Van depremi yeni yaşanmıştı. Aynı kabusu İzmit’te bizzat yaşayan bir kişi olarak okyanus ötesinden nasıl yardım edebileceğimi araştırıyordum. İşte o günlerde zamanını, gönlünü ve parasını insanlara yardım etmeye adamış bir grup Amerikalı Türk’ün kurduğu Turkish Philanthropy Vakfı’yla tanıştım. Tamamen Amerikan kanunları ve mantığıyla çalışan vakıf, sadece bu ülkedeki Türk toplumunu değil, Amerikalıları da Türkiye için yardıma çağıran ve topladığı bağışları anavatana gönderen ender kurumlardan biri.
Turkish Philanthropy Vakfı bir süre önce yeni bir Burs Fonu’nu başlattı. Bursa katılan bağışçılar, bir üniversite öğrencisinin öğrenimini tamamlamasına katkıda bulunabiliyor. Aslında Turkish Philanthropy Vakfı – TPV “community foundation” modelini uygulayan ilk Türk-Amerikan vakfı. Dünyada pek çok bağışçıya tek bir vakıf çatısı altında bağış yapma imkanı sağlayan bu modelin özünde Türk kültürünün yaygın geleneklerinden biri olan ‘imece’ usulü yatıyor. TPF modeli, mali durumları ne derece güçlü olursa olsun isteyen tüm bağışçıların Türkiye’ye yardım edebilmelerini sağlıyor. TPF, bir yandan Amerika’daki Türk toplumunun Türkiye’de faaliyet gösteren etkin sivil toplum kuruluşlarına ABD’deki vergi avantajlarından faydalanarak bağış yapmalarını sağlarken; diğer yandan da Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının ABD’de tanıtımına yardımcı oluyor, yani bir köprü görevi üsleniyor. Vakfa yapılan bağışlar direk TPF’e degil, Türkiye’deki bu sivil toplum kuruluşlarına gidiyor.
Turkish Philanthropy Vakfı’nın yönetim kurulu misyonunu, “Bağışçıların amaçlarıyla Türk ve Amerikan halklarının ihtiyaçlarının bir araya gelmesi” olarak belirlemiş. TPF bu amaç doğrultusunda kamu yararına ve sosyal değişimi tetikleyecek yenilikçi projelere destek vermeyi görev edinmiş. Olumlu sosyal değişime giden yolun basit veya tekil olmadığını belirten vakıf yöneticileri, toplumda değişimin sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel ve bireysel etkenler gibi birçok faktörün bir araya gelmesinden kaynaklandığının farkında. Bu nedenle de mevcut koşulları daha iyi anlamak ve yenilikçi yaklaşımlar üretebilmek için birlikte çalıştıkları sivil toplum kuruluşlarıyla yakın ilişkiler kuruyorlar. Bu kuruluşlar arasında kimler yok ki… Anadolu Kültür Vakfı, Anne Çocuk Eğitim Vakfı AÇEV’den Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne; Toplum Gönüllüleri Vakfı’ndan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’na kadar değişik yelpazeden sivil toplum kuruluşlarıyla çalışılıyor, onların hayata geçirdikleri programlara destek veriliyor.
Turkish Philanthropy’nin en önem verdiği konuların başında çocuk sağlığı ve eğitim geliyor. O nedenle vakfın bu konuda çalışan kuruluşlarla yakın teması var. Örneğin Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı (TAPV) ve Türkiye Görme Özürlüleri Kitaplığı ile ortak çalışmalar yürütmüşler. Aslına bakarsanız, Türkiye’de eğitim sisteminin tartışıldığı, yeni nesillerin nasıl yetiştirileceği konusunda hararetli atışmaların yaşandığı şu dönemde, hiçbir güdüme boyun eğmeyen bu tip kurumların varlığı ve çalışmaları daha da önem kazanıyor. Düşünebilen ve tartışabilen bir nesil yaratmanın yolu da buradan geçiyor.
Keşke her Türk genci, sosyal normlardan uzak, kendi doğrusunu bulabileceği ve yaratabileceği bir eğitim alma hakkına sahip olsa. Evrimin ve gelişimin temeli olan bu hak, maalesef dünyada çok az kişiye tanınıyor.