kadar muazzam bir coğrafyada olduğunuzu gösteren bir tablo çıkıyor. Böylesine muazzam bir coğrafya da doğal olarak birçok ilginç konu barındırıyor.

Yaklaşık 15 sene önce ailesiyle birlikte Trakya bölgesinden bu coğrafyaya  göç edip yeni bir hayata başlayan, kısacası göçmenler diyarı olarak bilinen bu ülkeye gelenlerle temelde aynı hikayeye sahip biriyim. Gerek Türk Amerikan Dernekleri Kurulu’ndaki (ATAA) profesyonel çalışmalarım, gerekse kişisel seyahatlerimle bu muazzam coğrafyayı hatırı sayılır şekilde dolaşıp, başta Türk-Amerikan toplumu olmak üzere diğer toplumları da gözlemlemeye fırsat buldum. Yaklaşık son üç senedir de Amerika’nın başkenti olduğu gibi, dünyanın da başkenti sayılan ve Ankara ile de kardeş şehir olan Washington DC’de yaşıyorum.

Amacım bu blog aracılığı ile Türk – Amerikan toplumunun ilgisini çeken farklı konulara elimden geldiğince değinmek ve bu muazzam coğrafyanın barındırdıklarını sizlerle paylaşabilmek.  Blogla ilgili sorularınız, tavsiyeleriniz veya görüşlerinizi her zaman  ykucuker@voanews.com adresinden bana ulaştırabilirsiniz.

Teşekkürler…

  • Page 2 of 2
  • <
  • 1
  • 2
Yenal Küçüker - Amerikan Rüyası

Amerikan Rüyası Hakkında

About

“Hayat, Hürriyet ve Mutluluğun Peşinde Olma” öğelerini ilke edinmiş bu ülkenin topraklarına ayak basan veya basmayı planlayan herkesin bir “Amerikan Rüyası” vardır. Benim Amerika Rüyam 1998 yılında ailemle birlikte Trakya bölgesinden göç edip, New York Eyaleti’nin kuzeyine, Türklerin bir hayli yoğun olduğu Rochester şehrine yerleşmekle başladı. Geçen 15 yıl içerisinde bir yandan kendi Amerikan Rüyamı gerçekleştirmek için çalışırken, diğer yandan da farklı kesimden birçok insanın Amerikan Rüyasına yakından tanıklık ettim ve etmeye de devam ediyorum.

Coğrafya eğitimim ve Türk Amerikan Dernekleri Kurulu’ndaki (ATAA) profesyonel çalışmalarım doğrultusunda bu muazzam toprakları hatırı sayılır şekilde dolaşmış biri olarak, amacım elimden geldiğince bu Amerikan Rüyasından sizlere ilginç kesitler sunabilmek.

Yenal