Gökkuşağı

Çocuklar First Lady’yi Sıkıştırdı!

Bugün Amerika’da “Çocuklarınızı İşe Götürün Günü” ve First Lady Michelle Obama da Beyaz Saray’da bir grup çocuğu ağırladı, sorularını yanıtladı. Çocuklar Başkan Obama’nın eşini sorularıyla hem güldürdü, hem de fena terletti. “Başkan olmak istiyor musunuz?” sorusu Michelle Obama’yı epey düşündürdü! Michelle Obama şöyle yanıtladı 8 yaşındaki kız çocuğunu:

“Hayır, Başkan olmak istemiyorum. Başkanlık hem çok önemli, hem de çok zor bir iş. Eşimin görevi bitince, başka işler yapacağız. Memlekete hizmet etmek için ille de başkan olmanız gerekmiyor, ülkenize birçok şekilde hizmet edebilirsiniz. Yaşınız ilerledikçe güçlü ve zayıf taraflarınızı daha iyi görüyor, kendinizi daha iyi tanıyorsunuz. Herhalde aday olmam çünkü başka ilgi alanlarım var ve o alanlarda hizmet etmeyi daha çok istiyorum.”

Danielle adlı küçük bir kız, bugünün doğum günü olduğunu söyledikten sonra Michelle Obama’dan doğumgünlerinde ne yapmayı sevdiğini öğrenmek istedi. Michelle Obama’nın cevabı şöyle oldu: “O gün daha çok uyur,  geç kalkarım. Genellikle istediğimi giyer, istediğimi yerim. Çoğu zaman Barack beni ve kızlarımızı  yemeğe götürür. Özetle o gün hiçbir şey yapmam. Bence en güzel doğumgünü hediyesi de hiçbir şey yapmamaktır.”

10 yaşındaki Michael, Obama ailesinin köpeği Bo’yu sordu First Lady’ye. Küçücükken aldıkları Bo’nun Ekim’de üç yaşına gireceğini anlattı Michelle Obama. Çocuklar da onun gibi evlerindeki kedilerini, köpeklerini, kuşlarını çok sevdiklerini söylediler.

“First Lady” olmak zor mu diye soran çocuklar  “evet” yanıtı aldı. Michelle Obama’nın en büyük sıkıntısı, istediği zaman sokağa çıkıp istediği yere gidememek. Gözlerden uzak olamamak. Hem güvenlik açısından hem de protokol açısından First Lady’nin kendi başına hareket etmesi mümkün değil. Michelle Obama bulunduğu konumda, birçok yardım faaliyeti yürütebildiği için şanslı olduğunu anlattı çocuklara. Özellikle asker ailelerinin sorunları üzerinde yoğunlaştığını söyledi.

Bir soru üzerine Michelle Obama, sebze bahçesini anlattı, 12 görevlinin kendisine yardım ettiğini, bahçede meyve vermeye başlayan bir de incir ağacı bulunduğunu söyledi. Mantar yetiştirdiklerini, çok çeşitli meyve ve sebzeleri olduğunu belirtti.

“Let’s Move” adlı girişimini de anlatan Michelle Obama, obezitenin başta diyabet olmak üzere birçok sağlık sorununa yolaçtığını hatırlattı. Çocuklara aldıkları gıdalara dikkat etmeleri gerektiğini söyledi ve “sağlık herşeyin başı” dedi.

İşte Michelle Obama’dan son söz:

“Sebzelerinizi, meyvelerinizi yemeyi ihmal etmeyin. Hareket edin. Her zaman televizyonun önünde oturup kalmayın. Kalkın, vücudunuzu hareket ettirin.”

“Eat your vegetables.  Eat your fruit.  And exercise.  Move your bodies; don’t sit in front of the TV all the time.  Get up.  Stand up and move.”

First Lady’yi dinlemekte yarar var. Çünkü formunu koruyor, zaman zaman çocukları Beyaz Saray’ın bahçesinde toplayıp onlarla birlikte spor yapıyor. Hatta katıldığı televizyon programlarında hangi hareketleri yaptığını hemen göstermekten çekinmiyor.

Michelle Obama’nın farklı bir tarzı olduğuna ve Beyaz Saray’a yepyeni bir soluk getirdiğine hiç kuşku yok. Ne dersiniz?

“Aslan Kral” Broadway’in Gururu

Sizce Amerikalılar bugünlerde sahnede en çok hangi oyunu ya da müzikali izliyor ve de çok beğeniyor? Fazla düşünmeyin çünkü cevap başlıkta gizli! Evet, “The Lion King” New York’un ünlü Broadway tiyatarolarının gişe rekorunu kırdı. Daha doğrusu “Operadaki Hayalet”in elinden en çok izlenen ve gelir getiren müzikal olma rekorunu sonunda aldı. Açıklanan rakamlara göre, Operadaki Hayalet bugüne kadar 853,122.847 bin dolarla elinde tuttuğu birinciliği geçen hafta The Lion King’e kaptırdı. Lion King (Aslan Kral) 853,846.062 bin dolarla öne geçti. Disney şirketinin ürünü Lion King, 1997 yılında ilk kez sahnelenmişti. Phantom of the Opera, Operadaki Hayalet ise 1988 yılından beri sahnelerde. Yani aradaki on yıla rağmen Lion King öne geçmeyi başardı. Operadaki Hayalet 24 yılla Broadway’in en uzun süre sahnede kalan müzikali. The Lion King şu anda altıncı durumda. Unutmayın, iki müzikalin başlama tarihleri arasında 10 yıl var.

