Gökkuşağı

NBC’de Canlı Yayında Yangın Alarmı!

Bilmem hiç düşündünüz mü? Amerika’da akşam haberleri sırasında, canlı yayında yangın alarmı verilirse ne olur? Amerika’nın üç büyük televizyon kanalından biri olan NBC’de dün akşam yaşandı böyle bir durum. New York’taki NBC stüdyolarında “Nightly News with Brian Williams” (Brian Williams’la Akşam Haberleri” yayınını yapan deneyimli televizyoncu Brian Williams haberin ortasında alt kattan gelen yangın alarmıyla bir an şaşırdı, gözleri kaydı ve bu da ekrana yansıdı.

Bu şaşkınlığı hemen atlatan Brian Williams yarım saatlik yayını 20 dakika boyunca yangın alarmına rağmen haberleri sunmaya devam etti ve yayın biter bitmez  kahkahalara boğuldu.

NBC Sözcüsü Erika Masonhall bugün bir açıklama yaptı ve yangın alarmının bir prova olduğunu ve normalde stüdyoda duyulmaması gerektiğini ancak teknik servisin alarmın duyulmasını engellemede başarısız kaldığını açıkladı. NBC akşam haberlerini bir aydır yeni stüdyosundan yayınlıyor. Bu yeni yayın stüdyosunun bir cilvesi olsa gerek! Brian Williams’ın özellikle Amerikan Havayolları’nın iflasıyla ilgili haberi sunarken yangın alarmının azizliğine uğraması da kaderin bir cilvesi olmalı! Brian Williams ünlü müstehzi gülümsemesiyle ekrana baktı ve “izleyicilerimizin içi rahat etsin, bize yönelik hiçbir tehlike yok” dedi. Ama bununla iflası mı yangını mı kastetti spekülasyonu yapılıyor bugün! Buarada Brian Williams’ın çok deneyimli bir haberci olmasının yanında yıllarca gönüllü itfaiyecilik de yaptığını eklemem gerek! Bu yüzden belki de hiç renk vermeden yayına devam etmiştir. Ne de olsa yangın alarmlarına alışık!

Bu konuya gelmişken önemli bir noktayı gündeme getirmek istiyorum. Amerika’da akşam haberleri bütün televizyonlarda tam yarım saat. Evet, yanlış okumadınız, sadece yarım saat ve bir gün bile bu süre aşılmıyor. Amerika’da televizyon ve radyo yayıncılığında süreye sadık kalma disiplinine hayran olmamak elde değil. Haberciler, sunucular da en iyiler arasından seçiliyor ve hepsinin en az 10-15 yıl yerel kanallarda deneyimi oluyor ülke çapında yayın yapan büyük bir kanala transfer olmadan önce. Sunucular, haberleri tempolu ama bağırmadan çağırmadan, yorum yapmadan veriyor, muhabirler soruları birkaç dakika içinde boş laf etmeden yanıtlıyor, Başkan Obama bile konuşsa her haberin süresi birkaç dakikayı geçmiyor. Bu konuda çok büyük bir disiplin var. Her haber bülteni magazinsel bir haberle sona eriyor.

Doğrusu bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Yazın tartışalım.

Brian Williams Kimdir?

Başkan Jimmy Carter döneminde Beyaz Saray’da staj yaptı, sonra yayıncılığa başladı.  Yıllarca çeşitili televizyon kanallarında çalıştıktan sonra önce CBS’e girdi, ardından 1993′te NBC’nin Beyaz Saray muhabiri oldu.On yıl boyunca Emmy dahil çeşitli ödüller kazandı, MSNBC ve CNBC’de kendi programlarına başladı, önemli siyasi olayları izledi, halkın güvenini kazandı. 2004 yılında NBC’nin ünlü akşam haberleri sunucusu Tom Brokaw emekliye ayrılınca onun yerine geçti. Aynı zamanda NBC’nin akşam haberleri baş editörü ve baş haber sunucusu oldu. NBC televizyon kanalını rakipleri ABC ve CBS’in önüne taşıdı. 2007 yılında Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi, Peabody ödülü aldı. Evli ve iki çocuklu. Tarihi biyografiler okuyor, rock müzik dinliyor.

Washington’da Catholic Üniversitesi ve George Washington Üniversitesinde okudu. Üniversiteyi bitirmedi, Kansas’ta bir televizyonda muhabirlikle mesleğe başladı. 2005 yılında Katrina kasırgasıyla ilgili bir belgesel kitabı yayınlandı. 2009 yılında Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Walter Cronkite Başarılı Gazetecilik Ödülü aldı.

Kadına Karşı Şiddete “Hayır”

Kadına karşı şiddet artık bitsin! Yeter! Bunu sürekli duyuyoruz ama uygulamada çok fazla ilerleme olduğunu söylemek mümkün değil. Hergün sadece Türkiye’de değil, Amerika’da ve dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlar şiddet yüzünden ölüyor.

TBMM’nin Kararı

Olumlu bir gelişme haberi geldi Türkiye’den. Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni, imzalayan ülkeler arasında sözleşmeyi parlamentosunda ilk onaylayan ülke oldu. TBMM Genel Kurulu, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü”nde, Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni yasalaştırdı. Tasarı görüşülürken CHP Grubu’nun görüşlerini dile getiren Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan, bunun Türkiye için çok önemli bir sözleşme olduğunu söyledi. Türkiye’nin, AİHM’de kadına yönelik şiddetle ilgili olarak mahkumiyet kararı alan tek ülke olduğunu  hatırlatan Bilgehan, sözleşmenin, ülkelere çok önemli sorumluluklar yüklediğini bildirdi.

Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Gülsün Bilgehan, ilk kez kadına yönelik şiddetle ilgili bu kadar geniş kapsamlı uluslararası bir sözleşme çıkarıldığına dikkati çekerek, Türkiye’nin bunu kabul etmesinin, Avrupa Konseyi’nde olumlu izlenim yaratacağını belirtti. Bilgehan, sözleşmenin yürürlüğe girmesi için Türkiye’nin onaylamasından sonra 9 ülkenin daha onayı gerektiğini vurguladı.  BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan da, kadına yönelik her türlü şiddetin önüne geçilmesi umuduyla tasarıyı onayladıklarını söyledi ve “Umuyor ve diliyoruz ki bu yasayla din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın, hiçbir kadına fiziksel, ruhsal, cinsel şiddet olmasın” dedi. MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da kadını korumayı amaçlayan her konuda, Meclis’in birlikte hareket etmesi gerektiğini kaydetti. Kadına yönelik şiddetin, sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın sorunu olduğunu belirten Şandır, kadına karşı şiddetle mücadele, aile içi şiddetle ilgili olarak TBMM’de komisyon kurulmasını, sözleşmenin iç hukuktaki yansımalarının hızla tamamlanmasını istedi. AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli de, tasarı üzerindeki uzlaşmadan memnunluk duyduğunu belirtti. Canikli, Türkiye’nin, sözleşmenin hazırlanmasında, sonuçlandırılmasında öncülük eden 13 ülkeden biri olduğunu belirterek, “Bu sözleşmeyle Türkiye, önemli bir yükün altına giriyor” diye konuştu. Konuşmaların ardından tasarı, 1 çekimser oya karşı 246 oyla kabul edilerek yasalaştı.

Sözleşme ne getiriyor?

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalan sözleşme, “Kadına yönelik şiddet”, “aile içi şiddet”, “Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, “kadın” kavramlarını tanımlıyor. Sözleşmeyi imzalayan ülkeler, düzenli aralıklarla her türlü şiddet eylemi hakkında istatistiki veri toplayacak, şiddet biçiminin yaygınlığını ve eğilimlerini değerlendirmek üzere anketler yapacak, şiddeti önlemek için gerekli yasal önlemleri alacak. Sözleşme, taraflara, kadın erkek eşitliği, kalıplaştırılmamış toplumsal cinsiyet rolleri, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin öğretim malzemelerinin, resmi müfredat içerisine ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atma yükümlülüğü getiriyor.

Sözleşmeye imza koyan ülkeler, cinsel suç faillerinin tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi programlarını oluşturulması için önlem alacak. Şiddet mağdurlarına, yasal ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim ve iş bulma desteği sağlanacak. Sözleşme, taraflara, zorla gerçekleştirilen evlilikler, psikolojik şiddet, taciz, fiziksel şiddet, tecavüz dahil olmak üzere cinsel şiddet, zorla kürtaj ve kısırlaştırma, kadın sünneti, sözde namus adına işlenen suçların cezalandırılmasına yönelik gerekli hukuki ve diğer önlemleri alması konusunda yükümlülük getiriyor.

Sözleşme, uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyor. Sözleşmede, devlet kurumlarının ve görevlilerinin kadına karşı şiddet uygulanmamasını sağlaması, kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesi, cezalandırılması, ulusal düzeyde veri toplanması ve eşgüdümden sorumlu bir resmi kurumun tespit edilmesine yönelik düzenlemeler de bulunuyor. Sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere bir uluslararası izleme mekanizması (Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele Uzmanlar Grubu-GREVIO) oluşturulacak, ulusal düzeyde toplanan veriler bu mekanizma ile paylaşılacak.

Rakamlarla Kadına Karşı Şiddet

Türkiye’de kadına yönelik şiddet olayları son yıllarda artış gösterdi. 2002 yılı kayıtlarına 66 olarak geçen kadın cinayet sayısı, 2007 yılında 1011’e çıktı. Kadın cinayetlerinde en büyük ortak özellik öldürenlerin erkekler olması.

İçişleri Bakanlığı Emniyet ve Jandarma teşkilatlarının istatistiklerine göre; 2001–2004 yılları arasında; 21.268 kadın aile efradına kötü muamele, 10.148 kadın kaçırma, 3.800 kadın müstehcen hareket, 3.366 kadın ırza geçme, 1803 kadın evlenme vaadiyle aldatılarak kızlık bozma, 1.371 kadın fuhuşa teşvik suçlarının mağduru olarak kayıtlara geçti.

“Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” araştırmasının gösterdiği gibi,  her 3 kadından 1’i fiziksel şiddete maruz kalıyor. Şiddete uğrayan kadınların dörtte üçü eşi tarafından şiddet görüyor. Cinayet sonucu ölen kadınların çoğu eşi tarafından öldürülüyor. Mor Çatı Dayanışma Merkezi’ne Ocak ayından bu yana başvuruda bulunan 1244 kadının her 2 tanesinden birisi sığınak talep ediyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nın hazırladığı “2006 Yılı Faaliyet Raporu”na göre, Türkiye’de sadece kayıtlara geçmiş 72 bin 643 kadına yönelik şiddet içerikli saldırı bilgisi var. Bu kadınlardan 842’si saldırılar neticesinde öldürüldü, yaralanan kadın sayısı 9 bin 317 oldu. 2001-2006 yılları arasında namus adına bin 806 cinayetin işlendi, aynı dönemde 5 bin 375 kadının da intihar etti.  Türkiye, uluslararası raporlara göre kadın erkek eşitliğinde 128 ülke arasında 121’nci sırada yer alıyor. Kadınların tamamına yakını hayatlarında en az bir kez cinsiyet temelli ayrımcılığa uğruyor. Parlamento’da kadın milletvekili oranı % 9, çalışma yaşamına katılan kadın oranı % 24, namus cinayetlerinin %100’ü kadınlara yönelik.

