Gökkuşağı

“Benim Bedenim, Benim Kararım”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarıyla alevlenen ve kısa zaman içinde Meclis’e gideceği açıklanan Kürtaj Yasası’na karşı çıkanlar kampanya başlattı. Konu bu kadar büyüyünce tepkileri derlemek farz oldu. Açılan kampanyaların sloganları bile tepkinin şiddetini açıkça ortaya koyuyor.

“Kamuoyuna Çağrımızdır: Kürtaj Tartışmasına Tepkisiz Kalma!”

foto: http://kasaum.ankara.edu.tr

Önce mezunu olduğum Ankara Üniversitesi’nin  Kadın Çalışmaları merkezinin açtığı imza kampanyasına değinmekte yarar var. Birkaç gün içinde binlerce imza toplanması kadınların ve toplumun bu konuda ne kadar hassas olduğunu kanıtlıyor.  İmzaya açılan bildiriye gelince, özetle şu çağrıda bulunuyor akademisyenler:

“Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını, kadınların bedenleri üzerindeki denetimi devletin ana meselelerinden biri olarak gören genel siyasal yaklaşımın parçası olarak görüyoruz. Söz konusu otoriter ve muhafazakar yönelimin bu alandaki kamu politikası ve yasal çerçeveyi nasıl biçimlendireceği konusunda kaygılanıyoruz. Ayrıca Başbakan’ın konuyu Uludere’deki can kayıplarıyla ilişkilendirmesini de ayrı bir siyasi skandal olarak değerlendiriyoruz.

Bugün binlerce kadın, cinsellikleri konusunda karar alma hakları olmamasından dolayı, son çare olarak kürtaj yaptırmaktadır. AKP’nin kadınların kendi cinsellikleri üzerindeki söz hakkını bu yöntemlerle daha da azaltması yasal kürtajı olmasa da, yasa dışı kürtajı arttırmak gibi vahim sonuçları beraberinde getirebilir. Kürtajın sosyal arka planı sorgulanmaksızın, kadınların biyolojik olarak kürtajın gerekliliğini kanıtlamaya zorlanmalarına ve ancak bu koşulla kürtaj olmalarına dair tasarılar kabul edilemez. Eğer, bu vahim yaklaşım kamu politikasına egemen olur ve kürtaj zorlaştırılır ya da yasaklanırsa bu, kadınları yasadışı yollardan ve sağlıksız koşullarda kürtaj olmaya veya düşük yapmaya yönelteceğinden, kadın ölümlerindeki artışı hızlandıracaktır. Gerek bu durum, gerekse kadınların istenmeyen gebelik ve doğumlara mecbur edilmeleri hali esasen ağır bir baskı rejimini ifade eder. Bedensel bütünlüğümüz temel yasal haklarımızdan biridir ve bu hak çerçevesinde hal-i hazırda verilmekte olan kürtaj hizmetlerinden ve mevcut kürtaj düzenlemesinden vazgeçilemez.”

“Kürtajı Yasaklamak Erkek Egemenliğini Pekiştirmektir”

Başbakan Erdoğan’ın Türkiye siyasetinde bir ilki gerçekleştirerek tartışmaya açtığı kürtaj, bugün Türkiye’de yasal olarak tanınan ve yüzbinlerce kadının başvurduğu bir uygulamadır. Hükümetin tutumu, CEDAW 16/e bendinde belirtilen” kadının çocuk sayısına ve çocukların ne zaman dünyaya geleceklerine serbestçe ve sorumlulukla karar verme hakkının” ve 1995 tarihli Pekin Deklarasyonunda belirtilen “sağlık hakkının” gereklerine aykırıdır. Ayrıca 8 Mart 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Bunların Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), devlete, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderici politikalar yapmayı şart koşmaktadır. Bugün karşımıza çıkan sadece Başbakan’ın değil, Bakanların ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı’nın kürtaj karşıtı açıklamaları ise İstanbul Sözleşmesi’yle devlete verilen ödeve aykırılık göstermekte ve kadına yönelik şiddet ve ev-içi şiddetin desteklenmesine yol açmaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere kürtaj uygulamasıyla birlikte, tüm kadınlar için güvenli ve kolay erişilir doğum kontrolü, kadının cinsel özerkliğini vurgulayan bir cinsellik eğitimi, üreme sağlığını içeren evrensel sağlık hizmetleri, ücretli doğum ve aile izni ve nitelikli çocuk bakımı hizmetlerini de talep ediyoruz.