Peki iki rakip müzikalin ortak noktaları var mı? Elbette. İkisinin arkasında da iki dev besteci var bir kere. Operadaki Hayalet, ünlü besteci Andrew Lloyd Webber’in eseri ve müzikali Harold Prince yönetiyor. The Lion King de Elton John’la Tim Rice’ın müzik dehasına dayanıyor. İki müzikal de birçok ödül aldı bugüne kadar. Lion King tam bir aile müzikali. Çocuk çocuk gidilip izlenecek, gözyaşı dökülecek bir sahne şovu. Operadaki Hayalet de birbirinden güzel şarkılarıyla yetişkinlere hitap eden bir aşk hikayesi. Ama bugünlerde New York’ta en popüler sahne şovu ne derseniz bilin ki artık Lion King daha popüler. Belki kısa bir video izlerseniz, kostümlere, makyaja ne kadar büyük emek verildiğini görmeniz mümkün olur.

Aslan Kral’ın bendeki anısı, kızım küçücükken filmine gitmiş olmamız. Yanyana oturup, hıçkıra hıçkıra küçük aslanın babasının ölümüne, amcasının mezalimine ağladığımızı dün gibi hatırlıyorum. Hey gidi günler! Benden bir tavsiye. Siz siz olun sanatı, tiyatroyu, sinemayı ihmal etmeyin. Hepsi çok büyük emek gerektiren, bir o kadar da büyük yetenek isteyen sektörler. Sanatçıya, sanata destek olmaktan vazgeçmeyin. Sevgiyle kalın.

“Bacağını Ödünç Ver” Kampanyası

Foto: www.mayinsizbirturkiye.org

4 Nisan Dünya Mayın Bilinci Geliştirme Günü olarak kutlanıyor her yıl. Bu yılki kampanyaya günün sloganı damgasını vurdu: “Bacağını Ödünç Ver”. Türkiye’de 10 bin mayın mağduru var. Resmi rakamlara göre her yıl 200 kişi mayınlar yüzünden hayatını kaybediyor. Peki mayın sayısı? Resmi tahminlere göre, Türkiye’de en az bir milyon mayın var. Bunların 600 bini Suriye sınırında. Ayrıca İran, Irak, Gürcistan ve Ermenistan sınırında mayın olduğu biliniyor. Bir de Türkiye içinde PKK’nın yerleştirdiği söylenen mayınlar var, bunların sayısı kesin değil. Türkler dört kuşaktır mayınlarla kucak kucağa yaşıyor.

Foto: www.mayinsizbirturkiye.org

Dünyada 60 ülkede mayın döşeli. Afganistan bu konuda en tehlikeli ülkelerin başında geliyor. İşte Afganistan’dan bir öykü size. Firuz Alizade, 1996’da Afganistan’da bir mayına basmış 14 yaşındayken ve patlamayla kendinden geçmiş. “Kendime geldiğim zaman hemen öleceğimi düşündüm ama ölmedim. Sol ayağım havaya uçmuştu. Kollarım, bacaklarım, heryerim kan içindeydi” diye anlatıyor başından geçen olayı. Firuz, “Hayatta kalmam bir mucize, yardım alabileceğim, kanamamı durduracak bir ilk yardım ekibine ulaşmam tam 7  saat sürdü. Tam 13 saat sonra beni kanlar içinde hastaneye ulaşatırdılar, ameliyata aldılar,” diye devam ediyor.

Firuz Alizade bugün kısaca ICBL olarak bilinen Uluslararası Kara Mayınlarını Yasaklama Girişimi’nin kampanya yöneticisi. Grubun kurucusu ve kordinatörü Jody Williams, 1997’de Mayınları Yasaklama Sözleşmesi’nin öncüsü olarak Nobel Barış Ödülü aldı. Anlaşma 1 Mart 1999’da yürürlüğe girdi. Bugün ülkelerin yüzde 80’i, mayınları yasaklamış durumda, artık mayın üretmiyor, milyonlarca mayın da zararsız hale getirildi. Ancak Alizade, çabaların devam etmesi gerektiğini vurguluyor ve nedenini şöyle açıklıyor: “Günde ortalama 12 kişi mayınlar yüzünden ölüyor veya sakat kalıyor. Bu, yılda 4-5 bin kişi demek. Bugün mayınlar hala en az 60 ülkede can alamaya devam ediyor.”

