Sosyal Medya ve Özgürlükler
Sosyal medyanın tavan yaptığı şu günlerde ünlü bir düşünürün sözü aklımdan çıkmıyor: “Until major institutions of society are under the popular control of participants and communities, it’s pointless to talk about democracy.” Belki sanal dünyada paylaşılan onca düşünce, atılan tweeet’ler, yazılan bloglar boşuna… Elbette Noam Chomsky’nin bu sözle anlatmak istediği başka. Ünlü filozof , ifadelerinde öylesine ironik düşüncelere yer veriyor ki bazen işin içinden çıkmak mümkün olmuyor. Aslında Chomsky, bu “anarşik” düşünce yapısı nedeniyle hemen hemen her filozofun kendi döneminde yaşadığı dışlanmışlığı yaşıyor. Açıkçası ben, Amerika’da bir akademisyen ve düşünürün medya tarafından bu kadar dışlandığı bir başka örnek görmedim. Ancak kendisini “dışarıdakilerin temsilcisi” olarak gören Noam Chomsky, medyadan gelen bu adı konulmamış sansüre karşı şöyle yanıt veriyor: “If I started getting public media exposure in the US, I’d think I were doing something wrong…” Yani “medyadan ilgi görseydim önce kendimi sorgulardım” diyebilecek kadar sivri biri O. Aynı zamanda medyayı ağır şekilde eleştirdiği “Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass Media” adlı kitabında basın için “satılmış ruhbanlık” benzetmesi yapabilecek kadar cessur.
Peki Kimdir Noam Chomsky?
Geçtiğimiz Aralık ayında 83. Yaşını kutlayan Noam Chomsky hem bir eğitimci ve yazar hem de anarşist ruha sahip bir düşünür. Avram Noam Chomsky, Philedelphia’da fakir bir mahallede doğdu. Chomsky, göçmen, yahudi bir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Babası tanınmış bir profesör olan William Chomsky ve annesi ise bir aktivist, Elsie Chomsky. 1930’larda Amerika’da büyüyen pek çok yahudi çocuk gibi, Chomsky de ailesinin dinini ve kültürünü öğrenmesine rağmen kendini bunlardan soyutlanmış hissetti. Chomsky, 1949 yılında kendisi gibi dil bilimci olan Carol Schatz ile evlendi. 1961’de Boston’daki M.I.T üniversitesinde profesör olarak çalışmaya başladı.
Chomsky özellikle dil, filozofi, politika ve etik alanlarında bilinen birçok çalışmaya imza attı. 1953 yılında Avrupa’ya bir gezisi sırasında, yapısal dil bilimini şekillendirme girişiminin işe yaramayacağına karar verdi, çünkü dil oldukça soyut, doğuştan edinilen bir olguydu. Bundan sonraki çalışmalarında bu olguyu modelleyen Noam Chomsky, modern dönemin en önemli dil kuramı olan “Chomsky Hiyerarşisi”ni yazarak tarihe geçti. Değişik dil ve gramer türlerini gruplayan bu kuram, halen akademik çalışmalarda en fazla kaynak olarak başvurulan bilimsel araştırma özelliği taşıyor. Chomsky Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD’den Foreign Policy ve İngiltere’den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 1., 2008 yılında 11. sırada yer aldı. Chomsky’i uluslararası üne kavuşturan asıl özelliği ise, dünya siyasetiyle ilgili “anarşist” görüşleri. Başta Türkiye’de olmak üzere, çalışmalarının yayınlandığı bazı ülkelerde Chomsky ayrılıkçılığı desteklediği ve yasaları ihlal ettiği gerekçesiyle yargılandı. Türkiye’de kitapları basan yayınevleri mahkemeye verildi. Ancak O yine de susmadı. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü ve Kürt sorunuyla ilgili açık eleştirilerde bulunan Chomsky, son yıllardaki “Kürt açılımı” söylemini olumlu bulmakla birlikte yetersiz gördüğünü defalarca tekrarladı.
Amerikan dış politikasını da aynı şiddette eleştiren ünlü düşünür, terörizmi dünya süper güçlerinin hatası olarak tanımlıyor. Yine de geleceğe yönelik umutlarını yitirmeyen 83 yaşındaki Noam Chomksy, “İnsan varsa, Umut hep Var” diyor.
O zaman insanın olduğu yerde, ne kadar daraltılsa, sınırlandırılsa ve kısıtlansa da belli bir özgürlük alanı var demektir. Ve sanal dünyada bile olsa medyanın daha özgür ve demokratik düşünceye saygılı bir yol izlemesi hepimizin umudu.