Biz, aşağıda imzası olanlar, toplumsal cinsiyet eşitliği ve demokrasiye inanan tüm kesimleri bu konuda duyarlı olmaya davet ediyor ve erkek egemenliğini pekiştiren tüm gelişmelere karşı olacağımızı duyuruyoruz.”

Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Merkezi tepkisini imzaya açtığı bildiriyle gösterirken, Etkin Haber Ajansı’na göre, İstanbul KESK’li Kadınlar, bir basın toplantısıyla görüşlerini ortaya koydu. Kadınlar adına Evrim Dirican bir açıklama yaptı ve “Biz kadınlar; yüzyıllar boyu erkek egemen sistemin cenderesi altında ezilmek, susturulmak istendik. Ait ilan edildiğimiz erkeklerin namusu bedenimiz üzerinden tanımlandı” dedi.
Hükümetin kadınların bedeni, doğurganlığı, emeği, kadın kimliği üzerinde yeniden tahakküm kurmak istediğini belirten Dirican, AKP’nin politikaları ve çıkardığı yasalarla kadınların yok sayıldığını dile getirdi.
Dirican, “Bu yaklaşım; sermayeye ucuz çocuk işçi ordusu yaratma, işyerlerinde kreşleri kapatarak kadının istihdama katılmasını engelleme, kadını anneliğe indirgeme, eve kapatma yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, Uludere katliamının hesabını vermek yerine, üstünü örtme, sorumluluğu üstünden atma yaklaşımıdır. Bu yaklaşım kadınları katil ilan eden, kadın düşmanı bir yaklaşımdır” diye konuştu. Dirican, “Devletin görevi, kürtajı yasaklayarak, kadınları istenmeyen gebelikleri sağlıksız koşullarda sonlandırmaya mecbur bırakmak değil, doğum kontrol yöntemlerine ulaşımı kolaylaştırmak olmalıdır” dedi.

“Faturası Kadınlara  Çıkacak Bir Uygulama Hakkında Kadınlar Karar Vermeli”

foto: www.izmirtabip.org.tr

İzmirli doktorlardan da  “kürtaj” tepkisi geldi. Ege Postası gazetesine göre, İzmir  Tabip Odası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kürtaj ve sezaryen ile ilgili açıklamalarına tepki gösterdi. Sağlığın bilimdışı yaklaşımlarla yönetilemeyeceğini söyleyen Oda Başkanı Dr. Suat Kaptaner, “Faturası kadınlara çıkacak bir uygulama hakkında kadınlar karar vermeli” dedi.

Sağlığın bilimdışı yaklaşımlarla yönetilmeye çalışıldığını belirten Dr. Suat Kaptaner, Başbakan Erdoğan’ın sezaryen ve kürtajın cinayet olduğunu söylediğini hatırlatarak, “Sezaryen ve kürtaj yapan doktorlar cani midir?” diye sordu. Kürtajın aile planlaması yöntemi olmadığını, ancak istenmeyen gebeliklerde anne ölümlerinin önlenmesinde en güvenli yöntem olduğunu anlatan Dr. Suat Kaptaner, “İsteğe bağlı düşüklerin yasak olduğu bölgelerde anne ölüm oranları yüzde 95’e kadar çıkarken, yasaklanmadığı bölgelerdeki ölüm oranı yüzde 1’dir. Durduk yerde kürtaj ve sezaryenin gündeme getirilmesi 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanunu hedef almaktadır. Bu söylemler yakında bu yasada yapılacak değişikliklere hazırlıktır. Yasa yürürlüğe girdikten sonra istenmeyen gebeliklerde anne ölüm hızı yüz bin canlı doğumda 250 iken 28’e düşmüştür. Düşüğe bağlı anne ölümleri de ender rastlanır olmuştur. Bu sağlıkta sağlanan büyük bir başarıdır” diye konuştu.

