Acemoğlu’ndan ‘Gezi Direnişi’ Değerlendirmesi

Posted June 6th, 2013 at 11:41 am (UTC-5)
Leave a comment

Foreign Policy dergisi tarafından, 2012’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte “100 Küresel Düşünür” listesine alınan Daron Acemoğlu, demokratikleşmenin, sadece ekonomik ilerlemeyle değil, siyasi ve ekonomik kurumların toplumun tüm kesimlerini kapsayan, bunların çıkarlarını da gözeten bir yapıda olması halinde mümkün olabileceğini savunan bir ekonomist. Acemoğlu bu görüşünü de “Why Nations Fail? – Ülkeler Neden Çöker: İktidar, Refah ve Yoksulluğun Kaynağı” adlı kitabında örnekleriyle açıklıyor.

Acemoğlu, 6 Haziran günü New York Times gazetesinde yayınlanan “Kalkınma Türkiye’de Demokrasi’yi Güvence Altına Almıyor” başlıklı makalesinde de işte bu görüşten hareketle Gezi Parkı protestoları ışığında Türkiye’yi değerlendiriyor.

Ne diyor Acemoğlu, “Son yıllarda Batılı ülkelerde, özellikle de Washington’da, AKP’nin ekonomik başarıları nedeniyle Türk demokrasisine umutla bakılıyordu. Bu iyimserler, Türk demokrasisindeki aksaklıklara rağmen, refah arttıkça demokrasinin de güçleneceği inancını paylaşıyordu. Bu çevreler, ‘Türkiye, 11 yıldır istikrarlı biçimde büyüyor, bu durumda biraz daha sabretmek yeterli olur,’ diyordu. Ancak hızla büyüyen ülkeler demokratikleşmede aynı eğilimi göstermiyor,” görüşünü savunuyor.

“Gösterilere sert biçimde müdahale edilmesinden önce Türkiye’nin gelişmiş bir demokrasi olacağı iddiası zedelenmişti” görüşünü de savunuyor. Bunun nedenlerini de şöyle sıralıyor: “AKP gücünü artırdıkça, muhalefete giderek daha az hoşgörüyle bakılır oldu. Yargı bağımsızlığını kaybetti, hükümete karşı çıkan subaylar ve gazeteciler, adil biçimde yargılanmadan hapse atıldı.”

Acemoğlu “Son olaylarda parti içinden, Gül’ün çağrısı hariç, Erdoğan’a muhalefet eden olmadı,” derken ana muhalefet partisi CHP’nin de hala geçmişte saplı kalmaktan kurtulamadığı tespitinde bulunuyor.

Acemoğlu, “Demokrasi sadece oy kullanmak değildir” diyor ve “Polisin sert müdahalesine rağmen sokaklara dökülen halk, demokrasinin Türkiye’de belki artık olgunlaşmaya başladığını gösteriyor,” diyor.

Çünkü, Acemoğlu’na göre, bu haftaki gösteriler hükümeti devirmekten uzak ama sembolik açıdan önemi büyük.

Acemoğlu’nun kaygı duyduğu konu ise “Buradaki önemli tehlike AKP’nin bu gösterileri kullanıp halkı daha da kutuplaştırma ihtimali”.

Acemoğlu, “Olayları dönüm noktasına dönüştüren, halkın hoşnutsuzluğunun, Türk medyası gözardı etmeye devam etse de, artık açıkça ortada olduğudur,” diyor ve yazısını “Cin şişeden çıktı, ne bu cin ne de Türk demokrasisi artık geriye itilebilir,” diyerek noktalıyor. Türkçe uyarlamasıyla ok yaydan çıktı diyor Acemoğlu…

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerikan Ekonomisi Düzeldi mi?

Posted May 29th, 2013 at 11:11 am (UTC-5)
Leave a comment

Ev fiyatları geçen yıl, son yedi yıldan daha hızlı şekilde arttı. Tüketici güven endeksi son beş yılın en yüksek düzeyine çıktı. Borsa yaklaşık bir aydır değer kazanmaya devam etti ve neredeyse tüm zamanların en yüksek seviyesine çıktı. Benzin fiyatları da geçen Şubat ayından bu yana galon başına 16 cent azaldı.

Aslında 2013 yılı için beklenti ekonominin daha da yavaşlamasıydı, çünkü bu yıl hem vergiler arttı hem de kamu harcamaları azaltıldı. Ancak görünen o ki konut piyasasındaki artış ve finans piyasalarının Merkez Bankası’nın izlediği politikalara duyduğu güven politik kararların yarattığı karamsar tabloyu beklentilerin üzerinde aydınlattı.


Tüketici güven endeksinin son beş yılın en üst seviyesine çıkmasında özellikle de ev fiyatlarının artması etkili oldu. Amerikalılar evlerinin fiyat artınca kendilerini daha fazla güvencede hissediyor. Ev fiyatları da on büyük kentte son %10,2 oranında arttı.

Ayrıca kriz döneminde ev fiyatları düştüğü için konut kredisi borçları evlerinin değerinden daha fazla olanların sayısı da artan fiyatlarla azalıyor. Bu yüzden de icraya giden evlerin oranında Nisan ayında %16’lık bir düşüş gözlemlendi.

Orta ve üst gelir grubundaki Amerikalılar borsadaki artışlar yüzünden de kendilerini daha güvende hissediyorlar. Borsa 2013 yılı başından bu yana %16 değer kazandı. Bu da ortalamanın üzerinde bir artış.

Benzin fiyatlarının düşmesi ise özellikle geliri düşük Amerikalılar arasında bir rahatlama sağladı. Cebindeki parayı deposunu doldurmaktan için harcayan Amerikalılar, düşük benzin fiyatları sayesinde artık başka ihtiyaçlarından kesinti yapmıyor.

İşte bu faktörler üst üste gelince kişisel harcamalar yılın ilk çeyreğinde %1,2 oranında arttı.