Foto: www.mayinsizbirturkiye.org

Dünyanın en mayınlı ülkelerinden biri de Colombia. “Bacağını Ödünç Ver” kampanyasının öncüsü de Colombia’daki İnsan Hakları Derneği ARCAGELES. Derneğin başkanı ve kurucusu Juan Pablo Salazar, mayın sorunundan etkilenmeyenlerin bu soruna zaman ayırmamasnı eleştiriyor ve “İlle de yakınlarımızın ölmesi veya sakat kalması mı gerekir?” diye soruyor. Bugüne kadar 158 ülke Mayınların Yasaklanması Sözleşmesi’ni imzaladı. İmzalamayanlar arasında Amerika, Rusya ve Çin var.Obama yönetimi bu konudaki politikasını gözden geçirdiğini ve müttefiklerine karşı olan güvenlik taahhütlerini yerine getirmesini engelleyebileceği veya kendi ulusal çıkarları açısından zayıflığa neden olacağı gerekçesiyle sözleşmeyi imzalamayacağını tekrarladı.

Foto: www.mayinsizbirturkiye.org

İşin doğrusu, bireysel olarak hepimiz mayınların yarattığı tehlikeyi biliyor ve ortadan kaldırılmalarını istiyoruz. Bunun için de “Bacağını Ödünç Ver” kampanyasına ben gönülden destek veriyorum. Ya siz?

 

ABD’de Otizm Oranında %23 Artış

Otizm, çocuklarda üç yaşına kadar başlayan, tedavisi olmayan nörolojik bir hastalık ve ABD’de Nisan ayı, Otizmle Mücadele Ayı. 2006 yılında her 110 çocuktan birinde otizm görülürken, 2008’de bu sayı her 88 çocuktan birinde otizm görülecek şekilde artmış. 2009’daki rakamsa her 54 çocuktan birince otizm görüldüğünü kanıtlıyor. Sayının artması biraz da doğru teşhislerin ve bu konuda araştırmaların artmasına da bağlanıyor. ABD Hastalok Kontrol ve Önleme Merkezi’ne göre, otizm, erkek çocuklarda kız çocuklarına göre daha yaygın olarak görülüyor. Doktorlar çocuklarda otizm olup olmadığı konusunda önce 18 aylıkken, sonra 24 aylıkken, sonra da iki yaşında düzenli kontrollar yapılmasını gerekli görüyor. Amerika’daki en büyük otizmle mücadele derneklerinden biri olan “Autizm Speaks” otizmin sınır tanımadığını bildiriyor. Bugün dünyada 67 milyon otizm hastası bulunduğunu belirten derneğe göre, hastalığın teşhis ve tedavisinde anne babalara büyük bir sorumluluk düşüyor. Erken teşhis, çocukta davranış bozukluklarının en aza indirilmesini sağlayacak bazı tedavi yöntemleriyle hastalık belirtilerinin bir ölçüde de olsa giderilmesini sağlayabiliyor.

Otizmin temel belirtileri, sosyalleşmede, iletişimde bozukluk ve takıntılı davranışlar. Otistik çocuklarda ilgi alanı sınırlı ve çocuklar sabırsız olur. Otistik bir çocuk, sosyal çevre içinde başkalarıyla iletişim  içinde olmaktansa yalnız kalmayı, kendisi için ilginç olan bir etkinlikle uğraşmayıtercih eder. Çoğunlukla insanları değil de oyuncakları ve cansız varlıkları tercih eder.  Otistik çocukların yüz ifadesi yok denecek kadar azdır, tepkileri sınırlıdır. El kol sallama, parmakların hareketlerini izleme, ayak parmakları ucunda yürüme, kendi etrafında dönme gibi hareketler yapar çoğu otistik çocuk. Değişikliklere tepkilidir. Şiddete başvurabilir. Kullandıkları kelimeler çok sınırlıdır ve genellikle etrafında sık duydukları kelimeleri kullanırlar. Otistik çocukların yaklaşık yarısı konuşma becerisi geliştiremez.  Gezmeyi, özellikle otomobil ile dolaşmayı, suyla oynamayı severler. Saatlerce akvaryumdaki balıklara bakabilirler. İşin en kötüsü otistik çocuklar çevredeki tehlikelerin farkında olmaz. Çevresine ve kendisine zarar veren davranışlar sergileyebilir, öfke nöbetleri geçirebilir. Bütün bunları dikkate alarak otistik çocuğu olan anne babaların aşırı dikkatli olması, çocuklarının gelişimini, davranış bozukluklarını izlemesi gerekir.

Maryland eyaletindeki Jane Salzano Merkezi Bağış Toplama ve Tanıtma Müdürü Ayda Sanver’le yaptığım söyleşiyi aşağıdaki medya oynatıcısından izleyebilirsiniz.

ABD’de Otizmle Mücadele Ayı olan Nisan’da bu konuda Washington’da da birçok etkinlik planlanıyor. Sizin çevrenizde otistik bir yakınınız, tanıdığınız var mı? Deneyimlerinizi paylaşırsanız sevinirim.