Kanımı Donduran Gerçekler
Bundan yaklaşık bir buçuk ay önceydi. Japonya’da deprem yeni olmuştu. Televizyonlarda gördüğümüz dehşet manzaraları, gelen haberlerdeki ölü ve kayıp sayısı hepimizin kanını dondurmuştu. Öte yandan Orta Doğu’daki karışıklıklar, Libya’da iç savaşa dönen çatışmalar, her gün ölen yüzlerce kişi… Dünyanın öbür köşesinde olup bitenler, bireysel olarak ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyordu hepimize. Ama aynı günlerde, bir alışveriş merkezinde gördüğüm uzun sıra beni çok daha farklı düşüncelere sevk etti. Apple şirketi Ipad 2’yi o gün satışa çıkarmıştı ve bu sıra Ipad 2’nin ilk sahiplerinden biri olmak isteyen ve bunun için saatlerce beklemeye razı olan gençlerden oluşuyordu. Aslına bakarsanız aralarında orta yaş ve üstü kişiler de vardı. Ve düşündüm. Biz şanslı mıyız? Dünyada felaket ve savaşlarda ölenler ruhlarını, insanlıklarını ve hayatlarını bir sınavdan geçiriyorlardı. Ya biz? Bu kadar rahat bir yaşam sürerken, insanlığımızı sınavdan geçiriyor muyduk? Bu düşüncelerle alışveriş merkezinde gezerken, telefonuma bir mesaj düştü. Türkiye’deki bir arkadaşım Ipad 2’nin piyasaya çıktığını duymuş ve bana nasıl alabileceğini soruyordu. Kanım bir kez daha dondu.
Sadece Amerikalılar mı?
Amerika dünyanın en büyük tüketim toplumu. Son yaşanan krize rağmen dünyanın en büyük ekonomisi olma ünvanını elinde tutan Amerika’nın “süper gücü” büyük oranda iç tüketimden geliyor. Bir başka deyişle, Amerikan ekonomisini ayakta tutan şey, halkın yaptığı harcamalar. Bu harcamalar, ev ve otomobilden teknoloji ürünlerine, tekstil ve kıyafetten dışarıda yenilen yemeklere, yapılan tatillere ve daha birçok lüks sayılabilecek harcamalara kadar varabiliyor. Peki ama dünyanın en büyük ekonomisini çeviren ve bir anlamda dünyanın en refah ülkesinin var olmasını sağlayan bu tüketimi eleştirirken, dar gelirlilerin kol gezdiği, çoğu insanın karın tokluğuna çalıştığı bir ülkede, Türkiye’de yapılan “aşırı lüks” harcamalara ne demeli? Aşırı lüks diyorum çünkü gözlemim şudur ki, bazı harcamalar sadece Türkiye standartlarına göre değil, Amerikan standartlarına göre bile çok lüks sayılabilecek nitelikte. Sakın yanlış anlaşılmasın, parası olan insanların harcama yapmasına karşı değilim ya da paralarını nereye harcayacaklarına karışmak değil amacım. Ancak, aylık kazancının yarısından fazlasını bir Ipad 2’ye vermeyi göze alan insanların çokluğu beni inanılmaz şaşırtıyor. Düşünün, Amerika’da bile Ipad 2 kullanıcılarının sayısı sınırlı. Bunlar da genelde teknolojik gelişmelere meraklı insanlardan oluşuyor. Oysa Türkiye’de Ipad’inden Iphone’una, ve daha benim adını bile bilmediğim onlarca teknolojik alete öyle bir ilgi var ki, bir an acaba ben yanlış ülkede mi yaşıyorum diye düşünmüyor değilim 🙂
Sonuç: Tüketim Toplumu ….?
Uzun sözün özü şu, Amerikalıları fütursuzca para harcayan, dünyada onca aç ve fakiri düşünmeden her türlü lüks harcamayı yapabilen tam bir tüketim toplumu olarak eleştirirken, Türkiye’nin halini gözümün önüne getirdiğimde bir dengesizlik, bir ikilem görüyorum. Evet, Amerikalılar dünyanın geri kalanına göre çok daha rahat şartlarda yaşıyor ve çok daha fazla tüketiyor. Ama aynı zamanda Amerikalılar üretiyor. Amerikalılar, ortalama yıllık milli gelirlerini 45 bin doların üzerine çıkaran bir halk. Tükiye’nin kişi başına düşen yıllık milli geliri ise, Amerika’nın üçte biri. Gelin siz hesap edin gerisini.
