Japonya Dünya Ekonomisini Kaç Richter Ölçeğinde Sarsar?

Posted March 17th, 2011 at 12:51 pm (UTC-5)
Leave a comment

Japonya’daki üçlü felaketin insani boyutları henüz tam ortaya çıkmadı. Enkaz altında kalanların hepsi çıkarılamadı, dalgalara kapılanların tamamı kıyıya vurmadı. Fukuşima’yı kontrol altına alma çabaları henüz başarıya ulaşmadı.




Japonya bu felaketler karşısında dirayetini kaybetmemeye çalışırken, piyasalar girdikleri panik halinden çıkma konusunda aynı beceriyi henüz gösterebilmiş değil.

Yatırımcıların bu panik hali Citigroup’un baş ekonomisti Willem Buiter’ı etkilemiş olmalı ki deneyimli uzman Bloomberg televizyonuna verdiği demeçte “Piyasalar korkak, hep en kötü senaryoları düşünüyor,” yorumunda bulundu.

G7 bakanları mali açıdan artan radyasyon seviyesi kadar “toksik” risk taşıyan Yen’deki sağlıksız yükselişi durdurmak üzere piyasalara ortak müdahale kararı aldılar. Belki bu önlem piyasaların “panik-ataklarını” atlatmasında etkili olabilir.

Bu arada serinkanlı görüşleri olanlar da yok değil. Örneğin IHS Global Insight’ın baş ekonomisti Nariman Behravesh, 16 Mart tarihinde yayınladığı değerlendirmeye Katrina fırtınası ve Kobe depreminden alınan dersleri de katarak bu tür felaketlerin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisinin en fazla bir ya da iki çeyrek boyunca süreceğini açıkladı. Ekonomi uzmanı o yüzden de Japonya’nın büyüme hızı tahminini %0.5 oranında düşürdü. IHS Global Insight uzmanı, bu zorlu geçecek bir- iki çeyrek sonrasında ise yeniden imar çalışmalarıyla Japon ekonomisinin tekrar canlanacağı öngörüsünde de bulundu.
Bu serinkanlı yaklaşımın arkasında Sendai bölgesinin Japon endüstrisinin kalbi olmaması ve enerji kaynaklarının sadece %10 düzeyinde kayba uğraması olguları var.

Ulusal Avustralya Üniversitesi’nin Doğu Asya Ekonomik Araştırmalar Merkezi Başkanı Peter Drysdale de Sendai bölgesinin Japonya’nın milli gelirinin sadece %2’sini temsil ettiğini söyleyerek, Fukuşima reaktörüne su taşıyan helikopterler gibi yatırımcıların içine su serpmeye çalıştı.
Panik içindeki yatırımcıların içine su serpecek diğer faktörleri ise uzmanlar şöyle sıralıyor:

-Hani her işte bir hayır vardır derler ya, o hesap, Japonya’nın artık ekonomik liderlik sıralamasında ikinciliği Çin’e kaptırmış olması
– Japonya’da ilk zamanlarda görülecek yavaşlamanın enerji talebini azaltacağı
– Otomobil, çelik üretiminde Japonya’da görülen kesintilerin yaratacağı boşluğun başka üretici ülkeler tarafından rahatlıkla kapatılabilecek olması.

1995 yılındaki Kobe depreminde Japonya’nın kaybı 114 milyar Dolar’ı aşmıştı. Reuters haber ajansı da Sendai’deki felaketler zincirinin yol açacağı kaybı 200 Milyar dolar olarak telaffuz ediyor.

Elbette daha hiç kimse yaşanan can kaybının yol açtığı manevi hasarın boyutunu ölçecek ekonomik modele sahip olmadığı için bu noktada insanın yüreğine sadece tarifi zor bir ağırlık çöküyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Yeni Ekonominin ‘Derebeyleri’

Posted March 10th, 2011 at 4:03 pm (UTC-5)
Leave a comment

Derebeylik sisteminde toprak sahipleri ekip biçmeleri için serflere toprak verip bunun karşılığında onların can güvenliğini sağlardı. Bu serfler toprakla beraber alınıp-satılırdı da.