Tecavüze uğrayanların % 50’si 18 yaş altında ve bunlardan % 10’u erkek çocuk gerisi ise kız çocuk. Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Daha çok 7–9 yaş arası çocuklar cinsel şiddete hedef oluyor. 5–10 yaş arası çocukların % 55’i, 10–16 yaş arası çocukların % 40’ı ensest mağduru. Cinsel saldırganların % 75’i tanıdık biri. Ensest olaylarında faillerin % 50’si öz baba, sırasıyla da amcalar enişteler, ağabeyler, dedeler ve dayılar. Acil yardım hattını arayan kadınlardan % 57’si fiziksel şiddete, % 46,9’u cinsel şiddete, % 14,6’sı enseste ve % 8,6’sı tecavüze maruz kalıyor.

Bianet’in haberine göre Türkiye’de resmi rakamlar, son yedi ayda 226 kadının öldürüldüğünü, 478 kadının tecavüze, 722 kadının tacize uğradığını gösteriyor. 6 bin 423 kadın ise aile içi şiddet nedeniyle hastaneye başvurmuş. Verilere göre kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş yılda %30 artış meydana gelmiş.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı verilerine göre, 2010’un ilk yedi ayında Türkiye’de 226 kadın cinayete kurban gitti.  Cinayet işleyen erkeklerin yüzde 45’i polise verdikleri ifadede, “aldatıldıklarını” iddia etti. Güvenlik güçlerinin kayıtlarına aynı dönemde 478 kadın tecavüze, 722 kadın tacize uğradı; 6 bin 423 kadın aile içi şiddete maruz kaldığı için hastaneye başvurdu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tecavüz ve taciz gibi cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 30 artış meydana geldi. Buna göre 2006’da 528, 2007’de 473, 2008’de 577 ve 2009’da 652 kadın tecavüze uğradı. 2006’da 489, 2007’de 540, 2008’de 589, 2009’da 624 cinsel taciz olayı yaşandı. 2005-2010 yılları arasında, 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıdan mağdur oldu. Mağdur kadınların yüzde 40’ı şikâyetçi olmadı. Kadınların korktukları için şikâyetçi olamadıkları istatistiklere geçti.

Türk toplumunun yüzde 51’ini kadınlar,  %25’ini 15-49 yaş grubu kadınlar oluşturuyor. 6 ve daha yukarı yaştaki 100 kadından 25’i okur yazar değil. 100 kadından 14’ü ilkokulu bitirememiş. 100 kadından 58’i ilkokul mezunu. Kadın nüfusun sadece %12’lik bir kesimi ortaokul ve daha üstü eğitim almış. Her yıl 600 bin ile 800 bin arasında kız çocuğu zorunlu eğitim yaşına gelmelerine karşın okula gidemiyor. Türkiye’de kadının işgücüne katılım oranı 1998’de %35 civarındayken günümüzde bu oran %27’e düşmüş. Erken yaş evliliği yapmış olan kadınların çoğunluğu tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Seçme ve seçilme hakkını 1934’te elde eden Türk kadını parlementoda ancak %4 oranında temsil ediliyor. Bu oran Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler arasındaki en düşük oran. 1998 yılında Güney ve Güney-Doğu Anadolu’da yaşayan kadınların % 58’i ev-içi şiddete maruz kalmış. Yüksek ve orta gelirli kadınların % 23’ ü kocaları tarafından taciz edilmiş veya dayak yemiş. Ev-içi şiddetin kurbanlarından % 86.1’ı kadınlar. Kadınların % 39.2, 15 -19 yaşları arasındaki genç kadınların da % 63’ ü dayağı haklı görüyor. Kız çocuklarının erken yaşlarda evlenmeleri ve özellikle akraba evliliği yapmaları ülkemizde bebek ve anne ölümlerinin sayısını artırıcı bir etken. Güneydoğu ve Karadeniz bölgeleri ile kırsal alanlarındaki ekonomik ve sosyal az gelişmişlik kadın ve kadının sorununu ağırlaştırıyor.

Bu dehşet verici rakamlar, Türkiye’deki istatistiklere, BM, UNICEF ve Avrupa Komisyonu raporlarına dayanıyor. Ne kadar üzücü değil mi? Ben bir arkadaşımı kocasının kurşunları yüzünden kaybettim. Acısını hala yüreğimde taşıyorum. Ve baba, oğul, yeğen, amca, dayı, bütün erkeklere sesleniyorum buradan, ne olur kızınıza, karınıza, kardeşinize, annenize şiddet uygulamayın. Nedeni ne olursa olsun, adını ne koyarsanız koyun,  ihanet, töre, yalan belki ama yargılayıp cezalandıran siz olmayın çünkü hiçbir şey cinayeti haklı gösteremez, göstermemeli. Bırakın öfkeleri, nefretleri, şiddetleri bir yana, çevremize saygıyla, sevgiyle yaklaşalım, değer verelim.

