(Yazıyı okumaya üşenenler hemen aşağıdaki bu dosyayı tıklayarak Selin’in sesinden dinleyebilirler 🙂 )
“Kimilerinin terapiye ihtiyacı olabilir, benimse motosikletim var”
Bu yukarıdaki cümle, motor ceketinize, yeleğinize yapıştırabileceğiniz bir yamadan alınma… Washington’daki motosiklet fuarında bunlardan çok görmüştüm. Çok da hoşuma gitmişti. Biz motorcuların hislerini en iyi bu cümle anlatır zaten. Terapiye, kişisel gelişim kitaplarına, anti-depresanlara uzanmak yerine iki tekere sığınmak, gazı hafifçe açarken motordan gelen hırıltıyla dudakları kulaklara kadar esnetip sırıtmak; bazen yolda sebepsiz yere, kendi kendine gülmek, şerit değiştirirken hayatı ne çok sevdiğini düşünüp ilahi bir an yaşamak inanın daha kolay, daha ucuz ve daha keyifli. Tamam her canı sıkılanı motor tepesine çıkaramayız canım 🙂 Öyle olsa dünyaya kaos hakim olur, biz bile iki tekerden soğurduk belki de 🙂 Ama “motor almalı mıyım” diye soran birine de bundan başka bir şey söylemek gelmiyor benim içinden: Motora bin, dünyan değişsin.
Değişiyor Dünyam…
Motora bindikçe değişiyor dünyam. Daha az kızdığımı fark ediyorum. Gün içinde enerji vampirleri ne kadar enerjimi emmeye çalışsa da o motorda gaza dokunacağım anı düşünüp “hadi oradan sen de!” diyebildiğimi gördükçe motorumu daha çok seviyorum. Facebook’taki listemde bulunan motorcu dostlara yazmıştım bir gün, “Akşamları motoru garaja bırakınca dönüp ona “bye bye” diyorum. Acaba deli miyim?” diye… Karşılığında tıpkı benim gibi motoruna isim veren, onunla konuşan, yağmur çamurdan onu korumak için gerekirse evinin içine alan başka motor delileri olduğunu bir kez daha görmüş, kendimi normal hissederek pek bir moral bulmuştum laf aramızda 🙂
Dünyanın bizim dışımızda kalan yarısının neredeyse tamamı motoru öcü, tehlikeli, korkulacak ve kaçınılacak bir nesne gibi görürken bizim kalkıp “terapi gibi kardeşim bu meret” dememizin yarattığı düşünce baloncuklarının bir bölümünü okur gibiyim şimdi zihnimde 🙂
Motorun terapi niteliği aslında biraz da trafiğin doğasındaki tehlikeden geliyor zaten. Dikkatinizi çekerim “motorun tehlikesi” değil bahsettiğim, içinde tırların otomobillerin, bisikletlerin hatta zaman zaman coğrafyaya bağlı olarak at arabalarının bulunduğu “trafiğin doğal tehlikesi”… Trafikte geçirdiğimiz vakit kabul edelim ki günümüzün en keyifli, en vücudumuzu serdiğimiz, gevşediğimiz vakti değil. O vakit kimileri için işten çıkıp eve vardığında televizyonun karşısında geçirilen vakit, kimileri için iki kadeh tokuştururken arkadaşlarla, kimileri için deniz kenarında ve işte böyle her çeşit hınzır fikir ve eylemle doldurulabilecek bir listedeki eylemleri yaparken geçirilen vakit aslında. Ancak şu bir gerçek ki trafikte geçirdiğimiz vakit, belki de en çok konsantrasyon gerektiren vakit. İtiraf edin birçoğunuz işte bile bu kadar “uyanık” durumunda değilsiniz 🙂 İşte trafiğin getirdiği ve getirebileceği tehlikelerden sakınmak için geçirdiğimiz o “odaklanma” anları aslında beynin günlük endişe, kaygı, kırgınlık ve öfkeden de arınabildiği nadir anlar…
Şimdi içinizden “Köprü trafiğinden bahsetmiyoruz herhalde. Başlı başına öfke kaynağıdır kendisi!” diyenler olduğunu biliyorum. Aslında ben köprü trafiğinden de bahsediyorum! Fakat motorla köprü trafiğinden! Tabii ideal olan motorla doğaya karışabildiğiniz, önünüzde arkanızda yakın markaj bir tampon olmadan rüzgarın tadını çıkarabildiğiniz anlardır ama o anlar size gelemiyorsa, motora bindiğiniz her an aslında siz “o ana” gidiyorsunuz demektir.
