Gökkuşağı

Favorim Meryl Streep’e 3. Oscar

Sizi bilmem ama ben mutluyum. Oscar ödülleri dağıtıldı Pazar gecesi ve favorim Meryl Streep üçüncü kez Oscar heykelciğini kucaklayıp  birbirinden güzel  rakiplerini geride bırakmayı başardı. 1970’lerden buyana birbirinden etkileyici performanslarla iki kez Oscar alan ve tam 17 kez ödüle aday gösterilen Meryl Streep, en çok aday gösterilen oyuncu. Oyuncu dostlarının  “kusursuz yeteneği, güçlü çalışma etiği, disiplini ve son derece mütevazi kişiliğiyle” takdir ettiği Merly Streep dramdan komediye birçok rolde başarı kazandı bugüne kadar. Ancak Oscar’a en çok aday gösterilen kadın oyuncu olmasına rağmen, bugüne kadar sadece iki kez Oscar almıştı ve son Oscar’ı 1982 tarihi taşıyordu.  Ama bu yıl Margaret Thatcher rolü Meryl Streep’e üçüncü kez Oscar kazandırdı.

Düzenli bir özel hayatı olan Meryl Streep hep tartışmalı rolleri canlandırmasıyla tanınıyor. Bu kez de Margaret Thatcher rolüyle Oscar helkelciğini kucaklaması benim gibi yıllardır onu izleyen hayranlarını çok sevindirmiş olmalı. Çünkü Meryl Streep, her hareketi, mimiği, oturup kalkışı, tonlamasıyla İngiltere’nin eski başbakanı Demir Lady’si Thatcher’ı başarıyla canlandırarak sinemaseverleri yine büyüledi. Meryl Streep başarıya yabancı değil. Hep güçlü  bir oyuncu olan Streep, 12 Şubat’ta İngiltere’nin Oscar’ı sayılan BAFTA’da En İyi Kadın Oyuncu ödülü almıştı. Aralık başında da Meryl Streep Kennedy Sanat Merkezi’nin Yaşam Boyu Başarı ödülüne layık görüldü Meryl Streep. Sahneyi çok seven Streep’in ilk oyunculuk denemeleri lise yıllarına kadar gidiyor. Oyun yazarı Murray Horwitz Amerikan Film Enstitüsü’nün eski başkanı. Horwitz, Meryl Streep’in sahnede geliştiğini, beyaz perdede devleştiğini söylüyor. Horwitz, “Karakter canlandırma açısından Merly bugüne kadar tanıdığım en başarılı oyuncu. Bunu anlamak için onu sahnede görmelisiniz” diyor.

İlk kez 1978 yılında Deer Hunter filmindeki oyunuyla Oscar’a aday gösterilen Merly Streep bu filmde, Vietnam Savaşı’nın zorladığı Linda rolünde çok başarılıydı. 1979 yılında Streep, Kramer vs. Kramer filminde Dustin Hoffman’la oynadı, boşanmayla parçalanan bir ailede kendisini bulmak için kocasını ve çocuğunu terkeden Joanna rolüyle hafızalara kazındı. Bu rol için Meryl Streep En Başarılı Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar aldı. Rolü şekillendiren katkıları filmin yönetmeni ve Dustin Hoffman’ın övgüsünü kazandı. 1982 yılında Streep, Sophie’s Choice adlı filmde, Nazi soykırımından kurtulmak için zor tercihler yapan Sophie rolünde unutulmayan bir performans sergiledi ve bu kez En Başarılı Kadın Oyuncu Oscar’ı kazandı. Sonra da onlarca film çevirdi, sayısız ödül kazandı. Yazar Horwitz, Meryl Streep’in başarısını şöyle açıklıyor: “Bir Broadway yönetmeni bana bir keresinde iyi bir oyuncunun zor karakterleri kolay, kolayları zor gibi göstermesi gerektiğini söylemişti. Bence Meryl Streep bunda çok başarılı, rol yaptığını anlamıyorsunuz.”