 

Süper Komiteden Süper Yenilgi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Partilerüstü Süper Komite, partizanlığa yenik düştü ve bütçe açığını azaltma konusunda anlaşmaya varamadığını açıkladı.  Washington’da karanlık bir ekonomik manzara var, resimdeki gibi. Bugün hava da aynı şekilde karanlık ve yağışlı. Doğa da gözyaşlarını tutamıyor anlaşılan!  Şimdi gelelim bütün bu karamsarlığın nedenine. Amerikan hükümetinin federal bütçe açığını önümüzdeki on yıl içinde 1 trilyon 200 milyar dolar azaltmakla görevlendirilen Kongre özel komisyonu Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasındaki şiddetli çekişmeye kurban gitti. “Süper Komite” adıyla bilinen 12 üyeli özel komisyonun eşbaşkanları anlaşmaya varamadıkları yolundaki ortak açıklamayı dün akşam yaptı. Demokrat Partili Senatör Patty Murray ve Cumhuriyetçi Partili Senatör Jeb Hensarling tarafından yapılan ortak açıklamada, mali krize çözüm aranması ve çözümü gelecek nesillere bırakmama konusundaki ortak inanç dile getirildi. Taraflar anlaşmaya varamadığı için 2013 yılı Ocak ayından başlayarak  savunma dahil, Amerika’nın çok sayıda iç harcamalarında büyük miktarda otomatik kesintilere gidilecek. Tabii bu kesintilerden federal bütçeye dahil olduğu için Amerika’nın Sesi’nin de nasibini alması sözkonusu.

Başkan Obama, Kongre’de Süper Komite’nin beceriksizliğinin yol açacağı otomatik bütçe kesintilerini engelleyecek her türlü girişimi veto edeceğini açıkladı. Obama, “Otomatik kesintileri engellemenin tek yolu Kongre’nin yeniden sorumluluk alıp, bütçe açığını en az 1 trilyon 200 milyar dolar düşürecek bir plan üzerinde uzlaşmasından geçiyor,” diye konuştu. Başkan’ın borç komisyonu eşbaşkanlarından Alice Rivlin, Süper Komite’nin başarısızlığı üzerine, “Büyük bir fırsat kaçırıldı,” dedi. Savunma Bakanı Leon Panetta da Kongre’nin gelecek yıl uzlaşmaya varamaması durumunda Pentagon bütçesinin çok ağır kesintilere hedef olacağı, bunun ülke savunmasına büyük zarar vereceği uyarısında bulundu.

Kongre’deki Demokrat ve Cumhuriyetçi üyeler, Süper Komite’nin uzlaşmaya varamamasından birbirlerini suçluyor. Senato’daki Demokrat Parti grup lideri Harry Reid, partisinin ülkenin çıkarları için büyük kesintiler öngören pazarlıklar yapmaya razı olduğunu, ama bunun karşılığında zenginlerin de kendi paylarına düşen fedakarlığı yapması gerektiğini söyledi. Reid, Cumhuriyetçiler’in Demokratlar’ın taleplerinin yarısına bile razı olmadığını savundu. Senato’daki Cumhuriyetçi Partili grubun lideri Mitch McConnell ise Demokratları devleti büyütmeye çalışmakla suçladı.

Süper Komite’nin bütçe kesintisinde uzlaşamaması, Amerikan borsasında ve dünya borsalarında büyük  düşüşlere neden oldu. Kongre’nin ulusal sorunlarla başa çıkma konusundaki yetersizliğinin kronik hale gelmesi büyük düş kırıklığına yol açıyor. Yeni bir kamuoyu yoklaması, Amerikan Kongresi’ne duyulan sempatinin, komünizme duyulan sempatinin bile altına düştüğünü, halkın Kongre’ye güveninin iyice sarsıldığını gösteriyor.

Bakalım bütün bunlar siyasi ortamı nasıl etkileyecek. Seçmenler gelecek yıl Başkanlık ve Kongre seçimlerinde sandık başında tercihini neye göre yapacak. Siz ne dersiniz?

 

 

Bill Clinton’dan “Back to Work”

Eski başkan Bill Clinton’ın yeni kitabı bir ekonomi reçetesi. Amerika’da işsizliğin yüzde 9’un altına inmediği, mortgage kredilerini ödeyemedikleri için evlerini kaybedenlerin sayısının azalmadığı, ekonomik kriz ve durgunluğun daha çok can yakacağa benzediği bir dönemde eski başkan da kağıda kaleme, ya da bilgisayara sarılıp kendi ekonomik tedavi programını şekillendirdi. Bill Clinton’ın yeni kitabının adı, “Back to Work”, Türkçe’ye “İşbaşına” diye çevirmek mümkün. Kitapta Bill Clinton genelde Başkan Obama’nın politikalarına destek veriyor, yeni iş alanları açmak için yeni harcamalar öneriyor ve yeşil teknolojiyi teşvik ediyor. Ancak Bill Clinton aynı zamanda Barack Obama ve yönetimini ve bütün Demokratlar’ı, Cumhuriyetçi Parti’nin “düşük vergi ve küçük hükümet” planına karşı tutarlı ve sağlam bir merkezi mesaj veremedikleri gerekçesiyle eleştiriyor.

California Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve tarihi dersleri veren Matt Dallek’e göre, aslında Bill Clinton, birçok Demokrat’ın ekonomik durum yüzünden duyuduğu çaresizliği ve öfkeyi yansıtıyor. Dallek, Beyaz Saray’ın ekonomik mesajını Amerikalılar’a yeterince kuvvetli bir şekilde sunamadığını düşünüyor. Cumhuriyetçiler’in bu konuda seslerini ve tepkilerini daha açık bir şekilde ortaya koyduklarını düşünüyor birçok uzman gibi Dallek de. Eski başkan Bill Clinton kitabında borç tavanını yükseltme konusundaki siyasi çekişmenin, Amerika’yı zayıf ve kafası karışık bir ülke olarak gösterdiğini ve imajına zarar verdiğini savunuyor. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jay Carney kitabın yararlı olduğunu, Başkan Obama’nın aldığı olumlu önlemlere destek verdiğini söylemekle yetindi.