Yine bu gelişmeler sayesinde Amerikan ekonomisi ilk çeyrekte %2,5 oranında büyüdü.

Tüketim harcamalarının artması Amerika’ya ihracat yapan ülkelerin daha fazla satış yapmasına bu şekilde kendi ekonomilerini canlı tutmasına yol açabilir. Bu da küresel ekonomi de Amerika’nın itici güç olma konumunu yeniden pekiştirebilir.

Veriler, 2013 yılında olumlu sinyaller vermeyi sürdürse de bardağın boş tarafını gözden kaçırmayan ekonomistler de yok değil.

Bu uzmanlar Amerikan ekonomisinin düzelmesinde Merkez Bankası’nın uyguladığı politikaların önemine dikkat çekiyor (Krizden bu yana Merkez Bankası yaptığı alımlarla piyasalarda para bolluğu sağlıyor). Ancak bardağın boş tarafına odaklanan ekonomistler, bankanın ekonomideki canlanma sinyallerini dikkate alıp, bu politikalara son vermesi durumunda Amerikan ekonomisinin tekrar hız kesebileceği kaygısını taşıyor.

Ayrıca konut piyasasında son zamanlara oluşan şişkinlik de kaygı yaratıyor. Amerikalıların ev alabilmek için birbirleriyle yeniden yarışır hale gelmesi sonrasında suni olarak yeniden artan fiyatların, tıpkı 2007 yılında olduğu gibi konut piyasasında bir çöküşe yol açabileceği de artık bazı çevreler de tartışılır oldu.

Karamsar ekonomistlerin yüzeydeki olumlu verilere rağmen gözden kaçırmadıkları bir diğer unsur ise istihdam piyasasının durumu. Bu ekonomistler, işsizlik oranı azalsa da, işsizlikteki kronikleşmeyi sağlıklı bulmuyorlar. Geçmişte Amerika’da işsiz kalma süresi ortalama üç ayken, son zamanlarda bu süre uzadı. Bazı verilere göre işsizlerin %40’a yakını yedi ay veya daha uzun süredir işsiz. Bu da 4 milyonu aşkın Amerikalı demek.

Kronik işsizliğin yanı sıra istihdam piyasasına eklenen iş sayısı da yeterli görülmüyor. 2013’ün ilk çeyreğinde her ay 196 bin kişiye iş bulundu. Geçen yıl aynı dönemde aylık rakamlar 180 bin civarındaydı. Ancak ekonomistler azalan işsizlik oranından memnun olsa da bunu yeterli bulmuyor ve istihdam piyasasının istikrara kavuşması için altı ay boyunca her ay 200 bin yeni iş sahası açılması gerektiğine dikkati çekiyor.

İşte bu nedenlerle de emlak piyasası, borsa, tüketici güven endeksi olumlu tablolar çizse de bu ekonomistler ihtiyatlı iyimser kalmayı tercih ediyorlar.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Ekonomik Kriz Ne Zaman Biter?

Posted May 3rd, 2013 at 2:03 pm (UTC-5)
Leave a comment

Brookings Enstitüsü ile Sabancı Üniversitesi’nin bu yıl dokuzuncusunu düzenlediği Sakıp Sabancı konferans serisinde Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kaushik Basu dünya ekonomisi ve Türkiye hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Küresel ekonomik krizin en az iki yıl daha süreceği öngörüsü de bunlar arasındaydı. Basu’ya göre bunun nedeni Amerika’dan Japonya’ya kadar birçok ülkenin kalıcı çözümler yerine likidite enjeksiyonu ile zaman kazanmaya çalışması. Basu, bu ulusal bazda enjeksiyonlar yerine ülkelerin biraraya gelerek eşgüdümlü hareket etmeleri gerektiğini söylüyor.

Basu, işsizlik sorununun giderek artacağı öngörüsünde de bulunuyor. Bu da yine bu para enjeksiyonunun bir yan etkisi olarak ortaya çıkıyor. “Para bolluğu yüzünden faizler düştüğü için işgücü artık sermayeden daha pahalı hale geldi,” diyen Basu şöyle devam ediyor: “Emeğin maliyeti sermayeden daha düşük hale getirilmezse işsizliğe çözüm bulunmaz.” Basu’ya göre artık insanlar çalışarak geçimlerini temin edemez hale geliyor. Dünya Bankası yetkilisi Avrupa’daki, Amerika’daki işsizliği buna örnek olarak gösteriyor. Amerika’daki işsizlik oranı çok kötü olmasa da Basu, “Amerikalı işsizlerin %40’ı uzun süreli işsiz” diyor ve asıl kaygı verenin de bu unsur olduğunu söylüyor. Çünkü Amerika’da işsizlik genelde 2008 krizi öncesinde bireylerin kronik değil akut problemleriydi, yani kısa sürede yeni iş bulabiliyorlardı.

Basu, ekonomik krize tek çözümün kemer sıkma politikaları olamayacağı görüşünü de savunuyor.

Dünya Bankası yetkilisi asıl sıkıntının da şu sıralarda ekonomik zorluk çeken gelişmiş ülkeler değil, gelişmekte olanlarda olduğuna da dikkati çekiyor. Basu, “Zengin ülkeler yılda %2 oranında büyüseler bile bu yine de iyi bir performans sayılabilir. Ama gelişmekte olan ülkeler hızlı büyüseler bile bu ülkelerdeki yoksulluk sorunu ortadan kalkmıyor,” diyor.

Basu’nun bir diğer değerlendirmesi ise AB ve Euro bölgesinin geleceğine ilişkindi. Ünlü ekonomist, insanlık tarihinde komünizmden sonra en büyük ikinci proje olarak gördüğü Euro bölgesinin, yaşanan zorluklara rağmen hala başarılı olacağına inanıyor.

