Gökkuşağı

2013’ten Az Umutla Çok Beklenti!

2012’yi geride bırakırken acısıyla tatlısıyla, her yılsonu olduğu gibi bir durum değerlendirmesi yapmakta yarar var.  Yeni bir yıl yeni umutlar demek, ama “2013 için iyimser olmamızı gerektiren bir durum var mı” sorusuna rahatlıkla “evet” diyemiyoruz gördüğüm kadarıyla. Dünya siyasi, etnik ve dinsel çatışmaların sıkça yaşandığı bir savaş alanına dönüşmüş durumda. Amerika, Avrupa ve daha birçok bölge ve ülkede ekonomik kriz veya durgunluk yaşanıyor. Amerika mali felaketten kurturabilecek mi diye düşünürken, Avrupa ülkelerindeki, özellikle de Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde görülen ve halkı sokaklara döken ekonomik sıkıntıları da kaygıyla izliyoruz. Amerika’da ikinci bir dört yıllık dönem için seçimi kazanan Başkan Obama’yla Cumhuriyetçiler’in çoğunlukta olduğu Kongre arasındaki mali uçurum çekişmesi herkesi canından bezdirdi. Halkın Kongre’ye duyduğu güven oranı geçen yıl erozyona uğradı ve hızla düştü. Amerikalılar  bir sonraki seçimlerde aynı Senatör ve Temsilciler Meclisi üyelerine oy vermeyebilir. Buarada son Sandy Hook okul saldırısı ABD’de yeniden silah satışlarının kontrol altına alınıp alınmaması  tartışmasını gündeme taşıdı. Amerika günlerce öldürülen ilkokul çocukları ve öğretmenlerinin yasını tuttu. Ama Amerika’da silah lobisi öyle güçlü ki bu konuda yakın bir gelecekte ilerleme sağlanabilir mi tahmin etmek zor.

2012’ye baktığımız zaman uluslararası alanda hiç de  içaçıcı bir tablo görmüyoruz ne yazık. Suriye’de iç savaş iki yıldır devam ediyor, yüzbinlerce Suriyeli Türkiye dahil komşu ülkelere sığınmış durumda. Kışın gelmesiyle yaşam koşullarının ağırlaştığı kamplarda, çadır kentlerde yaşıyor sığınmacıların çoğu. Birleşmiş Milletler yardım konusunda yine yetersiz kaldı. İran’la Batı arasındaki görüşmeler çıkmazda. Askeri bir çatışma tehdidi hala ortadan kalkmış değil. Bütün Ortadoğu ülkelerinde kıpırtılar, olaylar var. Mısır’da sallantılı bir demokrasiye geçiş süreci görüyoruz.

Dünya 2012’de doğal felaketlerin esiri oldu. İklim değişikliğinin, küresel ısınmanın artık ciddi bir gerçek olduğunu, bu duruma alışmamız gerektiğini söylüyor uzmanlar. Alışmak kolay değil elbette. Amerika, en son Sandy Kasırgası’nın yolaçtığı yıkımın etkilerini hala atlatamadı. Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası’nın son raporlarına göre de bu yüzyılda gezegenimiz 3 ila 5 derece arasında ısınacak. Dünya Sağlık Örgütü, milyonlarca kişinin ölümüne yolaçan kötü beslenme, ishal ve sıtma gibi hastalıkların iklim değişikliğiyle daha çok can alacağı uyarısında bulunuyor.

Yine de 2013 için bu kadar karamsar olmamalıyız. Geleceğe her zaman umutla bakmak en azından moralimizi yüksek tutar. Peki, Amerikalılar 2013’ten neler bekliyor, hangi konularda umutlu, hangi konularda kaygılı? Washington Post gazetesi ve ABC Televizyonu’nun yeni araştırmasına göz atalım en iyisi. Telefonla yapılan ankete katılan bin Amerikalı’dan yüzde 53’ü  ABD için yeni yıldan umutlu olduğunu, yüzde 44’ü 2013’ten korktuğunu söylüyor. Dünyayla ilgili olarak da Amerikalılar’ın yüzde 40’ı “umuutluyum” derken, yüzde 56’sı “2013 şimdiden beni korkutuyor” diye kaygısını dile getiriyor. 2006 yılındaysa Amerikalılar’ın yüzde 75’i, yeni yılı umutla bekliyordu. Dört yıl önce de Başkan Obama’nın seçimi kazandığı tarihi yıl, Amerikan halkı yüzde 63 oranda yeni yıldan umutluydu. İlk kez yeni yıl umutları bu kadar düşmüş durumda. Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında da “umut” oranında ciddi bir fark görülüyor. Her 10 Demokrat’tan 7’si ekonominin düzelmeye başladığını, yüzde 75’i geleceklerinden umutlu olduklarını, yüzde 85’i Başkan Obama’nın politikalarının iyi sonuç vereceğini düşündüğünü söylüyor.  Cumhuriyetçiler’e gelince, onlar daha karamsar ve yüzde 72’si gelecekten korkuyor, her 10 Cumhuriyetçiden 8’i ekonominin daha kötüye gideceğinden kaygılı.

Ben derim ki kaygılar bir yana, hayat bütün sorunlara rağmen yaşanmaya faazlasıyla değer ve korkularla kaygılarla hayatı kendimize zehir etmenin hiç anlamı yok. Gelin yine karamasarlığı bir yana bırakalım ve her yıl sonunda olduğu gibi birbirimize sağlıklı, başarılı, mutlu ve sevdiklerimizle birlikte geçecek güzel bir yeni yıl dileyelim. Mutlu Yıllar! Hoşgeldin 2013!

