Üniversite öğrencileri için çok bilinmeyenli bir denklem olan iş bulma konusunda rekabet arttıkça denklemdeki bilinmeyenlerin sayısı da giderek artıyor. Associated Press’in Nisan ayında yaptığı araştırma, Amerika’da 25 yaş altındaki üniversite mezunlarının yüzde 53.6’sının işsiz olduğunu ortaya koymuştu. Araştırmayla mezun olduktan sonra iş bulabilen şanslı azınlığın da sadece yarısının nitelikli eleman olarak çalıştığı ortaya çıktı. Rakamların da açıkça ortaya koyduğu şekilde, artık Amerika’da üniversite diploması sahibi olmak, iş bulmak anlamına gelmiyor. Rekabet arttıkça, öğrencileri birbirinden başka değerler ve meziyetler ayırıyor. Bunlardan biri de son yıllarda üniversite deneyiminin vazgeçilmez bir parçası olan stajlar.
National Association of Colleges and Employers’ın (NACE) 2012 yılında yaptığı araştırmada üniversite öğrencilerinin yarısından fazlasının üniversite hayatları boyunca en az bir staj yaptığı ortaya çıktı. Bu rakamın, bundan sadece 20 yıl önce yüzde 17 olması, bugünkü durumu açıkça ortaya koyuyor. İşin ilginç kısmı, 2011 yılındaki bu stajların yüzde 48’inin ücretsiz staj olması. Peki öğrenciler neden bu ücretsiz çalışma şartlarını kabul ediyor?
Amerikan ekonomisinde duraklama dönemi devam ederken, yaratılan yeni işler, artan üniversite mezunlarının sayısını karşılamaya yetmiyor. Bu da üniversite öğrencileri ve yeni mezunlar arasındaki rekabeti arttırıyor. Bu gençler de yapacakları ücretsiz stajın ileride maaşlı bir işe dönüşme ihtimalini göz önünde bulundurarak, birkaç ay boyunca karşılığında para almadan çalışmayı kabul ediyor. Üstelik ulaşım, konaklama gibi masraflar göz önüne alındığında, bu öğrencilerin çalışmak için üstüne para vermesi gibi ironik bir durum da oluşuyor.
Ancak, öğrenciler bu durumdan o kadar da şikayetçi değil. Georgetown Üniversitesi öğrencileri, günlük ve akademik hayatlarında sürekli olarak hissettikleri rekabetçi atmosferin iş hayatında da devam edeceğinin farkındalar. Bu sebeple yıl boyunca, Washington’da Kongre binasında veya hükümetin çeşitli kollarında ücretsiz olarak çalışmayı kabul ediyorlar. Üstelik bazıları, Georgetown kampüsündeki maaşlı işlerini bırakıp, sadece ‘tecrübe’ karşılığı staj yapmayı tercih ediyor. Bunlardan biri de yaz boyunca Amerikan Öğretmenler Sendikası’nda (AFT) yaptığı stajı okul yılı boyunca da devam ettirecek Evan Curdts.
Evan, “Kampüste saatime 10 dolar ödeyen bir işim vardı, ancak bu beni tatmin etmiyordu. İleride öğretmen olmak istediğim için tecrübe kazanmak ve işi yerinde öğrenmek için kampüsteki işimi bırakıp, ücretsiz staj yapmayı kabul ettim,” diyor. Belki de gerçekten, Evan için ücretsiz stajında kazanacağı tecrübeler ve tanışacağı kişiler gelecekte saatte 10 dolardan daha değerli olabilir.
Kampüsteki rekabetçi atmosfer, onu böyle bir adım atmaya doğru itmiş. Evan, “Herkes, mezun oluncaya kadar özgeçmişine ekleyebildiği kadar başarı eklemeye çalışıyor. Yaptığınız her staj, kazandığınız her deneyim sizi ileride bir iş sahibi olmaya yaklaştırıyor. Ve Georgetown gibi bir okulda herkesin bunun farkında olması rekabeti arttırıyor” diyor.
İşverenler bu durumdan rahatsız değil. İyi üniversitelerde eğitim alan, nitelikli gençleri ücret vermeden çalıştırabiliyorlar. Ayrıca, işverenler, başarılı stajyerleri mezun olduktan sonra maaşlı bir işe alarak, tanıdıkları, güvendikleri ve işi bilen bir işçi kazanmış oluyor. Böylelikle staj programları sayesinde dışarıdan işe alım oranı gitgide azalıyor. NACE’ın raporuna göre işverenler, her sene stajyerlerinin yüzde 61’ine tam zamanlı iş teklif ediyor. Bu yüksek oran, ücretsiz stajyerlik akımının devam edeceğinin göstergesi.
Ücretsiz stajyer çalıştıran kurumlar zaman zaman stajyerlerin çalışma koşulları ve saatleri sebebiyle eleştiriliyor ve yasal olarak zor durumda kalıyor. Ancak şu bir gerçek ki, ekonomide büyük bir düzelme yaşanmadıkça, bu ücretsiz çalışma düzeni devam edecekmiş gibi görünüyor.