Kürtajın yasaklanması durumunda alternatif yöntemlere başvurulacağını sözlerine ekleyen Kaptaner, “Erken gebelik dönemindeki anne ölümleri artacaktır. Bu işin faturası kadınlara çıkacaktır. Ülkemizin ihtiyacı sürekli doğuran, eve kapanan veya gebeliğini ilkel yöntemlerle sonlandırmaya çalışırken sakat kalan kadınlar değildir. Doğurmak nasıl bir kadının hakkıysa doğurmamak da kadının hakkıdır. Sezaryen de kürtaj gibi bir cinayet değil, tıbbi bir zorunluluktur” dedi.

“Benim Bedenim, Benim Kararım”

foto: www.bianet.org

foto: www.bianet.org

Bianet de sloganı çok dikkati çeken bir kampanyaya imza attı. Bianet’in kampanya çağrısı şöyle: “Kürtaj yasası Haziran 2012’de meclise gidiyor. Son bir haftada yaşanan tartışmalara bakıldığında kürtajın fiilen yasaklanmasının planlandığı görülüyor. bianet kadınları ve erkekleri, bu yasağa karşı çıkan tüm bireylerin tepkilerini açıkça ve kolayca dile getirmeleri adına bir kampanya başlatıyor. “Bu Benim Kararım” diyen herkes istediği cümleyi istediği dilde yazarak bir fotoğrafıyla kampanyaya katılabilir. Katılmak için aşağıdaki cümlelerden birini seçebilir ya da kendi tepkinizi dile getirdiğiniz bir cümleyi, istediğiniz dilde ve şekilde bir kağıda ya da karnınıza yazarak fotoğrafınızı çekip bize yollayabilirsiniz. Kadınlar için: “Benim Bedenim, Benim Kararım”, “Bu Benim Meselem” Erkekler için: “Kadının Bedeni, Kadının Kararı”, “Karımın Bedeni, Karımın Kararı”, “Kızımın Bedeni, Kızımın Kararı”, “Sevgilimin Bedeni, Sevgilimin Kararı”, “Bu Kadınların Meselesi”, “Kardeşimin Kararı”, “Annemin Kararı”Kadınların kendi bedenleri ve hayatları üzerindeki söz haklarının ellerinden alınmasını engellenmek için bu kampanyaya destek vermeniz dileğiyle…

Fotoğrafları “Bu Benim Kararım” konu başlığıyla editor@bianet.org adresine yollayabilirsiniz.

Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları’nın imza kampanyasına katılmak istiyorsanız:

“Kamuoyuna Çağrımızdır: Kürtaj Tartışmasına Tepkisiz Kalma!”

http://www.ipetitions.com/petition/kamuoyuna-cagrimizdir-kurtaj-tartismasina-tepkisiz/?utm_medium=email&utm_source=system&utm_campaign=Send%2Bto%2BFriend

İnsan Hakları Gözlem: “Kürtajı Engellemeyin

Bu arada İnsan Hakları Gözlem’den de bir çağrı geldi. İnsan Hakları İzleme Örgütü yaptığı açıklamada, Türkiye’den  kürtajı yasaklama veya büyük ölçüde kısıtlamaya kalkışmamasını  istedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü küresel kadın hakları savunucusu Gauri van Gulik, “Türkiye’de yıllardır yasal olan kürtaj şu an  tehdit altında. Yapılan açıklamaların yasa ve politikaya dönüşmesi halinde Türkiye kadın haklarında geri adım atmış olacak” dedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye’de kürtajla ilgili daha fazla kısıtlama olmasının kadınların yaşama, sağlık, eşitlik, özel hayat, beden bütünlüğü ve din ve vicdan hürriyeti haklarını tehdit edeceğini bildirdi. Güvenli kürtaja erişimin engellenmesi yapılan kürtaj sayısında bir azalmaya yol açmak yerine, kadınların güvenli olmayan ve yasalarla düzenlenmemiş alternatiflere başvurmasına yol açıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Arjantin, Nikaragua ve benzeri yerlerde güvenli kürtajın yol açtığı sonuçları belgeledi. Enfeksiyon, kanama ve bazen de ölüm bu sonuçlar arasında yer alan bazı unsurlar. Dünya Sağlık Örgütü dünya çapında her yıl 67,000 kadının güvenli olmayan kürtaj sebebiyle  öldüğünü tahmin ediyor.

