Gökkuşağı

Amerika’da “AY”ların Dili

Amerika’da her ay farklı konularda “ay”lar kutlanır. Tabii özel günler ve haftalar olduğunu da unutmamalı. Ama bugün konumuz Eylül ayı. Gelin Eylül ayına bakalım. Beyaz Saray’ın yaptığı yazılı açıklamalara göre, bu ay Ulusal Çocuk Obezitesiyle Mücadele Ayı. Başkan Obama geçtiğimiz günlerde bir kararname yayınladı ve 1970’lerden buyana Amerika’da obeziteyle mücadeleye verilen önemi vurguladı. Günümüzde ABD’de çocukların üçte birinin obez olduğunu hatırlatan Obama, bu durumun yalnızca çocukların sağlığını ve geleceğini değil, aynı zamanda hayat kalitesini etkilediğini belirtti. 6-19 yaş grubundaki çocukların yüzde 16’sı aşırı şişman veya obez. Eğer bu alanda çok ciddi bir ilerleme sağlanamazsa, 2000 yılında doğmuş çocukların üçte biri Tip-2 diyabet geliştirecek, yüzbinlerce çocuk, kalp hastalıklarına yakalanacak, yüksek tansiyon, kanser ve astımdan hayatı boyunca sıkıntı çekecek. Amerika’nın First Lady’si Michelle Obama da bu konuya büyük önem veriyor. Çocukların kilo almasını önlemek ve aşırı kilolarından kurtulmasını sağlamak amacıyla Michelle Obama “Let’s Move” adlı bir girişim başlattı, okul kafeteryalarında sağlıklı beslenmeden spor alışkanlığının yaygınlaşmasına kadar birçok konuda öncülük etti.

 

Hatta Beyaz Saray’ın bahçesinde taze sebze ve meyve yetiştirdiği bir de bahçe oluşturdu.

 

Sık sık bu bahçede çocuklarla biraraya gelen First Lady Michelle Obama, kimi zaman sebze meyve ekip topluyor, kimi zaman da egzersiz yapıyor. Michelle Obama’nın iki kızı da zayıf, kilo sorunları yok. Başkan Obama da ince. Ancak First Lady dikkat etmezse kilo almaya eğilimli, bu yüzden sağlıklı beslenmeye ve spor yapmaya özen gösteriyor.  LetsMove.com adlı internet sitesinden bu girişimle ilgili bilgi alabilir, çocukların nasıl sağlıklı beslenebileceğini ve spor alışkanlığını nasıl geliştirebileceklerini öğrenebilirsiniz.

 

Amerika’da Eylül ayı aynı zamanda Çocuk Kanserleriyle Mücadele Ayı. Bugün bu ülkede 15 yaşın alatındaki çocuklarda başlıca ölüm nedeni kanser. Çocuk kanser hastalarında ilk beş yıllık hayatta kalma oranı yüzde 80 yükselmesine ragmen, kanser çocuklarda son derece öldürücü olabiliyor. Başkan Obama açıklamasında Ulusal Kanser Enstitüsü’nün gece gündüz kansere çare bulmak için çalıştığını hatırlatarak Eylül ayında bu konuyu gündeme getirmek için birçok fırsat olacağını söyledi ve herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırdı. Eylül aynı zamanda yine Beyaz Saray kararnamesiyle ilan edilmiş olan Ulusal Rahim Kanseriyle Mücadele Ayı. Amerika’da en öldürücü kanser türlerinden biri rahim kanseri. Eylül’de Amerika’da aynı zamanda Ulusal Prostat Kanseriyle Mücadele Ayı. Prostat kanseri Amerika’da erkekler arasında kalp krizinden sonra ikinci büyük ölüm nedeni.

