Bu hafta Amerika’ya gelen ilk Türklerden bahsetmek istiyorum. Bu ülkedeki Türk toplumu son 10 yılda hem sayıca arttı hem de daha organize olmaya başladı. Amerika’daki Türkler artık seslerini her ortamda duyurabiliyor. Yine de Ermeni, Yunan ve Yahudi lobilerini örnek aldığımızda siyasi yapılanmamız yeni başladı. Peki Amerika’ya Türkler ilk kez ne zaman geldi? Düşündümk ki, çok uzun bir tarihe sahip olan Amerikalı Türklerin bu kıtaya göç edişine ışık tutarsak, Amerika’daki kültürel ve siyasi varlığımızı daha iyi anlamış oluruz. İsterseniz öncelikle genel tarihi bilgilere bir göz atalım. Ardından Amerika’ya ilk göçleri inceleyen ve bu konuda Georgetown Üniversitesi’nde konuk öğretim görevlisi olarak araştırmalar yapmış olan Dr. Şebnem Akçapar ile yaptığım söyleşiden alıntılara yer verelim.
Amerika’daki Türk Toplumunun Tarihçesi
Vikipedi’ye göre Türklerin Amerika kıtasındaki geçmişleri 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Ancak oldukça detaylı olan Osmanlı Devleti arşivleri dışında bunu doğrulayan fazla bir kayıt yok. Osmanlı Devleti’nden ABD’ye en büyük göç dalgası ABD’de köleliğin yasaklanmasından sonra oldu. 20. yüzyılın başlarında Ford Motor Şirketi’nin Detroit fabrikalarında çoğu Elazığ kökenli 7 binden fazla Türk işçinin çalıştığı bilinmekte. Ancak I. Dünya Savaşı Türklerin ABD’deki varlığını olumsuz yönde etkilemiş. Çünkü bu Türklerin çoğu ülkelerine dönüp Osmanlı ordusu saflarında savaşa katılma kararı almış. Türklerin ABD’ye olan ikinci büyük göç dalgası, II. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin “Alien Registration Act” kanununu kabul etmesi ile başladı. Bu dönemde özellikle Türk entelektüeller daha iyi eğitim ve araştırma imkânları için ABD’ye göç etmişler.
Araştırmalarıma göre, Amerika’ya göç eden bu ilk Türkler’in çoğu kırsal bölgelerden gelmiş ve sanayileşmiş büyük şehirlere yerleşip vasıfsız işçi olarak çalışmış. Kazandıkları paranın büyük kısmını ise Türkiye’ye ailelerine göndermişler. 1950’den sonraki göç dalgası sırasında ise, vasıflı ve iyi eğitimli Türkler ABD’ye göç etmiş. Meslek olarak çoğunlukla doktor, mühendis veya bilimadamı olan bu göçmenler günümüzde siyasi olarak aktfileşen Türk toplumunun bel kemiğini oluşturuyor. Aslında 1950 öncesi göçlerle gelen Türklerin bir anlamda asimile olduğunu söyleyebiliriz. Yine de bu konuda en doğru bilgi ve yorumları almak için konunun uzmanı Dr. Şebnem Akçapar ile yaptığımz söyleşiye göz atmak lazım. İşte Dr. Akçapar’ın Amerika’ya gelen ilk Türklerle ilgili söyledikleri:
Dr. Şebnem Akçapar ile söyleşi:
Özge Övün Sert : Amerika ‘da Türk toplumunun ilk oluştuğu yıllara dönecek olursak, ilk kez hangi yıllarda Türkler Amerika ‘ya gelmeye başladı ve o tarihten itibaren bu göçler nasıl bir gelişim izledi?
