Apple şirketinin kurucusu ve eski yöneticisi Steve Jobs’un ölüm haberi tüm dünyaya neredeyse ışık hızıyla yayıldı. Facebook ve twitter’da sayısız R.I.P (Huzur içinde yat) mesajları dolaşırken, yayına her an hazır tutulan “Steve Jobs’ın Hayatı” konulu televizyon programları da ekranları doldurdu.
Steve Jobs bu kez ameliyat masasında değil de dünya kamuoyu önünde mercek altına alındı, Jobs’ı Jobs yapan her doku, her hücre tek tek incelendi.
Biraz merak, biraz gıpta ve biraz hayranlıkla didik didik edilen hayattan Suriyeli bir babadan olma ve Anadolulu Ermeni bir aile tarafından evlatlık edinilme gibi daha önce sadece küçük bir grubun bildiği detaylar da çıktı ortaya.
Bu kadar yoğun bilgi yüklemesi sırasında benim en çok ilgimi çeken eski Apple CEO’su John Sculley’le yapılan söyleşi* oldu.
Pepsi Co’nun yöneticisi iken Jobs tarafından “Ömrünün geri kalanını şekerli su satmakla mı geçirmek istiyorsun yoksa dünyanın gidişini değiştirecek bir sektörde çalışarak mı?” sorusuyla Apple’a transfer edilen Sculley, eski iş arkadaşının başarısının sırrını anlatıyor bu söyleşide.
Aslında Sculley ile Jobs’ın yolları yıllar önce ayrılmış. Eski Pepsi yöneticisi ,Apple’ın başına geçtikten iki yıl sonra Steve Jobs’ı Apple’dan uzaklaştırınca düşmanlık girmiş araya. Jobs “daha da” konuşmamış Sculley’le. Ama Sculley bu ezeli düşmanlığa rağmen, Jobs’un hakkını teslim ediyor söyleşide.
Sculley’e göre Jobs’ın başarısının sırrı birkaç noktada saklı.
Bunlardan birisi Steve Jobs’ın herşeyden çok tasarıma verdiği önem. Bu konudaki hassasiyeti, onu bilgisayarlarını kurgulamadan önce, İtalyan otomobillerinin tasarımlarını yakından incelemeye itmiş.
Bir başka unsur ise vizyon sahibi olmak. Steve Jobs’ın bilgisayarları sadece bir araç değil de dünyayı değiştirecek bir gelişme olarak görmesi bu vizyonun kendini dışa vurduğu alanlardan biri. Sculley’e göre Jobs bilgisayarları “insan aklının bisikleti” olarak görmüş başından beri.
Jobs’un diğer başarı sırları ise öyle pazarlama tekniği olarak kullanılan “focus” gruplarına fazla güvenmemesi. Bir grup deneğe hesap makinesi verip, bundan bilgisayarın hayatlarını nasıl değiştirebileceğine dair çıkarımlar yapmalarını beklemenin haksızlık olduğuna da inanırmış Jobs.
Ama bunun yanında tasarladığı her şeyde aklında tuttuğu tek unsur tüketicinin bu yeni ürünle nasıl bir deneyim yaşayacağı sorusuymuş. Bu nedenle de tasarımda hep tüketicinin en rahat kullanabileceği ürünleri ortaya çıkarmak olmuş ön planda olmuş, Jobs için.
Jobs’ın yönetici olarak öne çıkan özelliklerinden birisi de her zaman alanının en iyileriyle çalışmayı tercih etmiş olması. En iyi tasarımcılar, yöneticiler, yazılımcılarla çalışmayı seçmiş Jobs. Bir de vasat işi geri çevirmekten hiç kaçınmamış. Örneğin, 36 saatlik yoğun bir çalışma sonrasında ortaya çıkardığı yazılımı odasına getiren programcıya Jobs, “Bu yapabileceğinin en iyisi mi?” diye sorduğunda yazılımcı “Belki değil, ama bu haliyle de olabilecek durumda” dediğinde, programı çöpe atıp, “Yapabileceğinin en iyisini buraya getir” diyebilmiş.
Jobs’ın başarı metotlarından birisi de minimalist yaklaşımı olmuş. Bir keresinde Jobs’ın evine giden Sculley, sadece bir Einstein tablosu, bir lamba ve bir de yatakla karşılaşmış. Sculley bu en sade halde yaşama özelliğinin Jobs’ın tasarımlarında büyük etkisi olduğunu düşünüyor.
Mükemmeliyetçilik ve en ufak detay üzerinde bile uzun zaman harcayabilme, başarı formülünde yer alan diğer unsular. Ama bu zaman zaman Jobs’ı çalışılması zor insanlardan biri de yapmamış değil.
1976 yılında aile evinin garajından yola çıkan, bilgisayar tasarımları için İtalyan otomobillerinden feyz almaya çalışan, tüketicinin isteklerini ön planda tutan, en iyilerle çalışmayı tercih eden ve mükemmeliyetçiliği doğasında taşıyan Jobs’ın kişisel başarısı bu haliyle de dünyanın gidişatını değiştirecek yeni bir rotayı çizmeye yetmiş.
*Söyleşiyi üşenmez de okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.