Boston (I) MIT ve Harvard

Posted October 19th, 2011 at 3:00 pm (UTC-5)
1 comment

Massachusetts eyaletinin hem en büyük şehri hem de başkenti olan Boston sadece Amerika’nın değil aynı zamanda tüm dünyanın en ünlü üniversitelerinden ikisine ev sahipliği yapıyor.  Massachusetts Institute of Technology ve Harvard. Yaklaşık 600 bin nüfuslu kent ayrıca ülkenin en eski parkı, Quincy Çarşısı ve limanıyla da her yıl milyonlarca turisti kendine çekiyor.
Boston’la ilgili iki bloğun birini MİT ve Harvard’a diğerini ise kentin öteki bölümlerine ayırdık.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bu yıl 150. kuruluş yıldönümünü kutladı. Harvard’a kıyasla (17. Yy )  yeni olmasına rağmen, MIT bilimden teknolojiye, mimariden tıbbi araştırmalara kadar teknoloji alanında dünyanın bir numaralı kurumlarından bir. Bazı uzmanlara göre en iyisi. Yeni fikirlerin, buluşların ve araştırmaların merkezi. Okulun öğretim üyeleri 15’i son 5 yıl içinde olmak üzere toplam 72 Nobel ödülüne layık görülmüş.
MIT+150

 

FRANK GEHRY’nin MIT kampüsündeki STATA binası (2004)

İspanyol sanatçı  JAUME PLENSA’nın “Müneccim” heykeli

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde o kadar Çinli ve Koreli öğrenci varki her köşede  gazetelerini  bulmak mümkün

Kampüste birçok yerde  mavi ışıklı bu direklerden var

Yerleri bilindiğinden öğrenciler gerektiğinde yardım istiyebiliyor

Bu da MIT’e komşu Harvard’ın ana kapısı. İki üniversite de Boston’un Cambridge semtinde

Memorial Hall binası

Harvard’ın kilisesi

Çocukları okula yeni başlayan ailelere kampüs turu

Etkinlikler, konserler, kiralık odalar

Basit ama çok hoş bir havuz


 

Harvard’dan dışarısı

Dışarda ana kapının önünde bir yüksek lisans öğrencisi

Okul önündeki Meşhur Harvard meydanı

Dondurmacı

Evsizler

Bu hanımların ilgi noktası dikkatimi çekti

Meğerse müzisyen imiş. Emekli olmalı. Elindeki çalgıyı çıkaramadım

 

Mehmet İlhan K.

Washington’da Türkiye

Posted October 5th, 2011 at 11:54 am (UTC-5)
3 comments

Washington’da hafta sonu Türk festivali vardı.  Washington DC Türk Amerikan Derneği (ATA-DC) tarafından düzenlenen festival, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da özellikle müzik, dans gösterileri ve yiyecekleriyle dikkati çekti.
Festivale bu yıl Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve Washington DC Belediye Başkanı Vincent Gray de katıldı ve şenlikler sırasında Ankara ile Washington DC ”kardeş şehir” ilan edildi.

Beyaz Saray’ın birkaç sokak uzağındaki Freedom Plaza’da yapılan festivalde Azeri müziği ve dansları da çok ilgi gördü. Hafif yağmura rağmen akşama kadar süren etkinlikler sırasında Amerikalılara döner çeşitlerinin yanı sıra Türk elişleri, tekstil ürünleri, takılar,  Kangal köpekleri de tanıtıldı.
Freedom Plaza (Özgürlük Meydanı) ve arka planda Kongre binasının kubbesi.

En uzun kuyruk kahveci önündeydi.  Kahveyle birlikte kahve falı da ekstra.

Etkinlik yüzlerce gönüllünün çabasıyla gerkçekleşti

Dönerciler

İstanbul Dönercisi’nin mutfağı

Emine Hanım’ı aradım ama bulamadım

Tantuni?

Pideci..

