Aynanın Dışından Bakmak

Posted May 5th, 2011 at 9:36 pm (UTC+0)
3 comments

KAL ve “Kelebek Etkisi”

İnsan mezunu olduğu okulların hep daha iyi öğrenciler yetiştirmesini, daha parlak ve donanımlı gençleri hayata hazırlamasını ister. Sonuçta bu, eğer o okulun kültürünü aldıysanız sizin için de bir gurur kaynağıdır. O yüzden bazı insanlar girdikleri ortamda hangi okullu olduklarını söylemekten büyük keyif alır. “Ben Galatasaray Liseliyim…., Robert Kolej’liyim…., Siyasal’danım…,  ODTÜ’lüyüm….”  Ben de Anadolu Liseliyim; Kocaeli Anadolu Lisesi, nam-ı diğer KAL.

Kocaeli Anadolu Lisesi ben girdiğimde “taze” sayılabilecek bir okuldu. Bugünlerdeyse sadece Kocaeli ilinin değil, tüm ülkenin sayılı liselerinden. Oturmuş, köklü bir okul olmanın meyvelerini yemeye başladı bile. Okulun çok aktif bir Mezunlar Derneği ve Okul Aile Birliği var. Kariyer günlerinden pikniklere, pilavlı ziyafetlerden mezun buluşmalarına kadar birçok aktivite düzenliyorlar. Elbette bu kadar uzaktayken benim birçoğuna katılmam mümkün olmadı. Ancak birgün Okul Aile Birliği’nin başkanından bir email aldım. KAL adına bir dergi çıkarmayı planladıklarını ve bu dergide çocuklara, yani halen KAL sıralarında eğitim gören öğrencilere ilham olacak yazılar yayınlamayı arzuladıklarını söylüyordu. Benden de adını “Kelebek Etkisi” koydukları bu dergi için bir yazı istiyordu. Tabi büyük onur duydum ve elimden geleni yapacağımı ilettim. Hemen içimde büyük bir heyecanla düşünmeye başladım: Benim oturduğum sıralarda eğitim gören bu gençlere, bu pırıl pırıl beyinlere, bu dokunulmamış gönüllere ne mesaj vermek istiyordum…

Ve sonuçta aşağıdaki yazı çıktı. Umarım siz de okumaktan keyif alırsınız.

 

Dünyaya Aynanın Dışından Bakmak

Mesleği uğruna hayatını kaybeden Uğur Mumcu, gazeteciliğin tanımını yaptığı bir yazısında şöyle diyor: “Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir.”  Peki bunu hakkıyla yapabilmek için ne gerekir? Mumcu’ya göre bir kere gazeteci habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazı yazmalı. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunlu. Mumcu, “Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan gazetecidir,” diyor.  Günümüzde bu vasıflara uyan kaç gazeteci tanıyorsunuz? Ben çok fazla tanıdığımı söyleyemem. Üstelik bu sadece Türkiye’de böyle değil. Dünyanın heryerinde gazeteciler hem çok zor şartlar altında çalışıyor, hem de meslek ahlaklarını korumanın zorunluluğu altında eziliyor. Türkiye gibi kuralların tam olarak oturmadığı, gereğince uygulanmadığı, hatta en basit kurallara uyanların zaman zaman “aptal” ilan edildiği ülkelerde ise bu tip mesleki ahlak kurallarının göz ardı edilmesi hiç de şaşırtıcı değil. Buna rağmen Uğur Mumcu gibileri bu ülkede gazetecilik mesleğini yaptı ve bedelini ödedi.

Amerika’da ise özgür basın herşeyin önünde geliyor. Gazeteciler bir haberin peşinde koşarken önce doğru haber kaynağını bulma, ardındansa kaynağın verdiği bilgileri ikinci, üçüncü kaynaklardan doğrulama zorunluluğunun bilincinde hareket ediyor. Haber ne olursa olsun, “çabuk” gazetecilik adına denetimsiz bir şekilde yayına alınmıyor. Alınırsa bunun bedeli ağır oluyor. Gazetenin, derginin, televizyonun saygınlığına büyük gölge düşüyor; yaptığı haberlere kuşkuyla bakılıyor ve önemli oranda tiraj ve reklam geliri kaybına uğrayabiliyor. Yani kapitalizmin kuralları işliyor. Hükümetin tellallığını yapmaksa reklamverenlerin gözünde ikinci bir soru işaretine yol açıyor. Çünkü o zaman, haber kaynakları ve editoryal bağımsızlıkları sorgulanmaya başlıyor. İşte doğal yollarla gelişen özgür basın ortamında bu tip gazete ve televizyonlar hemen dikkati çekiyor.

