Geçtiğimiz günlerde  iki başarılı kadın hayata veda etti ve bu kayıplar beni  yıllar öncesine götürdü. Hani anılar vardır, her zaman aklınızda değildirler ve binde bir hatırlarsınız ama aklınıza geldikleri zaman tam anlamıyla “burnunuzun direği sızlar”  işte öyle bir duygu selinde buldum kendimi.  Hollywood’un menekşe gözlü çılgın oyuncusu,  beyaz perdenin skandallarıyla, fırtınalı aşklarıyla ama bir o kadar da güçlü oyunculuğuyla sinema tarihine geçen Elizabeth Taylor’u 79 yaşında kalp yetmezliğinden öldü. Cenazesi de kendi isteğiyle 15 dakika geç başladı, şanının şöhretinin hakkını verircesine. Aile üyelerinden biri, “kendi cenazesine bile geç kaldı ve bunu yapmamızı özellikle istedi” dedi. Şanlıydı, şöhretliydi ama California’nın Glendale kentindeki Forest Lawn Memorial Park adlı kabristanda (Michael Jackson da orada yatıyor)  sade bir cenaze töreniyle dünyaya veda etti Elizabeth Taylor. Aktör Colin Farrell, Gerard Manley Hopkins’in bir şiirini okudu törende, oğlu Michael Wilding, kızı Lisa ve torunu Tarquin Wilding ona sevgilerini dile getirdi.  Torunu  Rhys Tivey bir trampet solosu armağan etti büyükannesine.  Töreni bir haham yönetti çünkü Elizabeth Taylor 1950’lerde aktör Eddie Fisher’le evlendiği zaman din değiştirmişti.

9 yaşında Hollywood’da bir yetenek avcısı tarafından keşfedilen Taylor’ın sinema kariyeri 70 yıla yayılıyor. 1944 yılında menekşe gözlü yıldız adayı MGM film stüdyosunun ‘National Velvet’ adlı yapımında Velvet Brown rolünü elde etti. Elizabeth Taylor kalın siyah kaşları, güzel gözleri ve dramatik havasıyla daha 30 yaşındayken bir sinema ikonu olmayı başardı. Taylor 1956’da ‘Devlerin Aşkı’ filminde Rock Hudson’la başrolü paylaştı. Olağanüstü roller birbirini izledi. Taylor 1958’de Tennessee Williams’ın ünlü oyunu ‘Kızgın Damdaki Kedi’nin sinema uyarlamasında Paul Newman’la oynadı. Taylor kocasını kıskandırmaya çalışan tatminsiz eş Maggie rolündeydi. Taylor 1960’ta  Gloria Wandrous adlı New Yorklu bir telekızı canlandırdığı ‘Butterfield 8’ filmiyle ilk Oscar’ını kucakladı.

Elizabeth Taylor 20th Century Fox stüdyosunun yapımında Cleopatra’yı oynamak için bir milyon dolarlık sözleşme imzaladığında zamanın en çok kazanan aktrisi oldu. Taylor, filmde başrolü paylaştığı Richard Burton’la büyük bir aşk yaşadı,  çiftin çok fırtınalı bir ilişkisi oldu.Boşandıktan sonra tekrar evlenen Taylor ve Burton, ‘Who is Afraid of Virginia Woolf”  filmiyle sinema tarihine adlarını altın harflerle yazdırdı. Filmde geçimsiz bir çifti canlandıran iki sanatçı da Oscar’la ödüllendirildi. Taylor’un özel hayatı da canlandırdığı karakterler gibi dramla doluydu. Sekiz kez evlenen yıldız ilk evliliğini oteller zinciri sahibi Nicky Hilton’la yaptı. Bu evlilik şiddet suçlamalarıyla bir yıl sonra sona erdi. Taylor bir televizyon ropörtajında bu olayı,  “Sarhoşken karnıma vurdu, tuvalette düşük yaptım, bebeğimi kaybettim,” diye anlatmıştı. Menekşe gözlü ünlü oyuncu, Hilton’dan sonra şarkıcı Eddie Fisher’la evlendi, boşandı.  Bir süre de Senatör John Warner’la evli kaldı ama Virginia’daki çiftlik yaşamını ve Washington’un resmiyetini çok sıkıcı bulduğunu söyleyerek Hollywood’a döndü. Yıllar sonra da inşaat işçisi Larry Fortensky’yle dünya evine girdi.  Bu evlilik de uzun sürmedi.  Evlilikleri belki uzun ömürlü değildi ama Taylor’un dostlukları  uzun solukluydu.  ABC televizyonuyla yaptığı söyleşide Taylor eşcinselliğin kabul görmediği bir dönemde eşcinsel aktörler Montgomery Clift ve Rock Hudson’la olan ve ömür boyu süren arkadaşlıklarını anlatırken şunları söylemişti: “İkisi de eşcinsel olduklarının henüz farkında değilken ben anlamıştım.” Rock Hudson’un AIDS’ten ölmesi üzerine Taylor şöhretini bu hastalıkla mücadeleye adadı, en kötü günlerinde  Michael Jackson’a da büyük destek verdi.  Taylor hayatı boyunca çok ciddi rahatsızlıklar geçirdi, birçok kez ameliyat oldu. Ancak sanatçı  zarafetinden hiçbir şey kaybetmedi. Elizabeth Taylor ardında unutulmayacak Hollywood filmleri ve kendisini asla unutmayacak dostlar bıraktı.

