Amerikalıların Tuhaflıkları

Posted May 16th, 2011 at 3:59 am (UTC+0)
3 comments

Amerika Konulu Yazıların Üstadı

Amerika hakkında yazı yazmak beceri ister. Ne de olsa dünyanın en “kendine özgü” ülkesi burası. Tarihte başka bir ülke yok ki tamamiyle göçmenlerden kurulsun. Üstelik kitleler halinde yapılan toplumsal bir göçten bahsetmiyoruz. Bireylerin kendi iradeleriyle bir bilinmezliğe çıktıkları yolculuğun vardığı son nokta Amerika. Kimisi hayallerinin peşinde, kimi ekmek parasının, kimiyse geçmişinden kaçarcasına göç etmiş Amerika’ya. Bu nedenle bazılarına göre yeni kıtanın bahşettiği bu yeni dünya, en başta hayalperestler, ezilmişler ve kanunsuzlar tarafından kurulmuş. Kimbilir…

Ama şu bir gerçek ki, bu kadar ayrı dünyalara ait insanların biraraya gelip yarattıkları bu yeni toplum, insanoğlunun başı sıkışınca neler yapabileceğini gösteriyor. Bence Amerika insanlığın en son ve en büyük başarısıdır. Neyse aslında konum bu değil. Ne diyordum, Amerika hakkında yazı yazmak beceri ister. Ve bunu en iyi becerenlerden biri sevgili Serdar Turgut. Uzun yıllar Amerika’da yaşamış olan Turgut, her yazısında Amerika’yı öyle bir içtenlikle, öyle bir derinden anlatıyor ki, aynı fikirde olmasanız bile yaptığı analizlere gülmeden ve yer yer hak vermeden geçemiyorsunuz. Eğer yazarın “Şahsi Bir New York Biyografisi” adlı kitabını okumadıysanız tavsiye ederim. Hem New York’u, hem bu kentin kendine özgü yaşamını, hem de Amerikalıların gündemlerini nasıl sabun köpüğü konularla meşgul edebildiklerini Serdar Turgut’un keyifli kaleminden okumak ayrı bir zevk.

Serdar Turgut’a göre Amerikalılar tuhaf insanlar. Son yazılarından birinde şöyle diyor yazar: “HAYATTAKİ en rutin olayı bile çarpıtıp ona grotesk, absürd, fantastik boyut eklemek üzerine Amerika’dan daha başarılı olabilen bir ülke daha yoktur. Özellikle bu konuda bir süper güce yakışan büyüklükte davranırlar daima. Hangi konuyu ele alırsanız durum böyledir. Tuhaflık had safhadadır.” Bu ülkede, dışarıdan bakıldığında gerçekten tuhaf sayılabilecek şeyler olmuyor değil. Buna katılıyorum. Ancak bireysel tuhaflıkları bir topluma mal etmek ne kadar objektif bir bakış açısı olur, o tartışılır. Aslına bakarsanız yazar da biraz kinayeli kullanıyor “tuhaflık” bahsini.

Her toplumun kendine göre –ya da başkalarına göre- tuhaflıkları yok mu? Örneğin bence Türkiye’de insanların trafikteki davranışları çok tuhaf. Gayet saygın, oturaklı ve hatta sakin diyebileceğiniz bir insan direksiyon başında canavara dönüşebiliyor. Acaba hangi ülkede, hız limitinde giderken arkadaki arabanın selektör tacizine maruz kalınır; ya da bayan bir şoförseniz solladığınız arabanın ön tamponunu arka lastiğinizde hissedersiniz? Ve hatta arabanın camına yazılmış yazıyı beğenmediği için şoförünü balyozla kovalayan yurdum insanı bile bulunmuştur bu ülkede. Üçüncü sayfadaki haberini okuduğumda, “Yok artık, bu kadar da değil” demiştim ama demek ki o kadar da olabiliyor.