Biliyorsunuz Amerika, yılbaşından itibaren yeni bir seçim dönemine giriyor. Başkan Obama’nın ikinci dönem için seçilip seçilmeyeceği tartışması çoktan başladı Amerika’da. Kimileri ekonomiyle ilgili konularda yetersiz kaldığı gerekçesiyle Obama’yı eleştiriyor ve ikinci dönem şansının fazla olmadığını savunuyor. Bazı uzmanlarsa Cumhuriyetçi Parti’nin aday gösterebileceği güçlü bir aday olmadığını, şu ana kadar adı geçen politikacıların hepsinin zayıf kaldığını ve Obama’nın seçilme şansının yüksek olduğunu söylüyor. Bill Clinton’ın kitabının bugünlerde yayınlanmış olması seçmeni ne kadar etkiler bilemiyorum ama şunu unutmamak gerekir ki, Bill Clinton on yıl önce Beyaz Saray’dan ayrıldığı zaman Amerikan ekonomisi altın günlerini yaşıyordu, bütçe açığı değil fazlası vardı ve işsizlik yüzde 4,5’un altındaydı. Demek istediğim şu, Bill Clinton’ın o günleri hatırlatarak, ekonomi dersi vermesi doğal.

Siz ne dersiniz?

Türk-Kızılderili Dostluğu Kongre’de

Amerikan Kongresi’nde çok sayıda ve çok çeşitli konular tartışılır, birçok yasa tasarısı gündeme gelir, tartışılır, oylanır. Bunlar arasında gündemin ilk sıralarında olanlar Amerikan medyasına yansır, tartışma konusu olur, gündemde ön sıralarda olmayanlarsa sessizce gelir geçer, yasa tasarısının ilgilendirdiği bir başka ülke varsa, diasporalar konuya el atar, ilgili ülkenin basın yayın organlarına konu olur yasa tasarısı ve internet sitelerinde yer alır. Türkiye’yle ilgili konular da Amerikan medyasına yansımasa da Amerika’daki Türk internet sitelerinde ve Türkiye’deki haber organlarında yer bulur. Geçtiğimiz günlerde Temsilciler Meclisi’nde Türkiye’yi ilgilendiren bir yasa tasarısı görüşüldü. Tasarı, Amerikalı Kızılderili kabilelerine  federal hükümetin onayına gerek kalmadan Türk şirketleriyle ticaret yapma imkanı verilmesini öngörüyor.

Amerikalı Kızılderili tek Temsilciler Meclisi üyesi “Yerli Amerikan Dostluk Grubu” Eşbaşkanı ve Türkiye Dostluk Grubu’nun da üyesi olan Tom Cole tarafından sunulan 2362 sayılı ”Amerikan Yerlileri Ticaret ve Yatırım Yasa Tasarısı 2011”  tasarı, Temsilciler Meclisi Doğal Kaynaklar Komitesi Kızılderili ve Alaska Yerlileri İşleri Alt Komisyonu’nda tartışıldı. Komisyon Başkanı Cumhuriyetçi Parti Alaska milletvekili Don Young, tasarının yerli Amerikalılar’a, ekonomik kalkınmalarına engel oluşturan bürokratik zaman kayıplarını aşıp, topraklarını dış yatırımlara açma yolunda yardımcı olacağını söyledi. Young, tasarıya yerli Amerikalı grupların da destek verdiğini belirtti.

Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi Parti Oklahoma üyesi Tom Cole da, tanık olarak katıldığı oturumda, tasarısının, Amerika’yla Türkiye arasındaki ticareti kolaylaştırmayı ve Amerikan yerlilerinin yaşadığı bölgelerin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmayı amaçladığını bildirdi. Birçok kişinin kendisine, ”Neden Türkiye?” sorusunu sorduğunu belirten Cole, ”Bunun yanıtı çok basit. Türkiye, yerli kabilelerle ekonomik ortaklık kurmaya yoğun ilgi gösterdi. Türkiye, Amerikan yerlilerinin bu yılki zirvesine katılan ilk yabancı hükümet oldu. Türk halkı da Amerikan yerlilerine karşı gerçek anlamda bir yakınlık duyuyor. Birçok Türk, yerlilerle aynı soydan geldiklerine inanıyor. Buna inanırsınız ya da inanmazsınız, ama şu bir gerçek ki, Türkler yerlilere yardım etmek istiyor. Tasarı da, kilit bir müttefikle bağları güçlendirmek ve ekonomik zorluklar yaşayan yerli ekonomilerine katkıda bulunmak için, Türkler’in hissettiği bu yakınlıktan yararlanacak”, dedi.

Anadolu Ajansı Washington muhabiri Mehmet Toroğlu’nun haberine göre, Cole, tasarının başarılı olması halinde, diğer yabancı hükümetler ve şirketlerin de Türkiye’yi örnek alarak Amerikalı yerli kabilelerin yaşadıkları bölgelere yatırım yapabileceklerini kaydetti. Temsilciler Meclisi üyesi, ”Bu durum, yerlilerin yararına olacağı gibi, ABD’nin Türkiye gibi tarihi müttefiklerle bağlarını güçlendirebilir. Bunun yanında, ülkemizde en çok sıkıntı çeken topluluk olan yerli Amerikan kabilelerinin durumlarının iyileşmesi, hem ülkemizin yararına olacak, hem de dünyadaki imajımıza olumlu etki yapacaktır” diye konuştu.