Eylül ayında ayrıca, Ulusal Kök Hücre Ayı, Ulusal Kolesterol Eğitim Ayı, Jinekolojik Kanser Bilinçlerdirme Ayı, Çocuk Göz Sağlığı ve Güvenliği Ayı, Ulusal Alkol ve Uyuşturucu Bağımlılığıyla Mücadele Ayı. Bir de Birleşmiş Milletler’ce ve Dünya Sağlık Örgütü’nce  ilan edilmiş günler var Eylül’de. 10 Eylül İntiharı Önleme Günü, 15 Eylül Dünya Lenfoma Bilinçlendirme Günü, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü, 28 Eylül de Dünya Kalp Günü. Tabii hepsi bunlarla sınırlı değil. Ama bence “google”a bakmakta yarar var, hepsini buraya sığdırmak zor!

İlgili linkler:

www.LetsMove.com

http://www.obesityinamerica.org/

http://aspe.hhs.gov/health/reports/child_obesity/

http://www.cancer.org/Cancer/OvarianCancer/OverviewGuide/ovarian-cancer-overview-survival-rates

http://www.cdc.gov/cancer/prostate/statistics/

11 Eylül: Ateş Düştüğü Yeri Yakar!

11 Eylül’ün 10’uncu yılında o güne geri dönüp yaşananları anmamak imkansız. Terörün insan hayatını ne kadar çok etkileyebileceğini gösterdi bize 11 Eylül’de New York ve Washington’a uçaklarla yapılan saldırılar, Pennsylvania’da teröristlerin elindeyken yolcuların yürekli mücadelesine rağmen düşmekten kurtulamayan uçak. Kendimizi o günden beri bir kez olsun tam anlamıyla güvende hissedemedik. Her an birsey olabilecekmiş gibi içimiz pırpır eder oldu. Uçakta, trende, otobüste, metroda, sokakta, alışverişte, gün batımını izlerken Potomac kıyısında ya da yağan yağmurun sesini dinlerken, kötü bir haber duyacakmışız telaşına kapıldık, kapılıyoruz zaman zaman. Sadece Amerika’da değil, dünyanın her yerinde güven konforumuzun sarsıldığını yaşayarak gördük. 11 Eylül öncesinin aksine çocuklarımızı okula yollarken “aman dikkat edin, grup halinde dolaşın, tenha yerlere gitmeyin” diye defalarca tembih etme ihtiyacı duyduk.  Çünkü çoğumuzun çocukları esmerdi, burada doğmuşlardı ama anneleri, babaları Türk’tü, yabancı oldukları anlaşılıyordu, belki Arap zannederler diye korktuk. Irklar, etnik kökenler, dinler arasındaki kesin çizgilerle bölünmüşlüğün acısını yaşadık. Başkan Obama’nın Beyaz Saray’a geldikten sonra verdiği bölünmüşlüğü giderme sözleriyle umutlandık. Uçak yolculuklarına çıkarken havaalanlarındauzun kuyruklarda bekleyip sıkı güvenlik taramalarından geçmeye alıştırdık kendimizi. Washington’da  Amerika’nın Sesi’nin de bulunduğu yapı gibi federal binalara giriş çıkışlar iyice sıkılaştı. Program konuklarımızı binaya sokarken kemerlerini çıkarmaları istendiğinde yüzümüz kızardı. Ama hepsi güvenlik içindi, sorgulamak anlamsızdı.

