Ekonomi Toparlandı, Peki ya Amerikalılar?

Posted January 3rd, 2014 at 1:13 pm (UTC-5)
Leave a comment

2008 mali krizinden bu yana Amerikan ekonomisi, FED’in güvenini yeniden kazanacak bu yüzden de varlık alımlarının aşamalı olarak kaldırılmasına start verecek adımlar attı.

Öyle ya artık konut piyasasındaki canlanma istikrara kavuşmuş, kriz sırasında %10’lara tırmanan işsizlik ağır ağır inmişti merdivenlerden, şirketler de kasalarını tıka basa doldurup, istedikleri an – ki uzun zamandır bunda büyük bir isteksizlik hakimdi – büyük yatırımlar yapacak hale gelmişlerdi. Hele hele borsalar yok mu? 1997’den bu yana en yüksek getirinin kaynağı oldu borsalar. S&P endeksi, geçen yıl tam %29,6 oranında arttı. Tarihsel veriler yıllık getiriyi %12’ler civarında gösterdiğinden bu, hiç de gözardı edilecek bir rekor değil. (“Ağustos’ta suya girsem balta kesmez buz olur” deyip de benim gibi borsaya girmedikleri için rekor kazanç şansını kaçıranlar hala “inkar” mod’unda gözardı edebiliyorlar(mıdır?)bu rekoru…)

work_

Daha da önemlisi üç yıldır, harcamalar ve vergiler konusundaki zıt görüşlerinde ısrar eden Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, yeni yıla, bu iki tartışmalı konuda suya sabuna dokunmayan bir anlaşma yaparak “barış ve huzur içinde” girdi.

Gerçi Aralık ayında durulan sular, Şubat ayında, anlaşmazlıkların öyle pek de sümen altına itilerek unutulamayacağını hatırlatırcasına yine borç tavanının yükseltilmesi konusu gündeme gelince su yüzüne vurulabilir. “Amerika’nın küresel itibarını sarsmamak için taraflar eninde sonunda tavanı yükseltir” diyen uzmanlar bu riske fazla itibar etmiyor ve hükümetin en azından iki yıl kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmayacağına işaret ederek madalyonun parlak yüzüne bakmayı tercih ediyor.

Bu makro tabloyu dikkate alan ekonomistler 2014 yılına umutlu bakmayı da tercih ediyor.

consumer_

Sıradan Amerikalılara gelince… Hmm, burada işte biraz da duralıyor ekonomistler. Çünkü genel görünümdeki olumlu gelişmelere rağmen, özellikle de mali kriz sonrasında buzdağının görünen ucu olmaktan çıkıp, iyice göze batar hale gelen “gelir adaletsizliği” cephesinde durum pek de parlak değil. CNN televizyonunun Internet sitesinde yer alan istatistikler de bunu doğrular nitelikte:

“Amerika’nın en zengin 400 ismi, gelir piramidinin son basamağında toplaşan 150 milyon insanın toplamından daha varlıklı”. Yani 150 milyon kişi ellerindeki avuçlarındakini toplasa bu 400 kişinin zenginliğini oluşturamıyor.

Bu arada sıradan Amerikalılar’ın önceki yıl evlerine götürdükleri kazanç, 1999 yılıyla karşılaştırıldığında, %9 oranında azaldı. Pew Araştırma Merkezi’nin 2012 verilerine göre sıradan Amerikalılar etnik bakımdan da ayrıştırılınca burada da dengesizlik olduğu ortaya çıkıyor. Beyaz Amerikalılar’ın yıllık kazancı 57 bin dolarken, siyah Amerikalılar da bu rakam 33 bine, Latin Amerika kökenlilerde de 39 bine düşüyor.

Buzdağının görünen ucunu bırakıp biraz daha derine dalınca, bu gelir eşitsizliğinin öyle “bir hırka bir lokma” ile üstesinden gelinecek birşey olmadığı “hayat-memat” meselesine de döndüğü görülüyor.

Nasıl mı?

Zenginler yoksullardan daha uzun yaşıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine bakacak olursak, 1980’lerin başlarında zengin Amerikalılar, yoksullardan 2,8 yıl daha uzun yaşıyordu. 1990’ların sonunda zenginler yoksullara göre 4,5 yıl daha fazla yaşar oldular. Veriler bu aranın 1990’lardan sonra daha da açıldığına işaret ediyor.

Eğitimde de yoksullar giderek daha az fırsat eşitliği yakalıyor. Örneğin 1960’ların başlarında doğan zengin Amerikalılar’ın %35’i, yoksul Amerikalılar’ın da %5’i yüksek öğrenim görüyordu. Bir kuşak sonra, yani 1980’lerde doğanlarda fark birden bire açılıyor. Zenginler arasında yüksek öğrenim görenlerin oranı %20 artarken, yoksullarda artış %3’te takılı kalıyor.

Sıradan Amerikalılar kendilerini güvende hissetmedikçe de tüketime dayalı Amerikan ekonomisi bir türlü tam hız alamıyor.

İşte bu verilere bakan bazı ekonomistler, Amerika’daki gelir adaletsizliği ortadan kaldırılmadıkça, ekonomik canlanmanın büyük ve sürdürülebilir olmasının beklenenden daha uzun zaman alacağında birleşiyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Bit Yeniği mi Bitcoin mi?

Posted December 16th, 2013 at 1:25 pm (UTC-5)
Leave a comment

Amerika’nın ekonomik krize girmesi sonrasında, o dönemde hızla büyüyen başta Çin ve Brezilya olmak üzere gelişmekte olan ülkeler doların küresel egemenliğine bayrak kaldırmış ve rezerv para birimi olmasına itirazlarını dile getirmeye başlamıştı. Bu çerçevede IMF’nin değişik para birimlerinden oluşturduğu döviz sepeti SDR’ın (Special Drawing Rights) rezerv para olarak kullanılması da gündeme gelmişti.

