IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın hakkındaki suçlamalar üzerine istifa etmesi sonrasında bu görevi kimin üstleneceği sorusu “eski dünya” liderleri ile yeni düzenin yıldızları arasında bir çeşit diplomatik “meydan muharebesine” neden oldu.
1946 yılında kuruluşundan bu yana Uluslararası Para Fonu (IMF) başkanlığına bir Avrupalının seçilmesi yazıya dökülmemiş bir centilmenlik anlaşmasının parçası. Bu anlaşma usülünce Dünya Bankası Başkanlığına da bir Amerikalı getiriliyor.
Ama Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve gruba son eklenen Güney Afrika (İngilizce adlarının başharfleriyle BRICS) artık bu düzenin pek de centilmence olmadığını açık açık dile getiriyor. “Ekonomide yeni güç biziz, artık bizim sözümüz ağırlık taşımalı,” diyor.
Avrupalıların sıkı sıkıya eski pozisyonlarını korumaya çalışması ise, tıpkı Ortadoğu ülkelerinde yaşanan Arap Baharı gibi, küresel ekonomide de “BRICS baharının” filizlerilerini güçlendiriyor.
Haksızlığa uğradığını düşünen BRICS üyeleri pankartlar açıp, yumruklarını sıkıp, sloganlar atıp duruma isyan etmiyor ama adaylığını resmen açıklayan Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde etrafında “tek ses-tek yürek” olan Avrupa’ya daha önce verdiği sözü hatırlatıyor.
2007 yılında Dominique Strauss-Kahn’ın IMF başkanlığına seçilmesi sırasında Avrupa ülkeleri üstü kapalı da olsa “Eh artık bu son, bir daha IMF’nin başına Avrupalı bir ismin gelmesi konusunda ısrarcı olmayacağız” vaadinde bulunmuşlardı.
BRICS üyeleri de şimdi bu centilmence verilmiş vaadi diplomatik yolla hatırlatıyor.
Bunun için de IMF’deki BRICS direktörleri daha önce hiç yapmadıkları biçimde ortak bir açıklama yayınlayıp “Bakın daha önce Strauss-Kahn’ın son Avrupalı başkan olacağını söylemiştiniz, ama şimdi hepiniz yine bir Avrupalının başkan seçilmesi için açıklamalar yapıyorsunuz. Milliyetine göre başkan seçmek fonun meşruluğunu zayıflatıyor,” uyarısında bulunuyor.
Altı maddelik isyan mektubunda IMF başkanlık seçimlerinin, siyaset diliyle yazarsam “adil ve serbest bir ortamda” yapılması çağrısı da yer alıyor.
Yani bir anlamda BRICS, “Beyler, yeter ama artık, ayıp oluyor!” uyarısı yapıyor.
Amerika ise bu iki hat arasında “kırmızı çizgilere basmamak” için çok dikkatli davranmaya çalışıyor.
Son yıllarda, IMF’de gelişmekte olan ülkelere daha fazla temsil ve oy hakkı verilmesi için büyük destek veren Amerika şimdi ne eski dostlarını kırmak istiyor, ne de ekonomik olarak giderek daha sıkı bağlar kurduğu yeni iş arkadaşlarını…
Ortadoğu’daki halk hareketlerinin ilk günlerinde olduğu gibi Amerika, bu işi, doğrudan ağırlığını koymadan, ilgili taraflar kendi aralarında halletsin istiyor.
Onun için de Maliye Bakanı Tim Geithner, hem Lagarde hem de Meksika Merkez Bankası Başkanı Agustin Carstens için “ikisi de güçlü aday” diyerek şimdiden ibreyi herhangi bir aday lehine oynatmaktan kaçınıyor.
Ama IMF başkanlığı BRICS ülkelerinin çektiği ilk isyan bayrağı değil.
Geçen ayın ortalarında Çin’in turistik Boao Adası’nda üçüncü liderler zirvesini yapan BRICS ülkeleri burada da mevcut düzenin artık devam ettirilemez olduğunu açıklamışlardı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü’ndeki idari yapılanmanın yeni yükselen güçleri daha iyi temsil etmesi gerektiği, zirveden çıkan ortak açıklamanın ilk maddeleri arasındaydı.
Daha da önemlisi açıklamada uluslararası rezerv sisteminin değişmesi isteği yer alıyordu. IMF’nin yardım fonlarındaki döviz sepetinin kendi paralarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi de bir başka dikkate değer öneriydi.
Amerikan Doları’nın egemenliğine meydan okuyan BRICS’in bu doğrultudaki ilk somut adımı da artık üye ülkelerin kalkınma bankalarının birbirlerine Dolar üzerinden değil de BRICS para birimleri üzerinden kredi vermesi yönündeki anlaşması oldu.
BRICS Arap halkları gibi üç-beş ay içinde mevcut düzeni değiştiremeyebilir, hatta büyük ihtimalle bu sefer IMF başkanlığı konusunda istediğini alamayabilir ama üye ülkeler arasındaki çıkar birliğini tam olarak oluşturduğunda arzuladığı yeni dünya düzenine birkaç adım birden yaklaşmış olacak.
Tabii eğer yüksek enflasyonve aşırı hızlı büyümeden kaynaklanan sorunları kendi içlerinde sosyal patlamalara dönüşmezse…