Meryl Streep çok farklı roller oynadı, çok akılda kalan karakterler canlandırdı. Out of Africa’da duygusal bir barones, çocuk filmi Lemony Snicket’te çılgın bir kadın, The Devil Wears Prada’da acımasız moda editörü Miranda Priestly rolüyle zirveye çıktı. Moda ikonluğundan sonra Doubt filminde bir Katolik rahibeyi canlandırdı. Hemen ardından da Julie and Julia’da, Fransız mutfağının dünyaca ünlü ismi Julia Child’ı oynadı. Oyun yazarı Murray Horwitz, “Her kası, her bakışı, her nefesi Julia Child’dı. Bütün bu filmlerde fiziğini ve yeteneklerini kullanma becerisini benzersiz şekilde yaşama geçirdiğini gördük” diyor. Margaret Thatcher rolünün üstesinden gelerek Oscar almasını da Meryl Streep kuşkusuz üstün oyunculuk yeteneğine borçlu. Ama her rol için aylarca hazırlandığını da söylemeden geçmeyelim.

Meryl Streep müzikal komedi de oynadı. Mamma Mia’da Abba şarkıları söyleyen 62 yaşındaki oyuncu, bu filmdeki başarısını ses eğitimi ve müzik dersleri almasına bağlıyor.  Sanatçı, uzun evliliğini ailesine bağlılığıyla açıklıyor. Hollywood’dan uzak bir yaşamı tercih etmesi sayesinde çocuklarını da istediği gibi yetiştirebildiğini belirten Meryl Streep, bakalım bundan sonra hangi rollerle bizi sinema salonlarına koşturacak?

Siz Demir Leydi’yi izlediniz mi? Meryl Streep’i beğendiniz mi?

Meryl Streep şimdi Mamma Mia müzikalinden bir şarkıyla karşınızda.

Genç, İşsiz Ama İyimser!

Sakın bu nasıl olur demeyin ama anlaşılan genç nesil, ekonomik krizin ciddiyetinin farkında ve herşeye rağmen karamsarlığa kapılmak istemiyor.
Washington’daki PEW Araştırma Merkezi’nin 6-19 Aralık 2011’de yaptığı, bu ay açıkladığı ve 808 Amerikalı gencin katıldığı araştırmanın sonuçlarına bakılırsa, 2010’dan buyana 18-34 yaş grubundaki çalışanların oranı yüzde 54 ve bu, hükümetin bu araştırmaları ilk kez yapılmaya başladığı 1948 yılından buyana kaydedilen en düşük oran. Amerikan ekonomisinde yavaş da olsa düzelme olmuyor değil. Çalışma Bakanlığı’nın son rakamlarına göre, iş bulanların sayısı arttı, Ocak’ta 243 bin yeni iş alanı açıldı ve işsizlik 8,3’e geriledi. Yine de ekonomik krizin kolay aşılmayacağı bir gerçek!

Gençler daha zor koşullarla karşı karşıya

Amerikalılar’ın yüzde 41’i, bugün gençlerin kendilerinden daha zor ekonomik koşullarla karşı karşıya olduğuna inanıyor. Halkın yüzde 82’si gençlerin iş bulma şansının bugün çok daha az olduğunu, yüzde 75’i, gençlerin gelecek için para biriktirmekte, yüzde 71’i üniversite kredi borçlarını ödemekte ve yüzde 69’u da ev almakta çok zorlanacaklarını düşünüyor. Özetle genç nüfusun uzun dönemli planlar yapması ve geleceğini güvence altına alması son derece zor.

Bazı gençler için çözüm yeniden okula dönmek

Üniversitede seçtikleri dalda iş bulmakta zorlanan gençler, daha az kazanmayı göze alarak günlük işlerde çalışıyor,birçoğu meslek değiştiriyor. PEW’un Çalışma Bakanlığı’nın da verilerine dayanarak yaptığı araştırmaya göre, 18-34 yaş grubundaki gençlerin yüzde 49’u, sadece geçinmek ve üniversite borçlarını ödeyebilmek için işe girdiğini, yüzde 24’ü, tecrübe kazanmak için ücretsiz staj yaptığını, yüzde 35’i de master ve doktora yapmak üzere üniversiteye geri döndüğünü söylüyor. Ekonomik krizin en çok etkilediği kesim olan gençlerin yüzde sadece 11’i, şu anda yaptıkları işleri meslek olarak gördüğünü belirtiyor.