Ancak biraz da Çin’in rezervlerinin büyük kısmını dolar üzerinden tutması ve Amerika’nın en büyük alacaklılarından biri olması nedeniyle bundan zarar görebileceği de dikkate alınınca bu itirazlar yavaş yavaş kayboldu.

Bitcoins Rise

Şu sıralarda ise, her ne kadar şimdilik kulaklara ilk başta bilim-kurgu gibi gelse de bitcoin’in (ben bunu “dijital akçe” şeklinde Türkçe’ye çevirmeyi tercih ediyorum) küresel para birimi olması gündeme gelmiş durumda.

Bitcoin’in değeri Ocak ayında 13 Dolar’ken bir ara 1.200 Dolar’a kadar yükseldi.

Bitcoin ani değer artışıyla birden bire rağbet görmeye başlayınca Çin gibi bazı ülkeler mevcut para düzenine “bit yeniği” karışmasın diye bankalara bitcoin üzerinden işlem yapma yasağı getirdi. Norveç hükümeti bu para birimini tanımadığını açıklamak zorunda kaldı. Almanya biraz daha yumuşak davranıp, bitcoin’i sadece “özel para birimi” olarak tanıdığını açıkladı. Amerikan Kongresi’nde bu konu üzerinde oturum yapıldı.

Amerikan medyası da konuya geniş yer verirken, eski başkan aday adaylarından liberteryan Ron Paul gibi biraz da “marjinal” sayılabilecek politikacılar bitcoin’in Dolar’ın egemenliğine son vereceği kehanetlerinde bulunmaya başladı.

Ancak Amerika Merkez Bankası (FED) gibi güçlü bankalar tanımadıkça bu para biriminin gerçek anlamda kalıcı bir değeri olmayacağı görüşünü taşıyanlar var.

Bitcoin nedir, ne değildir?

Şimdi biraz da bu bitcoin ne bit yeniği imiş ona bakalım.
Internet üzerinde bağımsız sanal bir para birimi oluşturma fikri ilk kez gündeme geldiğinde bu, birçok teknoloji meraklısında ilgi ve heyecan uyandırmıştı.

Bundan bir yıl sonra, 2008 yılında, yani küresel mali krizin en ağır döneminde, Satoshi Nakamoto takma adını kullanan bir kişi bu fikri “sanal” ortamda “gerçeğe dönüştürdü”. Aynı yılın sonunda 1,6 milyon bitcoin artık sanal ortamda tedavüldeydi.

bitcoin2

Bitcoin’in cazip tarafı banka gibi aracı kurumlar olmadan alınıp-satılabilmesi. Bu yüzden de ne işlem harcı ödemek gerekiyor ne de gerçek kimlik kullanmak. Şimdilik büyük işletmeler bu para birimini kullanmasa da küçük işletmeler biraz da maceracı davranıyor ve mal ve hizmetlerini bitcoin karşılığında satıyor. Ya da bazıları tasarruflarını bitcoin alarak yatırıma dönüştürüyor.

Peki pizzacı ya da kuaför salonu müşterilerinden aldığı bitcoin’leri ne yapıyor? Müşteriler bitcoin’leri nereden alıyor?

Bu sanal para yine sanal ortamda ya da başka bir deyişle “Bitcoin exchanges- Bitcoin pazarları”nda alınıp-satılıyor. Mt.Gox bu “pazarlardan” en büyüğü. Alınan bitcoin’ler, akıllı telefon uygulamalarıyla veya bilgisayar üzerinden istenilen tarafa gönderilebiliyor.

Bu paralar da “dijital cüzdanlarda” saklanıyor. Bu cüzdanlar da cepte değil, “bulut kasalarda” ya da “bilgisayarlardaki” hesaplarda tutuluyor. Ama banka hesaplarından farklı olarak hiçbir kuruluş “tasarruf mevduatına güvence vermiyor”. Bu yüzden de bilgisayar korsanları sanal cüzdanlarınıza girerse veya virüsler yüzünden hesabınız bir anda kaybolursa kapısını çalabileceğiniz bir kurum yok.

Bankalar her ne kadar bu gelişmeyi biraz da tedirgin izlese de objektif kalmayı hatta bazen bu yenilikten kendilerine fırsat çıkarmayı da elden bırakmıyorlar.

Örneğin Bank of America yayınladığı son raporunda bitcoin’in elektronik ticarette temel ödeme aracı haline gelebileceği tahmininde bulundu. Amerikan medyasında yer alan haberlere göre de JPMorgan Chase ise, uluslararası sanal para işlemleriyle özel sanal para birimleriyle ilgili sorunları çözmeyi amaçlayan bir teknoloji için patent başvurusunda bulundu.

Şimdilik bitcoin’in küresel para birimi ve rezervler için tercih edilen araç olacağı yolundaki iddialar az önce söylediğim gibi biraz bilim-kurgu gibi görünüyor ama herkesin gönüllü olarak hayatını Facebook gibi bir platformda dakikası dakikasına paylaşacağına, twitter gibi geveze bir kuşun Arap Baharı’nı körükleyeceğine de bir zamanlar kimseler duysa inanmazdı.

Benden söylemesi…

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Türkler Risk Sevmiyor mu?

Posted November 19th, 2013 at 11:39 am (UTC-5)
Leave a comment

Dünyanın en büyük doğrudan satış şirketi Amway dört yıldır 24 ülkeyi kapsayan Küresel Girişimcilik Raporu (AGER) yayınlıyor. Şirket bu yılki raporunu da hafta başında Amerika Ticaret Odası’yla birlikte düzenlediği bir oturumda kamuoyuna duyurdu. Rapor, araştırma kapsamına alınan ülkelerde bireylerin girişimcilik, kendi işini yapma konularında ne düşündüklerini, girişimciliği hangi unsurların teşvik ettiğini belirlemeyi amaçlıyor. Bu 24 ülke arasında Türkiye de var. Raporda Türkiye hakkında çıkan genel tablo “düşük girişimcilik olumlu olarak değerlendirilse de riskli iş modeli kültürünün yaygın olması, eğitimin girişimciliği teşvik eden en önemli unsur olarak görülmemesi ve gençlerin girişimcilikte yaşlı kuşaklara göre daha ‘gözü kara’ olması” şeklinde özetlenebilir.