Türkiye’de 1983 yılından bu yana  hamileliğin ilk 10 haftası içerisinde isteğe bağlı kürtaj mümkün. Bu süreden sonra hukuki bir kürtaja ancak hamile kadının hayatı ya da sağlığını güvence altına almak üzere veya fetüste anomali halinde izin veriliyor. Hamile kadının çocuk yaşta olması halinde ailenin rızası isteniyor. Yasaya göre evli kadınlar eşlerinin rızasını almak zorunda. Kadının hayatı acil bir tehlike altındaysa rıza gereği kalkıyor.

Van Gulik “Hükümet Türkiye’deki büyük toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yoğunlaşmak yerine, kadınların bedenleri üzerinde yeni kontrol mekanizmaları oluşturmaya çalışıyor” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün İnsan Hakları hukuku ve Kürtaja Erişim ile ilgili soru cevabıyla ilgili: http://www.hrw.org/news/2005/06/15/qa-human-rights-law-and-access-abortion

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Türkiye raporları için:
http://www.hrw.org/europecentral-asia/turkey

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün kadın hakları raporları için:
http://www.hrw.org/topic/womens-rights

Amerika’da da kürtaj tartışması seçimlerin en büyük malzemesi. Muhafazakar politikacılar-ki çoğu Cumhuriyetçi Parti’den- kürtaja karşı. Türkiye’de de Kürtaj tartışması daha da ısınacağa benziyor. Bu konuda ne düşündüğünüzü yazın.Bu blog farklı görüş ve düşüncelere her zaman açık. Sağlıkla kalın!

 

Amerikalılar Haber İzliyor

Amerikalılar’ın alışkanlıklarıyla ilgili olarak sizleri bilgilendirme konusunda bloğa başlarken söz vermiştim. Washington’daki PEW Araştırma Merkezi’nin bir araştırması tam zamanında geldi. Amerikalılar televizyonda haber izliyor mu sorusunun yanıtını merak ediyorsanız bu yazı tam size göre!

PEW’un 12-25 Ocak 2011 tarihleri arasında yaptığı araştırmaya 2,251 yetişkin katıldı. 18 yaşın üstündeki katılımcıların 750’si de cep telefonlarıyla soruları yanıtladı. Sorular İngilizce ve İspanyolca olarak soruldu. Sonuçlara bakarsak, yerel haberleri izleyen Amerikalılar’ın oranı yüzde 72. Yerel haberler derken yanlış anlaşılmasın, sadece hava durumunu, trafik kazalarından söz etmiyoruz, bu haberlere önemli siyasi gelişmeler, uluslararası nitelikte büyük olaylar, savaşlar da dahil.

16 konudaki haberleri izleyip izlemedikleri soruldu araştırmaya katılanlara.  Bu 16 konudan 12’sini, yüzde 72’lik grup izliyor. 16 konudan 14’ünü denekler, yerel gazetelerden almak istediklerini söylediler. 16 konudan sadece 4’ünü televizyondan izlemeyi tercih ediyor Amerikalılar. Bunlar hava durumu, flaş haberler, siyaset, eğitim ve trafik/suç haberleri. Yerel haber izleyenlerin yüzde 32’si, bölgelerinde okudukları gazetelerin yayınına son verilmesinin hayatlarını çok etkileyeceğini söylüyor. 40 yaşın üstündeki haber izleyicilerinin yüzde 71’i çoğu zaman haber izliyor. Yüzde 25’i sadece önemli bir olay olduğu zaman haber izlemeyi tercih ediyor.

Gelelim internetçilere. 18-39 yaş grubunda yerel haberleri izleyenlerin oranı yüzde 91. Ve bu grup haberleri internetten izliyor.  40 yaşın üstünde yerel haber izleyenlerinse yüzde71’i internet kullanıcısı. Yetişkinlerin yüzde 82’si yerel haberleri takip etmiyor.