Yazımı bitirmeden önce son bir not düşmek istiyorum. Türkiye’de birçok markanın ürünlerine koyduğu etiketleri gördükçe gözlerime inanamıyorum. Belki Ipad buna güzel bir örnek. Son modeli Türkiye’de bin 500 TL civarındayken, Amerika’da bunun yarı fiyatına, hatta daha altına almak mümkün. Nine West, Tommy Hilfiger, Nautica, GAP gibi Amerikan markalarının fiyatlarına hiç değinmek istemiyorum. Neredeyse Amerika’nın 10 katı fiyat etiketleriyle satılıyor. Bu fiyat farkını anlamak mümkün değil. Acaba, Türk hükümetinin uyguladığı vergiler mi buna neden, yoksa “Türk halkı her halukarda bu fiyatları ödeyip mallarımızı satın alıyor,” diyen Amerikalı şirket yöneticilerinin uyguladığı bir satış polikası mıdır bilinmez ama açıkcası her Türkiye’ye gidişimde bu fark benim canımı acıtıyor. Fiyat farkı ve o fiyatları ödeyen yurdum insanı… Türkiye’den sırf alışveriş için gelenler, hatta konferanslara ve resmi görüşmelere gelen heyetlerin kendilerini alışveriş merkezlerine atmalarını da bu durumda gayet rahat anlayabiliyorum.
Alışveriş ve Amerika bir başka yazı konusu. Gelecek haftalarda yine değineceğim bu konuya.
Kalın sağlıcakla,
Özge Övün Sert
3 responses to “Tüketim Toplumu Amerika?”
İlginç ve bence bir çok kişinin aklına takılan konuları işlemişsiniz.
Lüks konusuyla başlamak gerekirse ben hep lüks ile konforun birbirine karıştırıldığını düşünmüşümdür. Örneğin sunroof’lu bir Alman arabası lüks olarak değerlendirilirken sunrooflu bir Kore arabası aynı şekilde değerlendirilmiyor. Sonuçta sunroof lüks ise ikisinde de var ama algı aynı değil, o zaman arada bir fark olması lazım. Son zamanlardaki lüks algısı biraz da bu kafa karışıklığından ileri geliyor.
Özellikle teknolojik aletlere olan ilgi bence yeni, pratik ve hızlıya olan talepten kaynaklanıyor. Sonuçta IPad2 bir çok bilgisayarda hızlı ve pratik şekilde yapılamayan özellikleri pahalı bile olsa daha makul bir fiyata sunuyor.
Ünlü markaların burada daha pahalıya satılması konusu ise yine kanımca market penetration-pazar penetrasyonu (kusura bakmayın tam Türkçe’sini bulamadım) ve malların kolayca ulaşılabilen (commodity) olmamalarından kaynaklanıyor. AVM’ler açıldıkça sadece büyük şehirlerde satılan bazı markalar artık bir çok yerde satılmaya ve satışlar arttıkça fiyatlar da aşağıya çekilmeye başladı. Bu biraz da satış stratejisiyle ilgili, aynı karı örneğin aynı malı çok sayıda ucuza ya da az sayıda pahalıya satarak elde etmek mümkün. Ancak 45 bin USD gelir olayı bir çok şeyi kendiliğinden açıklıyor, daha çok paran varsa daha çok harcama yaparsın ve daha çok tüketim toplumu olursun.
Tüketim toplumu olmak toplumu sanal olarak balonlar yaratarak zenginleştirmediği sürece çok da kötü bir şey değil diye düşünüyorum. Hatta daha çok imkanımız olsa da daha çok tüketim toplumu olabilsek. Her tüketimin ardında bir üretim vardır ve kağıt üstünde zenginleşmiyorsanız bu üretim başka yerde yapılıyor da olsa mutlaka size bir takım faydalar sağlıyor demektir.
Tugsat bey,
Özellikle fiyat farkı konusuna getirdiğiniz açıklamalar için tesekkürler. Konuyu iyi bildiğiniz aşikar. Demek ki fiyatların düşmesi şu anki yüksek fiyatlarla yapılan alışverişlerin çokluğuna bağlı…. İnsanın içinden “bu ne yaman çelişki anne” diyesi geliyor 🙂
Tüketim toplumunun faydaları noktasında da aslında sizinle birleşiyorum. Ancak yine de yazımın başında da belirttiğim gibi bazı zamanlarda bu “fütursuzca alışveriş” kültürü beni üzüyor. Sadece dünyanın başka yerlerindeki insanların hayatlarını düşündüğümde, o an yaşamlarında ne kadar farklı sorunlarla uğraşmak zorunda kaldıklarını aklıma getirdiğimde maddiyata dayalı bu yaşam stili kanıma dokunuyor…. ya da donduruyor mu demeliyim 🙂
Yorumunuz icin tekrar teşekkürler…
Özge
sevgili özge yazını okudum. yine çok güzel bir konuyu işlemişiniz. on parmagınızda on marifet var gibi.