Türkiye’de ise hükümet odaklı çevrelere dayanan medyanın ağırlığı özgür basın ortamının gelişmesine engel oluyor. İşlerini hakkıyla yapmak isteyen, doğru haberin peşinde koşup, halka doğruları vermeye çalışan gazeteciler medya patronlarının, haber müdürlerinin engeline takılıyor. Peki bu durum gazetecinin doğruları yazma zorunluluğunu ortadan kaldırır mı? Hayır. Belki bu görüşüm uzun yıllardır Amerika’da yaşayan ve mesleğini Amerika’da sürdüren bir gazeteci olarak “dışarıdan gazel okumak” gibi algılanabilir ancak bana kalırsa medyanın “bağımsız” olmaması ve/veya “denetimsiz” olması gazetecinin bireysel ahlaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Doğru olmayan habere imzasını atan, doğru ve önemli bir haberi de sümen altı eden gazeteci, mesleğinin tüccarlığını yapıyor demektir. Çarklara karşı savaşanların ödediği bedelleri göze almak elbette zor. Henüz mesleğinin başında bu iki denge arasında gidip gelen, bir de üstüne editöründen günde en az iki haber yapması için baskı gören ve karın tokluğuna çalışan yeni yetme bir muhabirin ne kadar tüccarlık yapabileceği ise ayrı bir tartışma konusu.

Üniversite yıllarımda sevgili hocam Prof. Dr. Ünsal Oskay’ın söylediği bir söz var ki, ülkemden onbinlerce kilometre uzakta, Amerika’da mesleğimi yaparken bile zaman zaman kulaklarımda çınlar. “Nerede, ne şartlarda, ne yapıyor olursanız olun ülkenizin gerçeklerinin ve dünyada olup bitenlerin farkında olun.” Evet, basında çalışan biri olarak bu mesleğe gönül vermeye hazır gençler için en büyük tavsiyem, işte hazine niteliğindeki bu sözler olacaktır. Ben bu sözleri hiç bir zaman unutmadım. 2002 yılında Amerika’nın Sesi’nde işe başlarken de “dünya olaylarını” Washington’dan izlemenin heyecanını hissettim. Ülkemde bıraktığım kargaşanın burada nasıl algılandığını, kendi hayatlarımızın dar pencerelerinden gördüğümüz “büyük” sorunların buradaki “küçük” yansılamalarını izledim. Çoğu zaman Türk medyasının ve Türk insanının düştüğü hatayı gördüm: Kendi içimizdeki sorunlarla o kadar meşgulüz ki, dışarıda olup bitenleri kaçırıyoruz. Ve bu içe dönüklük, bir süre sonra bizi kendi dev aynamızdaki aksimizden başka bir şeyle ilgilenmeyen bir topluma çeviriyor. Dünya olaylarını o dev aynadan izliyor, sadece o aynadaki yansımalarla ilgileniyoruz. İşin kötüsü, bu sanal dünyayı o kadar benimsiyoruz ki, hayatın kendisine değil bir aynaya baktığımızın farkında bile olmuyoruz. Tüm bunları dile getirmemin nedeni ise, mesleğiniz ne olursa olsun, dünya görüşü geniş bireyler olmak için kabuğunuzu kırmanızın gerekliliğini hatırlatmak. O aynanın içinden çıkın. Hayatı değil yansımasını yaşamayı reddedin. İmkanınız varsa dünyayı gezin, en az birkaç ülke görün, diğer toplumların, insanların yaşamlarına tanıklık edin ve en önemlisi kendi küçük dünyanızın içinden çıkarak büyük dünyaları keşfedin. Yeni fikirlere açık olun, bir olayın tek bir konsept içinde değerlendirilemeyeceğini, toplumsal olgulara birden çok bakış açısı getirilmesinin en doğal ve sağlıklı yol olduğunu unutmayın. Size ders kitaplarında öğretilenleri sorgulayın. Evrenselliği yakaladığınız zaman aynadan gördüğünüz “büyük” sorunların aslında ne kadar küçük sorunlar olduğunu anlayacaksınız.