New York Times gazetesine göre, ki bu bilgiler Nielsen Araştırma Şirketi’nin verilerine dayanıyor, bir Amerikalı haftada ortalama 34 saat televizyon izliyor. Bu rakam 2010 yılından. Bu oran 2009’a göre yüzde 1’lik bir artış anlamına geliyor.

PBS televizyonunun bir araştırmasına göre de, Amerikalılar’ın TV izleme alışkanlıklarını şöyle özetlemek mümkün:

%57 TV haberlerini,
%54 yerel haberleri,
%34 kablolu haber kanallarını,
%28 gece haberlerini,
%23 sabah programlarını ve içindeki haberleri izliyor.

Çok da haberle ilgisiz değil Amerikalılar. Ama TV’de rekor kıran programlar yine American Idol, The Voice gibi ses yarışmaları ve ünlü komedyenlerin sunduğu komedi programları. Dizilere gelince o ayrı bir hikaye! Söz, onlara da daha sonra bakarız.

Siz TV’de neler izliyorsunuz? Haberlere bakıyor musunuz? Ne tür programlar ilginizi çekiyor? Yeni bir yazıya kadar hoşçakalın.

Annelere Selam Olsun!

Önce Anneler Günü yürekten kutlu olsun bütün kadınların. Bütün kadınların diyorum çünkü anne olmasa da her kadın ya teyzedir, ya abla, kardeş, ya da yenge. Dolayısıyla kendi doğurmasa da annelik etmiştir yeğenlerine, kardeşlerine, arkadaşlarının çocuklarına. Bu yüzden de hakları ödenmez. Anneler Günü gibi güzel bir günde ayrıca bir kez daha “kadına şiddet son bulsun” diye haykırıyorum.  Kulaklarınızı tıkamayın, gözlerinizi kapamayın. Kime karşı olursa olsun şiddetin hiçbir şekli kabul görmemeli dünyada.  Kadına karşı şiddet Türkiye’de, Amerika’da, dünyanın her ülkesinde var ne yazık. Bizlere bireyler olarak önemli sorumluluk düşüyor bu konuda. Dilerim hükümetlerin, uluslararası kuruluşların,  sivil toplum örgütlerinin de çabalarıyla bu ciddi sorun son bulur. Başkan Obama da Anneler Günü mesajı yayınladı ve “Anneler toplumumuzun ve  hayatlarımızın temel taşıdır, onlar en önemli varlıklarımızdır” dedi. Amerika’da 13 Mayıs Anneler Günü’nden başlayarak bir hafta boyunca “Ulusal Kadın Sağlığı Haftası” kutlanıyor ve bu yılın teması “Sıra Sizde” (It’s Your Time), neden mi çünkü anneler her toplumda kendilerini çok ihmal ediyor, çocuklarını, eşlerini, yakınlarını düşünmekten kendi sağlıklarına bakmaya zaman bulamıyor. Sonunda bu gerçeği bütün dünya kabul etmişe benziyor. Amerika Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanı Kathleen Sebelius da kadın sağlığına büyük önem verdiğini ve özellikle de annelerin kendilerine iyi bakmalarını istediğini sık sık tekrarlıyor. Bakanlık kısa bir tavsiye listesi çıkardı bu yılın teması “It’s Your Time!” ile ilgili olarak. Kadınların yapması gerekenler şöyle sıralandı:

*Düzenli sağlık kontrolları yaptırın,  sağlık sorunlarına karşı önleyici tedbir alın

*Spor yapın

*Sağlıklı beslenin

*Akıl sağlığınıza dikkat edin, yeterli uyuyun, stresi kontrol altında tutun

*Sigara ve içki gibi sağlıksız davranışlardan kaçının

*Araçta kemerinizi bağlayın, bisiklet ve motosiklette kask giyin

Tamam bunları yapalım. Ama ben annelere daha başka öneriler sunmak istiyorum bir uzmanın yardımıyla.

Kadınların hayatlarını güzelleştirmek için 8 ipucu!

Psikolojik Danışman Necmiye Doğruer, “Her yaşam kendine özel çaba ve emeklerle gelişir. Yaşamın her alanında başarıyla yer alan kadınlar,  gelişim için kendilerine sunulan önerileri değerlendirmek ve yaşama geçirmek konusunda oldukça başarılı. Doğumdan ölüme kadar hayatın her anında varlıklarını güçlü bir şekilde hissettiren kadınların, kendi yaşamlarını güzelleştirmek ve iyileştirmek de yine kendi ellerinde” diyor. Haksız da değil. Peki bunu nasıl yapacağız?