Türkiye’nin son 10 yılda gösterdiği performansı son derece başarılı bulan Basu, bunda hem politik kararların hem de Merkez Bankası’nın izlediği alışılmışın dışındaki uygulamaların büyük etkisi olduğu görüşünde. 10 yıl boyunca %4,7 – %4,8 düzeyindeki büyümeyi sürdürmenin önemli bir başarı olduğunu söyleyen Dünya Bankası Başkan Yardımcılarından Kaushik Basu, Türkiye’nin aynı performansı önümüzdeki dönemde de devam ettirip-ettirmeyeceği konusunda ise öngörüde bulunmamayı tercih etti.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerikalılar Neyine Güveniyor?

Posted March 26th, 2013 at 12:40 pm (UTC-5)
Leave a comment

Amerika’daki mali krizin tetikleyicisi konut fiyatlarındaki aşırı şişkinlik ve bankaların konut kredilerini tahvile çevirip yatırımcılara satabilme şanları nedeniyle hak etmeyenlere bile çok yüksek konut kredisi açması olmuştu.

Balon olarak tanımlanan bu aşırı şişkinlik patlayınca da Amerika, tüm dünyayı da etkileyen küresel mali krizin sıfır noktası olmuştu.

Ancak artık konut piyasasında son zamanlarda görülmeye başlanan düzelme devam ediyor. Son açıklanan S&P Case-Shiller Endeksi’ne göre de Ocak ayında ev fiyatları %8,1 oranında arttı. Endeks ülkenin en büyük 20 kentindeki ev fiyatlarını takip ediyor. Açıklanan son veriler de ev fiyatlarının 2006 yılı Haziran’ından bu yana ilk kez bu kadar artış gösterdiğine işaret ediyor.

Endeksteki artış, konut krizinden en fazla etkilenen yerlerin son dönemde görülen artıştan da payını aldığını gösteriyor. Örneğin Arizona eyaletinin Phoenix kentinde ev fiyatları %23 oranında artmış. San Francisco’da %17. Las Vegas, Detroit, Miami ve Atlanta da ev fiyatlarının en fazla yükseldiği kentler. Bu şehirler krizde en fazla zarar gören yerler olmuştu.

Uzmanlar son dönemde ev fiyatlarında görülen artışı birkaç faktöre bağlıyor. Bunlar konut kredi faizlerinin rekor düzeyde düşük olması, satışa çıkarılan ev sayısının az olması ve işsizliğin azalması.
Konut piyasasının canlanması da yeni inşaatların başlatılması ve yeni istihdam sahalarının açılması anlamına geliyor.

Düşük kredi faizleri özellikle yatırım amacıyla konut alanların sayısını artırmış. Alımların %25’i bireysel ve kurumsal yatırımcılarla, yabancılar tarafından yapılmış.

Bu arada artan konut fiyatlarının Amerikan halkının moralini yükselttiği, kendine güvenini artırdığını da ortaya çıkıyor. CNBC tarafından yapılan yeni bir kamuoyu yoklamasında da bu, rakamlara dökülüyor. Evlerinin değerinin gelecek yıl artacağına inananların oranı 9 puan artarak %33’e yükselmiş. Bu son altı yıldır görülen en yüksek oran. Ancak hala krizden önceki seviyeye gelinmiş değil. 2007 yılı Mart ayında yapılan yoklamada evlerinin değerinin artacağına inananların sayısı %48 düzeyindeydi.

Aynı iyimserlik borsalar için de geçerli. Yine aynı kamuoyu yoklamasına katılanların %40’ı, borsaya yatırım için zamanın uygun olduğu görüşünde. Bu oran Kasım ayında %31 düzeyindeydi. Bu konuda kararsız olanların, yani borsa da yatırım yapmanın iyi mi yoksa kötü mü olduğuna karar veremeyenlerin oranı ise hala %21.

Ancak kamuoyu yoklaması önemli bir farkı da ortaya koyuyor. Amerikalılar, konut sektörü ve borsaya güven konusunda iyimser bir tablo sergilerken, genel ekonomik gidişat konusunda oldukça karamsar.
Kasım ayında ekonominin şimdiki durumundan ve gelecekten kaygı duyanlar %56 iken Mart ayında bu oran %65’e çıkmış durumda. Bunda da maaş artışı beklentisi olmaması ve enflasyonun etkili olduğu sanılıyor.

Araştırmanın bir diğer ilginç yanı da Amerikan halkının yatırım için en iyi alternatifin altın olduğunu düşünmesi. Katılımcıların %35’i altın derken, %27’si konut, %21’i ise borsaları en iyi yatırım aracı olarak görüyor.

Bu arada bütçe açıklarının sadece harcama kesintisiyle kapatılmasını isteyenlerin oranı da artmış görünüyor. Kasım ayında bu yana buna destek verenler 12 puan artarak %28’ e çıkmış. Sadece vergi artışlarıyla açıkların kapatılmasını isteyenlerse %4 oranında. İkisinin karışımından yana olanlar Kasım ayında %67 iken bu oran Mart ayında %55’e düşmüş.

Ancak bununla birlikte 1 Mart günü başlayan otomatik harcama kesintilerinin ekonomiye zarar vereceğini düşünenlerin oranı da, azımsanmayacak kadar yüksek: %40. Etkisi olmaz diyenler ise %27 düzeyinde.
Amerikan halkının ekonominin genel gidişatı hakkındaki düşünceleri tüketici güven endeksine yansıyor. Ülke ekonomisinin üçte ikisi de tüketim harcamalarına dayandığından halkın güveni azaldığında tüketim azalıyor. Tüketim azalınca da ekonomi yeniden yavaşlıyor. Bu da Amerikalıların deyimiyle bir anlamda, “self-fulfilling prophecy” oluyor. Yani Amerikalılar ekonominin iyi olduğuna güveniyorlarsa, tüketimi artırıp gerçekten de ekonominin düzelmesine katkıda bulunuyorlar. Kötü olduğuna inanıyorlarsa harcamalarını kısıyorlar, bu da ekonomiyi yavaşlatıyor.

İşte bu nedenle de bu tür kamuoyu yoklamaları ekonomik gidişatın yönü hakkında güvenilir bir yol haritası sayılabiliyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Obama’nın Zeytin Dalı Havada mı Kaldı?

Posted March 14th, 2013 at 9:41 am (UTC-5)
Leave a comment

Başkan Barack Obama Cumhuriyetçilerle arasındaki görüş ayrılıklarını azaltma amacıyla başlattığı girişimleri sürdürüyor. Obama, geçen hafta bazı Cumhuriyetçi senatörleri yemeğe davet etmiş, Temsilciler Meclisi Bütçe Komisyonu Başkanı Paul Ryan ile komisyonun kıdemli Demokrat üyesi Chris Van Hollen’la da Beyaz Saray’da öğle yemeği yemişti.

Obama bu hafta da Salı gününden itibaren üç kez üst üste Kongre’yi ziyaret ederek, bir anlamda zeytin dalını kendi eliyle taşımak istemiş oldu.

(AP/Ron Edmonds, Arşiv)

(AP/Ron Edmonds, Arşiv)

Ancak, Başkan Obama Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasındaki görüş ayrılıklarını kapatmaya çalışsa da, bunun kolay bir görev olmadığı açıkça görülebiliyor. Obama’nın üç günlük Kongre ziyaretlerinin ilkini yaptığı Salı günü Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Bütçe Komisyonu Başkanı Paul Ryan kendi bütçe planını açıkladı. Planda, hem Demokratların kesilmesini istemediği sosyal güvenlik programları tırpanlanıyor hem de Obama’nın sağlık reformundan geri adım atılmak isteniyor. Plan bu tür kesintiler sayesinde 10 yılda denk bütçe de öngörüyor.

Gerçi, Başkan Obama da Kongre’de, Cumhuriyetçilerle orta yolu bulabilmek için yaptığı görüşmelerde, kamu harcamalarını şişiren sağlık ve emeklilik programlarını kısmaya kararlı olduğu mesajını verdi.

Ama işte bu mesaj bu kez de Obama’nın kendi partisindeki Demokratlar tarafından sıcak karşılanmadı.

Önce, Senato’daki Demokratlar kendi bütçe planlarını açıkladılar ve sosyal güvenlik programlarına dokunmazken, vergileri daha da artıran bir öneriyle Başkan’a ters düştüler. (Hemen hatırlatalım bu bütçe planları sembolik değer taşıyor ve partilerin duruşlarını göstermenin dışında bir işleve sahip değil. İşlevsel bütçe planı, Başkan Barack Obama tarafından sunulacak. Obama’nın planını 8 Nisan’da sunması bekleniyor. Açıklanacak yeni bütçe planı, Ekim ayında başlayacak olan 2014 mali yılı için geçerli.)

Ardından, Başkan’ın sosyal güvenlik programlarındaki kesintilerine karşı çıkan 107 Demokrat Temsilciler Meclisi Üyesi – ki bu meclisteki Demokratların yarısına yakın bir kısmını oluşturuyor – bu tepkilerini yazılı olarak dile getirdi. Bu mektupta Demokratlar, sosyal güvenlik ve emeklilik programlarındaki kesintilere karşı çıkacakları taahhüdünde bulundular.

Bu arada Salı günü Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçilerle görüşen Obama, bu grubun da desteğini tam alamadı. Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner, görüşmeyi iki taraf arasındaki derin görüş ayrılıklarını daha iyi anlama imkanı verdiği için verimli diye niteledi. Boehner, “Biz denk bütçe istiyoruz, Obama istemiyor. Biz uzun vadeli borç sorunumuzu çözmek istiyoruz, Başkan istemiyor,” diyerek de bu farklılığın altını çizdi.

Amerikalıların önemli bir bölümü ise tarafların bir an önce uzlaşmaya varmasını istiyor. Ancak bu süreç uzadıkça hem Kongre, halktan aldığı az desteği biraz daha yitiriyor, hem de Obama’nın popülaritesi zarar görüyor.

Washington Post ile ABC televizyonunun ortak bir kamuoyu yoklamasına göre, Başkan Obama’nın halktan aldığı destek %50 düzeyine düştü. Ocak ayında göreve başlamadan önce bu oran %55 düzeyindeydi.

Aynı şekilde son ankette, ekonominin idaresinde kime daha fazla güvenirsiniz sorusuna, “Obama” yanıtını verenler %44, “Kongre” yanıtını verenlerse %40 düzeyinde oldu. Aynı soru Kasım ayında sorulduğunda Obama, Kongre’yi 18 puan farkla geride bırakmıştı.

Ayrıca 1 Mart günü devreye giren otomatik harcama kesintilerinden kim sorumlu sorusu sorulduğunda da Kongre’deki Cumhuriyetçileri suçlayanların oranı %33, Obama’yı suçlayanların oranı ise %47 oldu.

Başkan Obama, Temmuz ayına kadar Cumhuriyetçilerle uzlaşmaya varmayı umuyor, ancak bu zamana kadar bir gelişme sağlanmazsa hem kamuoyu yoklamalarının hem de ekonominin aşağıya doğru daha da hareketlenmesi muhtemel.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika Karar Veremiyor mu?

Posted February 6th, 2013 at 2:12 pm (UTC-5)
Leave a comment

Amerika’da seçimler çoktan geride kaldı, ama seçimler öncesindeki sorunlar ve görüş ayrılıkları hala varlığını sürdürüyor.

Bütçe açıkları, borçlanma tavanının yükseltilmesi ve devlet harcamalarında otomatik kesintilere gidilmesi, hala Demokrat Beyaz Saray ile Cumhuriyetçi Kongre üyeleri arasında soğuk rüzgarlar estirmeye devam ediyor.

Yani yılbaşı öncesinde dillerden düşmeyen “mali uçurum” riski ve bu riski yeni bir ekonomik gerçeğe dönüştürebilecek harcama kesintileri konusu hala çözüme kavuşmuş değil.

Ama yine de Amerika hala kesin çözümler yerine “iki arada bir derede kalmışlıkla” (Amerikalı yorumcuların kullanmayı çok sevdiği haliyle “between a rock and a hard place” halinde) geçici formüller üretiyor.

Başkan Barack Obama, 5 Şubat günü bir basın toplantısı düzenledi ve Kongre’den 1 Mart’ta devreye girecek otomatik harcama kesintilerini erteleyecek şekilde yeni bir vergi ve kesinti paketini onaylamasını istedi.

Bu 1 Mart tarihi zaten ertelenmiş tarih, çünkü 2011 yılındaki anlaşma gereğince kesintiler 1 Ocak 2013 günü, yani bu yılbaşında başlayacaktı. Ama Beyaz Saray ve Kongre 2012’nin son dakikalarına ve 2013’ün de ilk dakikalarına kadar sıkı pazarlıklar yapıp, bu tarihi 1 Mart’a aldı.

Obama, işte bu tarihin bir kez daha ertelenmesini, 10 yıl boyunca yapılacak kesintiler yerine önce kısa vadeli bir plan yapılmasını istiyor.

Kesintiler, planlandığı gibi yapılırsa, bir yılda 85 milyar Dolar tasarruf sağlanacak. Hem savunma hem de diğer kamu harcamalarında yapılacak kesintiler 10 yıl boyunca devam ettirilirse sağlanacak tasarrufun miktarı 1,2 trilyon Dolar.

Başkan bunu isterken Cumhuriyetçiler bu öneriye şiddetle karşı çıktılar. Obama’nın yeniden vergileri yükseltmeye çalıştığını söylediler. 2012 sonu/2013 başı pazarlıklarında bu konuda orta yol 450 bin doların altında kazananların vergilerinin Bush dönemindeki gibi kalması, bu miktardan fazla kazananların ise daha fazla vergi vermesi şeklinde bulunmuştu.

Cumhuriyetçiler, Obama’nın bu artışla yetinmeyip, yeniden vergileri yükseltmeyi amaçladığını düşünerek 5 Şubat’ta yaptığı öneriye karşı çıkıyor.

İş çevreleri de vergilerin yükseltilmesine sıcak bakmıyor.

Bu arada harcama kesintileri de Amerikan ekonomisini önemli ölçüde etkileyebilecek potansiyele sahip olduğunu son çeyrekte %0,1’lik bir daralmayla gösterdi.

Sorunlar ve bunlara yeni formüller bulma arayışı kendini borçlanma tavanında da gösterdi.
Borçlanma tavanı da yine geçici bir formülle “askıya alındı”. Önce Temsilciler Meclisi, ardından da 6 Şubat günü Senato’da kabul edilen bir tasarıyla Kongre’nin borçlanma tavanına limit koyma yetkisi askıya alındı.

Obama’nın da imza sözü verdiği tasarıya göre, 16,4 trilyon düzeyindeki tavanın Kongre’de yükseltilmesi konusu ertelenirken, hükümetin bu ay temerrüde düşmeyecek şekilde ödemelerini yapması da garantiye alınıyor. Yani, hükümet, memur maaşlarını, emekli aylıklarını ve borçlarının faizini ödeyebilmek için Mayıs ayı ortasına kadar borçlanmaya devam edebilecek. Tasarı mevcut mali yıl için 15 Nisan’a kadar da bütçenin kabul edilmesini şart koşuyor. Eğer bu koşul sağlanmazsa bu durumda, Kongre üyeleri de maaş alamayacak.

Başta da belirttiğim gibi seçimlere kadar sorunlara çözüm bulma işini erteleme yolunu seçen Amerika, seçimler geride kalsa da hala dönüşü olmayan bir yola girmektense yavaş yavaş ve geçici formüllerle hareket etmeyi tercih ediyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika Uçurumdan Döndü mü?

Posted January 2nd, 2013 at 1:50 pm (UTC-5)
Leave a comment

Sıradan Amerikalılar yeni yıla havai fişek gösterileri ve eğlenceli partilerle girerken, Beyaz Saray ve Kongre çalışanları unutulmaz bir yeni yıl akşamına imza attılar. Noel’den bu yana doğru düzgün tatil yapmayan bu kesim hem yeni yıl arifesinde hem de yeni yıl günü, heyecan dolu dakikalar sonrasında Amerika’yı mali uçurumdan kurtaracak planın hem Senato’da hem de de Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmesiyle rahat bir nefes aldılar. Hatta bazıları gecikmeli de olsa aileleriyle biraz da olsa vakit geçirme fırsatı buldu. Başta Başkan Barack Obama olmak üzere… Noel tatilini yarıda keserek Washington’a dönen Obama, plan Kongre’nin iki kanadında onaylanır, onaylanmaz, daha imza için masasına gelmeden tekrar Hawaii’ye döndü.

Planın detayları malum, 20 yıldan bu yana ilk kez zengin Amerikalıların vergileri %35’den %39,6’ya çıkarıldı. Bu zengin Amerikalıların sermaye yatırımlarından elde ettikleri gelirlerden alınan vergiler %15’den %20’ye çekildi, miras vergileri yükseltildi. Aynı planda, halen 2 milyon kişinin işsizlik maaşı ödemelerine bir yıl daha para ayrılması kararlaştırıldı, yaşlılara sağlık hizmeti veren doktorlara yapılan ödemelerin devamı sağlandı. Çalışanların maaşlarından kesilen bordro vergilerinin %2 artarak, 2009 yılındaki düzeyine yeniden çıkmasına izin verildi. Bir de süt fiyatlarının iki kat artmasına neden olacak bir tarım yasasının süresi uzatıldı.

Peki Amerika mali uçurumdan böylelikle dönmüş mü oldu?

Hem evet, hem hayır. Çünkü Amerika, Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke’nin aylar önce yaptığı bir konuşmada, “1 Ocak’ta Bush döneminden kalma vergi kesintileri sona erdirilir ve harcamalarda kesintiye gidilirse bu, ülkeyi mali uçurumun eşiğine getirir, yeniden resesyona girilir,” diye uyarmıştı.

İşte yılbaşı arifesi ve yılbaşı günü Kongre’de onaylanan plan işin vergi kısmını halletti de, bu harcamalar konusunu iki ay sonraya attı. Yani alınan karara göre Savunma Bakanlığı ve diğer devlet kurumlarında %10 oranındaki otomatik kesintilere iki ay daha başlanmayacak.

Bu ne demek?

Muhtemelen 14 Şubat Sevgililer Günü veya hemen öncesinde tüm Beyaz Saray ve Kongre çalışanlarının tekrar fazla mesaiye kalıp, yeni bir anlaşma planı üzerinde hummalı bir çalışmaya başlaması, demek…
Üstüne üstlük aynı zamanlarda Amerikan hükümetinin, yine Kongre’nin kapısını çalıp “kredi limitimi artırın, ne borç faizlerini ne de kamu kuruluşlarının harcamalarını ödeyebilecek durumdayım” diye borçlanma tavanının yükseltmesini isteyecek.

Her ne kadar Başkan Barack Obama, bu borçları Cumhuriyetçilerin biriktirdiğini, bu yüzden de karşı tarafla borçlanma tavanı konusunu pazarlık unsuru bile yapmayacağını söylese de Cumhuriyetçiler çoktan bunu masaya koymayı akıllarına koymuş durumda.

16,4 trilyonluk borçlanma tavanı yükseltilmezse Amerika borç faizlerini ödeyemeyecek, devlet daireleri harcama yetkileri olmadığından kapılarını yine kapatma planları yapacak.

Peki siz bu senaryoyu daha önce bir yerden hatırlamıyor musunuz? Elbette, hatırlıyorsunuz, 2011 yılında da benzeri bir durum olmuş ve yine son dakikada kabul edilen uzlaşı planıyla borçlanma tavanı yükseltilerek Amerika’nın itibarının ve ekonomisinin sarsılması önlenmişti. Ama o plan da işte “mali uçurum” denilen riski gündeme getiren vergilerde artış, harcamalarda kesinti koşulları yaratmıştı. Çünkü Kongre üyeleri ve Beyaz Saray 2012 seçimlerine kadar bu konuda, elini taşın altına koyan taraf olmak istememişti.

Bakalım iki ay sonra, yapılacak müzakerelerden bu sefer ne çıkacak? Ne de olsa bu sefer de 2014 Kongre ara seçimleri var…

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika Uçurumdan Uzaklaşıyor mu?

Posted December 17th, 2012 at 2:12 pm (UTC-5)
Leave a comment

Amerika 6 Kasım seçimlerini geride bırakır bırakmaz “uçurum uçurum” diye baktığı bütçe sorununu, biraz da en zor soruyu en sona bırakan ya da hırçınlık yapıp cevaplamayan yaramaz çocuk pişmanlığıyla hemen ele alma ve formül arama çabalarına girişti.

Aslında yumurtanın kapıya dayanması, perşembenin gelişi çarşambadan belli gibiydi. Geçen yılki bütçe tartışmalarında zorlu kararları seçim öncesinde alıp, siyasi kumar oynamak istemeyen iki taraf ara formül bulmuş ve yeni bir anlaşma üzerinde uzlaşmaya varamazsak, o zaman “1 Ocak itibariyle Bush döneminden kalma vergi indirimleri kalksın, devlet daireleri de otomatik harcama kesintilerine başlasın” konusunda mutabık kalmıştı.

Gel zaman, git zaman; ön seçimlerdi, ana seçimlerdi derken konu hep seçim konuşmalarında, seçim kampanyalarında kaldı, çözüm arayışı Amerikalıların deyimiyle ‘on the back burner’ yani fırının arka gözünde, yani yasamanın ve yürütmenin gündeminin alt sıralarında kaldı.

Durumdan endişelenen Amerika Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, bu formülün, Amerika’yı yeniden resesyona, yani bir başka deyişle mali uçuruma iteceğini söyleyen ilk ekonomist oldu… Aynı uyarıyı IMF Başkanı Christine Lagarde tekrarladı. Bağımsız nitelikteki Kongre Bütçe Dairesi konuyla ilgili raporunda aynı “uçuruma” dikkat çekti.


İşte 6 Kasım seçiminden sonra Amerikalılar, bu tehlikenin yaklaşan ayak sesleriyle, her gece uyku diye bu uçurum kabusuna yatar oldular. Çünkü eğer çözüm bulunmazsa hem vergi mükellefleri gelecek yıl 3500 dolara kadar daha fazla vergi verecek, hem de 7 ila 9 milyon olarak tahmin edilen iş kaybı istatistiklerini birey olarak hissedecek, yani işini kaybedecek.

Bir de tabii daha bu kabus tam bitmeden, yine Amerika’nın “borcu tavanı” aşacak. Geçen yıl bu tavan 16,4 trilyona yükseltilmişti. Yani Kongre hükümete bu miktarı aşmayacak kadar borçlanma imkanı tanımıştı. İşte son verilere göre, hükümetin bu limite Şubat ayı itibariyle ulaşması mümkün. Bu durumda yapılacak şey de Kongre’den yeniden limiti, yani borçlanma tavanını yükseltmesini istemek. Bazı çevreler, Kongre’deki Cumhuriyetçilerin hükümetin borç limitini yükseltme isteğini mali uçurum pazarlıklarında koz olarak kullanması gerektiği görüşündeydi.

Ancak Cuma günü bu konuda önemli bir gelişme yaşandı. Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanı John Boehner, Obama’ya limitin yükseltilmesiyle ilgili pazarlıkların bir yıl ertelenmesi ve “mali uçurum” görüşmeleri dışında bırakılmasını önerdi.
Boehner’in önerisinde aslında önemli bir nokta daha vardı bu da zenginlerden alınan vergilerin gelecek 10 yılda 460 milyar Dolar gelir sağlayacak şekilde yükseltilmesiydi. Boehner bu vergi teklifine karşılık, federal sağlık ve emeklilik programlarında kesinti istemeyi sürdürüyor.

Zaten bu yüzden de yine aynı noktada tıkanma yaşanıyor. Amerikan gazeteleri Obama’nın sağlık programlarından 350 milyar Dolar kesmeyi kabul ediyor amam sosyal güvenlik programlarına dokunmak istemiyor.

Washington’daki çevrelere göre eğer Cumhuriyetçiler zenginlerden alınan vergiler konusunda daha cömert bir teklifle gelirse, Obama’nın bu federal programlarda esnekliğe gitmeyi düşünebilir.

Noel tatili öncesinde bir uzlaşı beklenmiyor, o yüzden de Kongre üyelerinin yardımcıları ile Beyaz Saray’ın ilgili görevlilerinin Noel tatili süresince de Washington’da kalıp, çalışması bekleniyor.

Bu yüzden de Amerika uçurumun kenarından ne zaman ve nasıl dönecek hala bilinmezliğini koruyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Texas’la Amerika’nın Arasını Mali Uçurum mu Açtı?

Posted November 27th, 2012 at 12:59 pm (UTC-5)
Leave a comment

Amerikalı politikacılar seçimi geride bıraktı, şimdi canla-başla (siyasi uzlaşmazlık ortamında ne kadar olursa, artık) ekonominin yönünü mali uçurum istikametinden uzaklaştırmaya çalışıyor.

Ancak seçimi hala geride bırakmak istemeyenler, yani Obama’nın ikinci kez seçilmesine içerleyenler, kabullenemeyenler Internet üzerinden ayrılıkçı hareket başlattı. Demokratlara göre bunlar “sour grapes” diye tanımlanabilecek bir grup. Yani kaybettiği zaman mızıkçılık yapanlar…

Internet üzerinde açılan kampanyaya imza atanlar ise bunu mızıkçılıktan öte ekonomik hal ve gidişata, ideolojik farka dayandırıyor.

Bir kısmı, devletin ekonomik faaliyetler dahil her işe burnunu fazlasıyla soktuğunu söylüyor, bir kısmı federal borç yükünün yaşadığı eyaletin omuzlarına çökmesinden korkuyor. “Federal hükümet bu hızla borçlanmaya devam ederse, iflas eder, faizleri ve ana parayı ödemek ise bize düşer” korkusuyla Amerika’dan ayrılmak isteyenler nüfusa oranlandığında istatistik açıdan değer taşımasa da birçok medya kuruluşu “ayrılıkçılara” seçimler sonrasında geniş yer ayırdı.

Peki kim bu ayrılıkçı eyaletler. Başta, Texas var. Sonra Alabama, Louisiana gibi yerlerin de bulunduğu 25 eyalette imza kampanyalarına destek var. Bunların bazıları da 6 Kasım’da Obama’nın Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney’e destek veren eyaletler.

Texas’ta imza atanların sayısı 115 bini aşmış durumda. 25 milyonluk eyalette bu son derece önemsiz bir rakam. Ama medya pür dikkat kesilince, Texas Valisi Cumhuriyetçi Rick Perry açıklama yapıp, federal devletten ayrılmayı düşünmediklerini beyan etmek zorunda kaldı.

Her ne kadar ayrılıkçı kampanyalara destek verilen eyaletlerde, federal devletin borçları kaygı konusu olarak gösterilse de Washington Post gazetesinden Dana Milbank’ın tespitine göre Louisiana, vergi olarak ödediği her bir dolar için federal devletten 1 dolar 45 sent, Alabama ise 1 dolar 71 sent alıyor.

Yani federal devletten ayrılsalar bu eyaletler gelir kaybına uğrayacak. O yüzden de bu imza kampanyaları çoğunluk tarafından ciddiye alınmıyor. Sadece ifade özgürlüğünün bir yolu olarak görülüyor. Ayrılıkçılara destek veren tek bir güvenilir politikacı olmaması da kampanyaların “geçici bir seçim hezimeti tepkisi” olduğunun işareti sayılıyor.

Peki Texas veya başka bir eyalet federal hükümetten ayrılabilir mi? Texas bunu daha önce denemişti, yani federal hükümetin ağır vergi yüküne itiraz edip, birlikten ayrılmıştı ama İç Savaş sonrasında tekrar birliğe geri döndü.

Peki Texas tekrar dener mi? Toplanan imzalar ne olacak?

Toplanan imzalar, Beyaz Saray tarafından halkla iletişim kurmak amacıyla Obama döneminde açılan “We the People” — ki bu cümle federal anayasanın ilk cümlesinin baş kısmıdır — adlı siteye yönlendiriliyor. Sitenin kuralları çerçevesinde her dilekçeye imza verenlerin sayısı 25 bin aşınca Beyaz Saray resmen bir cevap vermek zorunda. Şu ana kadar Texas, Louisiana ve Florida’da imza atanların sayısı her üç eyalette 25 bini aşmış durumda.

Ancak seçim sonrası telaştan mıdır, mali uçurum panik-atağından mıdır, Beyaz Saray dilekçe sahiplerine henüz yanıt vermiş değil.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Amerika’yı ‘Mali Uçurum’ Korkusu Sardı

Posted November 12th, 2012 at 2:10 pm (UTC-5)
Leave a comment

Amerika yaklaşık iki yıldır hazırlandığı seçimleri 6 Kasım gecesi kimileri için mutlu sonla kimileri içinse büyük hüsranla sona erdi. Geride, maç skoru gibi olacak ama 332’ye karşı 206 delege sayısı ve 62 milyona 58 milyon seçmen oyuyla Başkan Obama’nın ikinci başkanlığı, Cumhuriyetçilerinse hayal kırıklığı kaldı.

