Gurbetçi Türkler: Sıla ve Gurbet Ayrımı
Yurtdışında yaşayan Türkler gurbetçi olarak anılır. Gurbette olmaksa zordur. Doğduğun, büyüdüğün, alıştığın toprakları terketmek; aile sıcağından uzak, yeni bir yuva kurmak herkesin başarabileceği bir iş değil. Bunu başaranlar gurbette olmanın burukluğunu her an yanıbaşında hisseder. Ve bir süre sonra sorgulamalar başlar: Neden buradayım, vatanımda kalsaydım daha mı iyi olurdu, dönsem acaba yapabilir miyim? Sorular bitmez. Ama en vurucu soru şudur: Şimdi vatanım neresi? Ünlü şairin de dediği gibi, “Neresi sıla bize, neresi gurbet?” Bir de çocukluktan kulağımızı doldurulan atalarımızın sözü vardır: “Kişinin vatanı doyduğu yerdir.”
Evet, vatan kavramını tartışmak uzun sürer; doğduğun yer mi, doyduğun yer mi? Gönül borcu mu, ekmek borcu mu? Kan bağı mı, dil bağı mı? Sürüp gider tartışma… Gelin görün ki, biz yurtdışında yaşayan Türkler gittiğimiz toplumlara ayak uydurmak zorundayız. Çünkü bir süre sonra o toplumun dinamikleri arasına karışır, bir parçası haline geliriz. Trafiğine girer, lokantasında yemek yer, devlet dairesinde işini görür, belediyesinden hizmetini alır, okuluna çocuğumuzu göndeririz. Kısacası, yaşadığımız toplumun birer ferdi oluruz. Her ne kadar, tarih, bu entegrasyon sürecinin olması gerektiği gibi işlemediğini Almanya örneğinde olduğu gibi önümüze sermiş olsa da, nihayetinde yurtdışına çıkan Türklerin kendine yeni yurtlar edinmesini engelleyememiştir.
Yeni yurtlar edinmek kavramı birçok kişinin hemen tepki göstereceği bir belirleme oldu, farkındayım. Ancak bunu eleştirel bir bakış açısıyla algılamamak lazım. Bakın bin yıllık tarihe, insan doğasının en ilkel halidir yeni yurtlar edinmek. Nasıl ki, Türk kavmi Orta Asya’dan kopup kendine yeni yurtlar aradıysa, yeni ocaklar kurup yeni diyarlara kucak açtıysa, modern dünyada da yeni ufuklara açılmak, yeni yerler keşfetmek ve yeni durakları “vatan” yapmak öylesine doğal sayılmalı. Ben olayı böyle görüyorum. Tabi bununla birlikte, kişinin geldiği kökleri iyi bilmesinin ve hatırlamasının önemini de yadsımıyorum.
Amerika’dakiler Şanslı!
Bu açıdan Amerika’daki Türkler şanslı. Çünkü bu ülkede herkes bir yerlerden gelmiş. Göçmenler ülkesi Amerika’da, bu ”yeni dünya”yı kendine vatan yapmayan var mı? Aslına bakarsanız bu noktada, yeni ufuklara açılmak kavramını biraz irdelemek istiyorum. Ben Amerika’ya gelmeden önce, yurtdışına çıkmanın, hele ki gelişmiş bir ülkeye gitmenin insanın bakış açısını bu kadar değiştireceğini hayal bile edemezdim. Ama inanın, böyle bir tecrübe sizi öylesine değiştiriyor ki, bırakın yıllarca yaşamayı 6 ay bile kalsanız yurdunuza döndüğünüzde birçok şeye bakışınız farklı oluyor. Daha yapıcı, daha sakin ama daha irdeleyici gözlerle görüyorsunuz etrafınızı. Kendi ülkenizde neden işlerin farklı yürüdüğünü düşünmeye başlıyorsunuz. Dışarıda gördüğünüz düzenin neden kendi memleketinizde, kendi halkınız içinde olmadığını, olamadığını sorguluyorsunuz. Ve en önemlisi, kendinizi bu düzenin içinde bir fert olarak yargılıyor, temelini kendi aileniz içinde, çocuğunuzu yetiştirirken attığınızı net olarak görmeye başlıyorsunuz. İşte bu, yeni ufuklara açılmanın getirdiği perspektif, düşünce değişikliği, ve bana kalırsa bir “erdem” olarak, yıllarca sizinle kalıyor –ve şanslıysanız çocuklarınızda yaşamaya devam ediyor. Eh, büyüklerimiz boşuna dememiş “Yurtdışı görmüş adamdır O” diye…
Gelelim bu yazıyı neden yazdığıma. Çünkü Türk hükümeti nihayet yurtdışında yaşayan Türklerin bilgilerinden, tecrübelerinden, bakış açılarından faydalanmaya ve bir anlamda onları da “gurbette” yanlız bırakmamaya karar vermiş. Geçtiğimiz günlerde Türk büyükelçiliklerinden gelen bir açıklama, Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu kurulacağını bildiriyordu. Bununla ilgili ayrıntıları Amerika’nın Sesi haber sayfalarından takip edebilirsiniz: www.voanews.com/turkish/news/turkey/Yurtdisi-Vatandaslar-Danisma-Kurullari-Icin-Ilan-118141744.html
Bence geç kalınmış bir adım. Yine de zararın neresinden dönülse kardır. Hepimizin yurdu olan Türkiye’nin, “ufku açılmış” vatandaşlarına ihtiyacı olduğu kadar, onlara sahip çıkmaya, bağrına basmaya da hakkı vardır. Ancak bu sadece danışma kurulları kurmakla olmaz. Her ne kadar ilk ve doğru adımsa da yeterli olmadığı aşikar. Gelecek yazımda da değinmeye çalışacağım gibi yurtdışında yaşayan Türklere ulaşmanın ve Onlar’ı organize etmenin yollarını Türk hükümeti bir şekilde bulmalıdır. Ve kesinlikle Onlar’ı dinlemeyi öğrenmelidir. Öte yandan bizlerin de yapacağı çok şey var tabi ki…
O zaman gelecek haftaya kadar sağlıcakla kalın!
One response to ““Neresi sıla bize, neresi gurbet””
bu guzel yaziniz icin ellerinize saglik ozge hanim.soru sormak istiyom ama sorularimin hepsi yazdiklarinizin icinde var. gelecek haftaki yazinizi dort gozle bekliyorum …