İstanbul’daki Anadolu Sağlık Merkezi Psikolojik Danışmanı Dr. Necmiye Doğruer’in verdiği ipuçları:  (Parantez içindekiler benim görüşlerim…Siz uzmanı dinleyin, bana aldırmayın!)

1. Bedeninizi tanıyın: Bizi taşıyan bedenimiz özene ve bakıma ihtiyaç duyar. Bu nedenle bedeninizin size söylediklerine kulak vermeniz gerekir. Beslenmenize dikkat edip; spor, yoga ve meditasyon gibi çalışmalarla bedeninizi destekleyin. Bedeninizin varlığını, ritmini hissetmek ve bu yolla içsel bir bağ kurmak yaşamı algılayışınızı etkileyecektir. (Benim gibi “çok yoğun çalışıyorum, spora ayıracak vaktim yok” mazeretine sığınıp kilo almayın! Çünkü kilo, psikolojiyi etkiler…)

2. Kendinizi tanıyın: Sizi belirleyen özellikleri, güçlü ve zayıf yönlerinizi tanıyın. Kendinizi ancak “kendinizi tanırsanız” sevebilirsiniz. Kendinize dair gerçekleri görüp kabul etmek, içinizde oluşacak duyguyla sizi huzurlu ve mutlu bir geleceğe taşıyabilir. (İnsanın kendi kendisiyle barış içinde olması hayata bakışını bence etkileyen en önemli karakter özelliği. İnsan kendisini hatalarıyla, sevaplarıyla tanır ve severse, hayatı kolaylaşır. Bu çok doğru. Kendisiyle barış içinde olmayan bir insan çevresiyle de hep kavga modunda olacağı için başı beladan kurtulmaz!)

3. ‘Keşke’ ve ‘ama’ ları hayatınızdan çıkarın: Gelişmek ve gelişimle renklenen bir yaşam sürmek için “keşke” ve “ama” kelimelerini yaşamınızdan uzak tutun. Yaşam ileri giden bir süreçtir, geçmişi görüp ders çıkarmak iyidir fakat bu iki kelimenin alt anlamlarının da oluşturduğu baskının sıkışmışlığıyla geçmişe takılı kalmayın. (Uzmanımız haklı..Evet, herşeyi başka türlü yapabilir, farklı adımlar atabilir, herkese başka türlü davranabiliriz..Ama nereye kadar? Bunların hesabını tutup, sorgulamak bence de insana zaman kaybettirir. Bunun yerine birşey söylemeden ve yapmadan önce düşünmek, hataları en aza indirmek bir çözüm olabilir. Çünkü kırık kalplere, yapılan hatalara çok kolay deva bulunmayabilir!)

4. İşinizi sevin ve önemseyin: Dişil özelliklerinizle iş dünyasında var olmanız sizi hem kendinize hem de yaşama yabancılaşmaktan koruyacaktır. Ancak iş dünyasının sizden beklediği “erkek gibi hissetme ve davranma”  kalıbına girmemeye özen gösterin. (Çalışan kadın olmak kolay değil ama dengeyi kurabilirseniz son derece keyifli demek isterim. Burada beni ciddiye alabilirsiniz çünkü 20 yaşımdan beri çalışıyorum, işimi çok büyük keyifle yapıyorum, “keşke”lerim yok denecek kadar az, iki güzel çocuk yetiştirdim, nazarlar uzak olsun, düzenli bir aile hayatım var, mutluyum olabildiğince. Yani “super woman” olmanız gerekmiyor bunları yapmak için. Gerekli olan, özveri, anlayış, sevgi ve saygı. Bunları gösterirseniz, karşılığını görürsünüz..)