Tasarının sunulması için yoğun çalışmalar yapan Amerika Türk Koalisyonu (Turkish Coalition of America (TCA)  Başkanı Lincoln McCurdy de,  iki köklü müttefik olan Türkiye ve ABD’nin, aralarındaki ortak ekonomik çıkarlardan yeterince yararlanamadığını söyledi. Ekonomisinde katettiği önemli ilerlemelerle Türkiye’nin, yerli Amerikan kabilelerin yaşadığı bölgelerin durgun ekonomilerini güçlendirebileceğine ve böylece yerlilerin federal hükümet fonlarına bağımlılığını azaltabileceğine işaret eden McCurdy, dünyanın birçok yerindeki Türk yatırımlarının önemli istihdam ve büyüme fırsatları yarattığını bildirdi. Uzun yıllar İstanbul’da Amerikan Büyükelçiliği Ticaret Ataşesi olarak görev yapan McCurdy, 2362 sayılı tasarının, Türk şirketlerinin doğrudan yatırımlarını yerli Amerikalı kabilelerin yoğun olduğu topraklara çekebileceğini belirtti. TCA’in de katkısıyla, Türk şirketleriyle yerli Amerikan kabileleri arasında sağlam bir anlayış ve işbirliği isteği oluştuğunu anlatan McCurdy, tasarının bu karşılıklı ilgiden istifade ederek, yerlilere yatırım yapmanın önündeki engelleri azaltmayı amaçladığını kaydetti.

ABD İçişleri Bakanlığı’nın Yerli Amerikalılar Bölümü Başkanı Mike Black de, tasarının Amerikan yerli kabilelerinin ekonomik kalkınmasını kolaylaştıracağını ve Türk girişimcilerinin yatırımlarını teşvik edeceğini söyledi, bu nedenle tasarıya destek verdiklerini bildirdi. Yerlilerin bölgelerinde işsizlik oranının, ABD’nin geneline oranla çok daha yüksek olduğuna işaret eden Black, Türkiye ile ticari ilişkilerin geliştirilmesinin, yerli Amerikan toplumları için yeni gelir kaynakları ve istihdam yaratma potansiyeli sunduğunu belirtti.


Oklahoma’daki Quapaw Kabilesi İş Komitesi Başkanı John Berrey de, yaşadıkları ekonomik kriz ve bazı kabilelerde yüzde 80’lere varan işsizlik oranını hatırlatarak, yerli Amerikalı kabilelerin ekonomik kalkınmalarını geliştirmek ve refaha ulaşmak için yaratıcı yollar bulmaları gerektiğini söyledi. Berrey, kuvvetle desteklediği tasarının yerli Amerikan kabilelerin yaşadıkları yerlerde ekonomik kalkınma fırsatlarını geliştirici, Türkiye’deki özel sektör tarafından yatırım imkanları yaratıcı ve Türkiye ile yerli Amerikan toplulukları arasında sağlam ilişkiler tesis edici unsurlar barındırdığını kaydetti. Berrey, geçen yıl Kasım ayında TCA’in sponsorluğunda yaptıkları Türkiye ziyareti sırasında çok iyi ağırlandıklarını ve Türkiye’de Amerikalı Kızılderililere karşı yoğun bir ilgi gözlemlediğini söyledi.

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan da, alt komiteye 2362 sayılı tasarıya destek veren bir mektup gönderdi. Tan, mektubunda, tasarının Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik bağların daha da arttırılmasının yanında, Türkiye ve Türk-Amerikalılar’ın yerli Amerikan kabileleriyle kültürel, eğitimsel ve ticari ilişkileri geliştirmeye gösterdiği ilgiden istifade etme potansiyeli taşıdığını belirtti. Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihsel olarak öncelikle siyasi ve askeri çıkarlarca yönlendirildiğine dikkati çeken Tan, 2362 sayılı tasarının ise ortak ekonomik çıkarları vurgulayarak bu ilişkiyi tümüyle yeni bir düzeye taşıyabileceğini kaydetti. Tan mektubunda, ”Ülkelerimiz arasında ticaretin geliştirilmesi, sadece Türkiye ile ABD’nin köklü ortaklığına ilave sunmakla kalmayacak, Türkiye’nin büyüyen ekonomisinin küresel finansal krizin olduğu bir dönemde Amerikan pazarlarını güçlendirmesini de sağlayacak. Bu tasarıyla birlikte ayrıca, Türkiye durağan ekonomiye sahip yerli Amerikan kabilelerinin yaşadığı yerlerde ekonomik büyümenin güçlenmesine ve yerlilerin Amerikan federal hükümetinin fonlarına olan bağımlılıklarının azaltılmasına katkı sunabilecek” dedi.

Yasa tasarının onaylanması durumunda sayıları 6’ya kadar çıkabilecek kabile veya kabile konsorsiyumuna, Türk şirketleriyle federal hükümetin onayına gerek kalmadan ticari bağlar kurma yetkisi verilecek. Böylece, Türkiye, federal hükümetin iznine gerek kalmadan Amerikan yerlilerinin çalışabileceği tek ülke konumuna geçecek. Bu düzenlemenin başarılı olması halinde, uzun vadede istenirse başka ülkelere yönelik de benzer düzenlemelerin gündeme getirilebileceği belirtiliyor. Düzenlemeyle ayrıca, tasarı kapsamındaki faaliyetler, federal fonlardan harcama gerektirmeden, özel sektör tarafından fonlanacak. Bunun da federal hükümetin, yerli Amerikalılar’ın ekonomilerini düzeltmeye yönelik çabalar açısından kolaylaştırıcı unsur olacağı kaydediliyor.

Amerika’da her yıl Kasım ayında Kuzey Amerika yerlilerinin tarihi ve kültürel mirasını kutlamak ve yaşatmak amacıyla “Amerikalı Kızılderili ve Alaskalı Mirası Ayı” (American Indian & Alaska Native Heritage Month) kutlanır. Bu yıl Türk Amerikan Koalisyonu (TCA) ve Yerli Amerikalı dernekler artan Türk-Kızılderili dostluğunu vurgulamak amacıyla Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’nde ortak bir resepsiyon düzenliyor, resepsiyona Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan ev sahipliği yapacak.