Şebnem Akçapar: ABD ‘ye yönelik ilk göçler Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1820’lerde başlıyor. Ancak, 1904-1914 arasında zirveye ulaşıyor. O zamanlar, Osmanlı İmparatorluğu ‘ndan ABD ‘ye girenleri yetkililer Avrupa Türkiye ‘si ve Asya Türkiye ‘sinden gelenler diye ikiye ayırmış. 1900-1920 yılları arasında 150,000’den fazla kişi Asya ‘daki Türkiye ‘den ABD ‘ye yasal yollarla girmiş. Aynı yıllarda, Osmanlı ‘dan giriş yapanların sayısı 285.000’e yakın. Ancak, bu ilk gelenlerin önemli bir kısmı gayri-Müslüman azınlık. Tahminlere göre, ilk gelenlerin yüzde 10’u Müslüman Türkler . Hatta, Amerika ‘nın göç yoluyla İslam ‘la tanışmasını bazı tarihçiler Osmanlı ‘dan gelen göçlere bağlıyor. Bunların bir kısmı, ekonomik nedenlerle, bir kısmı da özellikle Balkan Savaşları sırasında asker kaçağı olarak geliyor. Bu göçlerin birkaç ilginç yanı var: Tıpkı 1960’ların başında Almanya ‘ya giden ilk göçmenler gibi ABD ‘ye giden Müslüman Türkler ‘in hemen hepsinin eğitimsiz ya da az eğitimli, kırsal kesimden bekar erkek olması. Bunlar yatakhanelere dönüştürülmüş evlerde kalıyorlar. Aynı odada onlarca kişi uyuyor, bazen yataklar bile dönüşümlü olarak kullanılıyor. Özellikle de doğu kıyısında New England , New York , Detroit , Chicago gibi yerlerde, araba, demir, deri fabrikalarında çalışıyorlar, en zor işleri yapıyorlar. Kendi aralarında gruplaşıyorlar, kahvehanelerde biraraya geliyorlar. Bir başka ilginç yan da, ABD ‘ye yönelik diğer göç hareketlerinin aksine bu ilk gelenlerin büyük çoğunluğunun Türkiye Cumhuriyeti kurulunca geri dönmüş olması. Hatta Atatürk ‘ün ABD ‘deki erkek göçmenleri getirtmek için Gülcemal gemisini gönderdiği söyleniyor. Daha sonraki göçler, çok sonra 1950’lerde başlıyor, özellikle de 1965’deki liberal göç aktinden sonra ivme kazanıyor. Bu ikinci göç hareketi ilkinden pek çok açıdan farklı. Birincisi, bu sefer profesyonel ve eğitimli bir grup geliyor. Bunların arasında, doktorlar ve mühendisler ilk sırada. İkincisi sadece bekar erkek değil, kadınlar da hem aile olarak hem de eğitimli bireyler olarak Amerika ‘ya geliyorlar. 1980’lerden itibarense Türkiye ‘den Amerika ‘ya yönelik göçler çeşitlilik göstermeye başlıyor. Hem artan sayıda öğrenci geliyor, hem profesyonel kesim gelmeye devam ediyor, hem de gemiden kaçanlar da dahil olmak üzere daha az vasıflı bir göç dalgasını da beraberinde taşıyor. Bugün New Jersey ‘de Paterson ‘a gittiğinizde neredeyse Berlin Kreuzberg benzeri bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Türk fırıncıları, Türk kasapları, Türk bakkalları, videocuları ana cadde boyunca Türkçe ve İngilizce panolarıyla karşınıza çıkıyorlar. Bir an nerede olduğunuzu şaşırıyorsunuz.
ÖÖS : Amerika ‘da yaşayan Türk toplumunun diğer etnik azınlık gruplardan farklı bir yapıya sahip olduğunu da görüyoruz. Biraz bunu açmanızı istiyorum; nereden geliyor bu yapısal farklılık? Örneğin bu ülkeye Birinci Dünya Savaşı ‘ndan sonra gelmeye başlayan Ermeniler günümüzde siyasi arenada oldukça söz sahibi. Neden Amerika ‘da yaşayan Türklerin hala böyle bir yaptırım gücü yok.
