Teknoloji Başkan Adaylarına Yaramıyor

Posted October 10th, 2012 at 10:19 pm (UTC-5)
1 comment

Alparslan Esmer – Washington

Teknoloji politikacılara kesinlikle yaramıyor.

Bunun ilk acı tecrübesini 1960 seçimlerinde dönemin Başkan Yardımcısı Richard Nixon, Demokrat Partili başkan adayı John F. Kennedy’yle tartışmasında yaşadı. Başkanlık seçimlerinin en önemli aşamalarından biri olan siyasi tartışmalar, ilk kez televizyonlardan canlı yayınlanıyordu ve Nixon bu yeni teknolojiye tam hazır değildi.

Cumhuriyetçi Partili başkan yardımcısı, oldukça rahat konuşan rakibi Kennedy’ye oranla hasta ve rahatsız bir izlenim bıraktı. Zaman zaman yüzü şıpır şıpır terledi, ağız kuruluğu yaşadı, hatta dudaklarını yaladı. Dönemin siyasi gözlemcileri Nixon’un ekranda terlemesini, yayından önce yüzüne pudra sürdürmeyi “kadınsı” bulup reddetmesine bağlıyor.

Teknolojinin azizliğine uğrayan Richard Nixon, 1960’ta seçimleri kaybetti, ama o dönemki gafletinin acısını sonraki yıllarda iki kez üst üste seçilerek çıkardı.

Tartışmalardaki gaflar da başkan (ya da başkan yardımcısı) adaylarının siyasi kariyerlerine mal olabiliyor. Bu özellikle iktidardaki başkan için daha acı bir deneyim. Televizyon bu, söylediğinizi geri çeviremezsiniz. 1976 yılında yapılan seçimlerde Cumhuriyetçi Partili Başkan Gerald Ford, Demokrat Partili rakibi Jimmy Carter’la tartışmasında, Soğuk Savaş’ın en gırgırlı döneminde bir başkandan beklenmeyecek bir gaf yaptı. Ford bu söyleşide, “Doğu Avrupa hiçbir zaman Sovyet denetimine girmedi ve benim dönemimde asla girmeyecek,” diyerek herkesi şaşırttı. Ama seçim sonuçları şaşırtmadı.

Tartışmayı kazanmak adayı her zaman iktidara taşımıyor. 1988 yılında artık görev süresi dolan Cumhuriyetçi Partili Başkan Ronald Reagan’ın yerine yardımcısı George Bush (Baba Bush) başkanlığa aday oldu. 1970’lerde Gerald Ford döneminden bu yana Beyaz Saray tecrübesi olan Bush’un siyasi deneyimi tartışma götürmese de, tartışılan kişi siyasi deneyimi az ve kavram yeteneği nispeten biraz zayıf olduğu iddia edilen yardımcısıydı. Yasalar, Amerikan başkanının ölüm, hastalık, istifa ya da başka etkenlerle görevini yapamayacak duruma gelmesi durumunda, bir sonraki seçimlere kadar görevi başkan yardımcısının devralmasını zorunlu kılıyor. (John Kennedy 1963 yılında suikasta kurban gittiğinde yerine yardımcısı Lyndon Johnson, Richard Nixon 1974 yılında istifa ettiğinde de yerine yardımcısı Gerald Ford gelmişti.) George Bush’un 1988 seçimlerinde kendisine yardımcı olarak Dan Quayle’ı seçmesinin ardından Demokrat Partili muhalefet zaman kaybetmeden, “Ya Başkan’a bir şey olursa, yerine tecrübesiz Dan Quayle mı geçecek?” tartışması başlattı. Dan Quayle’a bu soru, Demokrat Partili başkan yardımcısı adayı Lloyd Bentsen’le katıldığı televizyon tartışmasında soruldu. Quayle, Senato’daki siyasi tecrübesinin John Kennedy başkanlığa geldiği dönemkiyle aynı olduğunu iddia etti. (John Kennedy zaman zaman yakın çevresi tarafından diğer adı olan ‘Jack’ ile anıldı.) Bentsen, yaş ve tecrübe açısından kendinden daha genç Cumhuriyetçi rakibine dönerek, Quayle’ı bozan o meşhur yanıtını verdi: “Sayın Senatör, ben Jack Kennedy döneminde hizmet verdim, Jack Kennedy’yi tanırdım, Jack Kennedy benim dostumdu. Sayın Senatör, siz Jack Kennedy değilsiniz.” Bu yanıt salonda büyük alkış topladı, ama Bentsen’ın bu başarılı yanıtı yarışa birlikte girdiği Michael Dukakis’e seçimi kazandırmaya yetmedi. (Türkler de Yunan asıllı bir politikacının Amerika başkanı olmadığına sevinmiş oldu.)

Baba Bush 1988 seçimlerini kazansa da, 1992’de Demokrat Parti adayı Bill Clinton’la birlikte katıldığı bir tartışma programında unutulmayacak bir görüntüye imza attı. Bush’un tartışmanın ortasında saatine bakması, sıkılmış olduğu izlenimi yarattı. Belki bu manzara Baba Bush’a seçimi kaybettiren asıl etken olmayabilir, ama hemen ardından ekonomik koşullarla ilgili sorulan bir soruya “fransız” kalması, ardından aynı sorunun üzerine Bill Clinton’un atlayarak soruyu soran vatandaşla sıcak bir iletişim kurması, Demokrat Partili politikacıya 1992 seçimini kazandırdı.

Özellikle video teknolojisinin çok geliştiği ve hatta YouTube gibi mertlik bozan icatların herkesin evine girdiği bugünlerde başkan adaylarının ağızlarına aldıkları ifadeler, nasıl göründükleri, tartışmalardaki hal ve tavırları defalarca izleniyor, çalışılıyor, analiz ediliyor. Hatta başkan adayları tartışmalardan önce kendilerinin, rakiplerinin, seleflerinin konuşma kayıtlarını izliyor, aynı maç öncesi rakibini tanımaya çalışan futbol takımı gibi zayıf yanlarını öğrenmeye çalışıyor, rakiplerine benzer kişileri seçip günlerce provalar yapıyor. Bu tartışmalar o kadar ciddiye alınıyor ki, adayların ağızlarından çıkan sözler, kaş göz hareketleri, mimikleri, iç çekmeleri, surat asmaları, başka bir yöne dalgın dalgın bakmaları, heyecanlanıp yanlış bir ifade kullanmaları, moderatörle tartışmaya girmeleri, her şey pür dikkat izleniyor. Tüm bunlar, bazen adayın siyasi kariyerine mal olabiliyor. Adaylar bu gergin ortamda daha kontrollü davranmak uğruna doğallıklarını kaybediyor.

