Kimdir, Neyin Nesidir Bu Motosikletli Kız Selin?

Posted January 20th, 2014 at 1:05 pm (UTC-5)
1 comment

Türkiye'deki gezilerimden kalan bir kare :)

Türkiye’deki gezilerimden kalan bir kare 🙂

Motosikletli Kız bloğunu yazmaya başlayalı yaklaşık 3 yıl oldu. Bu süre içinde beni hep yazılarımdan aldığınız ipuçlarıyla tanıdınız. Zaman zaman detaylı sorularınıza yanıt verme fırsatım oldu ama tabii her merak edilene yanıt veremedim şüphesiz. İşte hem Türkiye’de motosiklet bilincinin artmasına katkıda bulunmak hem de motosiklet kullanıcılarının kafasını camiadan eğlenceli haberlerle zaman zaman dağıtmak hedefiyle kurulduklarını anlatan bir motosiklet sitesi (online motosiklet dergisi de diyebiliriz – Adres için burayı tıklayabilirsiniz ) benimle iletişime geçip “Tanınmış motosikletçilerle bir dizi röportaj yapıyoruz. Sizle de bir röportaj yapmak isteriz” deyince bunu uzun zamandır yanıt veremediğim sorularınıza doğrudan bir yanıt fırsatı olarak görerek kabul ettim. 2014’ün başlarında yaptığımız röportajı çoğunuz sosyal medyada da takipçim olduğunuzdan zaten gördünüz. Ama parça parça yayınlandığı için kimi parçalarını atlayan ya da bulamayanlar olunca “Eh bu röportajı bloğa da koymanın zamanıdır” dedim. Hem görmeyenleri de dışlamamak lazımdı, değil mi? 🙂

Hayli uzun olduğu sayfaya bakar bakmaz anlaşılan röportajda ( 🙂 ) neler mi bulabilirsiniz? Önden fragmanı akıtalım o zaman 🙂

– Motosikletli Kız Selin kimdir, nedir, nereden çıkmıştır, iki tekerin üstünde nereye gitmektedir?

– Motosikletli Kız motor macerasına neden tok karnına başlamıştır, tok karnına gaz açmanın yan etkisi var mıdır? 🙂

– Türkiye’de nerelere “bırrrnnnnnn”lamıştır, Yunanistan’da AB fonlarıyla beslenmiş otobanlar üstünde neden teker aşındırmıştır?

– Motosikletli Kız Selin, Amerika’da günde 600 km motor kullanınca sonuç ne olmuştur? Selin’in zoru nedir ve neden bu kadar kilometre yapmıştır? 🙂

– Hangi motosikleti kullanmaktadır? Yıllardır neden o motosiklet modeli ve markasında ısrar etmektedir?

– Amerika’da motosiklet kullanmak nasıl bir deneyimdir? Türkiye’yle kıyaslamak ne kadar yerindedir, ne kadar değildir? 🙂

– Motosikletli Kız, motosikletçi kimliğinin dışında nasıl bir Selin’dir? 🙂

– Size bir rota önerecek olsa nereyi önerir?

– Motosiklet kullanan ünlüler hakkında ne düşünmektedir?

– Yollarda başına gelen en ilginç anılardan biri nedir?

Ve çok daha fazlası… Yeterince merak uyandırabildiyse buyrun aşağıdaki Motomagazine röportajına 🙂

Motosikletim (Burgman 650) Amerika'nın kasaba yollarında :)

Motosikletim (Burgman 650) Amerika’nın kasaba yollarında 🙂

  • Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

 

Türk motosiklet camiası beni Motosikletli Kız olarak tanıyor ama asıl ismim Selin Süer Ünlü. Kendimden bahsetmek için söze başlarken ilk aklıma gelenler motosikletçi ve televizyoncu kimliğim oluyor. İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, hatta daha mezuniyet töreni bile yapılmadan gönlümdeki iş olan televizyonculuğa başladım. Önce o zamanlar adı SkyTürk (Şimdilerin Skytürk 360’ı) olan haber kanalının Dış Haberler masasında editör oldum. Daha yeni kurulan bir kanal olduğundan, orayı çok sahiplenen, heyecanlı bir ekipten işin A’sından Z’sine herşeyi öğrenme fırsatım oldu. Üniversitede simultane çevirmenlik eğitimi almamın da sağladığı avantajla kısa süre sonra, haber ve program seslendirmeleri de yapmaya başladım. Irak Savaşı başlayınca, televizyonculuğun inceliklerini öğrendiğim o dönem, birden sabahlara kadar, ağzım kuruyana dek canlı yayında çeviriler yaptığım, ajanslardan aralıksız haber çevirdiğim dönem de oluverdi. O zamanlar yoruldum belki ama saatlerce canlı yayında kalmanın ağırlığı ve sorumluluğu ilerleyen yıllarımda meslekte en büyük altın bileziğim oldu diyebilirim. Buradan sonrasını biraz hızlı sarmak gerekecek çünkü Türkiye’de medya mensubu olmanın “olmazsa olmazı” sayılabilecek o kanaldan bu kanala geçme dönemini yaşadım sonraki 3-5 senede 🙂 Kısa bir süre bir derginin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yapmanın, IBM’de bir proje için çalışmanın ve bir dönem üniversitede çeviri dersleri vermenin dışında geri kalan yıllarım dış haber editörlüğü ve profesyonel seslendirme yaparak geçti. TV8 ve ardından da son olarak yaklaşık 2 yıl NTV’de çalıştıktan sonra Amerika’dan gelen bir teklifi değerlendirdim ve 5 yıl önce Washington’a taşındım.