İçinizi Kemiren Herşeyden Uzaklaşın…
Motor tutkunları bilir. Ayrı bir şeydir o ayaklarınızı asfalttan alıp motora koyduğunuz, sağ elinizi hafif büküp gazı hissettiğiniz, hırıl hırıl motosikletinizi bedeninizin ufak hareketleriyle trafikte yönlendirdiğiniz anlar. Bilim dünyasını kınıyorum ama eminim bu konuda bir araştırma yapsalar motorla daha ilk 3 vitese çıkamadan nirvanaya ulaştığımızı her türlü beyin MR’ı, kan, hormon testi, elektrot zımbırtılarıyla falan kanıtlarlar 🙂 🙂 (Bilim dünyasına sunduğum bu yöntemlerle kendilerini biraz da bu konuda çalışmaya davet ediyorum, aracılığınızla 🙂 ) Motorda tatlı canımızı korumak için konsantre olduğumuz, o günkü kavga dövüşü bir kenara bırakıp yan şeritteki arabanın bir sonraki hamlesini hesapladığımız o anlar aslında öyle “lanet okunacak” değil, bizi bizden, hayat gailesinden, uzlaşmazlıklaran ve içimizi kemiren insanlardan uzaklaştıran anlardır bizim için.
Günlük trafiğin içindeki boğuşmayı bir kenara bırakıp haftasonları ya da tatillerinizde yaptığınız motor gezilerini hatırlayın bir de. İşte o zaman sizler yani rüzgarın çocukları daha iyi anlayacaksınız beni 😉
Nereden mi geldik buraya? Tüm bunların müsebbibi güzel havalar azizim. Bahar geldi, motora duyduğum aşk bir kez daha, fokur fokur kaynayarak hem de kanımda, depreşti. Sizin de sosyal medyadaki yazılarınızdan (Facebook, Twitter) anladığım kadarıyla “aşktan kudurmuşluk” düzeyinde benden farklı noktalarda değilsiniz hiç de 🙂
Ha bir de şuradan geldik buraya… Geçenlerde bir yazıya rastladım. 75 yaşında bir üniversite hocasının hayatını anlatıyordu. Tüm öğrenci ve çalışma arkadaşları arasında “Harley tepesindeki hoca” olarak bilinen Dr. Hamley (soyadının motoruyla kafiye yapması da kaderin ayrı cilvesiymiş hani 🙂 ), motosikletini anlatırken şöyle diyordu:
“Hayattaki stresten beni koparan şey bu. Motordayken yaptığım şeylere dikkatimi topladığımdan kafamda başka her ne varsa onları bir süreliğine erteliyorum. Sanırım tüm motorcular da bunu yapıyor”
E Kıssadan Hisse:
Bu yazıyı buraya kadar okumuş bir motorcuysanız zaten kafanızı onaylar şekilde sallamaktan şu ana dek boynunuz tutulmuştur herhalde 🙂 Hala motora binmeyen ama “motor alsam mı” diye düşünen “çekingen maceraperestlerden” iseniz, o zaman da sanırım yazıyı şu dakikada bırakıp motor arayışına başlamışsınızdır. Bu iki şıktan biri değilseniz ve bu yazdıklarıma katılmıyorsanız o zaman çok güvendiğiniz bir başka hobiniz ya da iyi bir terapistiniz olsa gerek 🙂 O da kabulümüz. Ama siz daha iyisini bulana dek biz motorcular biliyoruz ki “Kimilerinin terapiye ihtiyacı olabilir, bizimse motosikletimiz var” 😉
15 responses to “Yan Etkiler: Mutluluk”
selin hanım sizi kendi dünyamın vazgeçilmez olanı olan kitapların içinden bi tanesi ile yorumlayacagım.. rastgele bir arayış ile bakalım neleri yazacagım.
sözcüklerin gücünü anlamadan , insanların gücünü anlayamazsın. KONFÜÇYÜS.
uzun uzun yazıyorsun fakat üşenmiyorum. bir insanın gizeminde dolaşmak güzel.
zaman degerlidir fakat dogruluk daha degerlidir. KOSSUTH.
zaman zaman kendi dogrularını açıklamaktan hiç ama hiçte korkmuyorsun.
ancak kendi kendini idare eden akıllı insanlar hürdür. HORACE.