Kira ödeyemeyen gençler baba ocağına dönüyor

Newsweek dergisinin 1993 yılında anne babalar arasında yaptığı bir araştırma, ailelerin yüzde 80’inin, çocukları 22 yaşına geldiği zaman yani üniversiteyi bitirdiklerinde ailelerinden maddi olarak bağımsız hale gelecekleri sonucu vermişti. Bugün böyle düşünen anne babaların oranı yüzde 67. Bugün anne babaların yüzde 31’i, çocuklarının maddi olarak yalnız yaşayabilecek duruma gelmeden, 25 ve daha ilerki yaşlarda evden ayrılmasını uygun görüyor. Oysa Amerika’da gençlerin çoğu, çok genç yaşta kendi başlarına veya arkadaşlarıyla birlikte yaşamak için evlerinden ayrılıyor. Ama ekonomik koşullar bu yaş sınırını epey yukarılara çektiği gibi, beş on yıl ailelerinden uzakta yaşayan gençlerin harcamalarını kısmak ve kira ödememek için baba ocağına dönmeleri daha sık görülüyor.

Zor zamanlara rağmen gençler iyimser!

Gelgelelim zor ekonomik koşullar, gençleri yıldırmışa benzemiyor. 18-34 yaş grubundakilerin yüzde 88’i, yani çoğunluk, yani her 10 gençten 9’u, kendilerine yetecek kadar para kazandıklarını ve ilerde daha iyi kazançları olacağına inandıklarını söylüyor. Özetle oturup ağlayarak zaman kaybetmiyorlar. Bu gruptaki gençlerin sadece yüzde 9’u, hiçbir zaman istedikleri gibi bir hayat yaşayamayacaklarını söyleyerek karamsarlık ifade ediyor. 2004’deki araştırmada da gençlerin kolay kolay pes etmediği ve iyimserliklerini kaybetmedikleri görülmüştü. Bravo gençlere!

BM: En Büyük Sorunu işsizlik olan gençler umutlu

Sıkıntılı ekonomik koşullar ve gençlerin karşılaştıkları zorluklar sadece Amerika’ya özgü değil. Ekonomik krizin sancıları bütün dünyada hissediliyor. Birleşmiş Milletler de bu konuda bir araştırma yapmıştı hatırlayacaksınız. Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, tüm dünyada iş imkanlarının azlığı, eğitimde eşitsizlik, kötü çalışma koşulları ve hükümetlerin bu alanlara yetersiz yatırım yapması gençleri kaygılandırıyor ama umutsuzluğa kapılmalarına neden olmuyor. BM Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Dairesi DESA tarafından gençlerle ilgili olarak yapılan ilk araştırma, internet üzerinden gerçekleştirildi. 15-30 yaş grubundaki gençler DESA ile bir ay boyunca görüşlerini, deneyimlerini ve önerilerini paylaştı. Rapor, gençlerin görüşlerine dayanıyor. Araştırmaya katılan gençlerin büyük bölümü, eğitim sistemlerinin kendilerini iş hayatına hazırlamadığı görüşünü savundu ve işsizlikten şikayet etti. Raporda gençlerin eğitimin kalitesini sorguladıkları ve aldıkları eğitimin uzun dönemde onları hayata ve iş piyasasına hazırlamadığı sonucuna vardıkları vurgulanıyor. Eğitim sistemlerinin kendilerine pratik bilgilerden çok teorik bilgiler vermesini eleştiren gençlere göre, iş bulmakta zorlanmaları da eğitim programlarının yetersizliğinden kaynaklanıyor.

Dört hafta boyunca dünyanın çeşitli ülkelerinden 1,100’den fazla genç Birleşmiş Milletler’e görüş bildirdi. Araşatırmaya katılan 24 yaşındaki Senegalli Amadou, okullarda gençler iş hayatına hazırlanmadıkları için işsiz kaladıklarını ve iş bulmak için kendi başlarına Pratik bilgiler edinmek zorunda kaldıklarını söyledi. Hükümetlerin gençler arasındaki işsizlik sorununa çözüm bulmak için yeterince çaba göstermediğini savunan gençler, “iş bulamadıktan sonra, eğitim görmenin yararı ne?” sorusunu sordu. Hindistan’dan araştırmaya katılan 16 yaşındaki Mridula, fırsat eşitliği olmadan geçimlerini kazanma imkanı bulamadıklarından yakındı.