ŞA: Öncelikle yapısal farklılık, siyasi odaklanma ve sayılardan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Bugün bir Ermeni lobisi ya da Yunan lobisi güçlü ise hem organize olmalarından hem de sayılarının Türk’lere nazaran çok fazla olmasından kaynaklanıyor. Tabii ne zaman göç edildiği ve ne kadar yerleşik bir toplum olduğu da çok önemli. Ancak, şimdilerde diaspora kavramı biraz daha geniş ele alınmaya başlandı. Yani önceleri sadece geri dönecek vatanı olmayan, dışlanmış, daha çok zorla göç etmiş etnik ve dini grupları kapsıyordu. Bir ulus-devlet kurulmasından önce göç edenler kendi etnik ve dini gruplarını kuruyor, grup içi dinamiklerini harekete geçiriyordu. Şimdilerde küreselleşme ve ulusötesi kavramıyla birlikte diaspora kavramını da yeniden gözden geçirmek gerekir. Fakat yine de, grup içi bütünlük, farklılıklar olsa da ortak paydayı yakalamak ve siyasi bir amaç olması gerekir. Birlikten güç doğar sözünü bazen unutmuş gibi görünseler de, Amerikalı Türkler de sayıları arttıkça ve zamanla siyasi bir zemin yarattıkça belli bir yaptırım gücüne kavuşacaklar. Bildiğim kadarıyla, yapılan girişimler ve lobicilik hareketleriyle Kongre ‘deki Türkiye Dostluk Grubu ‘na üye siyasetçilerin sayısı giderek artıyor.
ÖÖS : Bugün Türkler Amerika ‘nın farklı yerlerinde dernekler kuruyor, Türk kültürünü tanıtıcı faaliyetlerde bulunuyor. Sizce Amerikan toplumunda gerçek yerini almış, bilinçli, Amerika ‘da hem Türkiye ‘nin hem de Türkler ‘in çıkarlarını koruyan ancak aynı zamanda buradaki toplumun gereklerine uyan bir Türk-Amerikan toplumu oluşturulması için daha fazla ne yapılabilir?
ŞA: 1909-1914 yılları arasında Türkler 25 dernek kuruyor, Hemşehri , Sedai Vatan , Birlik gibi dergiler çıkarıyor. 1930’larda Türk yetimler derneği kuruluyor ve Kurtuluş Savaşı ‘nda yetim kalmışlar için yüklü miktarda para toplayıp Türkiye ‘ye gönderiyorlar. Türkiye ‘den gelen Museviler 1940’larda bir dernek kuruyor ve bu dönemde yaşanan büyük bir deprem sonrası, Türkiye ‘ye para gönderiyorlar. 1970’lerin sonlarında, Amerika ‘da neredeyse 100’e yakın Türk derneği var. Ancak bunlar pek aktif çalışmıyorlar. Dernekleşme konusunda esas hareket, New York ‘ta federasyonun ve Washington ‘da özellikle Ermeni ve Yunan lobisine karşı Amerikalılara Türkiye ‘nin görüşlerini anlatmak ve kültürel dernekleri aynı çatı altında toplamak için ATAA ‘nın kurulması ile geliyor. Bunun yanı sıra, çok sayıda profesyonel dernek de var. TASSA , TAPA , ATAS gibi. Hatta Maryland eyaletinde kurulması planlanan ve cami, halkevi , anaokulundan oluşacak bir kültür merkezi projesi de var. Çıkarlarımızı koruyup sesimizi duyurmak için, herkes egosunu bir kenara bırakmalı. Şu an çoğu gönüllülük bazında süregelen dernekçilik işine daha profesyonel anlamda yaklaşmalı. Amerika bir sivil toplum cenneti . Siyasi hayatta daha fazla aktif rol almalı. Gecen yıllarda ikinci nesil Öz Bengür , Kongre ‘ye adaydı. Bu yıl yine ikinci nesilden Rıfat Sivisoğlu Chicago ‘da yerel seçimlere oynuyor.
