Başkan Barack Obama, Amerika’nın, emlak krizinin tetiklediği “Büyük Resesyon”dan çıkması için bugüne kadar yüz milyarlarca dolarlık teşvik paketleri dahil bir dizi yönteme başvurdu. Obama’nın resesyondan çıkış reçetelerinden biri de ihracatı artırmaktı. Bu yüzden Başkan, beş yılda Amerika’nın ihracatını iki katına çıkarma hedefini seçti. Panama, Güney Kore ve Kolombiya ile imzalanan ve büyük pazarlıklar sonrasında Kongre’den onay alan serbest ticaret anlaşmaları, Çin ile yapılan sıkı müzakereler, farklı bakanlıklara bağlı ticaret ve ekonomiyle ilgili birimleri tek bir çatı altında toplama girişimi hep bu hedef doğrultusunda atılan adımlardı.
Amerika’nın ihracatı geliştirme hedefi Türkiye’nin de bu ülkeyle daha fazla ticaret yapma isteğiyle örtüşüyor. Bu yüzden de son iki yıldır, ticaret hacmi 16 milyar Dolar’dan 20 milyar Dolar’a kadar çıktı. Ama her iki taraf da hala ekonomik ve ticari ilişkilerin askeri ve siyasi alandaki işbirliğinin gerisinde kalmasından şikayetçi. Hele ki Türk tarafı ticaret hacmi büyüse de bunun dengeli biçimde artmamasından, terazinin kefesinin hep Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı ihracatın fazlalığıyla ağır basmasından şikayetçi.
Peki Türkiye neden Amerika’ya istediği oranda ihracat yapamıyor? Amerika Ticaret Odası’nın Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Peter Rashish’e göre bunu birkaç faktöre bağlamak mümkün.
Bunlardan ilki, Türkiye’nin bugüne kadar ilgisini daha çok kendi coğrafyasına yakın olan yerlere, özellikle de Avrupa’ya yoğunlaştırmasından kaynaklanıyor. Gerçi aynı durum Amerika için de geçerli… Amerika da bunca yıldır hep Çin, Brezilya, Hindistan odaklı kaldı.
Rashish’e göre son zamanlarda artık bu durum değişiyor, her iki taraf da açıkçası artık birbirinin radarına girmiş durumda.
Ama, karşılıklı olarak iki tarafın birbirinin farkında olması, karşı tarafı daha iyi algılaması işin daha başı. Zira, Türk firmalarının bugüne kadar hep başka pazarlara odaklanmaları yüzünden isimleri, markaları ve ürünleri Amerika’da tanınmıyor, bilinmiyor.
Amerika’nın büyük bir pazar olması beraberinde büyük fırsatlar kadar büyük yatırımları da gerektiriyor. Rekabetin çok güçlü olduğu bu ülkede kar marjları düşük olduğundan büyük yatırımlar büyük riskleri de getiriyor.
Peter Rashish, “Amerika’daki potansiyeli kullanabilmek için Türk şirketlerinin lojistik merkezler kurmaları, deneyimli uzmanlardan yararlanmaları gerekli,” diyor.
Özetle, Türk firmalarının coğrafi uzaklığı göze alsalar bile, büyük yatırımları, geniş çaplı tanıtım ve reklam kampanyalarını da göze almaları gerekiyor.
Aslında Türk işadamları son zamanlarda son derece iyi bir stratejik açılımla, Amerika’yı ülke bazında değil, eyalet bazında “arşınlıyor”. İş heyetleri, belirli eyaletlerdeki kardeş şehirleri ziyaret ederek hem kendilerini tanıtıyor, hem de ziyarete geldikleri şehirleri tanıyor. Hatta Kızılderili kabileleriyle bile iş yapmanın yollarını arıyor.
Ama Türk işadamlarının yine de asıl arzuladıkları Amerika ile adı öyle konmasa da serbest ticaret anlaşması imzalamak.
Buna Washington henüz yanıt vermiş veya bu alanda girişim başlatmış değil, ancak bu konuda herhangi bir ilerleme olmadan önce Amerika’nın Türkiye’de daha fazla yasal öngörülebilirlik, daha fazla şeffaflık ve özellikle de telif haklarında hala yaşanan pürüzlerin giderildiğini görmek isteyeceği rahatlıkla söylenebilir.
3 responses to “Türkiye Neden ABD’ye Mal Satamıyor!”
Aslında küçük çaplı birşeyler var, ama çapı büyümüyor. Mesela “helal gıda” sektöründe Türkiye atılım yapabillir. Haribo dediğimiz jelatin şekerlemelerin Amerika’da satılan iki türü Türkiye’de üretiliyor. Gold Bears ve Raspberries paketleri Türkiye’deki Haribo fabrikasından gönderiliyor. Nedeni içeriğinde sığır jelatini olması. Diğer ürünler domuz jelatininden yapılıyor. Sonuçta Haribo Almanya’da doğmuş bir şirket. Amerika’da satışa sunduğu iki ürününü Türkiye’de yaptırıyor. Yani işin içinde yabancı sermaye olması bile Türkiye’nin Amerika’ya ticaretini etkilememeli. Müşteri kitlesini iyi seçmek lazım. Amerika’da da çocuklarına domuz yedirmeyen anne-babalar var. 6 milyonluk bir müslüman kitle, onun dışında çok dindar olmayan ya da yediklerinin illa ki koşer olmasa da domuz olmamasına dikkat eden ciddi bir Yahudi nüfus var. Türkiye’deki helal gıda sektörü bu kitleleri hedef alabilir.
Bahsettiginiz pazar, Amerika’da is yapmak isteyen Turk firmaları icin gercekten yeni fırsatlar sunabilir..
Good tema