motor ile olan aşkını idare edişin belkide özgürlügünün bir sembolü olmaktadır.
güzel bir şey her zaman iyi gedildir. ama iyi bir şey her zaman güzeldir.NİNON
motora olan tutkunun iyi bir şey oluşu belkide onu güzel kılan tek etken.
insanın kendi kabiliyetini saklaması ,büyük bir kabiliyettir.LA ROCHEFOUCAULD
ee seninde kabiliyetin motoru dogru kullanmak ve bunu sevgi ile yogurmak.
dünya sonsuzlugun içinde küçük parantezdir. SİR THOMAS BROWNE
hemencik yazayım senin parantezinde sanırım en çok sevdigin tek tutkun motor.
kabul edilen yanlışlık kazanılmış bir zaferdir.GASCOİGNE
bazen kendini bile yalanlayabiliyorsun. aslında buna sadece zafer diyebiliyorlar.
mutlu olmak istiyorsan kendini başkaları ile karşılaştırma. JAMES F COOPER
biliyormusun kendini başkaları ile karşılaştırmıyorsun buna hiç rastlamadım.
silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir. JOHN CHRİSTİAN
çizdigin resimde silgi kullanma şansın yok. harbice içinden geldigi gibisin.
gemilerin çogu bir insan yüzünden batmıştır. deniz yüzünden degil. ÖZDEMİR ASAF
biliyormuzun kendi geminin iyi bir kaptanı sensin ve batırmadan başarıyorsun
bir kişiyi anlamak istiyorsanız dogaya tutunuş biçimine bakın anlarsınız. VE BEN.
aslında üç kişiliksin biri sen biri motosiklet ve digeride doga. yaşamakta haklısın.
selin hanım bayagı vaktimi aldı fakat farklı bir şeyle yüzüme yansıyan tebessümü sizinde yaşamanız dilegimdir. sizi yorumlamak benim için güzel bir şey oldu.
SAYGI VE SEVGİLERİMLE. KENDİNE İYİ BAK….
not= benim en iyi dostum terzimdir. çünkü ne zaman beni görse hemen ölçümü alır.oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi oldugumu düşünürler.
( biliyormusun beni eskisi gibi düşünme çok hızlı degişiyor ve gelişiyorum. ve bundan büyü bir mutluluk duyuyorum. bloguna eşlik ettigim selin hanım beni anlayacaktır.)
Gerçekten vakit harcamış ve beni birçok konuda iyi gözlemlemişsiniz. Katkınız için teşekkür ederim. Özlü sözlerle karşılık vermesem de biliyorsunuz ki sonraki yazılarımda mutlaka yanıtlarım olacaktır 😉
Ama ama daha guzel anlatilamazdi bu ruh durumu :)) siritik bir suratla okudum yaziyi eline saglik selin..
O suratlar sırıtsın diye iki teker üstündeyiz, o yüzden yazıyoruz/yazıyorum Bahar. Teşekkürler 😉
Sesini dinleyemeli bayağı olmuş..İlaç gibi geldi.
İnsanın ne kadar derdi olursa olsun,motora binince hep huzur buluyor.
Ertesi gün ne kadar sınav olursa olsun hiç valla.
“İlaç gibi geldi” kısmına bayıldım. Sese devam o zaman 🙂 Teşekkürler…
Tembellik ettim sesinden dinledim. Bu ses sana ait mi gerçekten. sanki bir tv. haber spikeri gibi bir ses.
ses sana ait. Çok güzel. video dan anladım.
Ses bana ait doğru 🙂 Teşekkür ederim nezaketiniz için. Aslında aynı zamanda da haber spikeriyim tabii 🙂 VOA’deki yayınlarımızı şu adreste bulabilirsiniz: http://www.amerikaninsesi.com/media/all/latest.html?z=2149
Yine bizleri tam on ikiden vuran bir yazı olmuş ,sanki bizlerin kalbinden geçenlerin yansımasını bir kez daha karşımızda gördük.
Kalbimizdekileri anlatabildiysem ne mutlu bana 🙂
alkışlıyorum…(okumadım…sesli dinledim)selamlar selin…
Sesli yazılar sizin için. Desteğiniz için teşekkürler 🙂
Gece yatmadan içilen yeşil çay yerine Selin hanım dinlenebilir 🙂
🙂 Duyduğum en ilginç iltifat bu oldu bence 🙂 Çok teşekkürler…