Ünlü yönetmen JJ Abrams’ın uzun süredir merak ve heyecanla beklenen Star Trek Into Darkness‘ı nihayet vizyona girdi.

Star Trek Into Darkness’ın Resmi Tanıtım Sitesine Girmek İçin Tıklayın

Akademisyenler ve Uzay Yolu tutkunları, tüm zamanların en uzun soluklu ve en sevilen televizyon ve sinema olgularından birinin toplum, bilim ve teknoloji üzerindeki etkilerini tartışmaya devam ediyor. Yıldız gemisi Enterprise, yani Türkiye’de tanınan adıyla Atılgan’ı Star Trek müdavimleri çok yakından tanır. (Geminin orijinal modelinin Washington’daki Smithsonian Uzay ve Havacılık Müzesi’nin mağazasında sergilendiğini söylemeden geçmeyeyim.) Misyonu son sınır olan uzayı keşfetmek olan bu kurgu uzay gemisi, NASA’nın ilk prototip uzay mekiği olan Enterprise’ın da aslında ‘isim babası’ sayılır. Smithsonian Uzay ve Havacılık Müzesi’nden küratör Margaret Weitekamp’e göre 1970’li yıllarda Uzay Yolu hayranlarının başlattığı bir kampanya sonucu ilk uzay mekiğine Enterprise adı verilmiş.

 

Uzay Yolu serisinin Amerikan toplumu üzerindeki etkisini anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor. Seri, ilk kez 1960’larda, kadınların ve azınlıkların haklar elde edebilmek için mücadele verdikleri yıllarda yayınlanmaya başlamıştı. Margaret Weitekamp’a göre Uzay Yolu, o yıllarda sadece gelecekte uzayda hayatın nasıl olabileceğine dair bir vizyon oluşturmakla kalmadı, aynı zamanda toplumun da nasıl olacağına dair ipuçları sundu. Weitekamp, Uzay Yolu’nun, 1966’da, mürettebatını yanyana duran kadın ve erkeklerin, farklı ırklardan ve uluslardan gelen insanların, hatta uzaylıların oluşturduğu ve  herkesin eşit olarak algılandığı bir topluluk yaratmasının çok önemli olduğu görüşünde.

Star Trek and History‘ ‘Uzay Yolu ve Tarih‘ başlıklı kitabın yazarı, New York’taki Pace Üniversitesi’nden Profesör Nancy Reagin, dizinin yaratıcısı Gene Roddenberry’nin bir fütürist olduğunu, Roddenberry’nin bir grup arkadaşının teknoloji araştırmalarında çalıştığını, dizide bir zamanlar hayal gibi görülen teknolojilerin artık günümüzde gerçeğe dönüştüğünü vurguluyor. Uzmana göre plazma ekran televizyon, cep telefonu, Bluetooth teknolojisi, dokunmatik tablet bilgisayarların prototiplerini yani ilk örneklerini hep Uzay Yolu’nda gördük.

Merkezi Nevada eyaletinde bulunan ve NASA için yeni nesil uzay araçları geliştiren Bigelow Havacılık ve Uzay şirketinden Mike Gold ise Uzay Yolu’nun mühendislere ilham vermeye devam ettiği görüşünde. 2015’te Uluslararası Uzay İstasyonu’nda denenmeye başlayacak olan Bigelow Expander Activity Module adlı uzay aracı, adının baş harflerinden oluşan kısa adı BEAM’i, Uzay Yolu’nda karakterlerin ışınlanması olgusundan alıyor.

Kısa süre önce biraraya gelen ve yeni filmi tartışan Uzay Yolu hayranları, filmin yönetmen ve oyuncuları ve bilim insanları arasında astronot Kjell Lindgren de vardı. Aslen tıp doktoru olan Lindgren, Uzay Yolu’ndaki ‘tricorder’ gibi bir veri tarayıcısının yakın gelecekte hastalıkları teşhis etmede kullanılabilmesini çok istediğini söyledi. Bir başka astronot, Michael Finckle ise araştırmacıların Microflow adı verilen ve astronotların sağlık durumunu kısa sürede inceleyebilen bir aygıt üzerinde çalıştıklarını anlattı. Microflow cihazı, şu anda Uluslararası Uzay Üssü’nde.

Son 50 yıldır popüler kültürün en önemli olgularından biri haline gelen Uzay Yolu, son sınır olan uzaya dair heyecan ve ilgimizi canlı tutmayı başarıyor.