Uluslararası Para Fonu (IMF) bugün yayınladığı G20 Araştırma Notları: “Küresel Perspektifler ve Politika Değişiklikleri” başlıklı raporunda son dönemde sık sık yazılan, dile getirilen değişiklikleri bir kez daha gözler önüne seriyor. Raporda Türkiye’deki son siyasi gerilimler, dış sermayede görülen hareketlilik, döviz kurundaki oynamalar da ele alınıyor; alınan mali önlemler ve alınması gerekenler sıralanıyor.
Peki ne diyor IMF hem Türkiye hem dünya için ?
Tespitlerden başlayıp, tavsiyeleri sona bırakırsak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
– Küresel ekonomide canlanma var; bu canlanmada en etkin olan unsur gelişmekte olan ülkelerdeki olumlu hareketlenme. Ancak yükselen ekonomilerde, ihracat malları üretimindeki artıştan kaynaklanan canlılığa rağmen, iç talep beklenenden düşük kaldı. Bu durum da mali koşullardaki bozulmadan kaynaklandı.
– Yükselen ekonomilerde, piyasalar mevcut temel koşulları yeniden değerlendirmeye aldıklarından finansal dalgalanmalar oluştu. Yüksek enflasyon ve yüksek cari açıkları olan gelişmekte olan ekonomiler (Brezilya, Endonezya, Türkiye ve Güney Afrika) bu kırılganlıktan en fazla etkilenen ülkeler oldu. Tayland, Türkiye, Güney Afrika ve Ukrayna gibi ülkelerde devam eden veya giderek artan siyasi gerginlikler, FED’in tahvil alımlarını azaltmasına ilişkin genel negatif algıyı daha da güçlendirdi. Piyasalarda son zamanlarda yeniden istikrar sağlansa da kırılganlık hala devam ediyor.
– Gelişmiş ülkelerde sıkıntıları atlatmış görünen finans koşulları bu yıl büyümeye motor gücü oluşturacak gibi görünürken, yükselen ekonomilerin kısa vadede önemli bir atılım yapması beklenmiyor. Bu yüzden de küresel ekonominin 2014 yılında %3,75, 2015 yılında ise %4 oranında büyümesi bekleniyor.
– Bununla birlikte canlanma hala beklenenden daha zayıf ve aşağı doğru risk unsurları hala mevcut. Yükselen ekonomilerdeki sermaye kaçışı, yüksek faiz oranları ve ulusal para birimlerindeki aşırı değer kaybı hala ciddi kaygı unsurları oldurmayı sürdürüyor. Bunları düzeltme yolunda atılan adımlar ve sıkılaştırılan mali koşullar yatırımlar ve büyüme üzerinde aşağıya doğru bir baskı oluşturabilir. AB’de ise düşük enflasyon deflasyon riskini besliyor.
IMF bu tespitlerden sonra neler yapılması gerektiğini de şöyle sıralıyor:
– Gelişmiş ülkeler mali politikalarını değiştirmekte acele etmemeli; mali konsolidasyon aşamalı şekilde yürütülmeli. Amerika’da Aralık ayında kabul edilen bütçe tasarısı siyasi uzlaşmada örnek bir adım olsa da hala bazı belirsizliklerin ortadan kaldırılması; borçlanma tavanının daha uzun vadeli yükseltilmesi büyük önem taşıyor.
– Yükselen ekonomilerde, makul makroekonomik politikalar ve döviz kuru esnekliğinin korunması sıkıntıların atlatılmasında hala kilit role sahip. Cari açıkları yüksek, aşırı borçlu ve Amerikan faiz oranlarındaki değişikliklere karşı hassas olan ülkeler için bu tür politikaların benimsenmesi aciliyet taşıyor. Hindistan ve Türkiye gibi enflasyonun yüksek olduğu ve mali politikaların ne derece sağlıklı biçimde alındığının soru işaretlerine yol açtığı ülkelerde para politikalarının sıkılaştırılmasına devam edilmesi gerekiyor. Döviz kurlarının değişen koşullarla birlikte hareketlenmesine izin verilmeli. Birçok yükselen ekonomide paranın değerinin düşmesi bu alanda oluşan şişkinlikleri düzeltmede yardımcı oluyor. Ancak dışarıya kaçan sermayenin mali piyasalarda sarsıntı yaratması ve makul makroekonomik politikaların istikrarı yeniden oluşturmada yetersiz kalması durumunda likidite provizyonları ve döviz kuruna müdahale (rezervlerin yeterli olması koşuluyla) aşırı dalgalanmaları ve mali krizleri engellemede araç olarak kullanılabilir.
IMF bütün bu mali değerlendirmeleri yaptıktan sonra çok daha önemli bir konuya değiniyor ve Avrupa’dan Asya’ya birçok ülkede sorun olmaya devam eden işsizlik konusuna değiniyor, hükümetlerden bu konuda acil önlemler almalarını da istiyor.
Hükümetlerin bu tavsiyelere ne kadar uyacağı ise şimdilik zamana bırakılmış bir soru gibi duruyor…