Başkan Barack Obama ve Cumhuriyetçi Partili aday Mitt Romney arasındaki ilk tartışmanın hazırlıkları da bu yukarıdaki tartışmaların “kötü anlarının” gölgesinde geçti. İmaj, içerikten daha önemli oldu. Mitt Romney bu konuya fazlasıyla dikkat eden bir politikacı. Babası eski Michigan Valisi George Romney, 1968’de Cumhuriyetçi Parti içinden Richard Nixon’a karşı önseçim mücadelesi verirken, kendisine bu yarışı kaybettiren, yine televizyonda verdiği bir demeç olmuştu. Önceden Vietnam Savaşı’na taraf olan Baba Romney başkanlık seçimlerine adaylığını koyduktan sonra bu tutumunu değiştirdi. Kendisine bu değişikliğin nedenini soran sunucuya, “Beynimi yıkamışlardı” diye yanıt verdi. Amerika başkanlığına oynayan bir kişinin bu kadar radikal bir karar değişikliğine gerekçe olarak kamuoyu önünde beyninin yıkandığını söylemesi önce kendisine saygınlığını, daha sonra da başkanlık umutlarını kaybettirdi.

Mitt Romney, babasının teknolojiyle kötü deneyiminden ders almaya çalıştı. Ama dersine yeterince çalışmamıştı. Nitekim geçen ay Mother Jones adlı liberal bir dergi, Mayıs ayında Florida eyaletinde bağış toplama amacıyla yaptığı bir konuşmanın cep telefonuyla çekilen video kayıtlarını yayınlayınca Mitt Romney’nin hayatı bir süreliğine karardı. Romney videoda, 2008 seçimlerinde Amerikalı seçmenin kendisine oy vermeyen (ve oy vermesini de beklemediğini açıkça ifade ettiği) yüzde 47’lik kesimi “devlete bağımlı, vergi ödemeyen kesim” diye tanımladı.

Romney geçen hafta (3 Ekim 2012) Obama’yla yapacağı ilk tartışmaya bu konuşmanın kamuoyu yoklamalarına yansıttığı kötü rakamlarla girdi. Bu kez hazırlıklı olduğunu açıkça gösterdi ve 60 milyon kişinin televizyonlardan canlı izlediği tartışmayı başarılı bir performansla kapattı. Cumhuriyetçi aday kamuoyu yoklamalarındaki konumunu da yükseltmeyi başardı. Bu kez teknolojinin gazabına Başkan Obama uğradı. Siyasi gözlemcilerin de ifadesiyle, “Ben burada ne arıyorum?” tavrına giren Başkan Obama’nın donuk, isteksiz görünümü, “yüzde 47 açıklaması” gibi Romney’in zaaflarına yüklenmekten kaçınması büyük tepki aldı. CNN televizyonunun hızla yaptığı bir kamuoyu yoklamasına göre yüzde 67’lik bir kesim tartışmanın galibinin Romney, yüzde 25’lik bir kesim de Obama olduğu kararına vardı.

Üstelik teknoloji sadece adayları artık canlı televizyon yayınlardan, ya da internet sitelerine konan videolarla da izlemekten ibaret değil. CNN televizyonunun geçenlerde yayınladığı aşağıdaki videoda, adayların hareketleri, mimikleri, duruşları artık bilgisayar yazılımlarıyla analiz ediliyor. Videoyu izleyen uzmanlar, Obama’nın sürekli aşağı bakmasını yorgunluğa ve ilgisizliğe bağlıyor. Aynı şekilde Mitt Romney’in kaş-göz ve dudak hareketleri izleyiciyle iletişim kurmak istediği şeklinde yorumlanıyor:

Seçimlere bir ay kala ipi kimin göğüsleyeceğini herkes merakla bekliyor. Kamuoyu yoklamaları birbirine yakın. Sinirler gergin. Özellikle de bu kadar kısa bir zaman kala neden Başkan Obama’yı Romney’e “daha saldırgan davranmadığı” için eleştiren Demokrat Partili seçmenler.

3 Ekim’deki tartışmanın Obama’ya pahalıya mal olduğu kesin. Bu ay adaylar iki kez daha yüz yüze gelecek. Bir tartışma da bu hafta başkan yardımcısı adayları arasında yapılıyor. Demokrat Partililer, önceki tartışmada Romney’e karşı saldırgan ve sert davranmadığı, 2008 seçimlerinde olduğu gibi canlı görünmediği için Obama’ya öfkeli. Görünen o ki Başkan Obama, “kan isteyen” medya ve seçmenin baskısı altında kalıp, 16 ve 22 Ekim’deki tartışmalarda Cumhuriyetçi Partili rakibine karşı daha acımasız bir tutum takınmayı planlıyor.

Parti Kurultayları ve Kamuoyu Yoklamaları

Posted September 11th, 2012 at 1:32 am (UTC-5)
2 comments


Alparslan Esmer – Washington

Demokrat Parti, ulusal kurultayını geçen hafta Kuzey Carolina eyaletinin Charlotte kentinde tamamladı. Son birkaç aydır, başkan adayları Barack Obama ve Mitt Romney’e seçmen desteği başa baş görünüyordu. Bununla birlikte son kamuoyu yoklamaları Demokrat Parti kurultayının Başkan Barack Obama’ya verilen seçmen desteğini az da olsa yükselttiğini gösteriyor.

Washington Post gazetesi ve ABC News tarafından ortak yapılan kamuoyu yoklamasına göre, Obama, Cumhuriyetçi Partili rakibi Mitt Romney’e göre durumunu biraz düzeltebilmiş durumda. Ama Başkan, seçmenin ekonomi konusundaki kaygılarını henüz giderebilmiş değil.

