Amerika’da federal yasalar, işverenlerin ırk, cinsiyet ve yaşa bağlı olarak iş başvurusunda bulunanlar arasında ayrımcılık yapmasını yasaklıyor. Ancak kasıtlı olmayan bazı önyargıların yine de eleman seçimini etkilediği gözleniyor. Genç bir kadın ise tasarladığı uygulamayla istihdamda fırsat eşitliği yaratmaya çalışıyor.

http://blendoor.com

”13 yaşında kodlama öğrendim. Stanford Üniversitesi’nde yazılım mühendisliği okudum. Microsoft’ta 5 yıl çalıştım, MIT’de lisansüstü eğitimimi tamamladım” diyen bilgisayar mühendisi Stephanie Lampkin, teknolojiye olan ilgisinin, bilgisayar mühendisi olan teyzesinden kaynaklandığını söylüyor. Lampkin’e göre akademi ya da iş hayatında yüksek başarı elde eden birçok siyah, Latin kökenli ya da diğer azınlık gruplara mensup gençler, ‘impostor’ yani ‘sahtekarlık’ sendromundan muzdarip olabiliyor. Sahtekarlık sendromu, gerçekten başarılı kişilerin bu başarıyı hak etmedikleri hissine kapılmalarıyla ortaya çıkıyor. Kişi, en prestijli eğitim kurumlarından derecelerini hak ederek, bileğinin hakkıyla alsa da ‘Acaba ben bir sahtekar mıyım? Hile yaparak mı buralara geldim?’ diye başarısını sorgulamaya başlıyor ve iş dünyasına atılmaya çalışırken ayrımcılığa uğradığında bunu ‘normal’ kabul ediyor. Lampkin, impostor sendromunu en çok azınlıkların yaşadığına dikkat çekiyor ve bu kişilerin bu durumu, istihdamda ayrımcılığa uğradıklarında normal karşılamalarına neden olduğunu belirtiyor.

 

Stephanie Lampkin de iş dünyasına girmeye çalıştığı yıllarda aynı deneyimle karşılaştığını anlatıyor:

”Büyük bir teknoloji şirketinde üst düzey analistlik için iş görüşmesi yapmıştım. Görüşmenin son turlarının çok iyi gittiğini düşünürken bir yetkili geldi ve benim teknik yeterliliğe sahip olmadığını, satış ve pazarlamaya daha uygun olduğumu söyledi. O anda aklıma bir fikir gelmişti.”

Lampkin’in aklına gelen fikir, Blendoor uygulamasını yaratmaktı. Uygulama, iş arayanların isim, yaş ve fotoğraflarını gizlemelerini sağlıyor. Böylelikle şirketler, başvuruda bulunan elemanın beyaz mı ya da siyah mı olduğu, ya da erkek veya kadın olup olmadığı konusunda hiçbir fikir sahibi olamıyor. Bu da herkese eşit rekabet ortamı sunuyor. Elemanlar, ekranı sağa kaydırarak başvuruda bulunuyor. İşverenler de ilgilendikleri müstakbel elemanları belirliyor.

Stephanie Lampkin, iş başvurusu aşamasının kendisini en çok üzen tarafını şöyle anlatıyor: ”İnsanı en çok hayal kırıklığına uğratan mesele, şirketlerin iş gücüne çeşitlilik katmak için çok çabaladıklarını söylemeleri ancak bunun gerçekleşmemesi. Şirketler bunu azınlıkların yeterli derecede başvuru yapmamalarına bağlıyor. Ancak birçok elemanın başvuru aşamasından öteye geçemediğini biliyorum.”

Bu konuda bir araştırmak yapmak için kolları sıvayan Ulusal Ekonomik Araştırma Dairesi’nden uzmanlar, Boston ve Chicago’da açılan iş ilanlarına başvurular gönderdi. Araştırmaya göre işverenler, beyaz Amerikalı isimlerine, kulağa siyah ismi gibi gelenlerden yüzde 50 daha fazla rağbet gösterdi. Yani örneğin başvuru formunda ‘Jamal’ ya da ‘Kamilah’ gibi, kişinin siyah olduğunu çağrıştıran isimlere sahip kişiler, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar daha başvuru aşamasında şanslarını kaybediyor ve işlerini, adı kulağa ‘beyaz’ gelen ‘James’ ya da ‘Kerry’ye kaptırıyor.

Lampkin, Blendoor uygulamasıyla birlikte kendisi gibi elemanların eşit olarak değerlendirildikleri bir platforma kavuşmalarından çok memnun: ”Sistem böyle işlemeli. Silikon Vadisi ve diğer sektörler elemanlarını başarıya göre işe almakla övünüyorlarsa o zaman iş gücü homojen bir görünüme sahip olmamalı.”

Blendoor uygulaması, iş gücünün çehresini değiştirmeyi ve çeşitlendirmeyi amaçlıyor.