Amerikalı Kızılderililerle Türkler aynı soydan mı bilmiyorum ama iki tarafın da ticaret ortaklığı açısından ciddi ve samimi bir çaba içinde olduğu bir gerçek. Tasarının aysonuna kadar oylanacağı konusunda taraflar umutlu. Bekleyip göreceğiz, Kongre’nin bu girişime destek çıkıp çıkmayacağını. Sizce ne olur?

 

Tuna Köprülü’den İstanbul Sarayları

Birçoğunuza Tuna Köprülü adı yabancı gelebilir. Ama Washington’da uzun zamandır yaşayanlar, onu, Beyaz Saray’daki ilk Türk ve ilk Türk kadın gazeteci ve çok renkli bir Türk olarak tanır. 1960, 1970 ve 80’li yıllarda dış muhabirlik yepyeni bir olguyken Amerika’ya gelen Tuna Köprülü’nün Amerikalı ünlü gazeteciler ve politikacılarla ropörtajları, arkadaşlığı vardır. Örneğin Beyaz Saray’ın en eski kadın gazetecisi olan ve özellikle Baba ve Oğul Bush’ların çok başını ağrıtan emektar gazeteci Helen Thomas en yakın arkadaşlarından biridir Köprülü’nün. “Beyaz Saray Yılları” adlı kitabında basın kartıyla her kapıyı açtığını söyleyen Tuna Köprülü sık sık New York’a gelir, Washington’a da uğrar. Uzun zamandır Türkiye’nin Monaco Fahri Baş Konsolosu olan, Monaco ve İstanbul arasında mekik dokuyan Tuna Köprülü son yıllarda kitap yazmaya merak sardı.  “Beyaz Saray Yılları” adlı kitabı ilgi görünce neden başka kitap yazmıyorsun sorularıyla karşılaşan Tuna Köprülü de harekete geçti ve iki kitap çıkardı.  “Kültür Başkenti İstanbul” ve “İstanbul’daki Yabancı Saraylar”.

Tuna Köprülü’nün Washington’a geliş nedeni de son kitabı olan “İstanbul’daki Yabancı Saraylar’ı tanıtmaktı. Tuna Köprülü, Washington’daki Türk Büyükelçiliği’nde Büyükelçi Namık Tan ve eşi Fügen Tan’ın düzenlediği gecede kitabını anlattı, İstanbul’un zengin geçmişini,  binlerce yıl öncesinden bugüne gelen sarayların, Boğaziçi yalılarının özelliklerini anlattı.

Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’ndeki imza gecesine katılan Amerikalı ve Türk konuklar, Tuna Köprülü’nün hoş anlatımıyla adeta dünyanın en güzel mekanlarından biri olan İstanbul’a uzanıp, boğaz turuna çıktılar. Geceye katılanlar arasında artık iki büklüm olan ünlü Amerikalı gazeteci Helen Thomas da vardı. Helen Thomas, 90’ını geçmesine ve artık zor yürümesine rağmen, eski dostu Tuna Köprülü’yü yalnız bırakmak istememiş, üstelik yanında birçok Amerikalı arkadaşını da getirmişti. Thomas, Ulusal Basın Kulübü’ne kabul edilen ilk kadın gazeteci olarak tanınıyor.

Tuna Köprülü, kitap tanıtım gecesinde, İstanbul yalılarının tarihini anlattı. Çalışmalarını kitaplaştıran İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür eden Tuna Köprülü,  slayt gösterisiyle Türk-Amerikan tarihinde Amerikalılar tarafından satın alınan yalıların önemini vurguladı. Köprülü, Amerikalılar’ın İstanbul’a hayran olduğunu söyledi. Tuna Köprülü, konuşmasını tamamladıktan sonra konuklarla sohbet etti, İstanbul yalılarıyla ilgili kitaplarını imzaladı. Kitapların geliri, Washington Türk-Amerikan Derneği ATA-DC’nin eğitim programlarına bağışlandı.

 

Uzun zamandır yeni bir kitaptan söz etmemiştim. Tuna Köprülü’nün kitabıyla yeniden bu konuya dönmüş oldum. Hem de emektar bir gazetecinin bilgi ve deneyimlerini kitaplaştırmasından duyduğum sevinci sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü kitaplar kalıcıdır. İnsanlar gelir geçer ama kitaplar yaşar yüzyıllar boyu. Kitap yazmak da kolay iş değil kesinlikle. Yoksa herkes yazardı, değil mi? Tanıtım gecesinde kameraman arkadaşımız Serdar Keskin çekim yaptı sizlere ortamı göstermek amacıyla, o geceyle ilgili videomuzu da izleyebilirsiniz. Ayrıca Tuna Köprülü hakkında kısa bilgiler de buldum sizin için.

Kitaplar hakkında görüşlerinizi bekliyorum. Neler okuyorsunuz? Düşüncelerinizi yazın, tartışalım.

 

Tuna Köprülü Kimdir

Tuna Köprülü, İzmir’de doğup Ankara’da büyüdü. Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi’ne devam etti. 1955 yılında Ertuğrul Köprülü’yle evlenerek 1966’da eşinin Washington Basın Ataşeliği’ne tayin edilmesiyle Amerika’ya gitti. Diplomat eşi olarak Türkiye’nin tanıtımı amacıyla çeşitli faaliyetlerde bulundu. İlk ve ortaokulların Anadolu medeniyetlerini konu alan tarih dersi kapsamında konuşmacı olarak katıldı ve Türkiye filmi gösterdi. Soroptimist, Rotary Lions, Pen Women’s, Capital Speakers kulüplerinde Türkiye konulu konferanslar verdi.
15 yıl boyunca, Beyaz Beyaz, ABD Kongresi, Dünya Bankası ve IMF’yi izleyen tek Türk gazeteci olarak dört ABD başkanıyla dünyayı dolaştı. Halen Washington’daki “National Pres Club” (Ulusal Basın Kulübü) üyeliği devam ediyor.