Ortaçağa ait bu düzen belki çok kişi fark etmemiş olabilir ama başka bir formda yeniden karşımızda. Ama bu kez serfler ekip-biçmiyor; yazıp-çiziyor. Üzerinde çalışılan da tarım alanı değil, ‘content farms’ yani ‘içerik tarlaları’…

İçerik tarlalarının en önemli ‘derebeyleri’ Huffington Post, Demand Studios ve Associated Content; serfleri ise yazı yazmayı nefes almak kadar elzem sayan blogcular.

Bu yeni modelde feodal düzenin zorbalığı yok. İsteyen yazıyor…
İçerik tarlalarını eski feodal düzene benzeten ben değilim. Internet’te uzun süredir bu konu tartışılıyor; bu yeni ‘toprak’ düzeninin yararları ve sakıncaları irdeleniyor.

Peki ne yapıyor bu derebeyleri? İçinde yazma hevesiyle yanıp tutuşan herkese Internet sitelerinde yazar olma şansı veriyor. Elbette bir ön elemeden geçiyor, serf adayları, CV’lerini göndererek. Sonra yazı yazarken izlenecek temel kurallar hatırlatılıyor. Ardından hangi tarlada, pardon hangi alanda, çalışmak istediğini seçmek kalıyor, serfe. Akla gelen herhangi bir konuda yazmak serbest. Ya da medya derebeyinin sunduğu konulardan birini tercih etmek mümkün. Bazı ‘tarlalarda’ yazı karşılığında alınan ücret 15 Dolar kadar. ‘Ben beş dakikada çok güzel makaleler yazarım,’ diyenler için saat başına ‘dolgun’ bir ücret. Ama yazının hakkını vermek için araştırma yapılıyorsa – ki bu bekleniyor – ücretin ‘dolgunluğu’ tartışılır. Onun için de bazı medya derebeyleri yazı ‘tık’landıkça, tıklama başına ödeme yapıyor. İlginç ve popüler bir konuda yazan daima kazanıyor. Mesela ‘Internet’ten Nasıl Para Kazanırsınız?’ her zaman çok ‘tık’ almaya aday bir yazı.
Ama bazı tarlalar tek kuruş bile ödeme yapmıyor.

Medya derebeylerinin getirdiği bu feodal düzenin yararları bilginin yaygınlaşması. Karşılığında ödenen bedel, bazılarına göre, emeğin ucuza kapatılması.

Bu düzenin gazetecilik etiği üzerindeki etkilerine ilişkin tartışmalar ise matematikteki ‘∞’ işaretine taş çıkarır nitelikte. Çünkü geleneksel medya güncel olaylardan hareket edip, gelişmeleri aydınlatıcı, objektif yazılar hazırlarken, medya derebeyleri serf’lere twitter’da veya yahoo’da en sık bahsedilen ‘anahtar kelimeleri’ esas alarak yazılar hazırlattırıyor. Sonra da Internet okuyucusu arama motorlarında bu kelimeleri aradığında derebeylerinin kontrolündeki siteler hemen ellerindeki yazıları arama motorlarına sürüyor. Yazılar ne kadar çok tıklanırsa, reklamverenden o kadar çok para akıyor.

Her ne kadar Ortaçağ’ın derebeyleri baskıcı bir düzenin uzantısı sayılsa da bu yeni modern zaman medya derebeylerinin aslında özgürleştirici bir yanı var. Hani ‘Bir mıh, bir nal, bir nal, bir at, bir at, bir adam, bir adam bir ülke kurtarır,’ ya. Ehh, şimdi de bir tweet bir blog’da, bir blog bir sitede, bir site bir sosyal paylaşım ağında, bir paylaşım ağı da mesela koskoca bir diktatörlük üzerinde ‘kelebek kanadı’ etkisi yaratıyor.

Yeni serfler de artık para ya da Andy Warhol’un ’15 dakikalık’ şöhretini yakalamak için değil arama motorlarında ‘tıklanma rekorunu’ yakalamak ya da kelebek kanadı etkisini yaratmak için yaşıyor/yazıyor.