56-money

Öne çıkan sonuçlara rakamlarla ayrıntılı bakıldığında veriler şu şekilde:

Girişimcilik hakkında ne düşünüyorsunuz sorusu sorulduğunda Türkiye’den alınan “olumlu” cevabının oranı %61. Bu oran 24 ülke genelinde ise %70. Türkiye’de girişimcilik hakkında olumsuz görüşe sahip olanların oranı ise %26. Araştırmada bu soruya aynı cevabı verenlerin genel ortalaması %25. Hiçbir fikrim yok diyenler yine Türkiye’de %13 iken genel ortalamada bu oran yalnızca %5 civarında.

Türkler risk sevmiyor mu?

Araştırmada ortaya çıkan bir diğer sonuçta risk alma faktörü veya kültürü. “Az riskli iş modellerini” tercih eden ülkelerde “başarısızlık korkusu” yüksek. Girişimciliği teşvik edecek üç unsurun arasında “düşük riski” sıralayan Almanya (%34), İtalya (%29) ve Türkiye (%26) dikkat çekiyor. Amway, bu durumu “Bu veriler, kültürün başarısızlık korkusunda büyük etkisi olduğu ve yine kültürün belirsizlikten uzak durma eğilimini güçlendirdiği yolundaki bilimsel verileri doğrular nitelikte,” sözleriyle açıklıyor.

Amway’in araştırmasında ortaya çıkan bir diğer önemli bulgu da Türkiye’de genç nüfusun kendi işini kurma konusunda duydukları rahatlık. Yaşı 30’un altına olan Türklerin %66’sı bu konuda rahat ve kendine güveniyor. Bu, Amerikalı (%52) ve İsviçreli (%57) gençlere göre çok yüksek bir oran. Bu konuda en rahat olan gençler Finlandiya (%92) ve Danimarka (%90) gibi ülkelerde yaşıyor.

Türklerin öne çıktığı bir diğer unsursa “girişimciliği teşvik eden unsurlar.” Girişimcilik eğitimi ve işi öğretme yetenekleri Avustralya ve Danimarka’da %50 önemli sayılırken, eğitimi teşvik edici unsur olarak gören Türklerin oranı sadece %22.

Amerika “girişimcilerin dostu”

Raporun genel değerlendirmesinde ortaya çıkan sonuç ise araştırmaya alınan 24 ülke arasında, Amerika’nın en “girişimci-dostu” ülke olarak başı çekmesi.

Yine genel değerlendirmede tüm katılımcıların üçte ikisinin “başarısız olma korkusunu” girişimciliğin önündeki en büyük engel olarak görmesi dikkat çekiyor.

Her 10 Amerikalıdan 4’ü ise kendi işini kuracağını hayal ediyor. Amerikalıların girişimci olma nedenleri de ilginç: Hedeflenen zengin olmak değil bağımsız hareket edebilmek ve kendi işinin patronu olabilmek. Amerikalılar için, Türklerin aksine, başarılı bir girişimci olmanın yolu eğitim ve işi öğretebilme yeteneklerinden de geçiyor.

Yani bir anlamda “Amerikan rüyası” hala her 10 Amerikalı’dan dördü için devam ediyor. Türkiye’de de gençler umut vaat ediyor.

Araştırma nasıl yapıldı?

Araştırma 8 Mart-19 Mayıs tarihleri arasında 14 yaş üzerindeki 26 bin kişiyle telefon veya birebir görüşmelerle yoluyla yapılmış.

Araştırma kapsamına alınan ülkeler ise Avustralya, Avusturya, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Almanya, İngiltere, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Japonya, Meksika, Hollanda, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, İspanya, İsviçre, Türkiye, Ukrayna ve Amerika.

Raproun tamamı için bu link’i tıklayın.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika’da İş Yapacak Türkler

Posted November 11th, 2013 at 11:58 am (UTC-5)
Leave a comment

Önceki hafta başkent Washington önemli bir zirveye ev sahipliği yaptı. SelectUSA programı çerçevesinde yapılan zirveye 60’a yakın ülkeden 1000’in üzerinde işadamı katıldı. Zirvenin amacı bu katılımcılara Amerika’nın yatırım için ne denli cazip bir ülke olduğunu anlatmaktı. Zira, Amerika yıllarca doğrudan yabancı yatırım çeken ülkelerin başında gelirken son dönemde bu alanda gerilemeye başladı. Sadece geçen yıl, Amerika’ya yapılan doğrudan yatırımlar, bir önceki yıla göre %28 azaldı. Bu yıl da düşüş bekleniyor.

Barack Obama

Amerika’nın ihracatını beş yılda iki katına çıkarmayı amaçlayan Obama şimdi de Amerika’ya yapılan doğrudan yatırımları artırmayı hedefliyor. Bu yüzden de önceki haftaki toplantıda, daha önce programında olmamasına rağmen, son dakika değişikliğiyle, bir konuşma yaptı ve yabancı işadamlarına çağrıda bulundu. “Ülkelerinizde daha çok Amerikan malı satılmasını istediğim gibi kendi ülkemde de sizlerin yatırımlarınızı görmek istiyorum” dedi Obama. Yani bir yandan ihracatı artırmak istediğini, bir yandan da ülkesinde yeni iş alanları açmaya yarayacak yabancı yatırımları beklediğini söyledi. Zirveye katılan Maliye ve Ticaret bakanları da dünyanın en büyük ekonomisi konumunda olan Amerika’nın yatırımlar açısından hala cazip olduğunun altını çizdi.