Washington’da 25 yıl kaldıktan sonra Türkiye’nin Monako Fahri Başkonsolosu oldu. On yıl süreyle kermeslerde Türk reyonu açtı. Fazıl Say, Hüseyin Sermet ve Pekinel Kardeşler gibi devlet sanatçılarını ağırlayarak Monakolularla tanıştırdı. 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü yanı sıra Cumhuriyet’in 70 ve 75’nci kuruluş yıldönümlerinde iki kez Cumhuriyet Balosu düzenledi. Üstün faaliyetlerinden ötürü Monako Prensi Rainer III tarafından “Chevalier de St. Charles” liyakat nişanıyla ödüllendirildi. Monaco Prensi Albert’le ilgili bir de kitap yazdı.

Beyaz Saray’da Halloween!

İngilizce adıyla Halloween yani Cadılar Bayramı her yıl Amerika’da 31 Ekim’de kutlanır. Bu yıl da öyle oldu. Önce gelin Beyaz Saray’daki Halloween kutlamasına uğrayalım! Başkan Barack Obama, eşi First Lady Michelle Obama ve iki kızları Cadılar Bayramı kutlamasında….


Cadılar Bayramı aslında  çok eski yüzyıllardan buyana uzanan bir gelenek. Amerika’da da Cadılar Bayramı’nda korkunç maskeler, garip giysiler, dehşet verici filmler moda.  Halloween’de başkent Washington’un gözde eğlence mekanlarından Georgetown ve Clarendon başta olmak üzere gençler birbirinden ilginç giysileriyle sokakları ve gece klüplerini doldurdu. Lady Gaga’lar, Smurf’ler, Kaptan Kirk’ler ve diğer çizgi  ve kurgu bilim film kahramanlarını, birbirinden acaip karakterlerini simgeleyen maskeler giymiş yüzlerce kişi çok renkli bir görüntü oluşturdu. Bu yıl da yine özellikle Georgetown’da adeta bir festival yaşandı. Cadılar, vampirler, ünlü pop yıldızları, çizgi film karakterleri güldü, eğlendi.

Ama Halloween en çok çocukları sevindiren bir olay. Gündüz okullarda yapılan kostümlü derslere ek olarak akşam da 19:00-21:00 arasında çocuklar anne babalarıyla birlikte, ellerinde torbalar kapı kapı dolaşarak şeker topladı. Onlara şeker, çikolata dağıtan komşuları da renkli kostümleri ve yüz makyajları içinde onları tanımadıkları numarası yapıp korkar göründüler.  Kutlamalar öncesi çocukları olanlar evlerini örümcek ağları, Halloween’in sembolü olan ve içinde mum yanan balkabaklarıyla süsledi. Çocuklara çikolata ve şekerleme vermek istiyorsanız, evin önündeki ışığı açık tutmanız, yok istemiyorsanız, karanlıkta oturmanız gerek. Biz de her yıl olduğu gibi, torba torba çikolata aldık, mahallenin çocuklarını beklemeye koyulduk. Bizim çocuklar büyüdükleri için evde Halloween telaşı olmadı. Ama kızım Lady Gaga kılığına girip arkadaşlarıyla Georgetown’a gitti. Ertesi gün gazetede Georgetown’da enaz iki genç kızın  bıçaklanıp öldürüldüğünü okuyunca nasıl bir korku geçirdiğimi tahmin edersiniz!

Gelelim bizim mahallenin çocuklarına. Bu yıl bekledik, bekledik, çikolataların bazılarını kendimiz yedik buarada, gelen giden olmadı. Oysa her yıl akın akın gelirler, her defasında çikolata yetişmeyeceği telaşına kapılırdık. Bu kez bütün ışıkları şıkır şıkır yaktığımız halde çocuklar sırra kadem basmıştı! Doğrusu endişelenmedik değil.  Acaba çocukları cadılar mı kaçırmıştı? Meğer hepsini toplu halde yakındaki bir mahallede özel olarak hazırlanan Halloween eğlencesine götürmüşler. Düşünün tamamen örümcek ağlarıyla süslenmiş, mumlarla yarı aydınlatılmış, hortlaklarla cadıların ve de vampirlerin kol kezdiği bir “Haunted House!”. Ben nedense Halloween’e bir türlü alışamadım. Ama bu yıl çikolatalar bize kaldı ya, sevinmedim desem yalan olur!!!

Tahmin edin bakalım, ekonomik kriz kostüm alışverişlerini etkiledi mi bu yıl? Bir ölçüde. Ama birçok kişi Cadılar Bayramı’nı kutlama alışkanlığından vazgeçmedi ve  40 ila 60 dolar arasında harcama yaptı Halloween kostümü ve maskesi için.Birçok kişi makyajini kendisi yapıp, kostüm satın alamayı tercih etti. Birçok mağazada, kanlı bir maske 30 dolara, aslan pençesi şeklindeki eldivenler 2 dolara, Drakula pelerini 20 dolara, Lady Gaga perukları da 10 dolara satıldı. Uzay filmlerinin karakterlerinin kostümleriiyle 50 dolar civarında alıcı buldu. Bu yıl en çok satılan  peruk ve kostüm hangisiydi sizce? Kaddafi peruk ve kostümü! 10 dolara Kaddafi peruğu (uzun kıvırcık siyah saç) ve 20 dolara da Kaddafi tüniği ya da pelerini aldı birçok kişi. Halloween’le birlikte Noel ve yılbaşı alışverişleri de başlamış oldu.

Birkaç Halloween şarkısı dinlemek istersiniz belki. Bakalım  nasıl bulacaksınız?