11 Eylül 2001’den, terör saldırılarından sekiz ay sonra New York’taydım.  İkiz Kuleler’in yerinde başka bir deyimle Ground Zero/Sıfır Noktası’nda kapkara bir boşluk vardı iç sızlatan. Kurgu bilim filmlerindeki uzaylı saldırılarında veya meteor yağmurlarında yeryüzünde açılan dev çukurlar gibiydi. Çevredeki binaların yüzleri kapkaraydı, camları kırık, içleri bomboş. Sokaklarda turistler vardı çok sayıda gördüklerini içine sindirmeye çalışan, resim çeken durmadan. İngilizce’nin yanında Çince, Lehçe, Rusça, Japonca gibi çok çeşitli dillerde fısıldaşıyordu herkes sanki  o çukurda yatan ölülere saygısızlık etmekten korkarak. Enkaz temizliğinin ardından bu kez yıkılanı yapma, ayakta kalanı onarma çabası içindeydi New Yorklular. Her yerde inşaat iskeleleri vardı. Sıfır Noktası’nın bir kenarında, kaldırımda bir anılar köşesi vardı. Seyyar satıcılar da tabii. 11 Eylül tişörtleri, şapkaları, resimleri satıyorlardı. Ama havada hüzün vardı, inanmazlık vardı olup bitenlere, umutla umutsuzluk birbirine karışmıştı. 11 Eylül saldırılarından bir yıl sonra New York hala kendine gelememişti özetle. 11 Eylül’ün birinci yıldönümünde Defne Halman’la konuşmuştuk o günün dehşetini. Sokaklarda çılgınca bir koşu tutturup, o sıralarda kreşte olan kızını aradığını anlatmıştı. İkiz Kuleler’e yakın bir binadaydı okul ve hemen boşaltılmış, çocuklar güvenli bir yere götürülmüştü. Ama o bunu bilmiyordu. Kendimi onun yerine koymuştum bir an. O bir an bile yetmişti dehşete kapılmama. Düşünün 3 binin üzerinde insan hayatını kaybetti, aralarında Amerika’da yaşayan Zühtü İbiş adlı bir Türk de vardı. Ölenlerin yakınları on yıldır kendilerine gelemedi, çoğunun hayatı bir noktada takıldı kaldı, her yıl yapılan anma törenleriyle bir kere değil, her yıl kaybettiler yakınlarını. Bu yıl ilk kez gazetelerde çıkan bazı yazılarda saldırılarda hayatını kaybedenlerin yakınları, “Bırakın acımızı kendi istediğimiz gibi yaşayalım,  kayıp şokunu atlatıp kabullenme aşamasına geçelim, hayatımıza devam edelim” diye haykırıyorlar. Onlar için de zor kuşkusuz.

New York’ta, Sıfır Noktası’nda bir an gözlerimi kapadım ve o gün televizyonlarda aynı anda izlediğimiz saldırı sonrası panik geçti gözlerimin önünden. Gri bir duman bulutunun içinde kimi yaralı, İkiz Kuleler’den uzaklaşmaya çalışan binlerçe kişi. Duman bulutu büyüyor, her yanı kaplıyor, sirenler çalıyor delicesine. Olup bitenin gerçekten yaşandığına inanmak zordu, hala da zor. Ben New York’u eski haliyle hatırlamak istiyorum!

 

Peki ya Pentagon saldırısı? Bir uçak da ABD Savunma Bakanlığı binasına çarpmıştı o dehşet verici günde. Unutuldu mu? Elbette hayır. Bugün Savunma Bakanlığı’nın bahçesinde ölenlerin anısına bir park var artık, üzerinde ölenlerin adları yazılı olan 189 bank, her bankın yanından sular akıyor. Huzur Parkı burası, ölenlerin yakınlarını bir nebze olsun rahatlatmak için.

Bugün Pentagon da çok sıkı güvenlik önlemleri uygulanan bir bölge. Dev binanın çevresinde yüksek duvarlar var artık. Metro yine buradan geçiyor ama eskiden otobüslerin merkezlerinden biri olan bu cıvıl cıvıl aktarma noktasında tam bir ciddiyet hakim, her yolcu biran önce metroya binip yoluna devam etme telaşında sanki. Pentagon’un dört bir yanındaki açık otopark yine dolu. Çünkü burası binlerce çalışanıyla küçük bir kent gibi. Birkaç mil ötedeki alışveriş merkezleri yine canlı, ekonomik krize rağmen müşterisi olmasa da ziyaretçisi bol. Hayat devam ediyor!

Ben diyorum ki, hayat devam etsin ama terörsüz, saldırısız etsin. Kimsenin canı yanmasın. Çünkü inanıyorum ki terörün hiçbir çeşidi hiçbir şekilde savunulamaz, haklı gösterilemez! 11 Eylül ateşi düştüğü yeri yakmakla kalmadı, dalga dalga yayılarak bütün dünyayı şu ya da bu şekilde etkiledi, hayatımızı, hayata bakışımızı tümüyle değiştirdi.

Fotoğraf Galerisi

 

Amerikan Üniversitelerine Akın Var!