Hediyelik eşya

Ankara çadırı

Azerilerin Karabağ Vakfı

Kendilerini “sosyal sorumluluğa” adamış  “emlâkçılar”

Ve cami  yaptırma derneği

Sivaslı ziyaretçimiz

“Gassaraylılar” çadırı

Amerikalı hayranlarına imze veren folklörcülerimiz

Efelerimiz

Sanatçılarımız

Azeri folk grubu





Metamfetamin Salgını…

Posted September 13th, 2011 at 6:17 pm (UTC-5)
5 comments

Amerika’da en yaygın kullanılan uyuşturucu madde “marihuana” adıyla bilinen Hint keneviri. Dişi bitkinin kurutulduktan sona tütün gibi içilen yaprakları. 1960’lı yıllarda gençler arasında çok yaygınlaşan marihuana popülaritesini yitirmek yerine “ağrı kesici” olarak giderek daha bir meşruluk kazanıyor. Öyle ki en az 10 eyalette doktor reçetesiyle Hint keneviri satın almak mümkün.  Ülkeyi şu anda 60’lı yılların marihuana kültürüyle büyüyen kuşak yönettiğinden bu durum garip karşılanmamalı.

Marihuana kullanmak yasal hale getirilsin mi getirilmesin mi tartışması sürerken son 20-30 yıl içinde özellikle küçük kentlerde ön plana çıkan metamfetamin alışkanlığı, yol açtığı sağlık sorunları nedeniyle çok ciddi bir problem haline geldi.

Kısaca ‘kristal met’ diye bilinen metamfetamin ve ecstasy türü haplarla mücadelenin en zor tarafı, çoğumuzun evinde bulunan kimyasal maddelerle çok ilkel koşullar altında basit laboratuvarlarda imal edilebilmesi. Alkol, kibrit, amonyak, kahve filtresi, bütan gazı, öksürük şurubu, benzin, fren balatası temizleyicisi, tiner, pil vs.


İştah kesici özelliklerinden ötürü rejim yapanlar tarafından kullanılan amfetaminin çok güçlü bir türü.  Aynı aileden.
Berrak kristaller biçiminde satıldığından Amerika’da kısaca “ice” (buz) “meth” ya da “meth-crystal” olarak bilinen bu kimyasal maddenin başka bir özelliği de çok çabuk bağımlılık yapması.

Uzmanlara göre bir iki kez kullandıktan sonra asla bırakamayan insanlar var.


Sigara gibi içilen veya enjekte edilen kristal-meth uyarıcı diğer kimyasallar gibi beynin salgıladığı dopamin ve seratonin miktarını arttırıyor.

Bağımlıları yüksek dozda enjekte etmeyi tercih ediyor. Etkisi 15-20 dakika ama çok yoğun (flaş); sigara gibi içildiğinde ise daha az ama 24 saat sürebiliyor.

Ani mutluluk duygusunun yanı sıra Parkinson hastalığına benzer titremeye, terlemeye, paranoyaya, saldırgan davranışlara, kalp rahatsızlıklarına ve hatta ölüme sebep olabiliyor.

Psikolojik sorunların yanı sıra kronik kullanıldığında cildini yolma, kaşıma, kanama, vücutta yara bere oluşmasına ve başta dişler (minesiyle başlıyor)  olmak üzere kemik erimesine yol açıyor. Erimenin ağızda sebep olduğu koku o kadar ağırmış ki, tıpda kendi adıyle meth-ağzı (meth-mouth) olarak biliniyor.


Buradaki tüm fotoğrafların yayın hakkı Amerika’nın Oregon eyaletinde, Multnomah ilçesinin polis teşkilatına (Multnomah County Sheriff’s Office) ait.
Yerel yönetim arşivindeki bu fotoğrafların eğitim amacıyla kullanılmasına izin veriyor.
Şerif Daniel Staton’un telefonu 001’den sonra 503 988 4300,
Web adresleri:
http://www.mcso.us/public

Mehmet İlhan K.

Uçmak, uçabilmek

Posted August 11th, 2011 at 11:38 am (UTC-5)
1 comment


Amerikalı Orville ve Wilbur Wright kardeşler yıllarca planörlerle  denemeler yaptıktan sonra  17 Aralık 1903’de  ilk motorlu uçuşlarını yaptı.

 

Tarihi uçuş, Kuzey Carolina eyaletinin Kitty Hawk kentinde, Kill Devil Hills adlı tepede yapıldı. Pilot Orwille idi.

Tarihi uçuş binlerce sanatçıya ilham kaynağı olmuş

Kitty Hawk’da Wright Biraderler  anıtı

Tepenin altında ilk uçuşun tarihi fotoğrafının üç boyutlu kopyesi bulunuyor. Madeni uçak ve bronz heykellere hayran kalmamak imkansız

Uçak sadece çocuklar değil çocukluktan çıkamayan büyüklerin de ilgi noktası

Orville Wright uçağın 4 silindirli motorunu çalıştırdığında

önünde bu manzara vardı..

 

Müzede esas mesleği bisiklet yapmak olan iki kardeşin uçuş hesaplarında başvurduğu kitaplardan biri

 

Çeşitli kanat şekillerini denedikleri  hava tüneli

 

Hava soğutmalı 4 silindirli motor.

 

Müzede çocuklara uçurtma yapmanın öğretildiği bir atölye de var

Kitty Hawk,  Kuzey Carolina’nın  “Outer Banks” adıyla bilinen, kıyıya paralel ve birbirine bağlı, uzun ve  ince adalar zincirinde bulunuyor.
Doğusunda, Atlas Okyanusu kıyısında, şirin bir Deniz Feneri.  Kitty Hawk’tan sonra kıyıyı gezerken fenerdeki grup dikkatimi çekti.

Meğerse nikah töreni imiş.  Gelin hanım da çok hoş.
Allah mutlu etsin.

 

Mehmet İlhan K.

Türk Odası’nın Yapımı Başladı

Posted July 26th, 2011 at 1:10 pm (UTC-5)
8 comments

(Seyahat notları, Pittsburg)


Eğitim Katedrali  (The Cathedral of Learning ile ilgili ayrıntılı resimler bir önceki blogda) Pittsburgh Üniversitesi’nin ayrılmaz bir parçası.  Yapımına 1921 yılında başlanan inşaat 1926’de tamamlanmış ve ilk ders 1931’de, resmi açılış töreni ise 1937’de yapılmış.
162 metre yüksekliğinde, 42 katlı binada 2,000 oda var.  Zamanın rektörü kentteki çeşitli etnik grupların inşaata katılmalarını sağlamak için her birine binada bir oda vermeyi önermiş. Tek şart, odaların, her topluluğun anavatanlarındaki 18. yüzyıl öncesi dersliği temsil etmesi.
“Ulus Odaları” projesi kapsamında 1938 yılında ilk kez Fransız dershanesi açılmış. Daha sonra da diğerleri. Üniversite yetkililerine göre, odaların tasarım ve iç düzenlemesi ortalama yarım milyon dolara mal oluyor.
Çoğu zaman etnik gruplar anavatanlarından hem mali destek alıyor hem de eski eser.
Uzun zamandır yapımı planlanan Türk Odası’nda çalışmalar nihayet başladı.
Projeden Amerika’nın en itibarlı yüksek okullarından Carnegie Mellon Üniversitesi’nin  Mimarlık Fakültesi Başkanı Profesör Ömer Akın sorumlu.

 

Profesör Ömer Akın’ın Özgeçmişi

Türk Odası Tasarımı ve Planlar

Profesör Ömer Akın son blogda sorduğumuz “Türk Odası neden açık değil?”  sorusuna cevap verdi. Birlikte dinleyelim.

Temsili resim

 

Tavan planı

 

Atatürk yeni ABC’yi tanıtırken

 

Kündehar örnekleri

 

Nakkaş Mehmet Siyah Kalem: Avcılar

Kervan

The Cathedral of Learning ile ilgili ayrıntılı resimler

Amerika’daki Türk Odası Neden Boş?

Posted July 13th, 2011 at 3:50 pm (UTC-5)
5 comments

The Cathedral of Learning (eğitim katedrali)  Pittsburgh Üniversitesi’nin ve kentin en görkemli yapılarından biri. 1921 yılında başlayan inşaat 1926’de tamamlanmış ve ilk ders 1931’de, resmi açılış töreni ise 1937’de yapılmış.
162 metre yüksekliğinde, 42 katlı binada 2,000 oda var.

Ayrıntılı bilgi için

Gotik (Gothic)  mimarisiyle katedrali hatırlatan bina varlığını ve adını üniversitenin eski rektörlerinden John Gabbert Bowman’a borçlu.
Rivayete göre rektör Bowman, diğer kiliseler gibi binada neden çan kulesi bulunmadığını soran bir çocuğa, binanın okul olduğunu ve eğitimin sınırı olmadığı için üstünün açık bırakıldığını söyler.

Rektör kentteki çeşitli etnik grupların inşaata katılmalarını sağlamak için her birine binada bir oda vermeyi önerir. Tek şart odaların her topluluğun anavatanındaki bir üniversite dersliğini temsil etmesidir. Odaların tasarımını ve dekorasyonunu cemiyetler yapacak bakımından ise üniversite sorumlu olacaktır.

Ulus Odaları
“Ulus Odaları” projesi kapsamında 1938 yılında ilk kez Fransız dershanesi açıldı. Daha sonra da diğerleri. Üniversite yetkililerine göre, odaların tasarım ve iç düzenlemesi ortalama yarım milyon dolara mal oluyor.
Çoğu zaman etnik gruplar anavatanlarından hem mali destek alıyor hem de eski eser.
Odaları ziyaret etmeden önce görevli memurdan bir kasetçalar alıyorsunuz.  Kilitli odaların anahtarını da veriyorlar, çıkarken  kapıları kilitlemenizi hatırlatarak. Odalar eşya dolu.  Güven duygusu insanı mahçup ediyor.  Kasette belirli bir sırayla odalar hakkında ayrıntılı bilgi veriliyor, mimari unsurları,  içindeki eserlerin tarihi, resim ve tabloların neyi temsil ettiği anlatılıyor. Tek kural sırayı şaşırmamak. Tecrübeme dayanarak bunun çok önemli olduğunu söyleyebilirim.

 

Afrika

 

Almanya

 

Avusturya

 

Çekoslovakya (Eski)

 

Çin

 

Ermenistan

 

Galler

Hindistan

 

İngiltere

 

İrlanda

 

İskoçya

 

İsveç

 

İtalya

 

Japonya

 

Litvanya

 

Macaristan

 

Polonya

 

Romanya

Kim ve acaba ne dersi veriyor? Pencereler de açık!

 

Rusya

 

Ukrayna

 

Yugoslavya (Eski)

 

Yunanistan

 

 

 

Üniversite son yıllarda “Uluslar Odaları” projesini genişletti,  kentteki diğer etnik gruplara da oda verdi. Oda sahipleri arasında Türkler de var ama 10 yıldır Türk odası yok. Nedeni gerekli paranın bir türlü bir araya getirilememesi.

Türk Odası projesi için:

http://www.andrew.cmu.edu/user/oa04/TNR/indextr.html

Mehmet İlhan K.

Çocuk Şenliği

Posted June 28th, 2011 at 10:37 am (UTC-5)
2 comments

(İki hafta önce)
Pittsburgh’da gezerken bir yerde gazoz içelim dedik.  İlerdeki çadırlar dikkatimizi  çekti. Çocuk şenliği varmış.

Maskotlar. Bu sincap olmalı.

Bu da  “smiley face cookie.” Ne diyelim? Gülen pasta?

Yetişkinler için eski kitap pazarı.

Kitaplardaki yuvarlak etiketler fiyatları gösteriyor. Turuncuların fiyatı ise kitapta yazılı imiş.

Kurs ve derslere çocuklarını yazdıran anne babalar.

Ressamlar

Davulcular

Ahçılar

El ürünleri

Göbek dansı

 

Ve böyle etkinliklerde herzaman olduğu gibi onlarca portatif tuvalet

Bir dahaki sefer Pittsburgh Üniversitesi’nin “Eğitim Katedrali.” Adı katedral ama din değil bilim yuvası.

Mehmet İlhan K.

 

 

 

 

 

 

 

 

Pittsburgh I

Posted June 13th, 2011 at 12:50 pm (UTC-5)
Leave a comment

Hafta sonu Pittsburgh’da geçti.
320 bin nüfuslu kent Allegheny ve Monongahela nehirlerinin birleştiği noktada bulunuyor. İki akarsu Pittsburg’dan itibaren Ohio olarak biliniyor ve Mississipi’ye katılıp Allegheny dağlarının eriyen karlarını Meksika Körfezi’ne taşıyor.

Bir zamanlar “çelik şehri”  olarak bilinen Pittsburgh, demir çelik fabrikaları ithal mallarıyla rekabet edemeyip kapanınca kendine yeni bir kimlik edinmeye çalışmış. Başarmış da. 80’li yıllardan bu yana ağır sanayi kentinden sanat, eğitim, sağlık, kültür ve mali merkeze dönüşmüş.
Ziyaretin amacı hem kenti görmek hem de “Üç Nehir Festivali”ni izlemek. 10 günlük festivale küçüklü büyüklü onlarca grup ve ses sanatçısıyla yüzlerce usta el sanatçısı katılıyor.

Fakat festivale geçmeden önce kentte bir tur atalım..

Yüzlerce köprüden bazıları..

Çarşı ve eski binalar.

Hoş bir duvar resmi

PNC bankasına ait gökdelenin duvarında yeşil reklâm panosu. Gerçekten “yeşil.” Değişik cins otlardan düzenlenmiş.

II. Dünya savaşından kalma anfibik gemiler. Nehrin iki yakası arasında yolcu taşıyor.

Yandan çarklı (ve arkadan motorlu)  nehir gemileri. Kıyıdan halat aldığında kumarhane oluyor.

Bu üç hanım kız kardeş mi çıkaramadım.

Nehir kıyısı. Solda nehrin kuzey yakasında teleferik-incline.

En küçük teleferik yolcusu.

Segway’ciler ders alıyor.

Genç müzisyenler

Sihirbaz  benim için ateş yutma numarası yaptı.

Akşam vakti Heinz Stadyumu

Bir dahaki sefere sanat ve el ürünleri festivali, Hula-hup şov ve göbek atma dersleri.

Mehmet İlhan K.

 

Eyvah!.

Posted June 3rd, 2011 at 12:57 pm (UTC-5)
12 comments

Washington’un ünlü National Building  müzesi.
İlk katında sık sık sergi oluyor.  Yıllık ve çok ünlü elişi fuarı açılmış. Ceryan Hanım aradı. Birşey satın almayacakmış ama ille de görmek istiyormuş.
İş çıkışı buluşmaya karar verdik.  O özel sektörde çalışıyor, ben memur.
Ben tabii erken çıktım.

Bina geniş mekânı kadar  çatısını taşıyan korint başlıklı mermer sütunlarıyla ünlü. El işi fuarına girişin $35 olduğunu öğrenince dilim tutuldu.
Şakayla karışık “Sergilenen eşyalar bedava mı?” diye sordum. Bedava olur mu, en küçüğü yüzlerce dolar değerinde.
Paraya yazık deyip ikinci ve gezmesi bedava kata çıktım.

Salonu da seyrederim diye.

Giysiden altın takılara, möbleden duvar süsleri ve tablolara kadar akla gelebilecek her türlü süs eşyası var.

Pahalı mı pahalı.

Seri imalat olmadığı için hepsi ateş pahası. El yakıyor..

Sergiyi gezen hanımların çoğu zengin gözüküyor. Tavırlarından anlamak mümkün.  Kadı kızı Kadire, geldi çıktı sedire.

Hem salonu seyrediyor hem de kendi kendime bu kadın milleti ne saf  yahu diyorum.  Afrika’daki ilkel yerliler gibi süslü, renkli herşeye bayılıyorlar.
Para sanki ağaçta büyüyor.  Çalışıyorlarsa emeklerine, çalışmıyorlarsa kocalarına yazık.
Allahtan Hanım böyle değil  derken aklıma Ceryan Hanımla buluşacağımız geldi.

Sağa sola bakınca bir de ne göreyim.  Aşağıda  alış veriş yapmıyor mu!

Hem de çek defterini çıkarmış..
Ah!  Yandım. Pusuya düştüm, tuzağa düşürüldüm. Kadının fendi erkeği yine yendi.

(Ceryan Hanım: Eyvah yakalandık!)

Mehmet İlhan K.

Not: Bloga yorumda bulunan Sayın  Arda Balkan’ın eserlerinden örnekler.

 

Komşular Alışverişte Görsün

Posted May 31st, 2011 at 1:04 pm (UTC-5)
2 comments

Amerika’da bitpazarı var ama nedense bit değil de pire pazarı “flea market” diyorlar.
Bitpazarlarının çoğu şehir dışında ve hafta sonu faaliyet gösteriyor. Tezgâh sahiplerinin neredeyse hepsi bu işi hem zevk hem de ekstra para kazanmak için yapan amatörler. Bazılarında ikinci el eşyaların yanı sıra yeni ama ucuz araç gereçler ve el aletleri de satılıyor. Bu tür yerlerde neyin çer çöp, neyin antika olduğunu kestirebilmek zor.
Kendi eskilerinizi elden çıkarmak istiyorsanız önünüzde birkaç yol var. Birincisi, eski eşya kabul eden çeşitli vakıflarla temas kurup onlara vermek.  Gelip alıyor ve kendi mağazalarında ihtiyacı olanlara ucuz fiyata satıyorlar. Gelir vakfın bütçesine gidiyor. Eşyalar az veya küçük ise sizin götürmeniz de mümkün. Her iki durumda da verdiğiniz eşyaların  değerini (bağış olduğu için) gelir vergisinden düşebilesiniz diye makbuz veriyorlar. İçini siz dolduruyorsunuz. Eşyaların değeri vicdanınıza kalmış. Bazen birkaç bin doları buluyor bu rakam.
Başka ve en yaygın yöntem ise evin önünde tezgâh açmak. Eski eşyalar genellikle evin garajında tutulduğu için satış da garajın önünden yapılıyor. Bu nedenle buna  garage sale – garaj satışı deniliyor.
Apartmanda ya da ıssız bir yerde oturuyorsanız yılda bir iki kez ya yerel iffaiye ya da kilisenin girişimiyle ortak bir bitpazarı düzenleniyor.
Bir süre önce bize de semtteki itfaiyeden bitpazarına katılma davetiyesi gelince dayanamadık katılalım dedik. Ev eski eşya dolu. Atsan atamasın, satsan satamazsın. Her yer tıkış tıkış. Bazılarını çocuklar büyüsün de onlara veririz diye tutuyorduk ama büyüyecekleri falan yok. Bazıları ise (çoğu benim) artık kullanmadığım ya da yenilediğim aletler.
İtfaiyeye bağış olarak 15 dolar ödeyip uzunca bir portatif masa kiraladık.  Bir Cumartesi sabahı kalkıp eşyaları otomobille 5 km. uzaktaki itfaiyenin otoparkına taşıdık. Birkaç sefer yapmamız gerekti.  En az birbuçuk saat bu işle uğraştıktan sonra eşyalarımızı sergilemek için tek bir masanın yetmeyeceği anlaşıldı. Nasılsa birkaç yüz dolar kazanacağız diye hemen ikinci bir masa kiraladık.

 

Bir köşeye de biz tezgâh açtık. Hanım elinde hesap makinesi ne kadar para kazanacağımızı çıkarmaya çalışıyor.

Gördüğünüz gibi yanlız değiliz.  Şiddetli bir rekabet var.

Bu bitli eyer bile satıldı.

Bizim masanın trafiği fena değil ama çoğu bakıp geçiyor.

Bu küçük masa futbolu da alıcı buldu.

Birşeyler satan hemen gidip  sandöviç alıyor.  Biz aç kaldık.

 

Bu hanımlar seçmen kütüklerine seçmen yazıyor. Yazılana da hediye çips veriyorlar.

Meydan arıkovanı gibi. Herkes birşeyler satıyor. Biz hariç.

Bu hanımlar gönüllü olarak çalıştıkları dernekler için hem üye yazıyor hem de hediye eşya kabul ediyor.

Birden heyacanlandık. Masaya ilk kez biri çok yaklaştı. Kalbimiz güm güm atmaya başladı. Ama maalesef hayallerimiz boş çıktı.

İtfaiyeciler kamyonlarını temizliyor. Motorcu üç tekerlekli motorunu.

 

Bize yine müşteri geldi.  Genç bir çift. Ev kuruyorlardır muhakkak birşey alırlar diye düşündük. Haklıymışız.

 

Çetin bir pazarlıktan sonra  hanımın  İstanbul’dan  çeyiz getirdiği  tencereyi bir dolara aldılar.  Biz iki dolar istiyorduk ama yeni bir yuvaya katkımız olsun diye ses çıkarmadık.

Sonuçta $30 dolar harcayıp $1  kazandığımız bu ticaretten  -$29 çıktık.  Boşuna memur olmamışım.

Aldı sazı  Ceryan Hanım: O sıcakta  4  saat  ayakta  beklemesi de  cabası.   Meğer bizim  bey,  satışın bütün gün süreceğini  nasıl olsa eşyaların, özellikle  alet edevatın hepsinin satılacağını düşünüyormuş.  3 saat  sonra görevli gelip de  kibarca  toparlanma  zamanı  geldiğini söyleyince  anladık ki bu olay aslında  itfaiyenin bitpazarı adı altında  bağış toplama  kampanyasından başka bir şey değil!  Hem de eziyeti bağış veren çekiyor!  Gel de söyleme:  Emperyalist Amerikan  itfaiyesi!

Eşyaları ter içinde  eve geri taşıdıktan sonra iskeleye indik hava alalım  diye.  Gençlerimiz hep son moda  giyinir.


Bu ördekleri görünce  kendimizi görmüş gibi oldum.

Mehmet İlhan K.