sizinde bildiginiz gibi. amerika bir tüketim toplumu. ve yarışa harcama yapıyorlar. gelirlerini acımasızca harcıyorlar. ve buda amerikanın bir motoru olarak karşımıza çıkıyor. amerikada insanların harcamaları bir gelenek hale gelmiş. amerikan toplumunu yöneten ve yönlendiren büyük ve küçük şirketler amerikan halkına harcamayı mükemmel bir şekilde empoze etmişler. elbette bu ekonomik üretimin mallarını nasıl satabileceginin bir parçası gibi görünüyor. ve şirketler her türlü aracı kullanarak bunu yapmakta haklılar.
ancak son kriz amerikaya ve özellikle başkan obamaya ve kongre üyelrine şunu ögretti. daha fazla toparlanma için nasıl önlemler ve uygulamalar yapabiliriz. sayın başkan obama nın yakın zamanda yaptıgı bir açıklama var. artık amerikaya ihracat yaparak ekonomilerini sürüdüren ülkelerin bundan vazgeçmeleri gerektinin altını. çizdi. bu açıklama benim için çok yararlı oldu. benim kendi düşüncelerimi
desdekleyen ve fırsat veren bir açıklama oldu. ve sayın başkan obama nın bir fanatikçisi haline getirdi adeta beni. kendimden söz etmeden çıkarak konumuza geri dönmek istiyorum. gelelim türkiyeye türkiye amerikanın orta boy bir modeli haline geliyor. insanlar kazandıkları parayı her istedigini alma şeklinde olmamamaktadır. bu konuda matemetik yetersiz kalır. ve evdeki hesap çarşıya uymaz. genelde insanlar kendileri açısından önemli olan harcama kalemlerine yönelik para harcamaktan hiç bir şekilde korkmuyorlar. her türlü harcama seçenegi kredi kartı,krediler vs gibi olanakları kullanarak
adeta gelecegini bankalar teslim etmekten hiç bir şekilde korkmuyorlar. harcamalarını yaparkende basit çin malları gibi seçeneklere degil markalara yöneliyorlar. ve karşımıza kalite tüketimi ortaya çıkıyor. türkiyede herkes hesabını genelde iyi yapıyorlar. hesabını iyi yapmayarak türketim yapanlara
şu ünlü sözü söylemek istiyorum. altta kalanın canı çıksın diyorum. türkiyedeki marka tüketimini devletimiz mercek altına almalı diyorum. sizinde bahsettiginiz gibi amerikada ucuz olan markaların türkiyede çok aşırı fiata satılmasını bende anlamakta zorlanıyorum. bunu nedenleri olarakta şunları söyleyebilirim. vergi,kira giderleri,personel masrafı, ve aşırı kar amacı güden esnaf olarak sıralayabiliriz. ama yinede türk halkı kaliteye önem veriyor buda üretimin kalite anlayışını tetikleyerek
önemli bir katkıda saglamaktadır. örnegin mavi jeans markası. bir kot pantolon 100 120 arası diger ürünleride çok aşırı pahalı. ve satış rakamlarıda hiç düşmüyor ve rekora koşuyorlar. buna birçok örnekte verebiliriz. türk ekonomisinin agırlıklı küçük orta boy işletmelerden oluşabilir. ama hepsi kendi alanında profesyonel firmalardan oluşmaktadır. konumuz amerika olunca şunuda belirtmeden geçemeyecegim. henüz amerikaya ihracatımız yeterli düzeyde degil. bunun birçok nedeni var . ve son günlerde bunu herkes konuşur oldu. yakın gelecekte türkiye bu sorunuda aşıp amerikan pazarına güvenli bir ortak ve müttefik olarak girecegine ben inanıyorum. güvensiz bir ortakdan daha iyidir türkiye
amerikan yetkililerinin verdigi demeçlerde bunun şifrelerini bulabilme olanagı var ve anlıyoruz.
bize bu imkanı veren amerikanın sesi ve özge sine çok teşekür ediyorum. blogunuzu merakla takip etmeyi sürdürecegim. son olarak amerika ve türkiye için şunu söylemek istiyorum. (iki cesur yürek)
saygı ve sevgilerimle.