5. Annenizle zaman geçirin: Kadınların gücü annesinden gelir ve kadınlar yeni oluşumlara, ilişkilere, büyümeye bu güçle yönelirler. Annenizden alabildiklerinizi büyük bir şükranla ve yeterlilik duygusuyla kabul edin. (Doğru söze ne denir? Uzmanım, duygularıma tercüman oldunuz. 32 yıl oldu anneciğimi kaybedeli. Onu andığım her an “burnumun direği sızlıyor.” Siz siz olun annenizin kıymetini bilmezlik etmeyin. Sık sık sarılın ona, sevginizi belli edin. Ona ne kadar değer verdiğinizi, ondan ne kadar çok şey öğrendiğinizi anlatın bıkmadan. Her zaman yanında olduğunuzu, olacağınızı hissettirin. Ben yapamıyorum ve işte burada “keşke” diyorum. Keşke annem hayatta olsaydı da…)

6. Kadın arkadaşlarınızla bol bol zaman geçirin: Kadınların birbirine verdiği destek ve yakınlık gerçekten çok kıymetlidir. Benzer duygularla benzer olayları yaşayan kişilerin bir arada olması destek ve güvenle yalnızlık hissini giderir. (Kadın dayanışmasına paha biçilmez! Herşeyinizi anlatamazsınız belki ama olsun, yine de buluşup bir çay için, yürüyüş yapın. Arada e-mail atın, telefon edin. Amerikalılar’ın dediği gibi “keep in touch” yani haberleşin. Kötü günlerinde de iyi günlerinde de yanında olun arkadaşlarınızın. Ben arkadaştan yana çok şanslıyım, en kötü günlerimde hiç yalnız bırakmadılar beni. Onlara da selam olsun!)

7. Destek istemekten çekinmeyin: İhtiyacınız olduğunda aile bireylerinizin özellikle de hayat arkadaşınızın desteğini istemekten, ihtiyacınızı dile getirmekten ve size gereken desteği almaktan çekinmeyin. Partnerinin desteğini alabilen kadın yaşamın getirdiği zorlukları daha kolay bir biçimde göğüsleyebilir ve ilişkisinden aldığı güçle özünden uzaklaşmadan yaşam mücadelesini sürdürebilir. (Ne diyeyim, bu da çok önemli ama buna girmeyeyim fazla özel olmasın!)

8. Sevmeye odaklanın: Sevilmeyi değil sevmeyi yaşamınızda öncül kılın.  Ama önce kendinizi sevin. Sevgi sadece severken oluşur. Kendisini sevebilen başkalarını da sevebilir. Her kim olursa ve nasıl özelliklere sahip olursa olsun, karşınızdakinin sizin gibi olmasını, size benzemesini beklemeden sevin ve kabul edin. (Kendinizle, güzellikleriniz ve çirkinliklerinizle barış içinde olun, psikolojik danışman Necmiye Doğruer’in söylediği gibi. Sevgi bence hayatın ta kendisi. Severseniz sevilirsiniz de..)

Anneler, bütün kadınlar kendinize iyi bakın. Uzmanımızın tavsiyelerini ciddiye alın ve hayatın tadını çıkarın. Hepinizin Anneler Günü Kutlu olsun!

 

 

Facebook’tan Organ Bağışına Teşvik!

Bu bence çok önemli bir konu, bugün de sağlık olsun! Facebook’un iki kurucusundan biri olan Mark Zuckerberg, kafasında kansere yenik düşen teknoloji devi Steve Jobs’dan aldığı ilham, kalbinde kız arkadaşı Priscilla Chan’in aşkı, Salı günü beklenmedik bir çağrıda bulundu ve organ bağışına izin verecek bir Facebook butonu kullanmaya başladıklarını açıkladı. Tabii Facebook izleyicileri, hemen kampanyaya katılmaya başladı ve günde 400 olan ortalama organ bağışları 24 saat içinde altı bine, ondan sonra da 100 binin üstüne çıktı. İşte sosyal medyanın gücü de burada. Facebook, bir kampanya açtığı zaman ses getiriyor çünkü milyonlarca izleyicisi var. Facebook da gücünü bir sağlık kampanyası açarak, organ nakli için bekleyen onbinlerce kişiye umut oldu. Dünyanın en büyük sosyal paylaşım sitesi olan Facebook sosyal sorumluluğunun da bilincinde. Amerika ve İngiltere’deki Facebook kullanıcıları, Salı gününden itibaren sağlık bölümünde ‘Organ Donörü’ seçeneğini tıklayabiliyor. Kullanıcı eğer organ donörü ise nerede yaşadığını, ne zaman organ donörü olduğunu belirtebilir, niçin organ donörü olduğunu anlatan hikayesini de ekleyebilir. 1 milyara yakın üyesi olan dev sosyal paylaşım sitesi Facebook tarafından organ bağışı zinciri sayesinde aylarca, yıllarca organ bekleyen, organ nakli yapılamadan ölen milyonlarca kişinin hayatı kurtarılabilir.