Ankara yıllarımda ne zaman bir Elizabeth Taylor filmi gelse izlemeye koşardık.  Cleopatra’dan etkilenir, Kızgın Damdaki Kedi’yi günlerce konuşurduk.  Yaşamındaki iniş çıkışları izlerdik. Beatles’ın, Rolling Stones’un, Cliff Richard’ın  şarkıları kadar Elizabeth Taylor’ın filmlerini de konuşurduk.  Ölüm haberiyle sanki yaşamımın bir dönemi akıp geçti gözlerimin önünden.  Evet, birçokları için “79 yaşındaydı, yaşayacağını yaşamıştı” belki ama hani çok sevdiğiniz ama hayatınızda hiç karşılaşmadığınız insanlar vardır ya o da bizim nesil için onlardan biriydi.  Moda deyimle bir ikondu. Yalnızca liseli erkekler değil, kızlar da onun güzelliğini konuşurdu. Bir de ona çok benzeyen bir arkadaşımız vardı. Menekşe gözlü. Ankara sinemaları, ki o sinemalar kalmadı artık,  Elizabeth Taylor haberleri, lise koridorları ne güzeldiniz!

Anılar yolculuğumuza devam: Bir yıldız daha kaydı  bu ay, bu kez Türkiye’den.  1929 doğumlu  Jülide Gülizar ayrıldı aramızdan.  Gülizar, TRT’nin en eski ve en başarılı spiker ve sunucularından biri olarak yayıncılık tarihine geçti. Türkiye’de uzun bir geleneği olan radyo, ardından emeklemeye başlayan televizyon yayınlarını dinleyip izleyenler anımsayacaktır, izlememiş olanlar da büyük olasılıkla anne babalarından duymuşlardır, Jülide Gülizar doğru ve güzel Türkçe konuşmanın, bağırıp çağırmadan,  tarafsız ve yorumsuz haber sunmanın, abartısız ama kendine güvenen bir haber sunucusunun kitlelere ulaşma başarısının sembolü oldu uzun yıllar. Ben de spikerlik eğitimimi ondan ve Nurten Görün’den aldım, sert ama haklı eleştirilerine her zaman saygı duydum. Dozunda ve seviyeli eleştirilerinin amacının karşısındakileri ezmek değil, yetişmelerine  katkıda bulunmak olduğunu gördüm. Her kelimenin ağırlığını, birbirine benzer kelimelerin nasıl farklı okunması ve vurgulanması gerektiğini,  mesleğe ve habercilikte yapılan her işe küçümsemeden  saygı göstermeyi, bu işe gönül vermenin ne demek olduğunu öğrendim.  Mesleğe başlama adımları atarken öylesine çekinir ve korkardık ki Jülide Gülizar’dan, haber metinlerini doğru okumak için saatlerce çalışır, öyle giderdik kurslara. Sonraları Jülide Gülizar’ı sadece ekranlarda gördüm, hiç karşılaşmadık. Ama ona bir kez daha teşekkür borçluyum.  Seveni sevmeyeni vardır elbet, ama burada konumuz  nostalji!

Unutmayın, her zaman görüşlerinizi bekliyorum. Başka nostaljilere kadar herşey istediğiniz gibi olsun.