Peki Amerikalıların tuhaflıkları?

İtiraf ediyorum ki saymakla bitmez. Mesela açık havada 15 metre ileride sigara içen birini görseler ya yollarını değiştirir ya da kınayan gözlerle uzun uzun bakarlar. Mümkünse eğer, aranızda 15 metre bile olsa, bir şekilde rahatsızlıklarını dile getirmenin yolunu bulurlar. Hele bir de yanlarında çocuk varsa… Siz dünyanın kirlenmesine, ozonun yırtılmasına, ekolojik dengenin bozulmasına, karbongazı salınımı yaratarak küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden olduğunuzu düşünmeye başlarsınız bile.

Ayrıca Amerikalılar sıraya girmeye bayılırlar. Herhalde dünyanın en güzel sıra oluşturan ve sırayı düzenli tutan milletlerinden biridir. Sıralar o kadar kurallı ve düzenlidir ki, bozan ya da araya kaynak yapmaya çalışanlar neredeyse yaka paça polis tarafından götürülebilir. Eğer bir Şükran Günü sonrası indirim alışverişi çılgınlığına denk geldiyseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız. Gece 12’de başlar çılgınlık. Kimisi mağazaların önüne çadır kurar. Amaç sıradaki yerini kaybetmemek! Sabah 5’te açılacak dükkanda satılan bir iki adet indirimli malı almak için mi, yoksa “bir sıra var, ben de onun içinde olmalıyım” hırsından mı o sıraya girdiklerini hala çözebilmiş değilim. Velhasıl Amerikalılar kadar sıraya girmeye meraklı bir millet görmedim. Üstelik çoğu ilerlemeyen sırayı tercih etmekte ustadır.

Ayrıca bu Amerikalılar kapı tutma konusunda hatasız ve acımasızdırlar. Evet bir market alışverişinde, mağaza açılışında, bankada ATM’den para çekerken ya da bir müzede başınıza gelebilir böyle bir durum. Önünüzde giden Amerikalı çıkış kapısına geldiğinde hemen arkasına bakar ve sizin 10 adım arkada sallana sallana gelişinizi şahin keskinliğiyle görerek tuttuğu kapıyı bırakmadan sizi öylece bekler. Ne yapacağınızı şaşırır, büyük bir telaşla tutulan kapıya doğru koşturursunuz. Abartılı mı buldunuz? İnanın abartmıyorum. Başıma gelmişliği de vardır. Birgün bankadan çıkarken kızımın elini tutuyor, bir yandan da bankacı amcanın ona ikram ettiği şekerlemeyi açmaya çalışıyordum. İki elim dolu, kafam daha da dolu olmasına rağmen 3 metre önümde yaşlıca amcanın açtığı kapıyı benim yüzümden kapatamadığını gördüm ve gayet atik bir hareketle açılan kapının ardında buldum kendimi. Sağolsunlar, çok iyi kapı tutarlar ve tutmayanları da bakışlarıyla döverler.

Son olarak, benim en favorim olan tuhaflıklarından bahsetmek istiyorum. Amerikalılar için evlerine davet ettikleri misafirlere bir geliş ve gidiş saati koymak gayet normaldir. Elbette bu durum kapı komşusu ziyaretleri için geçerli değil. Ama evlerinde bir toplantı ya da parti düzenliyorlarsa davetiyede “8’den 11’e kadar” gibi bir ibareye rastlamak sizin için şaşırtıcı olmamalıdır. Bunlar genelde ailece yenilen “akşam” yemeklerini de öğleden sonra 3 gibi yerler. 6-7 civarıysa aile bireyleri “daha fazla rahatsızlık vermeden” evlerine dağılır. Bunlar güzel ve onlar için garip olmayan davranışlardır. Bir nevi yazılı olmayan nezaket kurallarıdır. Ama görüyorsunuz, dışarıdan bakıldığında ne kadar tuhaf…

