Gökkuşağı

New York’tan First Lady Dedikodusu

New York’tan hep Birleşmiş Milletler haberleri okumak istemediğinizi düşünerek bu kez eşleriyle “Big Apple”a gelen First Lady’lerle ilgili dedikodu yapalım diyorum. Elbette “dedikodu” lafın gelişi, gerçekten olup bitenler var yine gündemimizde. Başkan Barack Obama’nın eşi Michelle Obama, 24 Eylül Salı günü 49 First Lady’yi Harlem’deki Stüdyo Müzesi’nde (Studio Museum) öğle yemeğinde ağırladı. Neden 49? Diğerleri gelemedi mi? Gelmedi mi? Yoksa çağrılmadılar mı? İşin bu tarafını bilmediğimi itiraf edeyim. Bence salon ancak o kadar konuğu ağırlayabilecek durumdaydı demek yalan olmaz. Ama merak etmeyin Türkiye’nin First Lady’si Hayrünnisa Gül davetliler arasındaydı. Yemeğe Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un eşiyle ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’ın eşi Jill Biden ve Dışişleri Bakanı John Kerry’nin eşi olan Heinz ketçap şirketinin sahibi Teresa Heinz Kerry de katıldı.

Yemek dedikodularına geçmeden önce, Harlem’deki Studio Museum nasıl bir yer sorusunu yanıtlayalım. Öyle ya, niye başka bir yer değil de Stüdyo Müzesi? Müzenin internet sayfasındaki tanıtım yazısında, buranın, uluslararası ve ulusal alanda ün yapmış siyah sanatçıların ve bu sanatçıları etkilemiş olanların kaynaştığı ve sergilendiği bir sanat merkezi olduğu vurgulanıyor. Bu da Amerika’nın ilk siyah başkanının eşi olan Michelle Obama’nın öğle yemeği için burayı seçmiş olmasını açıklıyor. Zaten konuşmasında da bunu gündeme getirdi Michelle Obama ve burayı siyah sanatçıların, siyah sanatının nabzının attığı yer olarak tanımladı. Müze 1968 yılında açılmış, 450 sanatçıdan 2 bin kadar sanat eserine evsahipliği yapıyor. Eserlerin en eskisi 1804 yılından, en yenisi ise bu yıla ait.

Amerikalı gazeteciler de magazine meraklı. Bazıları karşılama töreninden ilginç notlar aktarıyor. Örneğin Sudan First Lady’si resim çekildiği sırada Michelle Obama’nın elini sıkmış. Bosnalı First Lady, ABD First Lady’sinin sırtını sıvazlamış. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande’ın kız arkadaşı Michelle Obama’ya elbisesinin çok güzel olduğunu söylemiş. (Michelle Obama bu kez Caroline Herrara’nın tasarımı olan lacivert bedenli, beyaz robası mavi çiceklerle işli bir kokteyl kiyafetini tercih etti.) Aslında ikili arasındaki sohbet biraz uzun sürmüş medyada çıkan haberlere göre. Burada ilginç olan Hollande ile Fransa’nın First Lady’si konumundaki hayat arkadaşının evil olmaması. Bu yüzden Fransa’da “First Girlfriend” olarak tanımlanan Bayan Hollande, Michelle Obama’nın öğle yemeğine de bu sıfatla davet edilmiş. Estonya Cumhurbaşkanının eşi Michelle Obama’ya çok zayıf görüntüğünü söyleyerek gönlünü almış. Columbia’nın First Lady’si yemekte yeşil bir pantalon takımla katılmış. Amerikan medyası, yemeğe başı örtülü katılan tek First Lady’nin Michelle Obama’nın çok sıcak karşıladığına değindiği Hayrünnisa Gül olduğunu da gözden kaçırmamış. Panamalı, Kıbrıslı ve İtalyan First Lady’ler Michelle Obama’yı yanaklarından öpmüş. Pakistanlı First Lady, sadece elini sıkmış Bayan Obama’nın.

First Lady Michelle Obama yemek öncesi bazı lider eşleriyle müzede şu an açık olan sergileri gezdi. Bunlardan biri “Things in Themselves” adını taşıyor ve müzenin sürekli sanatçıları Steffani Jemison, Jennifer Packer and Cullen Washington Jr.’ın eserlerini sunuyor. Jemison’ın sergisi, sanatçının Harlem’deki stüdyosunun penceresinden izlediği Sandy Kasırgası’yla ilgili çizimler içeriyor. İkincisiyse Robert Pruitt’un “Calling…women” adlı sergisi.