Küresel ekonomik krizin başlamasından buyana gençler iş bulmakta çok zorlanıyor. Üniversite mezunu gençler yeterli deneyim ve becerileri olmadığı gerekçesiyle iş bulamıyor. 2009’daki ekonomik kriz yüzünden gençler arasında iişsizlik oranı en büyük yıllık artışını göstererek rekor kırdı. Tüm dünyada 75 milyon 800 bin işsiz var. 2010 yılında dünyada gençler arasında ortalama işsizlik oranı yüzde 12,6 iken yetişkinler arasında işsizlik oranı yüzde 4,8 idi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon gençlerin siyasi ve ekonomik yaşamda daha büyük rol oynaması gerekirken rekor düzeyde işsizliğin gençlerin moralini bozduğunu ve geleceğini kararttığını belirtti. Hükümetlerin genç nüfusa yatırım yapması gerektiğini vurgulayan BM Genel Sekreteri, iş imkanlarının bol olacağı bir ekonomik büyüme ortamı yaratmak için hükümetlerin BM ile işbirliği yapmasını istedi.

BM raporuna göre, gençler iş buludukları zaman az ücretle ve çoğu kez de kötü koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Ancak bütün bu karamsar verilere ve kaygılara rağmen gençler gelecekten umutlu. Gençler ayrıca iş bulacakları konusunda da iyimser beklentilere sahip. Gençlerin birçoğu büyük şirketler ve kuruluşlar için çalışmak yerine kendi işlerinin sahibi olmak, girişimcilik yapmak istediklerini söylüyor. Gençlerin girişimcilik için düşündüğü alanlar, yeşil teknoloji ve iletişim.

Gençlerin hepsinin ideallerindeki işe kavuşmaları ve iyimserliği hayat boyu yaşam felsefesi yapmaları umut ve dileğiyle.

Müzikte Parlayan ve Kayan Yıldızlar!

Geçen yazımda Grammy adayları vardı. Adele favorinizdi. Dileğiniz gerçekleşti ve Adele altı Grammy alarak müzik dünyasında pırıl pırıl parladı. Gözünüz aydın! Yıldız demişken bir başka yıldız da beni sevindirdi. İngiliz Beatles grubunun üyelerinden Paul Mc Cartney, sonunda Hollywood’un ünlü “Şöhretler Kaldırımı”nda bir yıldıza kavuştu. Paul McCartney, yüzlerce hayranının da katıldığı bir törenle  kaldırımdaki yıldızının üzerinde kameralara poz verdi.

Paul McCartney burada yaptığı konuşmada, Beatles grubundaki arkadaşları olmadan hiçbir zaman şöhreti yakalayamayacağını söyledi. Ünlü sanatçı, çocukluğunda Liverpool’da rock & roll dinler ve sahnede şarkı söylemeyi hayal ederken, bir gün Hollywood’un Şöhretler Kaldırımı’nda bir yıldız sahibi olabileceğini asla düşünmediğini, bunun o zamanlar için imkansız göründüğünü, ancak sonunda bunun gerçekleştiğini söyledi.

Paul McCartney, bunu Beatles grubundaki bugün hayatta olmayan arkadaşları John Lennon, George Harrison ve çalışmalarına devam eden Ringo Starr olmadan yapamayacağını, onlara teşekkür borçlu olduğunu belirtti. Beatles grubu dağıldıktan sonra Paul McCartney çok başarılı müzik çalışmaları yaptı. Bugün de her konseri tıklım tıklım dolan McCartney, yalnızca orta yaş grubundan değil, gençlerden de büyük ilgi görüyor.  Ben Washington’daki bir konserini izledim ve üç saat sahnede hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden ve sesi bir kez olsun titremeden çalıp söylemesine hayran kaldım. Gelelim Paul McCartney’in yıldızına kavuşmasından sonra aldığı  yine çok acı habere!  McCartney Şöhretler Kaldırımı töreninden sonra acı bir haberle sarsıldı. Dünyayı şoka sokan Whitney Houston’ın ölüm haberi,  Los Angeles’ta aynı otelde kalan Paul McCartney ve üçüncü eşi Nancy Shevell’i de sarstı. Çift, Houston için hazırlanan anma köşesine sarı çiçekler bıraktı. Aynı gece de Paul McCartney  Grammy ödül töreninde  sahneye çıktı ve Whitney Houston için şarkı söyledi. New Jersey doğumlu Whitney Houston müzik dünyası için gerçekten büyük kayıp. Dolly Parton’ın “I Will Always Love You” şarkısını belki de Parton’dan bile daha güzel söyleyen Houston, Bodyguard filmiyle de sinemaseverleri çok etkilemişti.