Size son bir sır daha vereceğim. Bizler, burada yaşayan Türkler, ne kadar garip bulsak da bir süre sonra bu “nezaket kurallarına” uymaya alışır, böyle yaşamaya başlarız. Bu da tuhaf değil mi? 🙂

Sağlıcakla kalın,

Özge Övün Sert

3 responses to “Amerikalıların Tuhaflıkları”

  1. ıcah liamsi namarhak says:

    Amerika gerçekten iflas eder mi? Wall Street’te kıyamet senaryosu’na bakarak soruya cevap bulabilirsiniz…
    Eğer ABD Kongresi 10 saat içinde ulusal borçlanma tavanını yükseltip, yönetime yeni borçlanma yetkisi vermezse ABD federal hükümeti, hukuken olmasa da fiilen iflas sürecine girebilir.

    Pazar günü, Federal hükümetin mali kıyametine saatler kala, Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Başkanından, ulusal borçlanma tavanını yükseltmek için Obama yönetimi ile uzlaşma sinyali geldi.

    Şu ana kadar, ‘’Obama yönetimi radikal bir kesinti programı açıklamadığı sürece’’ borç tavanını yükseltmeyi düşünmediklerini belirten ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner, CBS televizyonunda katıldığı programda, borç tavanını yükseltme anlaşması yapmak için hazır olduğunu ve bunun için son dakikayı beklemek zorunda olmadıklarını açıkladı. ABD’nin Pazar günü itibarı ile ulusal borcu 14 trilyon 290 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. Son olarak 2010 yılı başında çıkarılan bir kanunla yasal borçlanma üst limiti, 14 trilyon 294 milyar dolara çıkarılmıştı. Bu sınıra ise Pazartesi günü itibarı ile ulaşılmış olunacak. 1917’den beri ABD’de yasal borçlanma üst limiti bulunuyor. Sadece Kongre’nin çıkardığı yasa ile belirlenebilen bu limite ulaşıldığında Hazine Bakanlığı artık borçlanamıyor.

    Bugünlerde Superman’ı bile yoran bir ülke ABD… Bu arada, ‘’Supeman’ı ABD vatandaşlığından vazgeçiren ne’’ diye sormuştum bir önceki yazımda ve Superman’ın bu çıkışının ABD sağında tetiklediği bir komplo teorisini paylaşacağımı belirtmiştim. Unutmuş değilim. Kısmetse yarına…

    cesaretiniz varsa blogunuzda bunu paylaşın. ne kadar bir özgürlük ve amerika. cesaret sevgili özge . bana bu fırsatı veren amerikanın sesi ve sevgili özgesine çok teşekür ediyorum . saygı ve sevgilerimle

  2. Tugsat GULER says:

    Doğrusunu söylemek gerekirse yazınızı okurken bana tuhaf gelen bir şey olmadı. Bize tuhaf gelen davranışlar aslında bireyselleşmiş toplumların davranışları. Sırada bekleme, kapı tutma gibi davranışlar güney değilse de kuzey avrupa’da görülen durumlar. Bireyselleşme aile ilişkilerine de yansıdığı için zaman koyma konusu da bana çok garip gelmedi. Kültür icabı biz ailemizi kendimizin önüne koyuyoruz, bunun sebeplerinden birisi eğitim vb gibi temel hayat standartları konusunda ailemiz olmasa yapacak çok fazla bir şeyimizin olmaması. Ama Amerika ve Avrupa’da kısmen burs vb ile bu konuda bireyler daha bağımsız olabiliyor, yanlış anlaşılmasın çok iyidir demiyorum sadece Türkiye’ye göre kıyaslıyorum. Diğer konu da kişi başı gelir seviyesi; Türkiye’de de kişi başı yıllık gelir Bin USD olunca farklı, 10Bin USD olursa farklı, 40Bin USD olunca farklı olacaktır. Diyelim bizim kendimize has kültürümüz vb var, sonuçta bu iş gelir seviyesi ve zenginliğe dayanıyor.
    Misafirliklerde saat bulunmadığı zaman akşamları sonu gelmez ziyaretler olabiliyor, gelir seviyemiz 40Bin USD olduğu zaman bakın bakalım bizler neler yazacağız davet saatlerine:-)
    Türkiye’den gidenlerin uyması ise kısmen para ile kısmen de kültürle ilintili. Herkesin saat 10’da evine çekildiği caddelerde tek başına çıkıp çok fazla gezemeyeceğinize göre ortama uymak zorunluluk haline geliyor.

