Gökkuşağı

Haberciliğin Altın Kuralı Doğruluk

Boston Maratonu sırasında yapılan saldırıdan sonra televizyonlara, gazetelere düşen kanlı görüntüler, yakınlarını kaybedenlerin acısı, yaralıların paramparça olan yaşamlarıyla ilgili bilgiler hafızalarımızda uzun süre yer edecek şekilde hayatımıza girerken, soruşturmayla ilgili haberler de günlerdir gündemimizden düşmüyor. Anlaşılan “Misha” faktörü dahil, daha uzunca bir süre de düşmeyecek. Boston saldırısıyla ilgili haberlerin sosyal medya kullanımını yeniden gündeme getirdiği de bir gerçek. Neden? Çünkü haberciler, sosyal medyada çıkar her haberi haber yapmaya kalktı ve bu da yanlış haberler yayılmasına neden oldu. “Bir saldırgan yakalandı” twiti, bir süre sonra yalanlandı.Bir değil, iki zanlı vardı çünkü. “Bir Suudi gözaltına alındı” haberi de doğru değildi. Böyle biri yakalanmamıştı. “İki zanlı da cihatçı örgütlerle bağlantılı” dendi ama bu da henüz doğrulanmış değil. Özetle sosyal medyada atılan mesajları ciddiye alan CNN ve Associated Press Haber Ajansı ve diğer yayın kuruluşları ciddi bir hataya düşmüş oldu. Neden? Çünkü haberciliğin altın kuralı gözardı edildi. Reyting telaşıyla alel acele haber vermek yerine doğru haber vermenin önemi bir bakıma hasıraltı edildi. Oysa haberi geç vermek, yanlış vermekten daha sağlıklı olmalı. Çünkü yanlış haber vermenin mazereti, bahanesi olamaz, olmamalı. Çünkü bu gayri ciddi bir habercilik anlayışına işaret eder ki, saygın haber kuruluşları bu tür tuzaklara düşmez, düşmemeli.

Oregon Üniversitesi’nden Profesör Scott Maier, yıllardır habercilik hatalarıyla ilgili araştırma yapıyor. Profesör Maier, Washington Post gazetesine, halkın haber hatalarını artık daha anlayışlı karşıladığını söylüyor. Profesöre göre yaptıkları kamuoyu araştırmaları, yayın kuruluşu özür dilediği sürece, halkın hataları büyütme eğiliminde olmadığını gösteriyor. “Herkes daha anlayışlı, muhabirlerin ve bağlı oldukları kuruluşların her zaman her haberi tümüyle doğru vermesinin zor olduğunu kabul ediyor” diyen Profesör Scott Maier, hata için özür dilenmediği zaman, halkın öfkelendiğini söylüyor. Bir iyi haber. Profesör Maier’e göre, halkın hafızası çok kalıcı değil, hatalı haberleri çabuk unutuyor. Yine de hatalı ve kötü habercilik, bütün medya kuruluşlarına kısa ve uzun dönemde zarar veriyor.

Washington’daki Gazetecilikte Kusursuzluk Projesi adlı sivil toplum kuruluşunun başkan yardımcısı Mark Jurkowitz, sosyal medyanın hayatımızın önemli bir parçası haline geldiği günümüzde, yanlış haberler gibi, düzeltmelerin de çabuk yayıldığını, bunun da gazetecilikte yeni bir dönem başlattığını söylüyor. Haberleri iki kaynaktan doğrulamayı beklemeden veren yayın kuruluşlarının, hatalı olduklarını anlayınca durumu hemen düzeltme imkanı olduğunu belirten Jurkowitz’e göre, bu da flaş haber vermeyi, haber doğru olmasa da, daha ön plana çıkarıyor.

Yine de şunu unutmamak gerekiyor ki, yanlış ve hatalı haber vermek mazur görülemez. Gazetecilikte, habercilikte okuldan başlayarak vurgulanan, işe her yeni başlayan muhabire öğretilen gerçek şudur: “Doğru haber vermek bir numaralı önceliktir.” Neden? Çünkü yanlış veya hatalı haber sadece haber kuruluşunun güvenilirliğine zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kamu güvenliğini tehlikeye düşürebileceği gibi, haberde adı geçen kişi veya kuruluşların da saygınlığına ve haklarına gölge düşürebilir. Amerika’nın sesi Türkçe Bölümü’nde de elbette Boston’la ilgili facebook ve twitter mesajlarını gördük, CNN’deki haberleri duyduk ama doğruluğundan emin olmadığımız için haberi, biraz geç kalmak pahasına, “Boston’dan çelişkili haberler geliyor” diye verdik. İlk haberlerin yanlış ve hatalı olduğu anlaşılınca da doğrusu derin bir nefes aldık.