Dönelim yine Beatles grubuna! Beatles grubu 1960’larda İngiltere’de müzik listelerini altüst etmeye başladıktan sonra ilk kez 7 Şubat 1964 yılında New York’un Kennedy Havaalanına gelmiş ve çılgınca tezahürat yapan onbinlerce hayranı tarafından karşılanmıştı. Beatles bir milyarın üstündeki satışıyla, müzik tarihinin en çok albüm satan grubu olmayı sürdürüyor. İngiltere ve Amerika’da en uzun süre listelerde kalan ve en çok satan grup olmayı sürdüren Beatles topluluğu 2008 yılında Billboard dergisinin bugüne kadar en çok satan 100 sanatçısı listesinde birinci sıraya yerleşti. Beatles grubu 7 Grammy ve sayısız uluslararası müzik ödülü aldı. Ayrıca Time dergisinin 20’nci yüzyılın en etkili kişileri listesinde de ilk 100 arasında yer aldı.

 

Özetle Beatles topluluğu ve ardından solo olarak müzik yaşamını sürdüren Paul McCartney 1960’lardan buyana milyonları etkileyen birer müzik ikonu. Siz Beatles dinliyor musunuz? Ne düşünüyorsunuz? Yoksa “ben gencim, eskilerle ilgilenmem” mi diyorsunuz? Yazarsanız tartışırız. Sevgiyle.

 

 

Grammy Ödül Töreni 12 Şubat’ta

Geçtiğimiz haftalarda Elvis Presley’i gündeme getirdim ama bazı genç okurlarım şu an gündemdeki sanatçıları da dinlemek istediklerini yazınca yaklaşan Grammy ödül töreni güzel bir fırsat oluşturdu Grammy adayı günümüz sanatçılarına değinmek için. 54’üncü Grammy Ödül Töreni 12 Şubat’ta. Amerikan Müzik Akademisi’nin Grammy’leri büyük olasılıkla her zamanki gibi gösterişli bir törenle Los Angeles’ta sahiplerini bulacak, bu yıl 109 yerine 78 dalda ödül verilecek. Kanye West yedi, İngiliz şarkıcı Adele altı adaylıkla 1 numara için yarışıyor.

Bu yılın en çok ödül alması beklenen ismi Kanye West. Kasım sonunda açıklanan ödül adayları arasında yedi adaylıkla West birinci sırada. Ancak West, birçok eleştirmen tarafından 2010 yılının en iyi albümü olarak gösterilen “My Beautiful Dark Twisted Fantasy” ve albümdeki “All of the Lights” adlı şarkıyla en iyi albüm ve en iyi şarkı dalında adaylığı Adele’e kaptırdı.

Kanye West’ten All of the Lights

İkinci sırada İngiliz şarkıcı Adele var. Adele, en iyi plak, albüm ve şarkı dahil altı dalda aday gösterildi. Adele’in “21” adlı albümü bu yıl satış rekorları kırdı. En iyi album kategorisinde Lady Gaga “Born This Way” ile üçüncü Grammy adaylığını aldı.

Adele’den Someone Like You

Büyük ödüllerde aday listesinde olmadığı göze çarpan ünlüler Taylor Swift’le yılların sanatçısı Tony Bennett oldu. 85 yaşındaki Bennett’in “Duets II” adlı albümü geçen yılbaşında uzun süre listebaşı olmuş, büyük ilgi görmüştü. Ancak albüm Grammy’ye aday gösterilmedi. Bennett listebaşı olan en yaşlı şarkıcı olma ünvanına kavuştu, ama Grammy alamayacak.
2010 yılında en iyi albüm dalında “Speak Now” adlı albümüyle Grammy alan Taylor Swift de Grammy’ye aday gösterilmedi bu yıl bu dalda. “Speak Now” 2011’de 3 milyon 700 bin adet satarak genç sanatçının müzik dünyasındaki yerini sağlamlaştırdı. Taylor Swift üç kategoride Grammy’ye aday gösterildi, bunlar arasında en iyi halk müziği albümü kategorisi de var.