  3. ıcah liamsi namarhak says:

    Amerika’da ki Tuhaflıklar

    Sevgili okurlarım, size tekrar ABD’den yazıyorum. Hatırlarsanız geçmişte de size ABD’deki gözlemlerimi aktararak kültürler arasındaki farklılıkları ortaya koymaya çalışıyordum. Bu defa aktaracaklarım, tuhafıma giden bazı davranışlardır. İşte bazı örnekler:
    Bill Clinton’un doğduğu kasaba olan Hot Springs’i dolaşıyoruz. Bu kasaba turistik bölge. Bir an bizdeki tatil beldelerine benzettim. Aileler hafta sonları bu kasabaya gelip dolaşırlar. Kaplıcaları ile meşhur olan bu kasabanın bir çok yerinde Clinton’u hatırlatan yazılar görürsünüz. Kaplıcaları içerisinde Türk hamamına da rastladık. Ocak ayı hava güneşli ancak soğuk. Amerikalılar kış aylarında dahi bizim gibi çok kalın giyinmezler. Biz üzerimizde kabanlarımız ve ellerimizde eldivenlerimiz ile Hot Springs’de gezinirken, kaldırımda üzerinde sadece kısacık bir şort ve askılı bir bluzu olan bayanın çocuk arabasını koşarak sürdüğünü gördük. Merak ettik ve gözetledik. Kadın hem spor yapıyor, hem de muhtemelen 1-2 ay önce doğmuş çocuğunun temiz hava almasını sağlıyor. Bu arada kulaklığı da takmış. Müzik eşliğinde koşuşturan bir bayan ve çocuk arabasında çığlık çığlığa ağlayan bir bebek.(!) Düşünün bu davranış Siirt ya da yine o bölgeler de bir yerde olsa, herhalde o bayan için hiç de aklı selim diye düşünülmez. Çevre tarafından uyarılır. Zaten bizim çocuklar soğuktan üşürler düşüncesi ile soğuk havalarda dışarı gezmeye götürme riskini birçok anne almak istemez!

    Bir gün akşam saatleri ve karanlıkta alış verişten geliyoruz. Bir mahallede yollarda olağanüstü sayıda polisler gördük. Yol güzergahları değiştirilerek akan trafiğe yol veriliyor. Yolda ilerlerken acaba ne oldu diye merak ettik. Baktık ki ileride bir kamyonet kaldırıma çıkmış. Ölü yaralı yok, çok basit bir kaza. Bu kadar basit bir kazada bile olağanüstü önlem almaları ve onlarca polisin seferber olmasının yani sıra, yine ne olur ne olmaz diye bekleyen itfaiyeyi tuhaf karşıladık.
    ABD’de toplu alış veriş merkezleri (mall) çok yaygın. Hemen her ilde onlarca var. Alış verişe gidiyorsunuz. Aniden bir anons duyuyorsunuz. Filan mağazada 1 saatliğine yüzde yetmiş indirim var. O mağaza anında dolup taşıyor. Kasa önlerinde herkes sırasını bekliyor ve kuyruklar uzayıp gidiyor. Fakat itişip kalkışmak ve izdiham yok. Bizde kuyruk da beklemeyi bilmeyen o kadar çok insan var ki… Ezilenler, kavga edenler ve bayılanlar varken, ABD’de çok kalabalık durumlarda bile bir düzen var, bu durum düzenli ve sabırlı olmalarının bir göstergesidir diye düşünüyorum. Bunun yanında da insanlar kasa önünde işlem yaparken o kadar yavaş hareket ederler ki barkot okuyucudan geçen malları izlerler, yavaş yavaş çekleri çantalarından çıkarır ve hiç acele etmeden yazarlar. Sırayı bekleyenler de sinirlenmezler.
    Kar yağmaya başlayınca, fırtına olunca yerel radyo ve televizyonlar anons üzerine anons yapıyorlar. Bu anonsları görünce telaşlandık. Koşup eve geldik. Bekliyoruz ki şimşekler çaksın, sular bodrumları bassın, sel caddeleri çaya dönüştürsün. Ama beklenen olmuyor. Bizim ülkemizde bunlar için anons filan yapılmaz. Kar yağar, seller akar, yollar kapanır ama ABD’liler gibi ne telaşlanırız ne de korkarız.