Remzi Güvenç Kulen

Remzi Güvenç Kulen

Peki Amerika’da yatırım neden cazip? Bu kadar cazipse neden istenilen ölçüde yatırım çekilemiyor. Yatırım zirvesine katılan Türk işadamlarına yönelttiğim bu sorulara aldığım cevaplar Amerika’ya özgü zorluklar ve fırsatları kısa biçimde özetliyordu.

Örneğin, TABA Yüksek Danışma Konseyi Başkanı Uğur Terzioğlu’na göre Amerika ile iş yapmak kolay ancak özellikle teknik düzeydeki elemanlar için vize almak hala zor.

Yatırım Zirvesi’ne katılan Elginkan Holding’in Finans Koordinatörü Mehmet Özdeniz de Amerika’nın hem kendi pazar büyüklüğü hem de Latin Amerika ve Pasifik’e bir kapı oluşturma açısından önemli fırsatlar sunduğunu ancak rekabetin çok zorlu olduğunu söylüyor. Özdeniz’e göre, Amerika’da iş yapmak için fiyatta rekabetçi olmak ve doğru fiyatlandırma yapmak bu nedenle büyük önem taşıyor.

SelectUSA Yatırım Konferansı’na New York’tan katılan iki Türk hukuk uzmanı ise özellikle Amerika’da sistemin sunduğu yararlar üzerinde duruyor, iş etiğinin ve tarzının başarıda önemli olduğunu söylüyor.

Mehmet Fırat Polat

Mehmet Fırat Polat

Örneğin Avukat Remzi Güvenç Kulen, Amerika’da yatırım yapacak Türk işadamlarının özellikle iyi bir pazar araştırması yapmasının gelecekteki başarılarında önemli bir rol oynayacağını düşünüyor. Kulen, ayrıca Amerika’daki iş yapma alışkanlıklarını öğrenme ve buna uyum sağlamanın da başarıda büyük payı olacağı görüşünde. Kulen, “Amerika hala yabancıların en kolay yatırım yapabileceği bir ülke, ama dikkat edilmesi gereken tek şey oyunu kurallarına göre oynamak. Burada kurulu bir sistem var, bu sistemi aşmadan, bu sistemin etrafından dolaşmadan iş yaparsanız, başarıya ulaşmamak zor bir ihtimal,” diyor.

New York’tan konferansa katılan Mehmet Fırat Polat’a göre de Amerika’da gelişmiş bir hukuk sisteminin bulunması ve ticari markaların diğer ülkelere göre çok daha iyi korunabilir olması bu ülkeyi yabancı yatırımlar açısından çok daha güvenilir bir pazar yapıyor. Amerika’nın, özellikle küresel markalaşma açısından önemli bir nokta olduğunu da inanıyor Polat, bu yüzden de “Amerika’da tanınan markalar, dünyanın diğer ülkelerinde de daha çok satılıyor, bu açıdan Türk işadamları da mallarını diğer ülkelerde satarken Amerika’da da eş zamanlı olarak satarlarsa daha başarılı olacaklarına inanıyorum,” diyor.

Mehmet Ozdeniz

Mehmet Ozdeniz

USA Select Konferansı’ndaki Türk katılımcılar “Bir zamanlar Amerikan pazarının büyüklüğünden kaygı duyan Türk işadamlarının yerini artık bunu fırsat olarak gören yenilerine” bıraktığını söylüyor. Bu kaygıyı atıp, Amerika denkleminden aracıları çıkararak mallarını direkt bu ülkede imal etmeye, satmaya ve dağıtmaya başlayan Türk şirketlerinin sayısının giderek artması da buna örnek olarak gösteriliyor. Özellikle de Amerika’da yaşayan, bu ülkenin ticari, hukuki sistemini artık iyice öğrenen, uygulayan ve sayıları giderek artan Amerika’daki Türklerin de görecekleri köprü göreviyle ileride bu sayının daha da artmasında rol oynayabileceği kaydediliyor.

Kısacası Türk yatırımcıların Obama’nın çağrısına uyup, yatırımlarını daha çok bu ülkeye yönlendirmesi yavaş ancak sağlam adımlarla ilerleyen bir süreç olabilir.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika’da Kaybolan İşler

Posted October 24th, 2013 at 11:05 am (UTC-5)
Leave a comment

Amerika 2008 yılından bu yana girdiği ekonomik krizi atlatmayı tam olarak hala becerebilmiş değil. Bunun en temel göstergelerinden biri de FED’in, yatırım ve tüketim harcamalarını hızlandırmak için başlattığı varlık alım programından bir türlü vazgeçememesi. FED bu programa başladığında enflasyon %2,5’in altında kaldığı ve işsizlik %6,5 civarına inmediği sürece programın devam edeceğini söylemişti.

Bu yıl ortalarında FED, ekonomideki canlanmaya işaret ederek, tahvil alımlarını yavaşlatmaya başlayacağını söylemişti. Ancak hükümetin kapanmasıyla sonuçlanan siyasi anlaşmazlık ve son istihdam raporu FED’in bu kartını kullanma şansını elinden aldı gibi.

Son istihdam raporu her ne kadar işsizlik oranını son beş yılın en düşük seviyesinde gösterse de, bunda temel etken daha az Amerikalı’nın işsizlik maaşına başvurması, daha çok Amerikalı’nın iş aramaktan vazgeçmesi. FED Başkanı Ben Bernanke’nin de her zaman vurgu yaptığı gibi istihdam piyasasındaki asıl sorun bu; kronik işsizlik ve kronik işsizler. Bunun yanında kalifikasyonlarının çok altındaki işlerde çalışmak zorunda kalanlar ve kısa süreli ya da yarım zamanlı işlerle yetinmek zorunda kalanlar da istihdam piyasasını zorluyor.

Yapılan bir araştırma da bunu bir kez daha gözler önüne seriyor. İstihdam piyasasında tam zamanlı işler gitgide azalırken, bunun yerini yarı zamanlı işler alıyor. Serbest Meslek Sahipleri Sendikası tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Amerika’da her üç kişiden biri artık serbest, proje bazlı ya da sürekli olarak kadrosuz çalışarak hayatını kazanıyor.