Taylor Swift’ten Mean


Bu yıl en iyi solo performans dalında Grammy ödülü almak için kadın ve erkek sanatçılar birlikte yarışıyor. En iyi pop solo performans kategorisinde Bruno Mars “Grenade” adlı şarkısıyla aday gösterilen tek erkek sanatçı oldu. “Someone Like You” ile Adele, “You and I” ile Lady Gaga, “(Expletive) Perfect” ile Pink, “Firework”le Perry Bruno Mars’a karşı yarışıyor.

Lady Gaga’dan You and I

Bakalım Grammy heykelciğini 12 Şubat’ta kimler kucaklayacak? Bu şarkıları dinleyip tahminde bulunmak isterseniz yazın.

Sundance’de “CAN” Filmine Ödül


Türk filmleri Avrupa’dan sonra Amerika’da da ses getiriyor. Son günlerde Seperation adlı İran filminin Altın Küre’de Oscar’a aday olması da yabancı filmlere ilginin arttığını gösteriyor. Altın Küre adaylığından sonra Seperation (Ayrılık) adlı filmi Washington’daki sinemalarda gören görene. Evet biraz karamsar, ağır ve yavaş bir dram ama belki de bu yüzden macera filmlerinden bıkan Amerikalı sinemaseverlere iyi geliyor. Geçtiğimiz günlerde Utah eyaletinin Sundance kentinde her yıl yapılan Sundance Film Festivali’nden de güzel bir haber geldi. “Can” adlı Türk filmi jüri özel ödülü aldı. “Can”ı daha görmedim ama onda da ilginç ama karamsar bir öykü olduğunu biliyorum. Çocuğu olmayan bir çift uzun zorluklardan sonra bir çocuk evlat ediniyor ancak çocuk büyütme sorumluluğu, anne karakterinin çocuğa düşkünlüğünün karı-koca arasında soğukluk yaratması üzerine üzerindeki yükü kaldıramayan erkek evi terkediyor, karısı İstanbul’da tanımadığı bir çocukla tek başına kalıyor. İstanbul geçim sıkıntısı olan çocuklu bir kadın için zorun da ötesinde bir mega kent. Kadın da zor durumda ve bunalımda. Çocuk da ayrı bir hikaye. Film vizyona girince gerisini görürsünüz diyerek yönetmen ve oyunculara geçiyorum.

Yapımcılığını Defne Film Prodüksiyon ve Efekt Yapım’ın ortaklaşa yaptığı, Raşit Çelikezer’in yönettiği, baş rollerde Selen Uçer, Serdar Orçin, Yusuf Berkan Demirbağ ve Erkan Avcı’nın oynadığı ‘Can’ filminin yönetmeni Raşit Çelikezer Sundance’de ödülü alırken yaptığı konuşmada, filmin küçük bir çocuğun zor günlerini anlatan bir hikaye olduğunu söyledi ve ödülü kızı Defne ile birlikte “geleceğin yaratıcıları” olarak nitelediği tüm çocuklara ithaf etti. “Can”, üç kıtada daha bir çok festival katılacak, 16 Mart 2012’de de Türkiye’de vizyona girecek.

Can Film ekibi fotoğraf soldan sağa ortak yapımcı Burak Akidil, yönetmen Raşit Çelikezer, Selen Uçer Serdar Orçin ve filmin müziklerinin bestecisi Tamer Çıray ve ortak yapımcı Umman Küçükyılmaz

Sundance Film Festivali’ni neden izlediğimi merak edenler için kısaca anlatayım. Festivali ünlü Amerikalı oyuncu-yönetmen Robert Redford başlattı ve yıllardır yönetiyor.

Her yıl paradan çok sanat düşünülerek yapılan birçok yerli ve yabancı film katılıyor festivale. Robert Redford benim 1974 yılında “Great Gatsby” filmiyle ilk kez gördüğüm ve sonradan yaptığı filmlerle de hayran olduğum bir aktör. “The Horse Whisperer” filminden belki hatırlarsınız, atlarla konuşan bir çiftçi rolünde adından yine çok söz ettirmişti. Benim gibi hayranları için elbette Sundance’de Türk filmlerini ve sanatçılarını da ağırlaması ve ödüllendirmesi sevindirici bir olay. “Can” ekibini yürekten kutluyorum. 16 Mart’ta gösterime girince “Can”ı kaçırmayın derim.