    Mağazaları gezerken reyonlardan koridora geçişte birisi ile yakın mesafede bulununca özür dilerler, bir rafa bakıldığında asla bir başkası o rafa bakmaz ve önünüzden geçmez. Önünüzden geçmesi gerekiyorsa mutlaka özür dilerler. Ya da kaza ile az bir temas olsa ve sizin dikkatsizliğinizden dahi olsa, ilk özür dileyen yine yabancılardır. Tuhafıma gidiyor sen karşındakine çarp, ama özrü karşıdaki söylesin (!).
    Yolda yürürken bir trafik polisi alkollü bir Amerikalı sürücüden alfabedeki harfleri saymasını istediğine kulak misafiri oldum. Ne tuhaf bir soru, hele bu soruyu ayık bir Amerikalıya sorsunlar, acaba kaçı alfabeyi doğru sayabilecek? Sahi bizde alfabeyi sırasıyla söyle diye polis sorarsa, acaba bizimle dalga mı geçiyor diye düşünmeyecek miyiz?
    Amerikalılar yalanı çok ayıplarlar ve yalan söyleyenleri sevmezler. Aleyhlerinde olsa dahi yalan söylemeyi beceremezler. Bu yüzden de alış verişlerde de safça davranırlar ve her söylenene inanır, güvenirler. Amerika’da yaşayan ancak kökeni diğer ülkelere ait vatandaşlar (İtalyan, Ortadoğu ülkeleri vb) esnaf ise, alış veriş yaparken mutlaka pazarlık payını unutmamalısınız.
    Velhasıl Amerika tuhaflıklar ülkesi desek yalan olmaz. Kültürlerimiz arasında o kadar farklılıklar mevcut ki, onlara çok doğal gelen bir davranış bizler tarafından yadırganıyor. Eminim ki aynı biçimde bizim yaptıklarımız da onlara tuhaf geliyor. Dünya küreselleştikçe, kültürler birbirinden etkilenecek ve tuhaflıklar azalacak, o zaman da bizler artık yazacak konu bulamayacağız.

    vallaha size çok kırıldım. önceki paylaşımımı sansürlemişiniz sevgili özge. yakıştıramadım. bana bu imkanı veren amerikanın sesi ve özge sine çok teşekür ediyorum. size mesleki hayatınızda başarılar dilerim saygı ve sevgilerimle…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Özge Övün Sert

Özge Övün Sert 2003'ten bu yana Amerika'nın Sesi'nde muhabirlik ve televizyon sunuculuğu yapıyor. M.Ü. İletişim Fakültesi mezunu. Atlantik'in öbür yakasından haber veren sunucu ABD'deki Türk toplumunun da aktif bir üyesi. Ayrıca büyük hayallerin küçük adımlarla gerçeğe dönüşebileceğine inanıyor.

Blog Yazarı ve Mesajı