Laf şöhretten açılmışken, gelecek yazıyı da bu konuya ayıracağıma dair şimdiden bir söz: Bir sonraki yazıda “Lindsay Lohan ile Amerikan Kongresi Ruh İkizi mi?” sorusuna yanıt arayacağım. Merak edenlere duyurulur. Read the rest of this entry »

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Ikarus’tan Sonra En Hızlı Yükselen Yunan

Posted February 21st, 2011 at 9:27 pm (UTC-5)
Leave a comment

‘Yeni Ekonomi’ blog’u için yazdığım ilk  yazıya “gerçek hayattan alınma” bir Amerikan rüyasıyla başlıyorum. Sonraki yazılarda o rüyanın bazen insanın üzerinde bıraktığı karabasan etkisinden nasıl olsa bahsederim (bknz. emlak krizi ve Büyük Resesyon). Ama açılışı, sonu mutlu biten ‘esaslı bir hikaye’ ile yapayım.

Zaten hikaye iyi biliniyor: Kendisine gençlik iksiri arayan America Online (AOL) cevval blogcuların omuzlarında yükselen Huffington Post sitesini 315 milyon Dolar’a satın aldı. Az bilinen, sitenin kurucu ortağı, yani esas kız Arianna Huffington’ın yükseliş öyküsü.

O yüzden herkes sitenin başarısının sırrını, Huffington Post’un geleceğini sorgularken ben biraz Arianna’dan bahsedeyim dedim. Çünkü Arianna’nın bir sonraki hamlesi ne olur diye merak ediyorum. Ne de olsa Huffington, Washington’daki kulislerde hızlı yükselişi kadar çabuk rota değişikliği ile de tanınıyor. Hatta Washington Post’tan Dana Milbank’ın yalancısıyım, ona göre, Arianna’nın Washington’daki dedikoducular arasındaki kod adı: “Ikarus’tan Sonra En Hızlı Yükselen Yunan.”   

Bu modern zaman Ikarus’luğu nasıl oluyormuş diye merak edenlere kısa bir özet geçeyim: 

Şimdi bizim Arianna (her gün tweet’lerini okuduğuma göre artık tanış sayılırız) halis bir Yunan insanı.  Yani ‘isminin öz Yunan haliyle’ Arianna Stassinopoulos. 

Bugün büyük başarılara imza atan Arianna  16 yaşındayken gittiği İngiltere’den liberal görüşleri, Cambridge diploması ve bir de kalp kırıklığıyla ayrıldı.

Yıllar sonra bile hayatımın aşkı demekten kendini alıkoymadığı gazeteci Bernard Levin, Arianna’ya hayalindeki ‘Big Fat Greek Wedding’i  çok görmüş, o da buna katlanamayıp çeyiz sandığını aldığı gibi Amerika’nın yolunu tutmuştu. (Sene 1980 ya, tek bir bavulla sınırlı değil yolcular kıtalararası uçuşlarda…)

Arianna yerleştiği California’da altın değil ama aradığını buldu ve petrol zengini Michael Huffington’la tanıştıktan bir sene sonra gönlündeki Yunan düğününe kavuştu. 

Zengin ve muhafazakar Michael, 1992’de başarılı bir Cumhuriyetçi kampanya sonrasında Temsilciler Meclisi’ne girince, Arianna eşinin bir sonraki adımı senatörlük olsun istedi. Michael için güzel bir kampanya yaptılar, ama Ermeni- Amerikalıların da çok sevdiği Dianne Feinstein kaptırmadı koltuğunu Huffington’a.

Siyasetteki başarısızlık  sanki evliliğe de yansıdı ve çift bir süre sonra ayrıldı. Sonra da işin aslı anlaşıldı: Michael Huffington biseksüel olduğunu açıkladı.  Arianna bu sefer bavulu koltuğunun altına alıp başka bir ülkenin yolunu tutmak yerine aktif siyaset yapmaya karar verdi.