Peki CNN’de hatalı haberi veren yılların televizyon habercisi John King, neler hissetti dersiniz? Washington’daki WTOP radyosuna konuşan ve kusursuz haberciliğiyle ünlenmiş olan King, “Çok zor anlar yaşadım, uykularım kaçtı” dedi. Olaydan ders aldığını belirten King, “30 yıldır habercilik yapıyorum. İki savaş izledim. Yüzlerce terör ve soruşturma olayı hakkında haber geçtim. Çok iyi bir sicilim var. Yine de bu olay son derece utanç verici. Böyle durumlarda kendinizden çok çalıştığınız kurumun saygınlığını düşünmek zorundasınız” diye konuştu.

Sonuçta yanlış haber için özür dilemek ve sosyal medyada aynı hızla doğru haberi yaymak elbette mümkün ama düzeltme yapmak, yapılan hatayı affettirmiyor. Yine de en azından herkes dersini alıyor. Özetle, habercilikte altın kuralın süratten çok “doğruluk” olduğunu unutmamak gerekir. Siz siz olun, her okuduğunuza, duyduğunuza hemen inanmayın en iyisi, bir hata payı bırakın!

First Lady Siyasi Konulara Yöneliyor

Başkan Obama Beyaz Saray’daki ikinci döneminde de Cumhuriyetçiler’in kontrolundaki Kongre’de bütçe, silah kontrolu ve göçmenlik reformu gibi önemli konularla boğuşurken, First Lady Michelle Obama’da da bir değişiklik olduğunu görmek mümkün. İlk dört yıl boyunca Beyaz Saray’ın bahçesinde sebze yetiştiren ve Amerikalı çocukları spora ve sağlıklı beslenmeye teşvik ederek “Let’s Move” adlı bir kampanya yürüten Michelle Obama’nın gündeminde artık daha sert silah yasaları çıkarılması gerektiği konusunda kamuoyunu ikna etme çalışmaları da yeralıyor. Michelle Obama, gençleri şiddetten uzak tutma konusuna da ağırlık vermeye kararlı görünüyor.

First Lady, Chicago’da, Belediye Başkanı ve Obama ailesinin yakın dostu Rahm Emmanuel’in düzenlediği etkinliğe katılarak da ilgisini gösterdi. Chicago’da geçen yıl 2,300’den fazla silahlı cinayet işlendi. Michelle Obama, bir parkta otururken üzerine ateş açılan bir grup genç arasında ölen 15 yaşındaki lise öğrencisi Hadiya Pendleton’ın ailesini Başkan Obama’nın Birliğin Durumu konuşmasını izlemeleri için Kongre’ye davet etmişti. Michelle Obama Chicagolu ve kentin sosyal durumuyla yakından ilgili. Gençlere yönelik şiddetin durmasını isterken, silah satışlarının sınırlandırılması gerektiğini de savunuyor. Böylece silahlı şiddete karşı bir kampanya yürüteceği anlaşılıyor.

Başkan Obama’nın First Lady’nin desteğine ihtiyacı olduğu bir gerçek. Çünkü Michelle Obama Amerikalılar tarafından çok seviliyor,halktan gördüğü destek oranı oldukça yüksek.  Yeni kamuoyu yoklamalarına göre, Michelle Obama’ya halk desteği oranı %63. Oysa şu anda Demokrat Başkan Obama’nın halktan gördüğü destek oranı %48. Cumhuriyetçiler arasında yapılan bir ankette bile Michelle Obama %36 oranında destek görüyor.  Cumhuriyetçiler’in Başkan’a desteğinin oranıysa hayli düşük, %12. Michelle Obama iyi bir hukukçu ve iç sorunları  yakından biliyor. Bu yüzden eğer iç siyasi konulara daha çok yönelmeye karar verirse,  eşine destek olacağına kuşku yok. Bakalım önümüzdeki günlerde Michelle Obama ne yönde ilerleyecek?

Peki, First Lady’nin siyasi konulara yönelme eğilimi neyin habercisi olabilir? Başkan Obama görev süresini tamamladıktan sonra Michelle Obama siyasete atılmayı düşünüyor olabilir mi? Neden olmasın? Şimdiden bu konuda tahminler var. Henüz erken belki tahminde bulunmak için, bu yüzden bekleyip göreceğiz.

Vermont Üniversitesi’nden Profesör Emily Bernard, “Michelle Obama: The First Lady in Photographs” adlı kitabın yazarı. Bernard, “Herkes Başkan’ın ikinci döneminde Michelle Obama’nın daha siyasi ve uluslararası konulara ağırlık vermesini bekliyor. Bense onun ülke içi sorunlardan vazgeçmesini hiç istemiyorum” diyor. Michelle Obama da zaten obeziteyle mücadeleden vazgeçmeye hiç de niyetli değil. Daha geçenlerde Nike’nin verdiği 50 milyon dolarlık destekle okullarda beden eğitimi derslerinin arttırılması için açtığı kampanyaya hız verdi. Özetle Michelle Obama herşeyden önce “Let’s Move” diyor.  Siz de spor yapmayı ve sağlıklı beslenmeyi ihmal etmeyin!