Bütün bunlar mesleki geçmişimdi, özetle. Onun dışında konuşmayı, anlatmayı, gülmeyi, ikna etmeyi seven, gezmeye bayılan ve her küçük tatilini görmediği yerlere giderek geçirmeye çalışan, çocukluğundan beri yüzmeye, denize, denizin altına, deniz altını fotoğraflamaya (amatörce – ama gelişen teknolojinin yardımıyla giderek daha keyifli biçimde 🙂 ) bayılan, kimseye okumadığı ama bir gün kitaplaştırmayı planladığı yüzlerce şiiri olan, yazmayı-çizmeyi, derdini kelimelerle anlatmayı çok seven bir insanım. Türkiye’nin birçok yerinde gezerek büyüdüğü için öyle uzun yıllar öncesine dayalı arkadaşlıkları olmayan, o yüzden de biraz melankolik bir çocukluk geçiren, bu durumu da yazıya dökerek paylaşmayı seven bir insanım. Hayvanları çok severim. Hayatım boyunca da hep bir kedi, köpek, kuş, tavşan, sincap, balık gibi hayvanım olmuştur evde. Hatta annemle babam sağolsun, evimizden yaralı keklikler, güvercinler, annesiz ördekler de geçmiştir çok J Bir de motosikletçi Selin var ki onu da sonraki sorularda anlatsam daha iyi olacak galiba 🙂

  • Amerika’ya gitmeye nasıl karar verdiniz? Bildiğimiz kadarıyla orada bir medya kuruluşunda çalışıyorsunuz, neler yapıyorsunuz?

 

Bu da haberci Selin (TGRT Haber Ortak Yayını'nda) :)

Bu da haberci Selin (TGRT Haber Ortak Yayını’nda) 🙂

5 yıl önce, NTV’de çalıştığım sırada Washington’da yayın yapan Voice of America (VOA – Amerika’nın Sesi) televizyonundan gelen teklifi değerlendirdim. Amerika’ya gelme planım çocukluğumdan beri vardı ama zamanı 2008 yılında geldi. O gün bugündür de VOA’de yayıncı/sunucu/editör olarak çalışıyorum. TGRT Haber’le ortak yaptığımız yayınlarda Amerika gündeminin en çok öne çıkan maddesine dair ayrıntıları ve tartışmaları haftanın belli günlerinde Türkiye’ye aktarıyorum. Ayrıca son bir buçuk yıldır da Salı’dan Cuma’ya kadar 20:45 civarında başlayan 15 dakikalık canlı bültenin hazırlanmasında görev alıyor ve sunuculuğunu yapıyorum. Tabii sizlerin de beni tanımasına vesile olan motosiklet bloğumu unutmamak lazım. Yaklaşık 3 yıldır da Motosikletli Kız bloğuyla, VOA internet sitesi üzerinden motosiklet tutkunlarıyla Amerika maceralarımı ve motor aşkımı, buradaki hayata dair ince ayrıntıları paylaşıyorum.

 

  • Motosiklet tutkunuz ilk olarak ne zaman başladı? İlk motosikletinizin modeli neydi mesela? Şu an hangi marka ve model motosiklet kullanıyorsunuz?

 

İlk motosiklet maceramı, bloğumun ilk yazısında kısaca anlatmıştım. İzninizle, o yazıyı hiç görmemiş kişiler olabileceği varsayımından hareketle bu sorunun bir bölümünde o yazıdan alıntı yapacağım.

Bindiğim ilk 50 CC'lik iki teker işte bu. Yıl: Ben biraz daha gençken...

Bindiğim ilk 50 CC’lik iki teker işte bu. Yıl: Ben biraz daha gençken…

Motor maceram yaklaşık 10 yıl önce Marmaris İçmeler’de tatil yaparken başladı. Denize doymak için gidilmiş tatilde İçmeler ve Turunç arasında mekik dokuyabilmek için bir araç şarttı. Motorculuk ailede de var serde de… Eh durum böyle olunca kendimi kiralık bir Honda Beat’in üstünde buluverdim birden. Çok karmaşık komutlarla öğrendiğimi söyleyemem. Aslında tam olarak şöyle oldu:

“Bunların hangisi fren hangisi gaz?” sorumla başlayan 40 saniyelik demo süreci etraftakilerin “Motor altından kaçar haaaa…”nidaları eşliğinde motoru kaldırıp boş bir Pazar alanı olan arazide iki tur atıp dönmemle sonlandı. Ardından kendimi hemen ustalaşmış sayıp “Ben birkaç tur daha atacağım” havasına girmem de göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti 🙂

Bu arada herkes böyle alengirli işleri gündüz vakti öğrenirken benim niye gece gece, üstelik dolu mideyle (latife ediyorum tabii) öğrendiğimi de ben bile yıllarca anlayamadım  O tatil boyunca birçok güzel şeyi bir arada yaşadım. İki kez aşık oldum. Bunlardan birisi de iki tekere duyduğum aşktı. İstanbul’a döner dönmez yoğun haber temposunun arasında her bunaldığımda motosiklet ilanlarına bakarken buldum kendimi. Trafikte boğuldukça tenimde rüzgarı duymayı özledim. Bloğumda da yazmıştım. İstanbul trafiği öyle bir arap saçına dönmüştü ki, o dönem bir helikopter sahibi olmanın en iyi alternatifi motosiklet almaktı! Helikoptere param yetse, kendim kullanmak şartıyla onu da çok isterdim. Ama motor, her türlü kurtarıcılığıyla ve heyecanıyla orada, harika bir fikir olarak duruyordu karşımda 🙂

Her türlü hısım akrabanın “Yapma, İstanbul’da motor mu kullanılır” uyarılarını o sırada içimde çalan “freedom” temalı değişik şarkılarla susturup bir motor aldım.  İlk motorum Suzuki Burgman 150 CC’ydi. Onunla İstanbul-İzmir macerasından sonra, artık 150 CC’nin beni kesinlikle kesmeyeceğini anlayıp Suzuki Burgman 400’e terfi ettim. Türkiye’de yaşadığım sürece de gri renkli Burgman’ımı kullandım.

Amerika’ya geldiğimde de motosikletimden çok memnun olduğum için hiç farklı bir marka ve

Kongre'nin hemen önünde poz veren Burgy'm :)

Kongre’nin hemen önünde poz veren Burgy’m 🙂

model düşünmeden hemen Burgman ilanlarına bakmaya başladım. “Harley’in cenneti Amerika’da neden Burgman?” diye soranlara da kişinin kendisini özdeşleştirdiği, üzerinde konforla uzun seyahatler yapabildiği, her manevrasını ezbere bildiği motorun daha sağlıklı olduğu yanıtını verdim hep. Ayrıca Washington ve civarında yollarda gördüğüm Burgman sayısı o kadar azdı ki, Burgman’a biniyor olmam bir ünlüden hallice sürekli yollarda durdurulup “Bu motor nedir? Çok güzelmiş? Bununla nerelere gittin” sorularıyla karşılaşmama ve gördüğüm ilgiden sessizce şımarır hale gelmeme de yol açtı yıllardır J Bu ilgiyi, burada peynir ekmek gibi satılan bir Harley’in üzerinde görmem ve motoruma tekrar tekrar aşık olmam pek yüksek bir olasılık değildi 🙂 Önce tıpkı Türkiye’deki Burgman’ım gibi gri bir Burgman 400 aldım. Bir sene sonra da artık “Kadınlara, 650’lik Burgman ağır gelir. Alma sakın” diyenlerin lafını dinlememek gerektiğine karar verip beyaz bir Burgman 650’ye terfi ettim bu kez. Burgman 650, o gün bugündür “Niye daha önce almadım ki” dediğim motorum oldu.

İşte böylece yaklaşık 10 yıldan beri aldım, sattım, kiraladım, Avrupa’da binlerce, Türkiye ve Amerika’daysa onbinlerce kilometre yol yaptım, motoru kullandım, artçı oldum, co-pilotluk oynadım ( 🙂 ) ve bir gram bile dinmedi motosiklet aşkım.

 

  • Türkiye ve Amerika’da motosiklet sürücüsü olmanın en temel farkı/farkları neler? İki ülkede de motosiklet sürmüş biri olarak neler söylersiniz?

 

En temel farkla başlayalım önce. Amerika’da motosikletlere, olmaları gerektiği gibi yani bir motorlu taşıt gibi muamele ediliyor. Şeritte en az bir otomobil ya da bir başka motorlu araç kadar yere sahip, takip mesafelerine özen gösteriliyor ve motosikletçi şeritten hemen kenara itilmesi ya da arkadan son sürat gelerek kenara çekilmeye zorlanması gereken bir taşıt gibi muamele görmüyor. Diğer sürücülerin ne kadar hakkı varsa, şeritte ve trafikte sizin de o kadar hakkınız var. Türkiye’deki motosiklet maceralarımı düşündüğümde en çok içimi acıtan bu oluyor. Motor tamamen keyifle özdeşleşen bir tutku ve hobi alanıyken, Türkiye’deki trafikte bir savaşın içindeymişçesine iteklenen, hakkına saygı gösterilmeyen bir nesneye dönüşüyor. Sanki üstünde can taşımıyormuşçasına, diğer araç sürücülerinin kenara itmeye, yoldan çekilmeye zorladıkları bir taşıta dönüşüyor. Biz de motorsikletçiler olarak zaman zaman buna katkıda bulunacak hareketler yapmıyor değiliz tabii. Trafik çilesinden hepimizi yıllarca kurtaran, araçların arasından, emniyet şeritlerinden, kısacası aradan dereden gitmek oldu. Ben de yaptım, hepimiz yaptık.

Selin Amerika yollarında :)

Selin Amerika yollarında 🙂

Belki büyük şehir trafiğinde akıl sağlığımızı korumamıza yardımı oldu bunun, ama riskleri de artırdı; bir motorlu taşıt değil de kenarda köşede yol alması gereken bir nesne gibi görülür hale gelmemize katkıda bulundu. Amerika’da kurallar çok katı. Emniyet şeridinde yakalanırsanız yandınız bir kere. Birçok eyalette iki aracın arasında seyahat etmek de kanunen yasak. O eyaletlerde, şeritte ip gibi duran araçlar içinizdeki şeytanı harekete geçirse de iç çeke çeke, trafikte kuzu gibi beklemeyi öğreniyorsunuz. Trafik cezaları Türkiye’de de ağırlaşıyor ve şikayet ediyoruz bu durumdan. Ancak trafikte can güvenliğinin tek şartı sıkı uygulanan kanunlar ve sürücülerin –bazen istemeden bile olsa-  kanunla gelen o saygıyı size göstermek zorunda olmaları.

Son olarak şöyle bir örnek vererek Amerika’da motosiklet kullanmanın aslında ne kadar kolay ve keyifli olduğunu en çarpıcı haliyle anlatabilirim sanırım: Birkaç yıl önce bir çılgınlık anında Washington-Boston seyahati kararı aldık. Boston’a kadar (yaklaşık 640 kilometre) çok az şerit değiştirerek, kendiliğinden akan bir trafiğin içinde yol aldım. Boston’a vardığımda bir tek araç tarafından bile taciz edilmemiş, yoldan çekilmeye zorlanmamış ya da bir kez bile korna sesi duymamıştım. Bundan daha huzurlu bir yolculuk olabilir mi? Sıkı bisikletçi (günde 20 kilometre bisiklet kullanabilen!) Amerikalı bir komşumun her motor muhabbetinde bana “Çıldırmış olmalısın. Motor çok tehlikeli değil mi?” sorusuna “Olur mu? Amerika’da bu iş çocuk oyuncağı” diyerek gevrek gevrek gülümsemem de bundan kaynaklanıyor. Amerikalılar, buradan bakınca, Bir Türk motosikletçinin durumunu anlayamıyor tabii 🙂

 

  • Türkiye’de motosiklet kültürünün yeni yeni yaygınlaştığını söyleyebiliriz. Sizce bu konuda neler yapılabilir?

 

Aslında Türkiye’de motosiklet kültürü hayli yol kat etti. Ama bu tek boyutlu, yani büyük oranda motosiklet satışlarının artması şeklinde yansıdı günlük hayata. Motorun, tıpkı trafikteki diğer araçlar kadar hakkı olan, can taşıyan bir motorlu taşıt olduğu gerçeğini ise hala anlatmakta güçlük çekiyoruz Türkiye’de. Bunda, daha önce de söylediğim gibi biz motosikletlilerin yaptığı bazı hataların da vebali yok değil. Yani aslında saygı görmek isterken, diğerlerine saygı

Rolling Thunder'da sürüşe katılan Amerikalı motorcular Foto: Selin Süer Ünlü

Rolling Thunder’da sürüşe katılan Amerikalı motorcular Foto: Selin Süer Ünlü

göstermemiz gerektiğini unutmamızdan oluyor trafikteki bütün sorunlarımız. Öncelikle motorcuların da şeritlerde kabul görebilmeleri için trafiktekilere belki de o sıkıştırdıkları, itekledikleri, canını tehlikeye attıkları sürücülerin kendi arkadaşları ya da akrabaları çıkabileceğini anlatmak gerekiyor önce. “Motosikletlileri Fark Edin” kampanyalarının kamuoyunda sözü itibar gören kişiler tarafından daha çok desteklenmesi de önemli bir adım olur. Motosikletin freni sıktığın anda bir araba gibi durmayacağını, ya da belli bir hızdan yukarıya çıkamayan bir motosikletin ne kadar kornaya basarsanız basın yolunuzdan hemen çekilemeyeceğini her fırsatta, dilimiz kuruyana kadar anlatmamız gerekiyor. Ben Motosikletli Kız Selin olarak elimden geldiğince Türkiye ve Amerika’daki gündemi takip ederek güvenli sürüş teknikleri, trafikte görünürlüğün önemi gibi konuda yazılar yazıyor ve röportajlar yapıyorum. Sosyal medyada getirdikleri sese bakılırsa, aslında her motorcunun dile getirmek istediği ve duymaktan hoşlandığı konular bunlar.

Hep trafik kültüründen bahsettik ama motosiklet kültürü deyince bunun bir de “kişide başlayıp, kişide biten” kısmı da var. Örneğin, motor alırken kendinize uygun, boyunuza, kilonuza, kullanım amaçlarınıza (daha çok uzun yol mu yoksa şehir içi kullanımı mı olacak, şekil mi önemli konfor mu; beygir gücü mü yoksa motorun iş görürlüğü mü gibi) bakarak adım atmanın da önemi büyük. Motosiklet kültürü dediğimiz kavram, motosikletçilerin bu kültürü topluma aktarırken onu nasıl temsil ettikleriyle de şekilleniyor çünkü. Sırf gösteriş için alınan motorlar ya da koruma ekipmanı olmadan, kasksız yapılan seyahatler, trafikte motorun gücünü başka sürücüleri rahatsız edercesine kullanma gibi konular, insanların da motosiklet ve motosikletçilere karşı olan halihazırdaki önyagılarını kuvvetlendiriyor zira. Artık kaskı, “ceza yememek için” değil, hayatla ölüm arasındaki ince çizgimizi belirleyeceği için takmamız gerektiğini anlamamız gerekiyor.

  • Özellikle ünlü isimlerin motosiklete olan ilgisinin arttığını görüyoruz. Sizce bu yukarıda bahsettiğimiz kültürün oluşmasında olumlu ya da olumsuz bir etken olabilir mi?

 

Bu konuya çok pozitif yaklaşacağım ve olumlu bir etkisi olacağına inandığımı söyleyeceğim. İnsanların hayranı oldukları ya da bir şekilde kamuya mal olduğu için tanıdıkları isimleri daha çok iki teker üstünde görmeleri motora olan sevgi ve ilginin de artmasına mutlaka katkıda bulunuyordur. Ancak bu isimlerin, ellerindeki imkanları, yani kamuoyunun önünde olma ve doğru imajı, doğru yollardan iletme imkanlarını çok fazla kullandıklarını düşünmüyorum. Burada “ünlüler sürekli mesaj vermeli” kervanına katılmıyorum kesinlikle. Anlatmak istediğim örneğin bir gazetede köşesi, bir televizyon programı ya da bir dizisi, filmi olan ünlülerin kendilerine medya organlarında tanınan sürelerde kısa da olsa motosiklet felsefesinden, yani insana verdiği huzur ve özgürlük duygusundan bahsetmeleri, motosikletçilerin trafikteki sorunlarından –sıkıcılığa kaçmamak şartıyla- bahsetmek için bir-iki dakikalarını ayırmalarının faydası büyük olurdu.

Aynı şekilde kasksız, korumasız, ya da artçısına doğru koruma ekipmanlarını giydirmeden kameralar karşısında poz veren ünlülerin de bir o kadar olumsuz etkisi olabilir. Ben “ünlülerin hayatı kendinedir, örnek olması gerekmez” fikrine çok katılmıyorum. Kamuoyuna mal olmanın getirdiği bir yükümlülük olduğuna ve ünlülerin de bu yükümlülüğü kendi oluşturdukları örneğe dikkat ederek yerine getirebileceklerine inanıyorum.

  • Hangi tür motosiklet modellerini seviyorsunuz? Motosiklet sporunda Türkiye ya da dünyadan sevdiğiniz motosiklet sürücüleri var mı, kimler?

 

Amerika'ya ilk geldiğimde aldığım Burgman 400'üm :)

Amerika’ya ilk geldiğimde aldığım Burgman 400’üm 🙂

Motosiklet modellerini/türlerini fazla ayırt etmediğimi fark ettim bu soruyu yanıtlarken J Ama mesela bir racing’e binmeyi hiç düşünmedim. Ya da bazı cruiser’lar bana hiç sıcak gelmiyor. Aslında demek ki bilinçaltımda bir ayrım yapıyormuşum 🙂 Fakat bütün bunları söylerken o “tip” motorlara binleri de “tuhaf” karşılamıyorum. Motosiklet, daha önce de dediğim gibi, çok kişisel bir seçim bence. Bedeninize, gözünüze, güç/beygir arzunuza, kullanım amaçlarınıza ve bütçenize uygun motorla gezmek, gösteriş olsun diye bir motor alıp ona binmekten daha anlamlı geliyor bana. Racing’le mutluysanız, onun üstünde olmalısınız. Ama daha motoru viraja nasıl sokacağınızı bilmiyorsanız, yollarda diğer araçlarla yarışırken viraja girmekten kaçınmalısınız en azından! Ayaklarınız yere tam basmıyorsa, almayı düşündüğünüz motor size göre olmayabilir ya da!

Honda Gold Wing gibi, BMW’nin lüks touring’i K1600 GTL gibi motorlar bana çok çekici gelse de, bir maxi-scooter benim kullanım ihtiyaçlarıma ve göz zevkime hayli uyduğu için Burgman’ınımı tutkuyla sevdim hep 🙂 Ayrıca maxi olmasa da scooterlar da bana şehir içi kullanım için en mantıklı motorlarmış gibi geliyor. Türkiye’de bazı sahil kent ve kasabalarında başka bir alternatifi düşünmek bile saçma gibi geliyor bana mesela.

Bu arada hep bana sorulan soruya da burada (okuyucuların kafasında bu soru olabileceğini düşünerek) yanıt vereyim isterim. Vitesli motor ve otomatik motor ayrımı hiç yapan bir motorcu olmadım. Zaman zaman test etmek için ya da kiraladığımda vitesli motor da kullandım ancak 650’lik bir maxi scooter, bana hem trafikteki gücünün gayet yeterli olması hem de sıkışık büyük şehir trafiklerinde beni vites hamallığından ve yoruculuğundan kurtardığı için daha cazip geldi hep. Hem Burgman 650’nin manuel kullanım özelliğinin de olması (Gerçi bildiğiniz vites sisteminden ziyade vitesleri birer tuşla yükselttiğiniz, arabalardaki CVT şanzuman gibi bir sistem bu ama) zaman zaman daha kısa vites aralıklarıyla, daha atak kullanabilmem için de bana yeterince imkan sunuyor (Bu Burgman’ın en sıkı savunucusu ben olabilirim diye şüphe duyuyorum kendimden! 🙂 )

Dünyadan hep ilgiyle izlediğim motosikletçiler arasında Marc Marquez, Valentino Rossi ve Jorge Lorenzo gibi isimleri sayabilirim. NTV’de çalıştığım yıllarda MotoGP yarışları sonrasındaki basın toplantılarını canlı yayında simultane çevirdiğimden o zaman ayrı bir dikkatle ve heyecanla izlerdim yarışları 🙂

Türkiye’de kadınlardan Name Ekin ilk aklıma gelen isimlerden. Giderek çıtayı yükselten Nazlıcan Aydın’ı da ilgiyle takip ediyorum. Erkeklerde Kenan Sofuoğlu’nu atlayamayız zaten. Başarılarıyla basında çok yer bulduklarından neredeyse herkesin tanıdığı bu isimlerin dışında pist yarışlarında zoru başaran, zaman zaman gözden kaçırdığımız çok isim olduğuna da eminim. Türkiye’den uzak olduğum yıllarda benim de haberlerden, internet forumlarından başka takip etme imkanım olmadı birçok ismi…

 

  • Şimdiye kadar motosikletinizle nerelere yolculuk yaptınız? Buralarda karşılaştığınız enteresan bir şey, unutamadığınız bir anınız var mıdır?

 

Türkiye içinde ve dışında birçok yere yolculuk yaptım. Kimisi günübirlik gezilerdi, kimisi daha uzak rotalara yapılanlardandı. İstanbul, Bandırma, Ayvalık (oradan feribotla) Midilli, Santorini, Paros, Mikanos gibi Yunan adalarına gidip, Atina ve Selanik, Kavala, Edirne, İstanbul rotasından Türkiye’ye döndüğüm seyahat en uzunlarındandı. Yol boyunca birçok virajda gördüğüm deniz manzaraları o kadar güzeldi ki yıllar sonra bile gözlerimi kapadığımda hala o yolu hatırlıyorum. Amerika’daysa en uzun seyahatim Washington-Boston arası olandı. Bir günde 600 küsur kilometre. Seyahat bittiğinde, aralarda verdiğim onca molaya rağmen vücudumdaki bütün kaslar titreşiyordu! J Washington yakınlarındaki ulusal parklara yaptığım günübirlik yolculuklarsa yolda görmeyi beklemediğim birçok şeyi gördüğüm yolculuklar oldu. Örneğin Türkiye’de yollarda görmenin mümkün olmadığı birçok hayvan önüme çıktı. Tilkiler, geyikler, rakunlar, kunduzlar, yabani tavşanlar bunlardan bazıları. O yüzden yanımda fotoğraf makinesi olmadan yola çıkmam.

İşte uzaktan sevimli yakından tehlikeli Ursus Americanus :) (Photos.com)

İşte uzaktan sevimli yakından tehlikeli Ursus Americanus 🙂 (Photos.com)

Amerika’da hangi köşe başında nasıl güzel bir fotoğraf karesiyle karşılaşacağınız belli olmaz çünkü  🙂 Ama en unutulmazı  Virginia eyaletindeki Blue Ridge Dağları arasında uzanan, rüya gibi 170 kilometrelik Skyline yolunda ilerlerken, karşıma aniden şirin bir kara ayı yavrusu çıkmasıydı. Motor kullanırkenki en sert frenimi o an yapmışımdır herhalde. “Etrafta anne ayı var mıdır” diye düşünmeden motorun arka çantasından fotoğraf makinesini çıkarmaya çalışmam da sanırım o an heyecandan sağlıklı düşünme yetimi kaybetmiş olmamdandır! 🙂

 

  • En beğendiğiniz ve okuyuculara da önerebileceğiniz bir yolculuk rotası var mı?

 

Daha önce de bir röportaj sırasında bu rotadan bahsetmiştim, şimdi de bir kez daha önermek

Santorini'de gün batımı... Foto: Selin Süer Ünlü

Santorini’de gün batımı…
Foto: Selin Süer Ünlü

isterim. Yunan Adaları turu ve oradan Atina’ya geçip karayolundan Türkiye’ye dönüş. İtalya ve Fransa’ya ben motosikletimde gitmedim. Ama Türk motorcular çok gezgin. Gidenlerden o rotaların da rüya gibi olduğunu gördüm. Fakat kendi tecrübe ettiğim kadarıyla Yunan Adaları’nın alışkın olduğumuz damak tadına hitap eden yemekleri ve Ege’nin güzelliğiyle insanı aynı anda hem evinde, hem de uzaklarda hissettirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Yunanistan’da motosikletler o kadar yaygın ki, trafikte motorcuların hakimiyetini görmek ve o rahatlığın bir parçası olmak da güzeldi. Atina-Edirne arasında, çoğu AB fonlarıyla yapılan muhteşem otobanlarda seyahat de ayrı keyifliydi. Şiddetle tavsiye edilir! 🙂

 

  • Motosikletle ilgili ilginç ve farklı konuları ele aldığınız bi blog’unuz var. Blog fikri nasıl doğdu? Konuları nasıl belirliyorsunuz?

 

5 yılı aşkın süredir çalıştığım Voice of America (Amerika’nın Sesi) radyo/televizyonunda bir dönem Türkçe bölümü internet sitesine değişik bloglar ekleme kararı aldık. Böylece Amerika’da yaşam, politika vs gibi konularda daha kapsamlı yazıları okuyucularla paylaşabilecektik. Motor hayatımın çok önemli bir parçası olduğundan ve site için çok da sıradışı bir fikir olduğundan motosiklet maceralarımı Türk motorcularla paylaşmak ve Amerika’da yaşamın inceliklerini motosiklet aşkı üzerinden anlatmak çok çekici bir fikir gibi geldi bana. Yöneticilerim de bu konuya gayet sıcak yaklaşınca ilk yazımı 2011 yılının Mart ayında (“Yapma Kızım” Dedi Herkes başlıklı yazı) yazarak başladım. Çok kısa sürede Türkiye’de aynı heyecanları, aynı tutkuları paylaşan motorcular bloğu kelimenin tam anlamıyla bağırlarına bastı. Ben de önce Amerika’da ehliyet alma çilesini, uzun yol maceralarımı, Amerikalı motosikletçilerden dinlediklerimi, öğrendiklerimi, ilginç yol manzaralarını paylaşarak besledim bloğu. Sonra, Türkiye’deki motosiklet camiası ve Avrupa’daki Türk motorcularla ilişkimiz öyle bir güven noktasına geldi ki bu kez sadece Amerika’nın sesini onlara değil, onların seslerini, gündemin aralarında kaybolan haberlerini, sıkıntılarını, ve arzularını da Türkiye’ye duyurmaya başlar oldum. Türk motosiklet kulüpleri, motosiklet kültürü adına attıkları olumlu adımları benimle paylaştılar, ben de okuyucularla. Washington’daki motosiklet fuarını da hem videolarla hem fotoğraflarla Türkiye’ye taşıdım, Türkiye’deki motosiklet fuar ve etkinliklerinden kulüplerin yaptıklarını ve yapacaklarını da. Sık sık Amerika’daki forum ve dergilerden okuduğum faydalı sürüş tekniklerini de paylaşır hale geldim. Bu tekniklerin çok faydasını görenler olduğunu yazdıkları emailler vasıtasıyla öğrendikçe mutluluktan dört köşe oldum 🙂 Sonra bir de bloğun sevilen özelliklerinden “Selin’in Sesinden”i ekledim. (Örnek bir sesli yazı için burayı tık tık 🙂 )Yazdığım yazıların büyük bölümünü, okumaya üşenen ya da üşenmese bile dinlemeyi okumaya tercih eden okuyucularım için seslendirmeye başladım. Serde seslendirmenlik olunca, işin bu kısmı bana keyif verdiği gibi okuyuculardan da çok sıcak bir karşılık görünce, ısrarla sürdürdüm. Amerika gezilerimin bir bölümünü, köy, kasaba yollarını vs videolu yazı olarak hazırladım ve YouTube’da Motosikletli Kız Selin kanalında paylaşmaya başladım. Onbinlerce kişi izledi videoları, paylaştılar ve “Dahası yok mu?” dediler bugüne dek. Böylece konuları da bir yerden sonra ben değil, onlar belirlemeye başladı aslında 🙂 Bu arada geçtiğimiz yıl beni hem çok duygulandıran hem de gururlandıran bir gelişme de çalıştığım şirket VOA’in ilk kez vermeye başladığı teşvik ödüllerinde bloğumun bir kurul tarafından “Sıradışı Konularda Mükemmeliyet” kategorisinde aday gösterilmesi oldu. VOA’deki diğer ülkelere ait bölümlerin bloğa ilgi duyup, kendi ülkelerindeki televizyonlarda yayınlanmak üzere benimle röportaj yapmaları da ayrı bir zevk ve gurur kaynağıydı benim için.

Motosikletli Kız Selin Türkiye'deyken :)

Motosikletli Kız Selin Türkiye’deyken 🙂

  • Eklemek istedikleriniz…

Röportajda oldukça detaylı olarak birçok konuya, kendime, hayatıma, motosiklete bakışıma değindim zaten. Ama son olarak, motosiklet tutkunu ve Amerika’da yaşamı merak eden okuyucularınız için bloğumun adresini yazmamda fayda var sanırım.

Bana görüşlerini, fikirlerini yazmak isterlerse email adresim: motosikletlikiz@gmail.com

Aşağıdaki kavramların sizde ilk çağrıştırdığı kelimeleri yazar mısınız?

Motosiklet: Tutku

Kask: Olmazsa olmaz

Scooter: Keyif/Konfor

Yolculuk: Hayat

Touring: Uzaklar

İki teker: Yaşam biçimi

Vizör: Dünyaya açılan pencere

Enduro: Off Road 🙂

Aşağıdaki soruları cevaplar mısınız?

En sevdiğiniz motosiklet markası: Suzuki kullanıyorum ama hem Suzuki yanıtını vereceğim hem de Honda

Motosiklete en çok yakışan renk: Benimkine en yakışan beyaz. Ama motora ve tipine göre değişik favori renklerim olabilir tabii 🙂

En favori yol rotası: İstanbul, Bandırma, Ayvalık (oradan feribotla) Midilli, Santorini, Paros, Mikanos gibi Yunan adalarına gidip, Atina ve Selanik, Kavala, Edirne’den yine İstanbul 🙂

Motosikletiniz şarkı olsaydı ne olurdu? What A Wonderful World (Motorda mutlu mutlu yol alırken aklımdan hep bu şarkı geçer)

Motosikletinize verdiğiniz isim: Burgy (Burgman’dan kısaltılmış, çarpıtılmış bir takma isim)

​​

One response to “Kimdir, Neyin Nesidir Bu Motosikletli Kız Selin?”

  1. ıcah liamsi namarhak says:

    selin maşallah benide geçtin ve bir rekora imza attın uzun yazmada. hepsini okudum zaman zaman paylaştığın bilgilere yenileri ekleyerek güzel bir tanıtıma şahit olduk.

    kader ve şans insanı nasıl ve nerelere sürükler tahmin etmek zor aslında. sizide rüzgarlar bayağı biryerlere taşımış. umarım istediğin hayatı gönlünce ve motosikletle uzun bir süre yaşamaya devam edersin.

    senin salıdan cumaya şovlarını ilgi ile takip ediyorum. bazen canımı sıkan haberler oluyor fakat diğerleri için sineye çekiyoruz. canımı sıkan derken bazı laf ebelerinin boş yorumları hiçte ilgimi çekmiyor. çok biliyorlarsa icra mekanizmasının bir bölümüne üye olda dediğini yapta görelim diyorum. tabi bunu kendimede söylüyorum ve kendimi gerekirse acımasızca eleştirdiğim zamanlarda olmuştur. (a) pozitif noktası ile (b) negatif noktası arasında son derece esneyen bir akıl ve mantıkla hedefteki (c) icraat noktasına kitlenen bir kişi olarak işlerimle ilgileniyorum.

    selin şu an ankaradayım. işlemlerimi tamamladım. başarılı ve güvenli bir şekilde gelişti ve kariyer borsasındaki ben bazlı hisse senetleri rekora gidiyor. ve önüne çıkanı ise ezecek kadar bir güç biriktirdim. ve iyi bir tatil oldu ve ankaradan yakında ayrılacağım.

    sözlerime son verirken emeğine ve mesleğine teşekkür ediyorum. her zaman olduğu gibi takipteyim. kendine iyi bak. en iyi dileklerle…

    not: verdiğin e-mail adresin nasıl bir iletişime açık bilmiyorum bir bayan olarak size ne ve nasıl bir şeyler yazılmasının kriterlerini bilsekte arada bir sana e-mail atsak fena olmaz.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

MOTOSİKLETLİ KIZIN ÖZÜ


Merhaba,

Motosikletli Kız ben. Ya da ismimi bilmek isteyenler için, kısaca Selin… Yıllardır hem haber editörü olarak medyanın tozunu yutuyorum hem de iki teker üstünde yolların. Şimdilerde Amerika'da, televizyon habercisi olarak devam ediyorum macerama...

Her İstanbul mağduru gibi trafikten kurtulmak için bir helikopter almanın (!) en iyi alternatifinin ne olacağını düşündüğüm o günlerde aldım ilk motorumu.

11 yılda 4 motor, binlerce kilometre yol ve her aklıma düştüğünde yüzümde hınzır bir gülümsemeye yol açan milyon anıdan sonra hayalini kurduğum yollarda, Amerika’dayım. Rüzgarın bile farklı estiği dev kıtadaki uzun, upuzun yollarda…

Ağrı kesicim, heyecanım, kafam bozuk olduğunda derin bir nefesle düşüncesini içime çekmeye çalıştığım motorumla. Bir o kadar bildiğiniz ve bir o kadar bilmek isteyeceğiniz şeyi biriktirdim eteğimde. Paylaşmaya hazırım. Tüm rüzgar tutkunlarına, iki teker aşıklarına, motosiklet delilerine açık davet:

Gelin birlikte kaybolalım rüzgarın içinde…

motosikletlikiz@gmail.com

Sağlıklı Sürüş İçin Bilmeniz Gerekenler (1)

VİDEOLU YAZILAR :)

Amerika Yollarında (2)

Motorda Kolları Dinlendirmek

Amerika Yollarında (1)

Amerika Yollarında (3)

Motosikletli Kız Amerika'daki Fuarda

Reflektörleri Taktım, Sizin İçin Test Ettim ;)

İnterkom Almadan Bunu İzlemelisiniz

2014 The Washıngton Auto Show

Kask Hayat Kurtarabilir!

Motorda Dertler Nasıl Unutulur?

Motorla Amerika'da (2011'den Kalanlar)

Binlerce Motor Yollara Dökülürse!

Burada Sizin Yazı ve Fotoğraflarınız da Var!

Sizin Köşeniz

Bu Blogda Neler VAR Neler YOK?

*Bu blogun yazarının gözünde hiçbir motor (marka, cins, tür, yıl, renk, güç açısından) bir diğerinden üstün değil (Kabul edin her motor sahibine güzel gelir)

*Bu blogda Amerika VAR, Türkiye VAR. Bu ikisinden herhangi birinin yerden yere vurulmasına yer YOK.

*Bu blogda izlenimlere, araştırmaya ve zaman zaman şahsi fikirlere ve öykülere yer VAR. Dolayısıyla hiçbir fikre, yoruma katılmamak YOK.

*Bu blogda her türlü olumlu katkıya yer VAR. Motor tutkunlarının birbirini kırıp dökmesine izin YOK.

*Bu bloga her türlü eleştiriyi yöneltmeye hakkınız VAR. Ama ara sıra da olsa yapıcı olmayı unutmak YOK.

Not: Blog kuralları her an değişebilir. İtiraza yer YOK:)