ÖÖS : Siz ayrıca beyin göçü konusunda da çalışmalar yapıyorsunuz. Beyin göçü kavramını biraz açabilir misiniz? Nedir tam olarak “beyin göçü” ve Türkiye ‘den Amerika ‘ya böyle bir “beyin göçü” söz konusu mu?
ŞA: Bir ülkenin beyin göçünden etkilenmesi için birkaç şart gerekiyor: 1) Çok eğitimli insan kaybı. 2) Kötu ekonomik ve siyasi koşullar. 3) Vasıflı göçün tek yönlü olması. Ben artık Türkiye ‘den Amerika ‘ya yüksek vasıflı insan göçü var, ancak beyin göçü yok diye düşünüyorum. 1970’lerde bir mühendis ve ya doktor burada staj yapıp Türkiye ‘ye döndüğünde ya hak ettiği işi bulamadığı, ya siyasi ve ekonomik durumdan ya da her ikisi nedeniyle yine Amerika ‘da soluğu alırdı. Bu Türkiye ‘nin kaybı oldu o yıllarda. Ama şimdi küreselleşmenin etkisiyle bu kayıp oldukça azaldı. Birçok vasıflı ve yetişmiş insan Türkiye ‘ye geri dönüyor. Özellikle de İstanbul ‘daki özel sektör ve özel üniversiteler bunun güzel bir örneği. Burada yaşayan bir Türk bilimadamı, birkaç ayını Türkiye ‘deki bir kuruluşta geçiriyor. Böylece, beyin alışverişi gerçekleşiyor. Bu beyin göçü değil, olsa olsa beyin gücü olabilir. Ancak Türkiye ‘de özel sektör, devlet ve üniversiteler birlikte çalışıp atılım yapmalı ve beyin kazanımı konusunda çalışmalı.
ÖÖS : Son yıllarda özellikle de Amerika ‘daki başkanlık yarışı yaklaştıkça Amerikalı Türklerin kimliklerine sahip çıkma, yaşadıkları ülkedeki siyasi olaylara kayıtsız kalmama gibi bir takım refleksleri oluştu. Bunu aynı zamanda Almanya ‘da da görüyoruz. Acaba yavaş yavaş yurtdışında yaşayan Türk toplumu bu ülkelerin dinamiklerine adapte oluyor diyebilir miyiz ya da bunu bir asimilasyon olarak mı görmek lazım?
ŞA: Adapte ve entegre oluyorlar. Asimile olan da var mutlaka. Ama Amerika uluslararası göçe ve entegrasyona bakış açısından Avrupa ‘dan ve özellikle Almanya ‘dan çok farklı bir ülke. Amerika hala kendisini bir göç toplumu olarak tanımlıyor. Almanya 2000 yılında bunu kabul etti ama toplum bazında kültürel entegrasyon tam olarak gerçekleşti diyemeyiz . Tabii bunda entegrasyon kavramının iki yönlü olması gereği de yatıyor. Yani “ben tamam entegre olacağım” deseniz de bakalım içinde yaşadığınız toplum sizi kabul ediyor mu? Burada yasal bir şekilde kalıyor, para kazanıyorsanız, verginizi ödüyorsanız, zaten entegre olmuşsunuz demektir. ABD ‘deki Türkler Almanya ‘daki Türk’lere nazaran zaten oldukça avantajlı. Zira ne kadar şu an daha karışık bir toplum var ise de, en iyiler, en eğitimliler, zaten İngilizce ‘yi bilenler buraya gelmiş. Birkaç uç örnek dışında, gettolaşma yok, ikinci nesil çocuklar ebeveynlerinden daha iyi konuma gelebiliyor. Amerikan toplumu ayrıca daha heterojen bir toplum, göçmenler, özellikle de vasıflı göçmenler toplumda kolaylıkla kabul ediliyor. Çocuklar okula gitmeye başlayınca, Türk mirasını unutmadan kendilerini zaten Amerikalı görmeye başlıyorlar.
Fotoğraflar Kaynak: www.turkavenue.com