(AP Photo/Ron Edmonds, File)

Cumhuriyetçi Parti, Amerika’nın demografik yapısındaki değişiklikleri yakalayamamanın kendisine dört yıla ve bir başkanlığa neden olabileceğini gördü. Çünkü siyahların %94, Latin Amerikalıların %71’i, Asya kökenli Amerikalıların %70’i Başkan Obama’yı tercih etti. Asya ve Latin Amerika kökenlilerin Demokrat bir başkanı seçmesi sürpriz olarak görüldü. Çünkü bu iki grup da geçmişte genelde Cumhuriyetçi Parti’ye daha yakındı.

Bir diğer sürpriz de daha Başkan Obama ve ekibi, deyim yerindeyse, zafer sarhoşluğunu henüz daha üzerinden atamamışken, Kongre liderlerinin seçimin ertesi günü, “soğuk duş” ya da “sabah kahvesi” etkisi yaratmak ister gibi yaklaşan mali uçuruma dikkat çeken açıklamalar yapmasıydı.

Önce Temsilciler Meclisi’nin Başkanı Cumhuriyetçi John Boehner, mecliste çoğunluğu hala ellerinde bulundurmalarından aldığı güçle, mali uçuruma girmemek için bazı sosyal programların da masaya getirilmesi kaydıyla vergilerin artırılması konusunu gözden geçirebileceklerini bildirdi.

Bu toplantıdan hemen sonra seçimlerde Senato’daki çoğunluklarını koruyan ve fazladan da iki sandalye alan Senato Çoğunluk Lideri Demokrat Harry Reid de bir basın toplantısı düzenledi. Reid de halkın seçimlerde tercihini belli ettiğini ve sosyal programlarda kesinti istemediğini söyledi.

Seçim haftasındaki “mali uçurum” konulu açıklamalara Cuma günü öğleden sonra yaptığı basın açıklamasıyla Obama son noktayı koydu. Arkasına sembolik olarak 15 kadar orta sınıf Amerikalıyı alan Obama, “halk seçimlerde sözünü söyledi ve şimdi bizden eylem bekliyor,” dedi. Başkan, orta yol çözüme hazır olduğunu, ancak zenginlerin daha fazla vergi vermesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

Seçim sonrasında Boehner ve Reid gibi Kongre liderlerini hemen telefonla arayan Obama bu hafta içinde de Kongre liderleriyle biraraya gelerek çözüm yolları arayacak. Obama işverenlerden, sendikalardan ve sivil toplum örgütlerinden de görüş alacak.

Peki Demokratlar’a ağız tadıyla seçim zaferini yaşamaya, Cumhuriyetçilere de seçim kayıplarından ders çıkarmaya bile fırsat vermeyen bu mali uçuruma ne kadar yaklaşıldı. Keskin ve ani bir viraj alınmazsa 1 Ocak günü tüm Amerikalılar kendilerini bu uçurumun dibini boylamış olarak bulabilir. Rakamlarla açıklamak gerekirse bu, orta sınıf bir vergi mükellefinin 3500 Dolar daha fazla vergi vermesi, federal devlet dairelerindeki otomatik harcama kesintileri yüzünden 110 milyar dolarlık kesintiye gidilmesi anlamına geliyor. Ayrıca iş sadece vergi artışıyla da kalmıyor. Federal daireler her türlü işlerini özel şirketlere ihale ettiğinden ve de bu kesintiler özel şirketleri de etkileyeceğinden sadece bazı devlet memurları değil özel sektörde çalışanlar da işlerini kaybedebilecek. Bazı tahminlere göre mali uçurum 7 ila 9 milyonluk iş kaybına yol açabilir.

Peki bu mali uçurumu çözme işi neden son dakikaya bırakıldı. Seçimler öncesi ne Cumhuriyetçiler ne de Demokratlar bu konuya el atmak istemedikleri için… 1 Ocak günü Bush döneminden kalma vergi indirimlerinin sona erdirilmesi ve devlet dairelerinin otomatik kesintiye gitmesi kuralını kim koydu? Seçimler öncesinde konuya dokunmayan Cumhuriyetçiler ve Demokratlar… Her iki taraf da niye böyle bir takvim oluşturdu sorusuna verilecek cevap da, geçen yılki bütçe ve borçlanma tavanının yükseltilmesine ilişkin tartışmalara kadar uzanıyor. O dönemde taraflar biraz da sorunu seçim sonrasında ötelemek için bu formül üzerinde anlaştılar. Hesap, seçimler sonrasında soruna kalıcı çözüm bulacak yönetim yapısının oluşmasıydı. Ancak seçimlerde hem Beyaz Saray, hem de Kongre’de tablo değişmediğinden, iş yine büyük pazarlıklara ve saatler sürecek karşılıklı görüşmelere kaldı.

Siyasetçiler Kongre ve Beyaz Saray koridorlarında koşuştururken, kredi derecelendirme kuruluşları, ekonomistler ve piyasalar da kaygılı bir bekleyiş içinde. 1 Ocak günü Amerikalılar daha mı zengin, gelecekten daha mı umutlu olacak yoksa daha mı yoksul ve işsiz uyanacak bu soruya yanıt bulana kadar ne Şükran Günü’nün tadı olacak ne de Noel kutlamalarının…

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Melek Çağlar

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı.

Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

YENİ EKONOMİ HAKKINDA

Washington'da alınan siyasi kararları, New York'ta piyasalara yön veren hareketleri ve 50 eyalette sıradan insanların yaşadığı ekonomik gerçekleri ‘Yeni Ekonomi’ farklı bir bakış açısıyla okuyucularına sunuyor.

Yeni girişim ve girişimciler, hız kazanan trend'ler, uzman değerlendirmeleri, araştırmalar, sayısal veriler, kısacası Amerikan ekonomisinin performansına dair tüm sağlıklı bilgiler ‘Yeni Ekonomi’de.

‘Yeni Ekonomi’, ilgi duyanların takip etmekten sıkılmayacağı yeni ekonomik normların ‘yol haritasını’ çıkarıyor.

Yahoo! Ekonomi

Archives