Zaten eski kocasına seçim kazandıran kampanyanın arkasındaki kilit isim o olduğuna göre, seçim yarışına pekala o da California’dan kendi adına girebilirdi. Ama kampanya yapmakla aday olmak arasındaki açık arayı tam görmeyince Arianna kariyerinde ilk kez irtifa kaybetti ve seçimlerden yenik çıktı.

Ben Arianna’yı bu maceralarından çok sonra 1990’lı yılların ortasında Amerika’daki televizyon programlarında tanıdım. O zamanlar şimdiki gibi liberal filan değil sıkı bir muhafazakardı. (Bense o sıralarda onun görüşlerinden çok aksanına takıntılıydım.  Hala da öyleyim.)

Bazı Amerikalıların söyledikleri bir laf vardır, derler ki : “Gençken vicdanı olan herkes Demokrat, yaşlıyken aklı olan herkes Cumhuriyetçi olur.”   

Ama Arianna işte Cumhuriyetçilerin bu sözünün tam aksini yaptı.

Yaşı ilerleyince liberal kanada geçti. AOL’ye 350 milyon Dolarlık satış yaptığına ve bu satıştan da kendisine 100 milyon Dolar kaldığına göre kimse aklı olmadığını iddia edemez.

Ama rivayet o ki,  2005 yılında Huffington Post’la liberal saflara geçen Arianna tekrar bir ‘eksen kayması’ yaşayabilir.

Zaten eski Huffington Post meraklıları Arianna’nın AOL satışından çok önce para hırsıyla sitenin siyasi içeriğini boşaltıp magazin ağırlıklı hale getirdiğini bas bas bağırıyor.

Kimileri de “AOL’le yaptığı evlilik ona Huffington’la yaptığı evlilik gibi artık liberal olma şansı bırakmaz, Arianna tekrar koyu bir Cumhuriyetçi olur,” görüşünü savunuyor.

Arianna bütün bunlara ne mi diyor?

Siz bu yazıyı okurken twitter profilindeki resmini değiştirmediyse o şimdilik her şeyi saçıyla beraber kulak arkası yapıyor.

Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış ya, ben de şimdi ilk yazıyı böyle ziyan ettim. Ama aslında bir sonraki yazıya da zemin hazırlamış oldum. Çünkü bir sonraki yazı ‘İçerik Tarlaları’, 21. Yüzyıl derebeyleri ve serfleriyle ilgili. Belki farkında değilsiniz ama şu anda siz de pekala bir serf olabilirsiniz…Bir sonraki yazıyı okuyun, karar verin…

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Yeni Ekonomi

Posted February 21st, 2011 at 7:10 pm (UTC-5)
Leave a comment

YENİ EKONOMİ HAKKINDA
Washington’da alınan siyasi kararları, New York’ta piyasalara yön veren hareketleri ve 50 eyalette sıradan insanların yaşadığı ekonomik gerçekleri ‘Yeni Ekonomi’ farklı bir bakış açısıyla okuyucularına sunuyor.
Yeni girişim ve girişimciler, hız kazanan trend’ler, uzman değerlendirmeleri, araştırmalar, sayısal veriler, kısacası Amerikan ekonomisinin performansına dair tüm sağlıklı bilgiler ‘Yeni Ekonomi’de.
‘Yeni Ekonomi’, ilgi duyanların takip etmekten sıkılmayacağı yeni ekonomik normların ‘yol haritasını’ çıkarıyor.

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

Melek Çağlar

Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı.

Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

YENİ EKONOMİ HAKKINDA

Washington'da alınan siyasi kararları, New York'ta piyasalara yön veren hareketleri ve 50 eyalette sıradan insanların yaşadığı ekonomik gerçekleri ‘Yeni Ekonomi’ farklı bir bakış açısıyla okuyucularına sunuyor.

Yeni girişim ve girişimciler, hız kazanan trend'ler, uzman değerlendirmeleri, araştırmalar, sayısal veriler, kısacası Amerikan ekonomisinin performansına dair tüm sağlıklı bilgiler ‘Yeni Ekonomi’de.

‘Yeni Ekonomi’, ilgi duyanların takip etmekten sıkılmayacağı yeni ekonomik normların ‘yol haritasını’ çıkarıyor.

Yahoo! Ekonomi

Archives