Yemekte Michelle Obama 3 numaralı masada oturdu. Masada First Lady’ye BM Genel Sekreteri’nin eşi Ban Soon-Taek, Panama, Lübnan, Estonya, Türkiye, Namibya ve Peru cumhurbaşakanlarının eşleriyle Tongo Kraliçesi Tukuano Nanasipau eşlik etti.

Menüyü de gözden geçirelim. Pahalı lokantalardaki gurme isimlere biraz yabancı olduğum için yemeklerin adları veya tanımları tanıdık gelmeyebilir ama bu da First Lady menüsü ne yapalım! Yemekler, New York’un ünlü restoranlarından Red Rooster’dan. Restoranın ünlü şefi Marcus Samuelsson yine döktürmüş yemeğe katılanlara göre. Yemekten önce basın mensuplarına da yemeklerden örnekler tattırılmış küçük tabaklar içinde. Bütün Beyaz Saray muhabirleri ve diğer gazeteciler, sosyal medya sitelerinde bütün yemeklerin çok lezzetli olduğunu anlata anlata bitiremiyor. Ben onların yalancısıyım! Bir tür roka salatası (bu aralar Amerika’da çok sağlıklı olduğu için sıkça yenmeye başlayan bir salata türü), içinde bol yeşil salatanın yanında neler var neler, fırında elma, mısır ekmekçikleri, ceviz, sirkeli zeytinyağı. Ana yemek köri yapraklı karides ve balkabağı soslu pilav. (Tadını sormayın, hayatımda yemedim!) Tatlı olarak da muz farfesi ve bademli kurabiye. Ben olsam bana göre aşırı sağlıklı olan bu yemekten aç kalkacağım için hemen New York’taki 40 Türk lokantasından birinde soluğu alıp güzel bir kebap yerdim!

Yemekte bir konuşma yapmış Michelle Obama ve sanatçı arkadaşı Audra McDonald’ı takdim etmiş konuklarına. Grammy ödüllü şarkıcı da konuklar için birbirinden güzel parçalar söylemiş. Buarada konuklar Michelle Obama’yla el sıkışıp kameralara poz verirken salonda Mozart çalıyormuş.

Peki öğle yemeğinin konukları müzeden eli boş mu ayrılmışlar? Elbette hayır. Beyaz Saray’ın konukseverliğine yakışmazdı böyle birşey tabii. Konuklara hediye sepetleri verilmiş. Sepetlerin içinde de Beyaz Saray bahçesinde yetiştirilen ürünlerden örnekler varmış: Küçük bir kavanoz balyağı, iki kavanoz bal, limon çayı ve bir de yemek kitabı. Öğle yemeğinin şefi, Harlem’in ünlü restoranı Red Rooster’ın açşısı Marcus Samuelsson’ın “New American Table” adlı kitabı. Böylece New York’taki müzikli, sanatlı, sağlıklı menülü ve hediye sepetli yemek de her güzel şey gibi sona ermiş. Onlar ermiş bahtına, biz çıkalım kerevetine!

Kırmızı Çizgiler ve Savaş Yorgunluğu

Washington bir ikilem içinde mi? Başkan ve yönetimi Kongre’yi Suriye’ye karşı askeri bir adım atmaya ikna etme turları yaparken, Kongre’nin önde gelen isimleri de sınırlı ve ölçülü bir saldırıya olumlu baktıklarını açıklarken, sade vatandaş, Irak ve Afganistan savaşlarının yorgunluğunu, bezginliğini ve kayıplarının acısını yaşıyor. Başkan Obama’nın Amerikan halkını nasıl ikna edeceği veya ikna etmeyi başarıp başaramayacağı büyük bir soru işareti. Savaş sınırlı da olsa, tek bir Amerikan askeri Suriye toplanlarına ayak basmasa da, yine kayıplar, acılar yaşanabilir ve son yıllarda zaten ekonomik krizin sancılarını çok ağır hisseden, evlerini, işlerini kaybeden Amerikalılar için bütçelerini denkleştirmek daha da zorlaşabilir. Üstelik federal bütçe de yeni sıkıntılara gebe. Cumhuriyetçi Kongre üyeleri borç tavanının yükseltilmesine yine karşı çıkacaklarını gizlemiyor. Bu da federal hükümeti yeniden kapanmanın eşiğine getirebilir, Amerika’yı borçlarını ödeyemez duruma düşürebilir. Yani bu yılın başında yaşanan sıkıntılar yeniden hortlayabilir.