2 Nisan Dünya Otizm Günü

Amerika’da ve dünyada otizm vakaları artıyor. Amerika’da her 88 çocuktan biri, erkek çocukları arasında da her 56 çocuktan biri otizm tehdidiyle karşı karşıya. Otizmin dokunduğu herkes için bir umut ışığı olabileceğini düşünerek bugün bu konuda Amerika’daki çalışmalar hakkında bilgi veren bir Türk uzmanla yaptığımız söyleşiyi yeniden izlemenizi istiyorum. Toplumun otistik kişilere karşı tutumu ne? Otistik çocuklar ve aileleri için Amerika’da ne gibi hizmetler sunuluyor?  Otistiklerin toplum içinde yaşamlarını kolaylaştırmak, eğitimlerini, bakımlarını ve meslek sahibi olmalarını sağlamak için Amerika’da neler yapılıyor? Toplumun otistik kişilere karşı tutumu ne? Otistik çocuklar nasıl eğitiliyor, yetişkinler hangi mesleklerde çalışabiliyor? Bu soruları Washington yakınlarındaki Jane Salzano Otizm Merkezi Mesleki Eğitim Bölümü Direktörü Dide Çimen’e yönelttik. Dide Çimen Türkiye’de yetişmiş değerli bir genç uzman. Genç deyip geçmeyin, 15 yıla yakın deneyimi var mesleğinde. Beni kırmadı, sorularımı yanıtladı.

Otizmin Belirtileri

Dide Çimen’e göre, çocuklarda üç yaşına kadar otizm belirtileri görülüyor ve tanı konuyor. Otizm nörolojik bir hastalık ve tedavisi yok. Otizmin en yaygın belirtileri, sosyalleşmede bozukluk, göz teması kuramama, çevreye aşırı ilgisizlik, oyuncaklarla nasıl oynayacağını bilememe, kendisini ifade edememe gibi sorunlar.

Jane Salzano Otizm Merkezi’nin Çalışmaları

Jane Salzano Otizm Merkezi’nde çocuklarla bire bir ilgileniliyor, ihtiyaçları sağlanıyor, ailelere de otistik çocuklarına davranış yöntemleri öğretiliyor. 16 yaşından sonra da çocuklara ilgi alanlarına göre bir meslek öğretiliyor. Merkezin Mesleki Eğitim Bölümü Direktörü Dide Çimen, ofis işleri, fotoğrafçılık, bilgi işlem, grafikçilik, ressamlık gibi işler yapan, bu alanlarda beceri ve yetenekleri olan gençler yetiştirdiklerini anlatıyor.

Başkan Obama’dan Destek

Başkan Obama da bugün bir bildiri yayınlayarak, hergün milyonlarca aileyi etkileyen otizmle mücadelenin önemine dikkati çekti ve 2Nisan gününüAmerika’da da Dünya Otizmle Mücadele Günü ilan etti. 2014’ten başlayarak sağlık  sigortası veren şirketlerin kısaca ASD olarak da bilinen bu nörolojik bozukluğa sahip kişilere karşı ayrımcılık yapmasının yasaklanacağını hatırlatan Başkan Obama, otistik çocukların daha iyi eğitim alması için de çalışmaların yoğunlaştırılacağı konusunda söz verdi.

Eğer çevrenizde veya ailenizde otizmle karşılaşmadıysanız, bu konu da nereden çıktı diye diyebilirsiniz. Unutmayın, hastalık da sağlık da bizler için. Sizin veya bir yakınınızın otistik çocuğu olduğunu düşünün. Ya da gözlerinizi bir an kapatın ve yolunuzu bulmaya çalışın. Görmenin ne kadar büyük bir nimet olduğunu düşünmeyiz bile ama körlüğün ne kadar zor olduğunu anlamak için alim olmaya gerek yok. Aynı şekilde  bir sağlık sorunu yüzünden toplumdan dışlanmanın zorluğunu da ancak yaşayanlar bilir.  Benden size tavsiye, sağlığınızın ve sahip olduklarınızın tadını çıkarın.  Kanuni Sultan Süleyman bile ne güzel söylemiş: “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…” Dünya Otizm Günü’nde gelin, çevremize dikkatle bakalım ve otistik kardeşlerimize nasıl yardım edebileceğimizi düşünelim.

Sağlığınız iyi, sevginiz bol olsun..