Gazetenin anketine göre oy vermesi muhtemel seçmenler arasında yarın seçim olsa Obama’ya oy vereceklerin oranı yüzde 49, Romney’e oy vereceklerin oranıysa yüzde 48. Bu oran kurultaylar öncesi dönemden farklı sayılmaz. Ancak tüm kayıtlı seçmenler arasında genelleme yapıldığı zaman Obama’ya yönelik seçmen desteği yüzde 50, Romney’e seçmen desteği ise yüzde 44 görünüyor. Bu da açık bir fark.

Gazeteye göre Obama, ekonomi dışındaki diğer kilit konularda rakibi Romney’e göre daha avantajlı. Obama, özellikle kadınların sorunlarının çözümü konusunda rakibinin yüzde 21, orta gelirlilerin sorunlarının çözümü konularında yüzde 15, kürtaj ve eşcinsel evlilikleri gibi toplumsal sorunların çözümü konusunda yüzde 11 önünde. Üstelik her ne kadar Amerikalı seçmenin ekonomi konusunda Başkan Obama’ya güveni az olsa bile, Romney de hem ekonomi, hem de federal bütçe açığının giderilmesi konusunda kurultaylardan önce Obama üzerinde sağladığı avantajı koruyamamış.

CNN televizyonunun Charlotte’taki Demokrat Parti Ulusal Kurultayı’ndan hemen sonra, 7-9 Eylül tarihleri arasında oy vermesi muhtemel seçmenler arasında yaptığı bir başka kamuoyu yoklaması da Obama’yı yüzde 52’yle, Romney’in altı puan önüne yerleştirmiş. Oysa ki CNN’nin Tampa’daki Cumhuriyetçi Parti Kurultayı’nın ardından 31 Ağustos ve 3 Eylül arasında yaptırdığı kamuoyu yoklamasında Obama ve Romney, yüzde 48 seçmen desteğiyle başa baş gösteriyordu.

Gallup şirketinin geçen haftasonu yaptığı anket de farklı değil. Obama’ya verilen destek bir hafta öncesine oranla yüzde 45’ten yüzde 50’ye yükseldi.

Amerika’da parti kurultaylarının kamuoyu yoklamalarında başkan adaylarına geçici bir yükseliş ivmesi kazandırması olağan bir durum. Bu yükseliş normalde çok uzun sürmüyor. Tüm bunlara rağmen, önceki hafta Tampa’daki Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayı’nın ardından Mitt Romney, kamuoyu yoklamalarındaki konumunu çok yükseltmeyi başaramadı.

Kurultayların adaylara yönelik kamuoyu desteğini yükseltmesinde etkili olan bir diğer nedense konuşmacı olarak çağrılan kişiler olabiliyor. Pew araştırma şirketinin yaptığı ankete katılanların yüzde 29’u eski Başkan Bill Clinton’un Demokrat Parti Ulusal Kurultayı’nda yaptığı konuşmayı kurultayın en önemli olayı olarak görürken, yalnızca yüzde 16’sı Barack Obama’nın, yüzde 15’i de Michelle Obama’nın konuşmasının öne çıktığını düşünüyor. Cumhuriyetçi Parti’nin kurultayındaysa, Hollywood’un ünlü aktör ve yönetmeni Clint Eastwood’un “boş sandalyeyle yaptığı diyalog” öne çıkıyor ve bunu Mitt Romney’in yaptığı adaylık kabul konuşması izliyor.

Tabi ki kurultayların hemen ardından elde edilen ve geçici olduğu bilinen bu rakamlara bakıp erkenden sonuca varmak doğru değil. 6 Kasım seçimlerine kadar önümüzdeki dokuz hafta boyunca seçim yarışları daha da kızışacak. Adaylar, Barack Obama ve Mitt Romney, kurultaylar biter bitmez, daha nefes almadan, kararsız seçmenlerin yoğun olduğu eyaletlere gitti. Adaylar kampanyalarını seçim sonucunu belirleyecek bu eyaletlerde yoğunlaştırıyor. Gelecek aydan itibarense televizyonlarda canlı yayınlanacak siyasi tartışmalara katılacaklar ve birbirleriyle yüzleşme fırsatı bulacaklar.

Rakamlarla Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayı

Posted August 31st, 2012 at 3:35 am (UTC-5)
1 comment

Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayı’nın yapıldığı Tampa Bay Times Forum
Fotoğraf: Alparslan Esmer

Alparslan Esmer – Tampa, Florida

Amerika’da siyasi partilerin başkan adaylarını resmileştirmek amacıyla dört yılda bir düzenlenen ulusal kurultaylarına ev sahipliği yapmak için kentler, neredeyse olimpiyat oyunları düzenleyecekmişçesine yarışır. Bu kentler 18 ila 24 ay öncesinden belirlenir. Siyasi partiler karar vermek için kentlere heyetler gönderir ve incelemelerde bulunur.

Belediyeler son dönemde siyasi partilerin ulusal kurultaylarını kentlerinde düzenlemek için yoğun kampanya yürütüyor. Bunun bir nedeni ulusal kurultayların ev sahibi kente büyük bir ekonomik girdi sağlamasından kaynaklanıyor. Ama bu ekonomik girdinin o kentte geçimini sağlayan her işletmeciye yaramadığını da gördüm.

Bu hafta düzenlenen Cumhuriyetçi Ulusal Kurultayı’nın ev sahibi kenti Tampa bir buçuk yıl önceden belirlendi. Organizasyon ise, kentin en büyük spor salonu Tampa Bay Times Forum’da düzenlendi. Salon 8-9 ay kadar önce sırf bu etkinlik için restore edilmiş.

Organizasyon çok iyi, ama kimin açısından bakıldığına bağlı. Dört gün boyunca aşırı abartılı güvenlik önlemleri yetmezmiş gibi son derece kötü, mide bozan ve pahalı yiyeceklere kalarak günde 12-15 saat çalışmak kolay değil. İki adımda bir yapılan kontroller, eğer bilgisayarınız, kameranız, fotoğraf makineniz, tripodunuz varsa onları çantalarından çıkarmalar, daha sonra onlardan bazılarını güvenlikte unutup geri dönmeler, sanki teröristmişçesine ayrım gözetmeksizin aranmalar, beş dakikada gideceğiniz yere tüm bu aramalar yüzünden yarım saatte gidebilmeniz, üstüne üstlük tüm bu tecrübeleri günde birkaç kez 35 dereceye varan sıcak ve aşırı rutubet koşullarında yaşıyor olmanız gerekiyor. Bir de yakından geçen Isaac kasırgasının bıraktığı, aniden patlak veren ve kafanıza kova kova su boşaltırmışçasına yağan yağmurları da eklemeli. Altında kalırsanız üzerinizdeki takım elbise gitti. Zaten kasırga mevsimine denk geleceğini bile bile neden ulusal kurultay düzenlemek için Florida’yı seçtiklerini anlamış değilim. Çevremdeki herkese söyledim “Ben kasırga görmek istiyorum zaten,” diye. Ama o gördüğüm ne kasırgaydı, ne de takım elbiseyle kasırga izlenir.

Hani sıcaklar için önlem almaya çalışmışlar, serinletilmiş çadırların içinden geçiyorsunuz, isterseniz sıkça kalkan klimalı servis otobüsleri sizi kurultayın yapıldığı Times Forum’a bırakıyor. Ama yine de dışarıda sıcak altında aramalar yüzünden geçirdiğiniz beş dakika, üzerinizdeki ceketi rahatlıkla bir bornoza çevirebiliyor. Hele hele de tüm bunları televizyon çekimine giderken yaşıyorsanız, ekran karşısında yüzünden oluk oluk ter boşalan bir kişinin bir şeyler anlatmaya çalıştığını görmek hiç de hoş olmasa gerek. Öyle ki duruma alışıp çantanızın içine bir ton peçete koyarak gidiyorsunuz ki çekimden önce kurulanabilesiniz. Çünkü kameramanınız size her zaman bir yerlerden peçete ya da kağıt havlu bulmak zorunda değil.

Hele hele size verilen izin belgelerini bir kaybedin. Kaybettiğiniz anda yaka paça kompleksten dışarı atılmanız kaçınılmaz. Normalde işinizi yaptığınız basın merkezine bile giremezsiniz. Boynunuza astığınız dört adet kart, her biri farklı bir gün için. Her birini o gün için kullanabilirsiniz. Üzerlerindeki renkleri, gideceğiniz alanları sınırlıyor. Benim kart yeşil, nispeten rahatım, kurultay salonundan içeri girişim serbest, ama merdivenlerin bitiminden itibaren “floor” denilen salona ayak basmam için mavi renkli karta ihtiyacım var. O da herkese verilmiyor. Dönüşümlü kullanıyoruz.

Fotoğraf: Alparslan Esmer

Güvenlik önlemleri o kadar abartılmış ki, kurultayın yapıldığı alana giden yollar beton bariyerlerle kapatılmış, çevre kanallar sürekli devriye gezen polis botlarının kontrolü altında. Polisler, şerifler, eyalet polisleri, federal polisler, askerler, Başkan’ın korumasından sorumlu Secret Service (Gizli Servis) elemanları, yani aklınıza gelebilecek her türlü güvenlik personeli mevcut. Bu durum sanıyorum kurultayı izleyen biz medya mensuplarını da kötü etkiledi ki, yaşadığımız psikolojik hapis durumuna razı olduk, sürekli aramalardan geçmemek için yerimizden gerekmedikçe kıpırdamamaya çalıştık. Orada verilen iğrenç yemeklere tahammül ettik. Ama artık yemeklerin kötülüğü de sabrımı taşırınca artık cep telefonumdaki uygulamalardan biri sayesinde biraz uzakta bir pizzacıyı buldum. Sıcağa ve yoldaki bariyerlere rağmen yürüdüm ve çok hoş bir ortam buldum. Son derece konuksever bir karı-kocanın işlettiği ve makul fiyatlara lezzetli yemekler yapan bir yer. Yerel bir işletme, ama dışarı çıktığınız anda karşınızda Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayı’nın yapıldığı Tampa Bay Times Forum duruyor. Sadece sizi bir kanal ayırıyor. Alana bu kadar yakın olmasına rağmen 50 bin kurultay ziyaretçisinden tek bir müşteri yok. Tek şikayetçi olan işletme de onlar değil tabi ki. Demek ki olimpiyat kadar önemli olan ulusal parti kurultaylarının ekonomik getirisinden ev sahibi kentin tüm sakinleri yararlanamıyor. Yararlanamayanlar şimdi belediyeye dava açma hazırlığında. Umarım olimpiyat oyunları da yalnızca belli bir kesime yarar sağlamıyordur.

Tampa’da böylesi bir dört gün geçirdikten sonra “Acaba rakamlar ne diyor?” diye bakayım dedim:

  • Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayı, Olimpiyatlardan sonra en çok medya mensubunun katıldığı etkinlik oldu. 15 bine yakın gazeteci izledi.
  • Cumhuriyetçi Ulusal Kurultayı Tampa Toplantı Merkezi’nde 33 bin metrekarelik alan basın merkezi olarak kullanıldı.
  • Kurultayın yapılması içi toplam 200 milyon dolara yakın para harcandı.
  • Kurultayı düzenleyen ev sahibi komite her bir gece için 15 binden fazla otel odası, kurultay faaliyetleri için de 75 alan kiraladı.
  • Şimdiye kadar Florida eyaletinde hiçbir etkinlik için bu kadar elektrik, kablo ve fiberoptik bağlantısı kurulmadı.
  • Florida eyaleti geçmişte üç kez Cumhuriyetçi Ulusal Kurultayı’na ev sahipliği yaptı. Sonuncusu 1972 yılında Miami’deydi.
  • Tampa’da yapılan 40’ıncı Cumhuriyetçi Parti Kurultayı’na 50 bin kişi katıldı, bunların 4 bin 441’i asli ve yedek delegelerden oluştu.
  • Cumhuriyetçi Ulusal Kurultayı’nın düzenlendiği Times Forum salonu 20 bin kişilik kapasiteye sahip.
  • Kurultay katılımcılarını Times Forum’a taşımak için 350 otobüs ve 500 özel araç kullanıldı.
  • Kurultay sırasında 7 bin 500 gönüllü çalıştı.
  • Tahminlere göreyse Mitt Romney’in konuşmasını televizyonlarda 40 milyon kişi izledi.

Kürtaj Savaşları

Posted August 22nd, 2012 at 3:23 pm (UTC-5)
Leave a comment

Alparslan Esmer – Washington

Dışardan bir gözlemci Amerika’da siyasetin “kürtaj” tartışması çevresinde döndüğünü düşünebilir.

Aslında Amerika’da muhafazakar ve liberal kesimler arasında kıran kırana geçen kürtaj tartışması, bu konuyu “çağlar öncesinde” bırakan ülkelerden gelenler için oldukça şaşırtıcı. Ben en azından Türkiye’nin de bu konuyu çağlar öncesinde bıraktığını düşünmüştüm hep. 1983’te kürtajı serbest bırakan ve bu konudaki tercihi doğal olarak kadına bırakan Türkiye’de bu tartışma bir süre önce yeniden alevlendi. Konuyu gündeme getirip kürtajın yasaklanmasını isteyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Amerika’daki tartışmaları Türk toplumuna örnek gösterdi. Cem Yılmaz boşuna söylemiyor, Yahşi Batı filminde “Batı’nın iyi yanlarını alacan” diye.

Başbakan Erdoğan’ın örnek gösterdiği Amerika’daki son durum şu. Okuduktan sonra da Amerika’nın bu konuda iyi bir örnek olup olmadığına siz karar verin:

Anayasa Mahkemesi 1973 yılında kürtajı serbest bıraktı. O güne kadar kürtaj 30 eyalette yasaktı, 20 eyalette de belli koşullara göre yapılıyordu. Amerikan Anayasa Mahkemesi konuya bir nokta koyduysa da Cumhuriyetçi Parti’nin temsil ettiği muhafazakar taban, bunu bir virgül olarak algıladı ve kürtaj daima Amerika’da liberal ve muhafazakar kesimler arasında simge bir tartışma haline geldi. Zaman zaman bu durum şiddete vardı, kürtaj yapan klinikler bombalandı, cinayetler işlendi.

Cumhuriyetçi Partili Milletvekili Todd Akin, “meşru tecavüz” açıklamasıyla partisini güç durumda bıraktı

Kürtaj yanlıları ve karşıtları arasındaki tartışmalar seçim yarışına yansıyor. Senato’da Demokrat Partili rakibine karşı mücadele veren Temsilciler Meclisi’nin Missouri eyaleti milletvekili Todd Akin, bir televizyonda söylediği sözlerden dolayı üyesi olduğu Cumhuriyetçi Parti’yi bir hayli zor duruma soktu. Kürtaj karşıtı görüşleriyle tanınan Akin, tecavüz gibi istisnai durumlarda bile bu tarz operasyona karşı çıkıyor. Akin televizyonda, hayali doktorları referans göstererek, Türkçe’ye şöyle çevrilebilecek bir ifade kullandı :“Eğer tecavüz meşruysa, kadın vücudunu kapatacak sisteme sahiptir”. Bunun basit açıklaması, ‘kadın gerçekten (!) tecavüze uğruyorsa, hamile kalmamak için doğal, biyolojik savunma mekanizmasını devreye sokar.’ Yani bu açıklama cahil çevrelerce, ‘kadın hamile kalırsa, demek ki gerçekten tecavüze uğramamış, yalan söylüyor’ diye de yorumlanabilir. Üstelik “meşru tecavüz” de ne ola ki?

Akin’in açıklamaları, yalnızca kadınları ayaklandırmakla kalmadı, kendi partisi içinden tepki topladı. Cumhuriyetçi Parti’nin başta başkan adayı Mitt Romney olmak üzere bir çok üst düzey yetkilisi Todd Akin’den yarıştan çekilmesini istedi. Cumhuriyetçi Parti, 100 üyeli Senato’da yalnızca bir sandalye farkla azınlık konumunda. Bundan dolayı Akin’in bu kamikaze dalışı, Cumhuriyetçi Partililer’in Senato’yu ele geçirme planlarını altüst etti.

Konu kahramanı milletvekiliyse, o kadar tepkiden sonra açıklamasından dolayı özür üzerine özür diledi. “Vallahi yanlış biliyormuşum, bu söylediklerime ben dahi inanıyordum,” dedi. Sonuçta kürtaj karşıtı politikalarını sürdüreceğini kaydeden Todd Akin tüm baskılara direndi, bu yazının yazıldığı ana kadar da Senato sandalyesi için sürdürdüğü yarıştan çekilmemekte kararlı olduğunu söyledi. Cumhuriyetçi Parti’nin kendi iç disiplin mekanizmalarını kullanıp kullanmayacağı, kullansa bile bu işin ne zaman sonuç verebileceği şimdilik bilinmiyor.

Cumhuriyetçi Parti gelecek hafta Florida eyaletinin Tampa kentindeki büyük kurultayına hazırlanırken, bir yandan programını hazırladı. Programın içinde muhafazakar değerlerinin bayrağı olan “kürtaj karşıtlığı” da önemli bir yere sahip. Programda kürtajın yasaklanması için anayasa değişikliği öngörülüyor. Üstelik parti programı tecavüz, ensest ilişki gibi istisnai durumları dikkate almadan yasağın uygulanması gerektiğini savunuyor. Bu da aslında Cumhuriyetçi Parti’nin programını, partinin başkan adayı Mitt Romney’in görüşleriyle çelişkiye düşürüyor. Romney de kürtaja karşı, ama tecavüz gibi istisnaları kabul eden bir politikacı. Sonuçta hiçbir parti, başkan adayını kendi programına harfi harfine uymaya zorlamıyor.

Romney, yardımcısı Wisconsin milletvekili Paul Ryan ile gelecek hafta Tampa’daki ulusal kurultayda Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığını resmen açıklayacak. Ondan sonra ise 6 Kasım’a kadar sürecek bir seçim maratonu var. Kürtaj tartışmalarının seçim kampanyalarında önemli bir yer tutacağı kesin. Seçmenlerin merak ettiği şey ise, önümüzdeki bu on haftalık süreçte dokuz doğuracak adayların “düşük” yapıp yapmayacakları olacak.

Seçimlerde Belirleyici Olacak Yedi Eyalet

Posted July 4th, 2012 at 8:27 pm (UTC-5)
1 comment

Barış Ornarlı – Washington

Kasım ayındaki başkalık seçimlerini doğru değerlendirebilmek; sağlıklı tahmin yapabilmek için eyaletlerdeki duruma bakmak gerekiyor. Ulusal kamuoyu yoklamaları ülkedeki genel eğilimi yansıtsa da, seçim sonuçları eyaletlerin dağılımına göre belirlenecek.

Ulusal kamuoyu yoklamalarının çoğunda Başkan Barack Obama,  rakibi eski Massachusetts valisi Mitt Romney’in 2 – 3 puanla önde olduğunu gösteriyor. Hatta 20 Haziran tarihinden bu yana yapılan yedi ayrı kamuoyu yoklamasının altısında Obama’nın önde olduğu görülüyor.

Barış Ornarlı – Washington

Ancak Amerika’da ikinci seçmen sistemi (Electoral College) uygulandığı için başkan, eyaletlerin dağılımına göre seçiliyor. Hangi adayın hangi eyaletleri kazanacağı büyük ölçüde biliniyor. Örneğin, California veya New York gibi eyaletler Demokrat Parti’nin kalesi sayıldığı için bu eyaletlerde Romney’in başarı göstermesi pek mümkün değil. Benzer bir şekilde, orta veya güney eyaletlerin çoğu muhafazakâr eğilimli olduğu için Obama’nın bu bölgelerde başarıya ulaşması beklenmiyor.

Ancak bazı eyaletlerde tahmin yürütmek zor… İngilizce siyasi literatüründe “battleground” (savaş meydanı) olarak adlandırılan bu eyaletler, bazı seçimlerde Cumhuriyetçilere, bazı seçimlerde Demokratlara oy veriyor. 2012 seçimlerini bu eyaletler belirleyecek…

2012 seçimleri için en az 7 eyalet bu sınıfa giriyor: Florida, Ohio, New Hampshire, Virginia, Nevada, Colorado ve Iowa. Yani büyük bir ihtimalle bu eyaletlerin dağılımı 2012 seçim sonuçlarını belirleyecek.

Haziran ayında bu eyaletlerde yapılan kamuoyu yoklamalarının çoğu – kıl payıyla da olsa – Obama’nın önde olduğunu gösteriyor. Bazı araştırmalara göre Obama’nın avantajı hata payında küçük.    Şu an itibariyle Obama’nın göreceli olarak avantajlı olduğu görülse de, seçimlerin çekişmeli geçeceği kesin. Seçimlere beş ay var ve bu sürede bu yedi eyalete özellikle dikkat edilmesi gerekiyor.

Romney’in Dış Politika Programı

Posted June 21st, 2012 at 8:25 pm (UTC-5)
1 comment

Barış Ornarlı – Washington

Amerika’da 2012 seçimlerinin büyük ölçüde ekonomik gelişmelere endeksli olduğu, seçmenin tercihini ekonomiyi düşünerek yapacağı biliniyor. Ancak zaman zaman dış politika konuları da gündeme geliyor. İktidarının dördüncü yılında Başkan Barack Obama’nın dış politikaya yaklaşımı büyük ölçüde belli. Peki ya müstakbel rakibi Mitt Romney’in dış politikası nasıl olacak?

Eski Massachusetts eyaleti valisi Mitt Romney’in Obama’ya kıyasla daha katı bir dış politika izleyeceği düşünülüyor. Reuters haber ajansı, Romney’in ulusal güvenlik ve dış politika alanındaki 24 özel danışmanından 16’sının George W. Bush yönetiminde görev yaptığını bildirdi.

Seçim kampanyası ilerledikçe Romney’in dış politikası daha da netleşecek. Ancak Romney’in seçim programı dış politikaya yaklaşımı konusunda bazı ipuçları veriyor.

Amerikan Yüzyılı olarak adlandırdığı dış politika programında Romney şöyle yazıyor: “Amerika güçlü olduğu zaman dünya daha emniyetli oluyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin ve dost ve müttefiklerinin güvenliğini ve kalkınmasını garanti edecek uluslararası sistemin temeli sadece Amerikan gücüyle sağlanabilir. Romney dış politikası açıklık ve kararlılıkla uygulanacaktır. Dostlarımız ve müttefiklerimiz nerede durduğumuz veya çıkarlarımızı korumak için ne yapacağımız konusunda kuşku duymayacaktır. Düşmanlarımız da rakiplerimiz de kuşku duymayacaktır…”

Başkan Obama’nın dış politikasını eleştiren Romney’in bazı bölgesel konulara yaklaşımı şöyle:

Arap Baharı ve Suriye

Romney kampanyasının internet sayfasında Arap Baharı konusunda Amerika’nın tarafsız kalamayacağını yazıyor: “Ulusal çıkarlarımızı savunmak ve ideallerimizi desteklemek için Romney yönetimi Ortadoğu’da temsile dayanan hükümet, ekonomik fırsatlar ve insan haklarını ilerletecek grupları ve hükümetleri destekleyecek; İran’ın veya cihatçıların etkisinin uzantısına karşı koyacaktır.”

Suriye konusunda Obama yönetimine ağır eleştiriler yönelten Romney, Esad rejiminin tecrit edilmesi ve baskının arttırılması çağrısında bulunuyor. Romney, dış politika programında Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye ordusunu sivillere saldırmaktansa korumaya çağırmasını istiyor.

Bunun da ötesinde geçen hafta sonu bir konuşma yapan Romney Türkiye’yi ve Suudi Arabistan’ı Suriyeli muhalifleri silahlandırmaya çağırdı. Romney, konuşmasında, “Türkler ve Suudiler gibi dostlarımızı isyancılara silah vermelerini teşvik ederek Suriye’de liderlik sergileyeceğini” söyledi.

İsrail

Romney İsrail’i Amerika’nın Ortadoğu’daki “en yakın müttefiki” olarak nitelendiriyor. Dış politika programına yer verilen internet sitesinde Türkiye ve Mısır’la ilişkilerinin bozulması; Hamas ve Hizbullah tehdidi; Suriye’de istikrarsızlık ve İran’ın nükleer programı nedenleriyle İsrail’in tehlikeli bir dönemden geçtiği yazılı. Romney iktidara geldiği takdirde İsrail’le ilişkilerini güçlendirmesi için Türkiye ve Mısır’la yoğun bir şekilde çalışacağını söylüyor.

İsrail’in bölgedeki askeri üstünlüğünün korunması için çalışacağını söyleyen Romney, Obama’nın Amerika’yı İsrail’den uzaklaştırmasını da eleştiriyor. Romney iktidara geldiği takdirde, Birleşmiş Milletler nezdinde tanınma girişiminde bulunması veya ulusal birlik hükümetine terör örgütü olarak nitelediği Hamas’ı dahil etmesi durumunda Amerika’nın Filistinlilere yapılan yardımı azaltacağı uyarısında bulunuyor. Romney Ortadoğu sorununa çözümün taraflar arasında doğrudan müzakerelerden geçtiğini yazıyor.

İran

Romney İran’ın nükleer silah edinmesinin “kabul edilemez” olduğunu yazıyor ve askeri seçeneğin masada olduğunu hatırlatmanın esas olduğunu vurguluyor. Romney, İran’a yönelik yaptırımların arttırılmasını istiyor ve Tahran rejiminin diplomatik olarak tecrit edilmesi için çalışacağını yazıyor. Romney’in dış politika programının yer aldığı sayfada İran’ın nükleer programı konusunda “müzakere” ifadesi kullanılmıyor.

2009 seçimlerinin ardından gösterilerin şiddet kullanılarak bastırılmasını hatırlatan Mitt Romney İran’da muhalefetin desteklenmesi gerektiğini savunuyor: “Amerika Tahran’daki mevcut baskıcı ve pervasız rejime demokratik alternatiflerin oluşmasını desteklediğini açıkça ortaya koymalıdır.”

Afganistan/Pakistan

Mitt Romney Başkan Barack Obama’nın Afganistan’dan çekilme planını gözden geçireceğini söylüyor. Obama’nın çekilme takvimini seçim hesabına göre açıkladığını ileri süren Romney, Afganistan’da yolsuzluğa son verilmesi için Karzai hükümeti üzerinde baskıyı arttıracağını; Taleban’la Pakistan’ın istihbarat kurumları arasındaki bağların kesilmesinin son derece önemli olduğunu vurguluyor.

Rusya/Çin

Dış politika programında Mitt Romney Rusya konusunda yeni Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşmasını (START) gözden geçireceğini; Avrupa ülkelerinin Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltmak için Nabucco projesine destek vereceğini; Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştireceğini ve Rusya’da sivil toplumu destekleyeceğini yazıyor.

Romney Çin konusundaysa Büyük Okyanus’ta Amerika’nın askeri varlığını muhafaza etmesi gerektiği görüşünde. Bölgesel ortaklarla işbirliğinin arttırılması gerektiğini söyleyen Romney, Çin’in siyasi olarak daha açık ve demokratik bir sisteme yönelmesini teşvik edeceğini vurguluyor. Romney Çin’de demokratik reformu, yolsuzlukla mücadele edilmesini, dini özgürlükler ve kadın ve azınlık haklarının korunmasını destekleyeceğini belirtiyor.
Romney, Kuzey Kore’nin nükleer silahlarının ve nükleer silah altyapısının ortadan kaldırılmasında kararlı olduğunu yazıyor.

Amerikan Yüzyılı

2012 seçimlerinde Başkan Barack Obama’nın müstakbel rakibi, Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Mitt Romney’in dış politika programını okumak için tıklayın:  http://www.mittromney.com/collection/foreign-policy

 

Seçim Hesabı Dış Politikayı Etkiliyor mu?

Posted June 6th, 2012 at 9:36 pm (UTC-5)
1 comment

Barış Ornarlı – Washington

Amerikan yönetiminin önemli uluslararası gelişmeler konusundaki göreceli sessizliği seçim hesabı mı? Washington’da bazı uzmanlar öyle düşünüyor.

Amerikan seçmeni bu yıl Kasım ayında yapılacak genel seçimde kararını verirken ekonomiye bakacak. Kamuoyu yoklamaları da bunu doğrular nitelikte: Washington Post/ABC News tarafından yapılan kamuoyu yoklamasına göre seçmenlerin yüzde 52’si, seçim tercihini ekonomi ve işsizlik konularının belirleyeceğini söylüyor.

Başkan Barack Obama’nın da seçim kampanyasında iç meselelere odaklanırken, dış politika icraatları konusunda nispeten rahat olduğu düşünülüyor. Obama yönetiminin birinci döneminde el Kaide lideri Usame bin Ladin öldürüldü; Irak işgaline son verildi ve Afganistan’dan çekilme süreci başladı. Obama kampanyası da dış politika başarıları olarak bu üç konuyu öne çıkarıyor.

Ancak uzmanlar Obama yönetiminde mevcut uluslararası sorunlar konusunda göreceli bir sessizlik olduğuna dikkati çekiyor. Washington Post gazetesine konuşan Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (CSIS) uzmanı Jon Alterman, “Bir zamanlar bu başkan küresel gelişmeleri etkilemek için fırsat arardı. Şimdi bunu daha az yapıyor. Nedeni kampanyayla ilgili olabilir,” diyor.

Seçim yılında Obama’nın dış gelişmelere yaklaşımını uzmanlarla değerlendiren gazete şöyle yazıyor: “İktidar sahibi başkanlar seçim kampanyalarının yapıldığı dönemlerde dünyanın sessiz olmasını umarlar.” Washington Post gazetesi, Obama yönetiminin Suriye’de gelişen iç savaş, İsrail – Filistin barış süreci, Mısır’daki seçimler, Yemen ve Sudan’da şiddet olaylarının artması konularında belirgin bir şekilde sessiz kaldığına dikkati çekti.

Dış gelişmeler konusunda Obama’nın özellikle Avrupa’daki ekonomik krize odaklandığı görülüyor. Tabii bu sorun Amerikan ekonomisini doğrudan etkiliyor.

Washington Post gazetesi bu konuda Carnegie Uluslararası Barış Vakfı uzmanı Marina Ottaway’in yorumuna yer veriyor: “Seçim bu konuda [ekonomi] yapılacak. Demokrasinin yayılması veya yabancı ülkelerde ulus inşasının başarılı olup olmadığı konusunda değil.”