Gelelim halkın görüşlerine. Washington Post gazetesiyle ABC televizyonunun yeni bir kamuoyu yoklamasına göre, görüşü sorulan Amerikalılar’ın %59’u Suriye hükümetine karşı füze saldırısı yapılmasına karşı, % 36’sıysa olası bir saldırıya destek veriyor. Anketörler Amerikalılar’a, İngiltere ve Fransa gibi müttefik ülkelerin de katılması durumunda saldırıya destek verip vermeyeceklerini de sordu. “Müttefik desteği olursa Suriye’ye karşı sınırlı bir saldırıya evet derim” diyenlerin oranı %46. Yani, böyle bir durumda askeri operasyona karşı çıkanların oranı yüzde 10 artarak, %36’dan 46’ya yükseliyor.

Washington’daki PEW Araştırma Merkezi de bir anket yapmış aynı konuda. Bu anketin sonuçlarına göre, halkın %48’i operasyona karşı, %29’u müdahaleden yana. Halkın korkusu, hava saldırılarının Amerikan aleyhtarlığını körüklemesi ve Amerika’ya karşı terör saldırılarına yolaçması. Ankete katılanların %61’i, Amerika’nın sınırlı ve ölçülü harekattan bahsetse de Suriye’ye uzun dönemli bir taahhütte bulunmak zorunda kalacağından kaygı duyuyor.

Kongre’nin tutumuna bakalım kısaca. Başkan Obama toplam 16 Kongre üyesiyle görüştü Beyaz Saray’da geçtiğimiz günlerde ve onların desteğini aldı. Hem Cumhuriyetçiler’in hem de Demokratlar’ın desteğini alması Obama için önemli bir başarı. Başkan Obama “Suriye’nin Irak veya Afganistan olmadığını biliyoruz. Bu ölçülü ve sınırlı bir müdahale olacak ve orada kalmayacağız” diye güvence verdi Kongre üyelerine. Obama “hem Suriye’ye hem de uluslararası kurallara uymayan veya uymamayı düşünen ülkelere, bunun bir bedeli olacağını göstermek istiyoruz” dedi. Amerikan Kongresi’nin Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili liderleri de Başkan Barack Obama’ya Suriye’ye askeri müdahale yetkisi veren karar tasarısını oylama yapıldığı zaman destekleyeceklerini açıkladı. Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi John Boehner, Amerika’nın Suriye devlet başkanı Beşar Esat’ı durdurma yeteneğine sahip olduğunu ve kimyasal silah kullanımına izin verilmeyeceği yolunda diğer ülkelere uyarı göndermesi gerektiğini söyledi. Boehner, Obama’ya Kongre’nin onayını almak istemesi nedeniyle teşekkür etti ve Suriye harekatına onay vereceğini açıkladı, diğer Kongre üyelerinden de destek istedi. Temsilciler Meclisindeki Demokratlar’ın lideri Nancy Pelosi de Suriye’nin kimyasal silah kullanmasının uygar dünyayla bağdaşmadığını ve Amerika’nın bir karşılık vermesi gerektiğini belirtti. Senato İstihbarat Komisyonu Başkanı Demokrat Diane Feinstein da Başkan’ın kararını desteklediğini söyledi. Aynı şekilde Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonunun en kıdemli üyesi Eliot Engel da kimyasal silah kullanımını “savaş suçu” olarak niteledi ve Obama’ya destek vereceğini açıkladı.

Bu durumda ne olur? Amerikan Kongresi beş haftalık yaz tatilinden 9 Eylül Pazartesi günü dönüyor. Başkan Obama da G-20 Zirvesi için Rusya’nın St. Petersburg kentine gitti. G-20 zirvesi sırasında Obama katılıımcı ülkelerden destek arayacak. Ancak Rusya’nın Suriye’ye müdahaleye karşı çıktığı biliniyor. Şimdilik en azından Başkan Rusya’dan, Kongre de tatilden dönünceye ve kendisine yetki verinceye kadar Amerika’nın harekete geçmesi beklenmiyor diyebiliriz.

Buarada yine düzeninin bozulacağını ve ekonomik sıkıntılarının artacağını düşünen Amerikan halkı da haksız değil. Çünkü ekonomiyle ilgili son veriler bir düzelmeye işaret etse de ekonomik iyileşme istenen düzeye hala gelemedi. Bakalım ne olacak? Yine klasik bir cümle kuralım ve “bekleyip görmekten başka çaremiz yok” diyelim en iyisi. Buarada Martin Luther King gibi benim de bir hayalim var: Barış içinde bir dünya…