Şimdi, 7 yıl sonra Amerikan başkentinin tam ortasında, kongre binasının karşısında yer alan Voice of America (VOA) Amerika’nın Sesi için dünya olaylarını izlerken, kendime şu soruyu soruyorum: Gazeteci kimdir, ne yapar, hangi doğruların peşinde koşar? Doğru neye ve kime göre doğrudur? Büyük ustad Mumcu’nun dediği gibi “bilgi kaynaklarından gelen haberleri en doğru ve hızlı şekilde izleyicilere sunan” biz, acaba ne kadar evrensel doğrunun farkında ve peşindeyiz. Sanırım bunu bilmenin tek yolu, kişisel gelişimle evrensel gerçekliği yakalamaktan ve dünyaya karşısında durduğumuz aynanın içinden bakmayı reddetmekten geçiyor.

Özge Övün Sert

Nisan, 2009

3 responses to “Aynanın Dışından Bakmak”

  1. Elif Azizoğlu says:

    Cok cok güzel bir yazı olmuş…Şimdi eğitim gören KAL bünyesindeki arkadaşlar ne şanslı…Umarım böyle güzel yol göstericilerle daha da başarılı olurlar…

  2. Gökhan Tuneli says:

    2008 yılı KAL mezunuyum. Yazınızı çok beğendiğimi dile getirmek istedim. Gazetecilik gibi zor bir mesleği yabancı bir dilde ve ülkede yapmanız . . . İmrendim doğrusu.

  3. ıcah liamsi namarhak says:

    sevgili özge . uzun bir yazı ve açıklama. hepsini anlayarak organize olup bir karşılık vermekte zorlanıyorum . bu yazıya en az sizin yazınız kadar bir açıklama gerekir. biraz kısa ve anlayabilecegimiz netlikte olsa daha güzel olabilirdi diye düşünüyorum. aynanın dışından bakamayız. çünkü aynanın zifti var. bir şey göremeyiz diye düşünüyorum. ben aynanın dışından bakmak yerine kendi dünyanızdan başka dünyalara bakmak diye ifade edebilirdim. kelebek etkisine gelelim. ben daha degişik bir açıdan yaklaşmak istiyorum. bana göre her insan bir tırtıl dır. ama kendini ne kadar iyi geliştirirse o kadar mükemmel ve rengarek bir kelebek olur. tırtıl ın nasıl bir büyüklükte ve renklerde kelebek olacagını bilmek olanaksızdır. ben tırtıl ve kelebek diyorum. bunu kendim için istedigim kadar başkları içinde istiyorum. tabi tüzel kişilikleride unutmamak gerekir. türk-amerikan ilişkilerininde bir tırtıl kelebek kuramına ihtiyacı var diye düşünüyorum. umarım yaşadıgım ülke ve rüyalarımın ülkesi bunu başarır.
    zahmet olmazsa yorumlara şöyle iki kelimede olsa bir degerlendirme yapın. ilgisizlik iyi bir davranış biçimi degil. siz bunu sergiliyorsunuz. bunuda voa türkçe ve size hiç yakıştıramıyorum. bakın biz öylemi yapıyoruz. kurumsal ve mesleki hayatlarına bir renk gelsin diye ilgi gösteriyoruz. yazmayacagım dedim ama genede yazdım. kendimi kandırdım.
    bu imkanı bize tanıyan amerikanın sesi ve sevgili özge sine teşekür ediyor ve başarılar diliyorum..

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Özge Övün Sert

Özge Övün Sert 2003'ten bu yana Amerika'nın Sesi'nde muhabirlik ve televizyon sunuculuğu yapıyor. M.Ü. İletişim Fakültesi mezunu. Atlantik'in öbür yakasından haber veren sunucu ABD'deki Türk toplumunun da aktif bir üyesi. Ayrıca büyük hayallerin küçük adımlarla gerçeğe dönüşebileceğine inanıyor.

Blog Yazarı ve Mesajı