Bu kez öğrencilerle ilgili bir konuya değinelim dedim. Son yıllarda Amerika’ya okumaya gelen öğrenci sayısında artış olduğunu görüyoruz. Türkiye’den gelen öğrenci sayısında da önemli oranda artış var. On yıl öncesine göre yüksek öğrenim için Amerikan üniversitelerini seçen yabancı öğrenci sayısında yüzde 26 oranında artış kaydedildi. 2009-2010 yılında Amerika’da üniversitede okuyan yabancı öğrenci sayısı 690 bindi. Amerika’ya en çok öğrenci gönderen ülke Çin. Sanmayın ki ilk 10’a giren ülkeler arasında Türkiye yok. Türkiye de listede ilk 10’da 10’uncu sırada.

Uluslararası Eğitim Enstitüsü’ne göre, Amerika’ya en çok üniversite öğrencisi gönderen ülkeler şunlar:
1-Çin 127.628 (%18)
2-Hindistan 104.897 (%15)
3-Güney Kore 72.153 (%10)
4-Kanada 28.145 (%4)
5-Tayvan 26.685 (%4)
6-Japonya 24.842 (%4)
7-Suudi Arabistan 15.810 (%2)
8-Meksika 13.450 (%2)
9-Vietnam 13.112 (%2)
10-Türkiye 12.397 (%2)

Washington Post gazetesinin dünkü “Metro” bölümünde yayınlanan habere göre, Virginia Üniversitesi’nde yabancı öğrenci artış oranı yüzde 44. Bu artışta, çocuklarının iyi eğitim veren Amerikan üniversitelerinde okumasını hayal eden ve geleceğini garantiye almak isteyen gelir düzeyi yüksek Asyalı ailelerin ilgisi kadar, Amerikan üniversitelerinin çeşitli ülkelerde öğrenci çekmek için yaptığı yoğun reklam kampanyalarının da büyük rolü olduğu bir gerçek. Örneğin Virginia Üniversitesi Çin’de yoğun bir tanıtım yapıyor. Bu yıl üniversiteye kaydolan yabancı öğrenciler bir yıl için yaklaşık 37 bin dolar ödüyor. Bu, sadece üniversite ücreti. Buna, yurt, kitap, yiyecek, ulaşım ve diğer masraflar da eklenince yılda yaklaşık 50 bin dolarlık bir fatura çıkıyor. Virginia Üniversitesi yetkilileri, yabancı öğrencilerin akademik başarıyı körüklediğine ve kampüsteki uluslararası ortama büyük katkıda bulunduğuna inanıyor. Çünkü yabancı öğrenciler genelde çok başarılı, not ortalaması yüksek ve motivasyonu güçlü gençler. Amerika’daki Türk öğrenciler de genelde sorumlu, çalışkan, çok başarılı öğrenciler. Bu ders yılında sadece Washington ve çevresindeki üniversitelerde 200’ün üzerinde Türk öğrenci eğitim görüyor.

Amerika’ya gelen yabancı öğrencilerin bir bölümü İngilizce bilerek geliyor ve sınavı geçerse bir sömestir veya bir yıl İngilizce okumadan doğrudan derslere başlayabiliyor. Ama genelde öğrenciler bir dönem İngilizce dersi alıp dil bilgisini güçlendirerek derslere başlamanın konuları anlamalarına ve derslerde aktif olmalarına yardım ettiğini düşünüyor. Yüksek lisans için gelen öğrencilerinse ileri düzeyde İngilizce bilmesi zorunlu.

Amerika’da okudunuz mu? Okumayı düşünüyor musunuz? Amerikan üniversiteleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Her zamanki gibi görüşlerinizi bekliyorum.

Aşağıdaki linklerdeki bilgilerin sizi ilgilendirebileceği düşüncesiyle:

http://www.iie.org/en

http://educationusa.state.gov/

http://fulbright.state.gov/

http://www.usa.gov/visitors/study.shtml

http://www.ets.org/toefl

http://travel.state.gov/visa/temp/types/types_1270.html

http://travel.state.gov/visa/visa_1750.html

http://nces.ed.gov/globallocator/