Zuckerberg’e Steve Jobs hayranlığı ve aşkı yol gösterdi
Mark Zuckerberg televizyonlara yaptığı açıklamada, “Bugün ABD’de 114 binden fazla kişi, dünya çapında milyonlarca kişi, yaşamlarını kurtaracak kalp, böbrek nakli için bekliyor” dedi. Zuckerberg arkadaşı, Apple’ın CEO’su Steve Jobs’ın ölümününün bu projeyi geliştirmesinde etkili olduğunu söyledi. Jobs, karaciğer nakli olmasına rağmen geçen yıl pankreas kanserinden hayatını kaybetmişti. Zuckerberg’in ikinci ilham kaynağı, kız arkadaşı Priscilla Chan. Zuckerberg, “Priscilla tıpta okuyor. Akşam yemeği konuşmalarımız sık sık Facebook hakkında oluyor. Bana hep bazı hastaların organ nakli olamadıkları için için durumlarının kötüleştiğini anlatıyor” şeklinde konuştu.
ABD’de Organ Bağışları Tırmanıyor
Facebook’un sosyal medyadaki gücünü böyle bir amaçla kullanması sevindirici. Mark Zuckerberg, gerçekten yararlı bir girişime imza atmış oldu. Sayılara bakarsak, en iyi sonuçlar Facebook şirketinin merkezinin bulunduğu California eyaletinde alındı. Bir günde ortalama 70 kişinin organ bağışında bulunduğu California’da Zuckerberg’in çağrısından sonraki 24 saat içinde tam 3,900 kişi organlarını bağışlamak için kayıt yaptırdı. Los Angeles bölgesindeki organ bağışlarını koordine eden OneLegacy adlı kuruluşun sözcüsü Bryan Stewart, “bağış listesine daha çok kişinin katılmasını minnetle karşılıyoruz. Sürecin ne kadar süreceğini ve katılımın ne kadar büyüyeceğini görmek için sabırsızlanıyoruz” diye konuştu. Resmi rakamlara göre bugün Amerika’da 114 bin Amerikalı, karaciğer, böbrek, kalp ve akciğer ve diğer organların nakli için bekliyor. Geçen yıl 6,600 kişi organ nakli beklerken hayatını kaybetti. Amerika’da birçok kişi ehliyet alırken veya ehliyetlerini yenilerken organ bağışlayıp bağışlamayacağına karar veriyor.Bu şekilde organ bağışlayanların oranı sadece yüzde 2. Çocukların organ bağışı konusunda ailelerinin izni gerekiyor. United Network for Organ Sharing (UNOS) Organ Paylaşım Şebekesi adlı kuruluş, Amerika’da organ bağışlarını düzenliyor. UNOS’a göre, şu an ABD’de organ bekleyen 114 bin kişi var. Geçen yıl organ bulamadan ölenlerin sayısı 6,600 oldu. Genelde her yıl ortalama 10 bin kişi bu nedenle ölüyor. Yine UNOS’a göre ehliyetlerinde organ donörü olduğunu yazan Amerikalılar’ın oranı yüzde 43. Facebook’a organ bağışı Amerika ve İngiltere’den yapılabiliyor. Facebook 2004 yılında kuruldu, tüm dünyada 526 million günlük kullanıcısı var.

Ben çevremde son 20 yıl içinde dört böbrek nakli gördüm, hepsi hayat kurtardı. Birinde bir anne oğluna, diğerinde bir kadın eşine, öteki ikisinde de kardeş kardeşe böbrek bağışladı. Hepsi bugün hayatlarına devam ediyor. Bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Siz olsanız organlarınızı bağışlar mıydınız?