Yarım zamanlı, proje bazlı ve kadrosuz çalışanların da yıllık izin, hastalık izni, sağlık sigortası ya da emeklilik gibi temel sosyal hakları yok. Proje veya geçici iş buldukça çalışan bu Amerikalıların iş güvencesi olmadığı gibi yarına dair huzurları da yok.

Federal hükümetin 17 yıl aradan sonra kısmen kapanmasına neden olan yeni sağlık reformunun da tam zamanlı işlerin daha da azalmasına neden olması bekleniyor. Hatta bazı işverenler daha şimdiden tam zamanlı çalışanlarının saatlerini azaltarak onları yarım zamanlı hale getirmeye bu şekilde de sağlık sigortası masraflarını azaltmaya yöneldi. Diğer işverenlerin de aynı yolu seçip seçmeyeceğine bağlı olarak Amerika’da tam zamanlı işlerde çalışabilenlerin sayısı giderek daha da azalabilir. Bu durumda da Amerika’da kaybolmaya yüz tutan iş alanlarının başını tam zamanlı işler çeker, hangi sektörde, hangi meslekte olursa, olsun.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

IMF Gözüyle Dünya ve Türkiye

Posted October 8th, 2013 at 9:59 am (UTC-5)
Leave a comment

IMF’nin bugün açıklanan yarı yıllık küresel ekonomik görünüm raporu mali krizden çıkış sürecinin hala devam ettiğini ve bu sürecin yavaş işlediğini gösteriyor. IMF ekonomistlerinin bu dönem özel önem verdikleri alan ise gelişmekte olan ülkeler. “Bu kez gözler, yavaş büyüme ve daha sıkı mali koşullarla karşılaşan gelişme ülkeleri üzerinde” değerlendirmesine yer veren genel görünüm raporu bu koşulları da Amerika’nın para politikasının tetiklediğinin altını çiziyor.

Genel değerlendirmede dikkati çeken ana unsurlar şöyle sırlanıyor:

– Küresel büyüme hala küçük viteste, faaliyetlere yön veren aktörler değişiyor.
– Aşağıya dönük baskılar sürüyor.
– Çin gibi gelişmekte olan ülkeler periyodik doruk noktalarına ulaştı. Bu ülkelerin büyüme oranlarının her ne kadar gelişmekte olan ülkelerinkinden yüksek olması beklenilse de, hem periyodik hem de yapısal nedenlerle geçen yıllardaki yüksek büyüme oranlarından daha aşağıda seyredecek.

Raporda Amerikan ekonomisine ilişkin yapılan genel değerlendirmede öne çıkan unsurlar ise şunlar:

– Birkaç çeyrekten bu yana özel sektör talebi güçlü görünüm veriyor. Buna karşın kamu aksi istikamette ilerliyor. Bu karşı güç, 2014’de azalma trendine gireceğinden, büyümede hızlanma görülebilir.

IMF yarı yıl raporu, hızlı bir canlanma sürecinde olan Japon ekonomisinin mali politikalarda daralma başlayınca 2014’de bu hızı kaybedeceğine vurgu yapıyor. Euro bölgesinin resesyondan çıkma eğilimi gösterdiği kaydedilen raporda, ekonomik faaliyetlerin yine de yavaş seyredeceğine dikkat çekiliyor.

IMF küresel görünüm raporu, değişen büyüme dinamiklerinin yeni politika zorlukları yaratacağını ve bazı mevcut politikaların da önümüzdeki dönemde ciddi riskler oluşturacağına dikkati çekiyor. “Kısa süre önce yaşanan iki önemli gelişme kısa dönemde dünya ekonomisindeki gidişatı belirleyecek” denilen rapor şöyle devam ediyor: “Amerika’nın izlediği mali politikalarda dönüm noktasına gelindiği görüşü piyasalarda giderek daha hakim oluyor. Aynı şekilde Çin’in orta vadede daha yavaş büyüyeceği tahmini yaygınlık kazanıyor.

IMF yarıyıl raporunda Türkiye’nin durumu değerlendirilirken, “Kısa süre önce dünya finans piyasalarında görülen volatilite, Türkiye dahil, bazı ülkelerde mali koşulların yeniden sıkılaştırılmasına yol açtı” deniliyor, ancak yine de Türkiye için güçlü büyüme tahmini yapılıyor.
Raporda, Türkiye için “Geçen yıl büyümesi önemli ölçüde yavaşlayan Türkiye bu yıl %3’ün üzerinde büyüyecek, son dönemde sıkılaştırılan mali koşullar nedeniyle 2013’ün ikinci yarısında ekonomik faaliyetin yavaşlamasına neden olacak. Bununla birlikte, bu yavaşlamanın olumsuz etkisini ilk altı aydaki hız bertaraf edecek” deniliyor.

IMF ekonomistleri FED politikalarının değişmesi durumunda uzun vadeli faiz oranlarında volatilite beklentisini makul buluyor. IMF, bundan etkilenebilecek gelişmekte olan ülkelere de kendi makro göstergelerini dengeye oturtmaları ve FED’in politika değişikliklerinde oluşacak sıcak para kaçışına karşı para birimlerinin değerinin düşmesine izin vermeleri tavsiyelerinde bulunuyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Küresel Rekabette Türkiye Nerede?

Posted September 9th, 2013 at 12:02 pm (UTC-5)
Leave a comment

Dünya Ekonomik Forumu geçtiğimiz hafta yıllık Küresel Rekabet raporunu yayınladı.

Son beş yılda olduğu gibi bu yıl da İsviçre dünyanın en rekabetçi ülkesi olarak başa yerleşti. İsviçre’yi de Singapur, Finlandiya, Almanya ve Amerika ilk beşi alarak takip etti. Sahra altı ülkelerden Burundi, Gine ve Çad, sıralamaya alınan 148 ülke arasında sondan üç basamağı aldı. Araştırma, genelde dünya ekonomisine ilişkin olumlu bir tablo çiziyor; küresel ekonominin son yıllara damgasını vuran kriz ortamından çıkmaya başladığının işaretini veriyor.