 

Töre Filmi ‘Ateşin Düştüğü Yer’ ve Oscar

Bugün üzüntüyle sevinci birarada yaşadım. Sevindim çünkü Türk-Amerikan Dernekleri Kurulu ATAA Başkanı Ergün Kırlıkovalı eksik olmasın güzel bir haber yollamış. 17 Aralık’ta Los Angeles’ta Oscar aday adayı olan ‘Ateşin Düştüğü Yer’ filminin galasını yapacaklarını yazıyor, Türk toplumunu gösterime katılıma çağırıyor. Teşekkür ediyorum, yönetmen İsmail Güneş’e ulaşmamı sağladı, hemen bir telefon söyleşisi gerçekleştirdik. Elbette bir Türk filminin Oscar aday adayı olması inanılmaz güzel bir haber. Hele son 5’e kalırsa-ki bu 10 Ocak’ta belli olacakmış- daha da harika. Ama üzüldüm çünkü bu filme gönül veren İsmail Bey öyküyü bütün içtenliğiyle anlatırken anlatırken içim acıdı. Yine kimbilir kaç genç kız, kaç anne, kaç kardeşin kanı akacak töre cinayetleri yüzünden dedim kendi kendime. Ama bu öyküleri herkes duymalı ki bu soruna bir çözüm bulunsun. Kendimi düşündüm, bir sineği bile öldüremeyen ben, her türlü toplumsal baskıya rağmen bir cinayet işleyebilir, bir cana üstelik de çok yakınlarımdan birinin canına kıyabilir miyim sorusunu sordum. Bir babanın bunu nasıl yapabildiğine yandım. İsmail Güneş belli ki bu konuyu çok sorgulamış, duygusal bir yolculuğa çıkmış. Dilerim “Ateşin Düştüğü Yer” son 5’e kalır ve Yabancı Film dalında Oscar heykelciğini kucaklar. Umuyorum ve diliyorum, öyle bir gün gelir ki Türkiye’de artık töre cinayetinin arkasına sığınıp da erkekler kadınları öldürmez, babalar kızlarına, eşlerine, erkek çocukları kız kardeşlerine, annelerine kıymaz.

Gerçek bir töre cinayeti

Türkiye’den bu yıl Yabancı Film dalında Oscar’a aday seçilen film ‘Ateşin Düştüğü Yer’ (İngilizce adıyla Where the Fire Burns) acı bir yol hikayesi, bir töre trajedisi. Onaltı yaşındaki Ayşe’nin dramı.  Elazığlıbir çiftçi ailesinin kızı olan  ve Alanya’da yaşayan 16 yaşındaki Ayşe birdenbire hastalanıyor ve ameliyat olması gerekiyor. Ayşe’nin ailesi bu ameliyatı gerçekleştirmek için büyük bir dayanışma sergiliyor. Ameliyat sırasında kızın üç buçuk aylık hamile olduğu anlaşılınca herşey değişiyor. Kızlarının hamile olduğunu öğrenen aile töreye boyun eğmek zorunda kalıyor. Ayşe’yi yaşatmak için büyük mücadele veren aile, bu kez namusu kirlendiği gerekçesiyle onu öldürmek için yarışıyor. Sonunda öldürme işini üstlenen baba Osman’la Ayşe birlikte bir yolculuğa çıkıyor. Bu hazin yolculuk, baba-kızın birbirlerini yeniden tanımasına ve sevmesine neden oluyor ama Ayşe’nin kaderini değiştirmiyor.

Film Montreal Film Festivali’nde ödül aldı

Yönetmen İsmail Güneş’in son filmi ‘Ateşin Düştüğü Yer’ Montreal Film Festivali’nden büyük ödül ‘En İyi Film’ ve FIPRESCI ödüllerini kazandı. ‘Ateşin Düştüğü Yer’ intikam ve pişmanlık duyguları içinde gidip gelen bir babayla ve toplumun acımasızca cezalandırdığı bir genç kızın içler acısı ama gerçek öyküsü. Filmin senaryosu, bir gazete haberine dayanıyor.

‘Ateşin Düştüğü Yer’ Fethiye’de Çekildi

İsmail Güneş’in  ‘Ateşin Düştüğü Yer’ filminin çekimleri Muğla’nın Fethiye ilçesinde yapıldı. Oyuncu kadrosunun büyük bölümünü yerel halk oluşturdu. Baran Seyhan’ın yapımcılığını yaptığı filmin çekimleri 5 hafta sürdü ve film geçen yıl vizyona girdi.

‘Ateşin Düştüğü Yer’ filminde genç oyuncu Elifcan Ongurlar, deneyimli iki oyuncuyla, Hakan Karahan ve  Geniş Aile dizisinde bir polisi canlandıran Yeşim Ceren Bozoğlu’yla birlikte beyaz perdede ve Ayşe rolünü insanın içini acıtan bir başarıyla canlandırıyor. Elifcan Ongurlar, 2000 genç kız arasından seçilmiş ve son zamanlarda Kayıp Şehir adlı televizyon dizisiyle de dikkati çekiyor.

Yönetmen İsmail Güneş’le yaptığım söyleşinin tamamını aşağıdaki link’ten dinleyebilirsiniz.