Amerikan Seçmeni Ekonomiye Bakıyor

Posted May 24th, 2012 at 7:17 pm (UTC-5)
1 comment

Barack Obama ve Mitt Romney

Barış Ornarlı – Washington

2012 genel seçimlerinin Amerika’nın ekonomik performansına endeksli olduğu büyük ölçüde biliniyor. Seçmenin ekonomik toparlanmaya ve işsizlik rakamlarına baktığı malum. Kamuoyu yoklamaları da bunu doğrular nitelikte.

Washington Post/ABC News tarafından hafta başında yayınlanan kamuoyu yoklamasına göre seçmenlerin yüzde 52’si, seçim tercihini ekonomi ve işsizlik konularının belirleyeceğini söylüyor. (İkinci sırada sağlık sistemi tartışması var, %7).

Seçmen en önemli konu ekonomi diyor, peki ekonomiyi nasıl görüyor? Post/ABC araştırmasına göre Amerikan ekonomisinin iyi olmadığını düşünenlerin oranı %83.  Ancak seçmenlerin yarısı ekonomik sorunlardan bir önceki yönetimi – Başkan George W. Bush’u sorumlu tutuyor.

2012 seçimlerinin Başkan Barack Obama ile eski Massachusetts valisi Mitt Romney arasında olacağı kesinleşti. Washington Post/ABC News araştırmasına göre ekonomik sorunlara çözüm bulunmasında kimin daha etkili olabileceği konusunda adayların büyük ölçüde berabere olduğu görülüyor.

Ancak yine de iktidar sahibi olduğu için gözler daha ziyade Obama’da. Obama’nın icraatlarını onaylayanların oranı Washington Post araştırmasına göre %47; onaylamayanların oranı %49. Obama’nın ekonomik icraatlarını onaylamayanların oranı ise %55.

Ekonomik toparlanmanın umulduğu gibi güçlü olmaması ve sorunların devam etmesi Obama’yı zorlasa da, rakibi Romney’in işinin kolay olmadığı açıkça görülüyor. Aynı yoklama, seçim bugün olsa Obama’yı destekleyecek seçmenlerin oranını %49 olarak veriyor; Romney’i destekleyenlerin oranı %46.

Gingrich de Çekildi

Posted May 3rd, 2012 at 6:56 pm (UTC-5)
1 comment

Barış Ornarlı – Washington

Cumhuriyetçi Parti başkan aday adaylarından eski Temsilciler Meclisi başkanı Newt Gingrich de kampanyasına son verdi. Dün Washington’un banliyölerinden Arlington’da konuşma yapan Gingrich, “Bugün seçim kampanyamı askıya alıyorum,” dedi ancak muhafazakâr fikirlerin yayılması için çalışacağını, vatandaşlık görevini sürdüreceğini söyledi.

Kamuoyu yoklamalarına göre Kasım – Ocak ayları arasında Cumhuriyetçi Partili seçmenin desteğini bulan Gingrich kısa süreliğine de olsa partinin müstakbel başkan adayı eski Massachusetts valisi Mitt Romney’i zorluyordu. Ancak Gingrich, partinin muhafazakâr tabanının desteğini koruyamadı. Partinin muhafazakâr tabanı (Hristiyan sağ) önseçimlerde daha ziyade eski Pennsylvania senatörü Rick Santorum’u destekliyordu. Santorum adaylıktan geçen ay çekildi. Santorum’un çekilmesine rağmen partinin muhafazakâr tabanının desteğini bulamayan Gingrich için fazla seçenek kalmamıştı.

Gingrich seçim kampanyası boyunca Romney’e sert bir şekilde muhalefet etti. O kadar ki Gingrich, örneğin bir televizyon mülakatı sırasında Romney’i yalancılıkla suçlamıştı. Gingrich’in bu tür sözlerinin yeniden gündeme geleceği, seçimlerde Obama kampanyası tarafından kullanılacağından emin olabiliriz.

Amerika’da Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen siyasetçilerinden ve muhafazakâr hareketin liderlerinden biri olan Gingrich, önseçimlerde Romney’i yeterince muhafazakâr olmamakla suçluyordu. Ancak Gingrich dünkü konuşmasında – kerhen de olsa – Romney’e destek verdi. Gingrich 2012 seçimlerinin “Mitt Romney ile Amerikan tarihinin en radikal, en solcu başkanı arasında olduğunu,” söyledi.

2012 Seçimlerinde Obama Romney Mücadelesi

Posted April 18th, 2012 at 8:41 pm (UTC-5)
1 comment

Barack Obama ve Mitt Romney

Barış Ornarlı – Washington

2012 genel seçimlerinde Başkan Barack Obama’nın rakibinin eski Massachusetts valisi Mitt Romney olacağı hemen hemen kesinleşti. Gerçi önseçimler henüz tamamlanmış değil – bu süreç yazın yapılacak parti kurultaylarına kadar devam edecek. Ancak eski Pennsylvania senatörü Rick Santorum’un çekilmesiyle muhalefetin adayının Romney olacağı konusunda kuşkuya yer kalmadı.

Kamuoyu yoklamaları Obama ile Romney arasındaki mücadelenin çekişmeli geçeceğine işaret ediyor.  Gerçi Şubat ayında tüm yoklamalar Obama’nın Romney’e kıyasla arayı açtığını gösteriyordu ancak Cumhuriyetçi Parti içindeki yarışın büyük ölçüde sona ermesiyle Obama karşıtlarının Romney’in arkasında toparlanmaya başladığı düşünülüyor.

Nisan ayında yapılan 8 ayrı kamuoyu yoklamasına bakıldığında Obama’nın aybaşında daha iyi bir konumda olduğu, son günlerde yapılan araştırmalarda zemin kaybettiği görülüyor. 16 Nisan tarihinde yayınlanan CNN/ORC yoklamasında Obama 9 puanla öndeyken, bugün yayınlanan CBS/New York Times araştırmasında iki adayın berabere olduğunu görülüyor.

Huffington Post, Haziran 2011 tarihinden bu yana Obama ve Romney arasındaki çekişmeyi sergileyen kamuoyu yoklamalarını derledi:

Araştırmalar adaylar arasındaki çekişmeyi gösterirken Amerika’df seçimlere daha 7 ay var. Seçmenin tercihinin sonbaharda netleşmesi bekleniyor.