Özellikle Yunanistan ve İspanya’nın kaybettikleri rekabetçi gücü yeniden kazanmaya başladığının altını çiziyor. Bunda da iki ülkeyi saran kriz sonrasında başlatılan reformların etkili olduğu anlaşılıyor.

Peki Türkiye rekabetçilik sıralamasında nerede?

2013 yılı raporuna göre Türkiye bir önceki yıla göre bir basamak daha iyiye giderek 44. sıraya yerleşti. Raporun Türkiye bölümünde “Türkiye’deki makroekonomik ortam, artan mali açıklar ve iki haneli rakamlara yaklaşan enflasyon nedeniyle az da olsa kötüye gitti. Ancak bununla birlikte Türkiye’nin durumu hala diğer Avrupa ülkelerinden çok daha iyi konumda,” yorumu yapılıyor.

Aynı bölümde, Türkiye’nin “oldukça makul seviyede olan altyapısının” rekabetçi gücüne katkıda bulunulduğuna dikkat çekiliyor. Kara ve hava taşımacılık altyapısındaki bu iyi konuma rağmen, limanlarda ve elektrik dağıtımında daha fazla modernizasyon gerektiğine de vurgu yapılıyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun, rekabetçiliğini güçlendirmesi için Türkiye’ye verdiği tavsiye ise hem temel ve yüksek eğitim hem de sağlık sisteminde iyileştirmeye gitmesi. Bir diğer tavsiye ise istihdam piyasasının güçlendirilmesi, çünkü Türkiye bu alanda 130. sırada. Forum’un Türkiye’ye yönelik son tavsiyesi ise kamu kurumlarının etkinlik ve şeffaflığını güçlendirmesi şeklinde.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika’nın Kapitalizme İnancı Kalmadı Mı?

Posted July 18th, 2013 at 2:20 pm (UTC-5)
Leave a comment

Başkent Washington’daki muhafazakar düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü, 2013 yılı Ekonomik Değerler Araştırması’nda Amerikalıların kapitalizme inancı kalıp-kalmadığını incelemiş. Araştırma sadece bunu değil, devletin rolünü ve Amerikalıların kendi ekonomik geleceklerine ilişkin görüşlerini de mercek altına almış.

Ortaya da hem ilginç sonuçlar hem de biraz karamsar bir tablo çıkmış. Herşeyden önce kapitalizmin hala az çok çalıştığına inananların oranı, araştırmaya göre %54 düzeyinde.

“Kapitalizm işlemiyor” diyenler neden bu görüşe varmış. Araştırmanın sonuçlarına göre bu nedenler şöyle:

%34 – Kapitalizm “açgözlülüğü” teşvik ediyor
%28 – Kapitalizm herkese eşit fırsat sunmuyor
%14 – Kapitalizm yoksulluğa neden oluyor
%11 – Kapitalizm bitmek bilmeyen eşitsiz koşullar yaratıyor
% 4 – Kapitalizm devlet ekonomiye çok müdahale ettiği için işlemiyor

Kapitalizm hala işe yarıyor diyenlerin gerekçeleri ise şu şekilde:

%33 – Kapitalizm bireysel sorumluluk duygusunu güçlendiriyor
%29 – Kapitalizm herkese eşit fırsat sunuyor
%24 – Kapitalizm bireysel özgürlükleri güçlendiriyor
%11 – Kapitalizm refah yaratıyor

Yani kapitalizme inanlar bu sistemin fırsat eşitliği ve refah yarattığını söylerken, inanmayanlar tam tersine bu sistemin eşitsizlik ve yoksulluğa neden olduğunu düşünüyor.

Ekonomik tabloya bakıldığında ise Amerikalıların oldukça kaygılı ve artık geleceklerinden çok da emin olmayan bir “halet-i ruhiye’de” oldukları ortaya çıkıyor.

Neymiş Amerikalıları kaygılandıranlar?

Herşeyden önce işsizlik. Bu konu 2008 mali krizi sonrasında Amerikalıların bir türlü üzerlerinden atamadıkları bir kabusa dönüşmüş durumda. Brookings araştırması da bunu gösteriyor. Katılımcıların %26’sını, neredeyse her dört kişiden birini, en fazla kaygılandıran konu, işsizlik.

İkinci sırada daha da ağır ve ciddi bir konu var, bu da artan sağlık masrafları. Katılımcıların %18’ini sürekli artan sağlık harcamaları kaygılandırırken, %17’sini de hala bütçe açıkları kaygılandırıyor.

Katılımcıların %9’unu kaygılandıran bir diğer konu ise yine sürekli artan eğitim masrafları.

İşte bu unsurlar birleşince ortaya pek de Amerikalılar için alışık olmadığımız karamsar bir ruh hali ortaya çıkarıyor.

Asıl daha da karamsar olanı Amerikalıların %54’ünün vardığı kanaat. Bu da çok çalışma veya azmin artık başarıya giden en güvenilir yol olmadığı görüşünde olmaları. Bu görüşte olanların oranı %54.

Karamsar olduğu kadar Amerikalıların geleceğe dönük umutsuz bakışlarını yanıtsan bir diğer rakam ise çoğunun çocuklarının geleceğinden duyduğu kaygı. 50 eyaletten 2000 kişinin katıldığı araştırmayı yaptıran Brookings Enstitüsü bile bunun için “alarming – kaygı verici” diye not düşmüş, çünkü katılımcıların %52’si, gelecek kuşaktakilerin mali durumunun şimdiki ekonomik refah seviyesinden daha iyi olacağını düşünmüyor. Yani bir anlamda giderek yoksullaşacakları kanaati oluşmuş durumda Amerikalılar arasında.

Bu yüzden de bazıları devletin bu konuya biraz daha sahip çıkmasını istiyor. Bir başka deyişle her 10 Amerikalı’dan 6’sı devletin zenginlerle yoksullar arasında giderek artan uçurumu kapatacak politikalar izlemesini, kendi kendilerine yetemeyenlere devletin sahip çıkmasını istiyor.

Bir yandan da federal hükümetin artık işlevlerini yerine getiremediğini de düşünüyorlar. Bu görüştekilerin oranı da azımsanacak gibi değil; her üç Amerikalı’dan ikisi mevcut haliyle federal hükümetin artık işlevini yerine getiremediğine inanıyor. Her 10 Amerikalıdan 8’i de federal hükümetin, özgürlükleri güçlendiren, bireyleri daha sorumlu hareket etmeye iten, eşitlikçi ve hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda hareket etmesini arzuluyor.

Federal hükümet kendisinden beklenenleri, Ağustos ayındaki uzun tatilinden sonra yerine getirebilecek mi? Araştırma bu soruya yanıt aramadığından şimdilik bu konuyu yine zamana bırakmak gerekecek gibi görünüyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Bernanke’den Piyasalara Umut Işığı

Posted July 11th, 2013 at 11:59 am (UTC-5)
Leave a comment

FED Başkanı Ben Bernanke, 19 Haziran günü yaptığı açıklamayla piyasalara, deyim yerindeyse ateş düşürmüştü. Bernanke, banka yetkililerinin iki günlük toplantıları sonrasında yaptığı açıklamada, aylık 85 milyar dolarlık bono ve konut kredisine dayalı tahvil alımlarını bu yıl sonuna doğru azaltabileceklerini, 2014 ortasında da tamamen sona erdirebileceklerini söylemişti.

Bu açıklamanın hemen ardından da Standard & Poors %2,5, Dow Jones ve Nasdaq endeksleri de %2,3 oranında düştü. Rekor düzeyde düşük seyreden konut kredileri de %,3,35 den %4,46’ya yükseldi.

Bernanke, bu açıklama sonrasında piyasalarda oluşan kaygıları gidermek için olsa gerek dün akşam Massachusetts eyaletinin Cambridge kentinde düzenlenen Ulusal Ekonomik Araştırmalar Dairesi’nin toplantısında, “Daha önce belirlediğimiz koşullar henüz oluşmadı, bu yüzden de tahvil ve bono alımlarını durdurmayacağız,” dedi.

Bu koşullar, “işsizliğin %6,5 civarında istikrara kavuşması ve enflasyonun %2,5’i aşmaması koşuluyla canlandırma paketine devam” şeklindeydi. Enflasyon halen %1 civarında, işsizlik ise %7,6 düzeyinde. Yani her ikisi de hedef rakamların uzağında. Hatta Bernanke, %6,5 “hedef değil eşiktir” dedi, yani “o rakama varır varmaz hemen alımları durdurmayacağız o eşikte uzun süre kalıp-kalmadığına bakacağız” vurgusu da yaptı.

Bernanke’ye göre ekonomi istenilen canlılığa kavuşamadı bunda da bu yıl yükseltilen vergiler ve azaltılan kamu harcamaları da etkili oldu. FED Başkanı, bu yüzden de, Mart ayında başlatılan kesintilerin tam etkisinin hala ekonomiye tam yansımamış olduğunun da altını çizmeyi ihmal etmedi.

Bernanke’nin 10 Temmuz günü borsalar kapandıktan sonra yaptığı açıklamadan birkaç saat önce ise tam da bunun tersi bir mesaj geldi borsalara. Bu da FED’in geçen ayki toplantı tutanaklarıydı. Yayınlanan tutanaklar banka yöneticilerinden yarısının aslında tahvil alım programının bu yıl sonunda bitirilmesinden yana olduğunu gösteriyordu. Oysa, Bernanke 19 Haziran’daki açıklamasında altı aylık ek süreye işaret ediyordu. Yani toplantıda alınan son karar, alımların bu yılın sonunda azaltılabileceği, 2014 yılının ortasında da sona erdirilebileceği yönündeydi.

İşte piyasalar dün tutanakları okuyunca daha da kaygılanmışlardı ki, Bernanke’nin Cambridge açıklaması geldi. Bu yüzden de 11 Temmuz günü borsalar “rekor” yükselme beklentileriyle açıldı. Açıldıktan altı dakika sonra S&P 150 puan yükseldi ki bu, %1,1’lik bir artış. Dow Jones da 15,409’un üzerine çıktı. Bu da tüm zamanların en yüksek rakamı oldu.

Borsaların yükselmesinde etkili olan bir diğer faktör de evlere konulan haciz oranının, kriz öncesi seviyeye inmiş olması ve ekonominin hala istenilen düzeyde olmasa da, Avrupa’ya kıyasla daha iyi durumda olup, %2,5 düzeyinde büyümesiydi.

Piyasalar yine de bu iyimser havaya rağmen FED’in tahvil alımları konusundaki yeni açıklamalarını merakla beklemeye devam edecek gibi görünüyor. Özellikle de 2014 başı itibariyle… Zira, tahvil alımlarının devamından yana olan Bernanke’nin görev süresi Ocak ayında doluyor. FED Başkanı’nın üçüncü bir dönem için aday olmayacağı tahmin ediliyor. Merkez Bankası’na yakın çevreler “Bernanke ancak Başkan Obama, bir dönem daha kalmasını isterse, FED’e devam eder,” diyor. Ancak Obama bir süre önce yaptığı açıklamasında “Bernanke, Washington’da istediğinden de, kalması gerekenden de uzun kaldı,” diyerek aslında bu tür bir istekte bulunmayabileceğini de biraz belli etmiş oldu.

2014 yılında piyasaları FED’le ilgili yeni sürprizler karşılayacak mı, birlikte göreceğiz….

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

FED Yarattığı Dalgayı Kontrol Altına Alabilir mi?

Posted June 28th, 2013 at 10:51 am (UTC-5)
Leave a comment

Amerika Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin geçen hafta yaptığı açıklama sonrasında Amerikan finans piyasalarındaki güvenli hava yerini dalgalı bir seyre bıraktı gibi.

Photo: AP


Bernanke, ekonomideki yavaş düzelmeyle birlikte, ekonomiyi güçlendirmek için uyguladığı bono ve konut kredisine dayalı tahvil alımını, planlanandan önce sona erdirebileceğini açıklamıştı. Bu açıklama sonrasında Amerikan borsalarında değer kayıpları görüldü. Rekor düzeyde düşük seyreden konut kredisi faizleri de yükselmeye başladı. Piyasalardaki bu hareketlenme FED yetkililerini yeni açıklamalar yapmaya itti.

Amerika Merkez Bankası yetkilileri dün ve bugün yaptıkları açıklamalarla aslında bir anlamda hem piyasalara hem de tüketicilere güven telkin etmeye çalıştılar. Perşembe günü FED’in yöneticilerinden New York Merkez Bankası Başkanı William Dudley, ekonomik büyüme konusunda iyimser olduklarını ama ekonomiyi canlandırma programı ve bunun takviminin değişmediğini söyledi.

Bugün de yine benzeri bir açıklama yine FED’in yöneticileri arasında yer alan Jeremy Stein’dan geldi. Stein, yatırımcıların geçen haftaki açıklamaya aşırı duyarlı tepki gösterdiğini söyledi. Ve tüketicilerle özel sektörden piyasalardaki dalgalanmaya fazla önem vermemelerini istedi.

Aynı uyarı yine FED yöneticileri arasında yer alan Richmond Merkez Bankası Başkanı Jeffrey Lacker’dan geldi. Lacker da, “Piyasalardaki dalgalanmalar doğal bir süreçtir ve buna şaşırmamak gerekir,” dedi.

Hemen hatırlatalım Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke geçen hafta, banka yöneticilerinin iki günlük toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada, kredi maliyetlerini düşürmek ve bu şekilde ekonomiyi canlandırmak üzere uyguladıkları, aylık 85 milyar dolarlık bono ve konut kredisine dayalı tahvil alımını bu yıl sonuna doğru yavaşlatabileceklerini ve 2014 ortasında tamamen sona erdirebileceklerini söylemişti.

İşte para musluğunun kısılabileceği piyasalarda derhal yankı buldu ve açıklama sonrasında Standard&Poors %2,5, Dow Jones ve Nasdaq endeksleri de %2,3 oranında düştü. Rekor düzeyde seyreden konut kredileri de bu hafta yine rekor düzeyde arttı. Geçen yıl bu sıralarda %,3,35 olan 30 yıllık konut kredileri %4,46’ya yükseldi. Konut kredileri faizlerinde bir puanlık artış borç alınan her 100 bin dolar için aylık ekstra 56 dolarlık ödemeye denk düşüyor.

Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikasını sona erdirmek için belirlediği iki hedef gösterge de işsizlik oranı ve enflasyondu. FED, işsizliğin %6,5 seviyesine düşene kadar, enflasyonun da %2,5’in altında kalması koşuluyla bu programa devam edileceğini belirtmişti ve ekonomistler de bu hedeflerin ancak 2015 ortalarında tutturulacağı görüşündeydi.

Son Çalışma Bakanlığı verileri işsizliğin %7,6’dan %7,5’e düştüğünü gösteriyor yani hala hedeflenen rakamdan uzak bir noktada bulunuluyor.

Bununla birlikte ekonomide temel verilere ilişkin sinyaller, FED açıklaması öncesinde iyimser, biraz da çelişkili bir tablo çiziyordu. Örneğin tüketim harcamaları Mayıs ayında belirli bir toparlanma gösterdi. Mayıs ayında tüketim harcamaları %0,3 arttı, halbuki Nisan’da %0,3 oranında düşmüştü.

Ekonomik büyümeye ilişkin rakamlar da FED’in iyimserliğine destek verir nitelikte değil, çünkü ekonomi yılın ilk çeyreğinde %1,8 oranında büyüdü. Ancak daha önceki tahmin aynı dönem için %2,4 oranındaydı.

Bu rakamlar da Amerikan ekonomisinin hala tam toparlanmadığının bir işareti. Ekonomide en parlak alan, son mali krize neden olan konut sektörüydü. Standard & Poors ile Case Schiller tarafından hazırlanan endekse göre, 20 büyük kentten 12’sinde, ev fiyatları Nisan ayında iki haneli rakamlarla artış gösterdi. Ancak faizlerin yeniden %4,46’ya yükselmesi konut piyasasında görülen düzelmeyi engelleyecek bir unsur olarak değerlendirilmeye başlandı.

FED açıklaması sonrasında piyasalar kaygılı görünse de bazı ekonomistler hala iyimser. Bu uzmanlar, Amerikan ekonomisinin ikinci çeyrekte %2 civarında büyümesini, ancak yılın son iki çeyreğinde bu oranın daha hızlı olmasını bekliyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Melek Çağlar

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı.

Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

YENİ EKONOMİ HAKKINDA

Washington'da alınan siyasi kararları, New York'ta piyasalara yön veren hareketleri ve 50 eyalette sıradan insanların yaşadığı ekonomik gerçekleri ‘Yeni Ekonomi’ farklı bir bakış açısıyla okuyucularına sunuyor.

Yeni girişim ve girişimciler, hız kazanan trend'ler, uzman değerlendirmeleri, araştırmalar, sayısal veriler, kısacası Amerikan ekonomisinin performansına dair tüm sağlıklı bilgiler ‘Yeni Ekonomi’de.

‘Yeni Ekonomi’, ilgi duyanların takip etmekten sıkılmayacağı yeni ekonomik normların ‘yol haritasını’ çıkarıyor.

Yahoo! Ekonomi

Archives