Eyvah!.

Posted June 3rd, 2011 at 12:57 pm (UTC-5)
12 comments

Washington’un ünlü National Building  müzesi.
İlk katında sık sık sergi oluyor.  Yıllık ve çok ünlü elişi fuarı açılmış. Ceryan Hanım aradı. Birşey satın almayacakmış ama ille de görmek istiyormuş.
İş çıkışı buluşmaya karar verdik.  O özel sektörde çalışıyor, ben memur.
Ben tabii erken çıktım.

Bina geniş mekânı kadar  çatısını taşıyan korint başlıklı mermer sütunlarıyla ünlü. El işi fuarına girişin $35 olduğunu öğrenince dilim tutuldu.
Şakayla karışık “Sergilenen eşyalar bedava mı?” diye sordum. Bedava olur mu, en küçüğü yüzlerce dolar değerinde.
Paraya yazık deyip ikinci ve gezmesi bedava kata çıktım.

Salonu da seyrederim diye.

Giysiden altın takılara, möbleden duvar süsleri ve tablolara kadar akla gelebilecek her türlü süs eşyası var.

Pahalı mı pahalı.

Seri imalat olmadığı için hepsi ateş pahası. El yakıyor..

Sergiyi gezen hanımların çoğu zengin gözüküyor. Tavırlarından anlamak mümkün.  Kadı kızı Kadire, geldi çıktı sedire.

Hem salonu seyrediyor hem de kendi kendime bu kadın milleti ne saf  yahu diyorum.  Afrika’daki ilkel yerliler gibi süslü, renkli herşeye bayılıyorlar.
Para sanki ağaçta büyüyor.  Çalışıyorlarsa emeklerine, çalışmıyorlarsa kocalarına yazık.
Allahtan Hanım böyle değil  derken aklıma Ceryan Hanımla buluşacağımız geldi.

Sağa sola bakınca bir de ne göreyim.  Aşağıda  alış veriş yapmıyor mu!

Hem de çek defterini çıkarmış..
Ah!  Yandım. Pusuya düştüm, tuzağa düşürüldüm. Kadının fendi erkeği yine yendi.

(Ceryan Hanım: Eyvah yakalandık!)

Mehmet İlhan K.

Not: Bloga yorumda bulunan Sayın  Arda Balkan’ın eserlerinden örnekler.

 

12 responses to “Eyvah!.”

  1. Mutesh says:

    Ceryan hoca
    Nasil boyle bir tuzaga dusebilirsiniz. Ceryan hanima helal bu yollar

  2. Antik Roma zaafı merhamet, zulmü erdem sayarmış. Aynı felsefe Osmanlı için de geçerli (Bkz. “Muhteşem Yüzyıl” dizisi son bölüm.)

    Kadınlara karşı zaafın felsefi analizini henüz yapamadım ama kadınların takı merakı evrensel ve anakronik (zamana bağlı olmayan) bir zaaf olsa gerek. (Bayan Ceryan’ın affına sığınarak.)

    Ayrıca, Afrika yerlileri için yapılan “ilkel” tanımlamasını (üstelik “kadın”a atfetmek amacıyla yapılmış) yerinde bulmuyorum.

    Bu tanım Afrika kolonyolistlerine aittir, yerli halkı aşağılamak amacıyla türetilmiştir. (Bkz. Cecil Rhodez; zecilerin ruhu olmadığını, dolayısıyla insan olmadıklarını söyleyen sömürgeci.)

    O dönemde yerliler de gelen sömürgecileri anlamsız, aç gözlü ve ilkel bulmuşlardı. (Bkz. Eduardo Galeano “Latin Amerika’nın kesik Damarları”)

    • milhan says:

      Protestan Amerikalıların son 20-30 yıl içinde benimsediği bir ilkeye göre: tarihi gerçekler, istatistiki veriler ve bundan kaynaklanan yaygın kanının aksine her kültür, her ırk ve hatta her insan aynı düzeyde. Amerika’daki ilkokul yarışmalarında, yarışma kavramını ihlal ederek her öğrenciye, birinciye de sonuncuya da ödül verilmesi gibi.
      Bu olguya “siyasi doğruluk” denilse de, sahte ve yüzeysel bir uygulama olduğu için sokaktaki adama mal olmuş değil. Olmamasının başlıca nedeni “herkes farklı, herkesi olduğu gibi kabul edelim” tezinin altında küçümseme, küçük görme duygusunun bulunması. Bir etnik grubun veya kültürün gericilik veya tembellik gibi bir zaafını dile getirmemek, zaafı inkar etmekten ziyade bilinen bir gerçeği tekrarlamamak, söz konusu grubu kendine düşmen etmemek, karşına almamak arzusundan kaynaklandığı için ilk benimseyenler gazetecilerle politikacılar oldu.
      İlkellik göreceli bir kavram olmakla birlikte üzerinde mutabakat sağlanacak asgari müşterekler yok mu? Örneğin aile içi şiddet, ha Burkina Faso’de olmuş ha İsveç’te , ha eski Roma’da ha Yeni Delhi’de ilkellik değil mi?
      Kadınlara karşı zaafın altında da bence bir umut, bir beklenti var.

  3. jonevden AA says:

    Ceryan Ablama sahane alisverisler diliyorum. Bu Hoca nin da eli cok sikiymis yahu….

  4. “….söz konusu grubu kendine düşman etmemek, karşına almamak arzusundan kaynaklandığı için ilk benimseyenler gazetecilerle politikacılar oldu.”

    Şayet bir toplumbilim kavramını konuşuyorsak, burada kavramın göreceliği değil kategorisi önemli olmalı.

    İlkellik (primitivity) elindeki olanaklara rağmen gelişmemiş, çağın gereklerine uymayan kaba toplumlar yahut insanlar için kullanılan bir deyimdir. Örneğin “Alman Filistenizmi” Alman toplumuna atfedilen bir ilkelliktir.

    Afrika’da halen kabile hayatını sürdüren topluluklar için tercih edilen kavram, “ilkel = primitif” değil “eski = ancient” sözcüğüdür. (Bkz. Lewis H. Morgan, “Ancient Society”)

    Aksi halde;

    Çağdaş yaşamın gereği ortaya çıkan ve eski toplumlarda esamesi bulunmayan ilkellikleri nasıl izah edeceğiz?

    • milhan says:

      İlkellik hem fiziki hem de kültürel anlamıyla Afrika ve Güney Amerika ülkeleriyle, Endonezya ve Papua Yeni Gine ile sınırlı değil.
      Şehirlerimizin 40-50 kilometre uzağında en temel kamu hizmetlerinden yoksun, kara cahil, yarı aç yarı tok yaşayan vatandaşlarımızın da ilkel bir hayat yaşadığını söyleyemez miyiz? Lewis H. Morgan, burnumuzun dibinde, bizimle aynı zaman diliminde yaşayan bu kişiler için de, Hititler gibi “ancient people” mu diyecek?
      Çağdaş yaşamda olup da eski ve daha basit toplumlarda olmayan nedir acaba? İlkellik olarak nitelediğimiz davranışların çoğu temelinde sosyolojik nedenlerle bastırılamayan, nasıl kontrol edilebileceği bireylere öğretilmemiş içgüdüler değil mi?
      Alman yönetmen Werner Herzog’un son filmi “UNUTULMUŞ DÜŞLER MAĞARASI”ndaki 32 bin yıllık duvar resimlerinin yaratıcılarının “ilkel” yaşadığı söylenebilir. Ama sanatları için aynı sözcüğünü kullanabilir miyiz?
      Bir kentin binlerce belki de on binlerce yıllık yaşamına ışık tutacak eserlerden, ömrü 40-50 yıllık bir Belediye projesini geciktireceği gerekçesiyle “çanak çömlek parçaları” diye alay eden kişi Chauvet Mağarası sakinlerinden daha ilkel değil mi?

  5. Arda Balkan says:

    Çok şeker bir fotoroman olmuş, fuarın gezi fiyatının bile $35 olmasına şaşırdım, ben el emeği ürünler çıkarıyorum ama bunların kıymetini bilen yok bizim köyde 🙂

  6. “…burnumuzun dibinde, bizimle aynı zaman diliminde yaşayan bu kişiler için” Morgan, “ancient” değil “primitive” kavramını yeğlerdi.
    (Aslında anlaşılır bir ayrım, basit bir nitelendirme… Bu iki kavramı zorlasak da daha karmaşık hale getirmemiz zor.;-))

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *