Kangal Köpeğinin Amerika’daki Başarısı

Posted July 14th, 2015 at 10:34 pm (UTC+0)
Leave a comment

Washington’da Türk – Amerikan ilişkileri genelde siyasi veya ekonomik bir çerçeveden değerlendirilir. Halbuki Türkiye ve Amerika arasındaki ilişkiler bununla sınırlı değildir. Ancak iki ülke arasında gelişen ilişkilerin boyutlarını daha iyi kavrayabilmek için Washingtonun dışına, geniş meralara ve doğal hayvan yetiştiriciliğinin yapıldığı çiftliklere gitmeniz gerekir.

feature_conservation_dogs_main3-760x378

Fotoğraf: Cafer Tepeli

Amerikan Tarım Bakanlığı verilerine göre Amerika, özellikle de ülkenin orta batısı ve batısı, dünyanın en büyük sığır yetiştiriciliğine ev sahipliği yapmakta. Buradaki yetiştiriciler geniş coğrafyanın da verdiği olanakları kullanarak, sığır ve koyun sürülerini doğal bir şekilde yetiştiriyorlar. Bu doğal yetiştiriciliğin en büyük sorunu vahşi hayvanlara karşı sürülerin hem ekonomik hem de ekolojik bir şekilde güvenliğini sağlamak. İşte Türk – Amerikan ilişkileri de tam burada ortaya çıkıyor.

kangal vs buffaloAmerikan Tarım Bakanlığının “Sürü Koruma Köpekleriprogramına yönelik çalışmaları sayesinde Türkiye coğrafyasının ulusal zenginliklerinden biri olan Kangal, Akbaş ve Anadolu Çoban Köpeği, Amerikalı yetiştiricilerin ve uzmanların en büyük ümidi haline gelmiş durumda. Selçuk Üniversitesi Profesörü Veteriner Hekim Cafer Tepelinin TÜBİTAK kapsamında Amerika’da yapmakta olduğu araştırma her nekadar siyasi odaklı Washington’da pek duyulmamış olsa da, yetiştiricilik ve ekolojiyle yakından ilgilenen çevrelerin büyük ilgisini çekmiş durumda. Amerikalı Kangal meraklılarının bir ulusal derneği ve yetiştirme çiftliği bulunduğunu da belirtmekte fayda var.   

kangallar ve okuzlerTürkiye’nin ulusal zenginliği olan Kangal köpeğinin Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından dünyanın tüm farklı çoban köpeği türleri arasından seçilerek araştırılıyor ve yetiştiricilerin birçoğu tarafından da tercih ediliyor olması Türkiye adına önemsenmesi gereken bir başarı. Veteriner Hekim Cafer Tepeli ile bu araştırmanın detayları ve Kangalın karakteristikleri üzerine yaptığımız bu kapsamlı söyleşinin ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

Kangal Köpeğini tercih eden Kanadalı bir yetiştiricinin hikayesini anlatan kısa video için buraya tıklayınız (İngilizce).

Rocky Mountain Kangal Çiftliği 

Amerika Kangal Kulübü

 

Rochester’da Yetişen ‘Sabır Ağacı’

Posted March 13th, 2015 at 7:25 pm (UTC+0)
Leave a comment

Amerika’daki Türklerin başarı hikayeleri dendiğinde akla ilk gelen ya ticari başarıdır ya da akademik. Müzik ve sanat başarılarına ender olarak rastlansa da, ne yazık ki ticari ve akademik başarılar kadar ilgi çekmez. Halbuki Amerika gibi çok uluslu ve çok kültürlü bir coğrafyada Türk müziğini Batı ezgileriyle harmanlayarak sadece Amerika’ya değil, dünyaya sevdirip, benimsetmek hiç de kolay bir iş değil. Ancak mütevazi karakterinden dolayı pek fazla medyada yer almayan ney virtüözü Ömer Faruk Tekbilek, Türk müzisyen kimliğiyle adını dünya müzik arenasına altın harflerle yazdırmış ve Türkiye’yi fahri kültür elçisi olarak gururla temsil etmeyi başaran usta bir sanatçı.

Amerika’ya göç etOFT1tiğimizden bu yana benim ve ailemin ‘ikinci memleketimiz’ diye adlandırdığımız New York Eyaleti’nin Rochester şehrinde yaşayan, yani gurbetteki hemşerimiz olan Ömer Faruk Tekbilek’i burada bilmeyen yok. New York, Chicago, Los Angeles gibi büyük şehirlerin sanatçılara sunduğu olanaklardan nispeten yoksun olsa da, bu şehir Ömer Faruk Tekbilek’e “kendisini bulmasını” sağlamış ve “Sabır Ağacı” olarak nitelediği müzik yaşamının tohumları işte bu şehirde filizlenmeye başlamış.

Ömer Faruk Tekbilek’in müzik yaşamını “Sabır Ağacı” olarak adlandırmasının belki de en önemli nedenlerinden biri Rochester. Bu kentte yaşayan hemen her Türk’ün ya da ailesinin Amerika’ya göç etme hikayesinde yer alan ortak bir nokta var; o da, yüksek kalitede takım elbiseler üreten, Amerika’nın köklü iki tekstil markasının sanayisinde çalışmış olmaları. Ömer Faruk Tekbilek de bu fabrikada uzun yıllar çalışmış biri.

Muhteşem Süleyman’la Gelen Başarı

Her başarı öyküsünün mutlaka bir dönüm noktası vardır. Ömer Faruk Tekbilek’in dönüm noktası da 1980’lerde Muhteşem Süleyman sergisi ve filminin dünyaca ünlü New York Sanat Müzesi’nde sergilenmesiyle başlıyor. İşin ilginç yanı Ömer Faruk Tekbilek’i Muhteşem Süleyman sergisi ve filminden sorumlu ünlü yapımcı Brian Keane’e tavsiye eden kişinin de Başkan Obama’nın yemin töreninde sahne alan Aretha Franklin gibi efsanevi sanatçıları topluma kazandıran 12 Grammy ödüllü Türk-Amerikalı müzik yapımcısı Arif Mardin olması.

Brian Keane ile çalışmaya başladıktan sonra dünya müzik arenasının kapılarını aralayan Ömer Faruk Tekbilek, farklı coğrafyalardan birçok usta müzisyenle yaptığı albümler ve verdiği konserlerin yanı sıra, Hollywood filmlerine de müzik yaparak, daha da geniş kitlelere ulaşmayı başarmış. Türkiye dışında bu kadar ün yapmış Ömer Faruk Tekbilek, kendi ülkesinde de albümleri büyük satış rakamlarına ulaşmış, sevilen bir sanatçı. Sanatçının 2014 yılında “Sabır Ağacı” adlı TRT Müzik’te yayınlanan ve müzik severlere eşsiz bir müzik ziyafeti sunan ve farklı sanatçıların konuk olduğu bir müzik programı da var.

40 yıla yakın bir süredir sanat yaşamını Amerika’da sürdüren Ömer Faruk Tekbilek’le yoğun programı nedeniyle Rochester’da bir araya gelemedik ancak telefonda yaptığımız söyleşiyi beğeniyle dinleyeceğinizi umuyorum.

 

Turkish Pizza

Posted December 25th, 2014 at 9:01 pm (UTC+0)
1 comment

İtalyan Dediğine Bakmayın, tamamiyle Turkish Pizza

İtalyan Dediğine Bakmayın, tamamiyle Turkish Pizza

Amerika’da, yediden-yetmişe herkesin gözdesi olan ve neredeyse her köşe başında bulabileceğiniz bir üründür pizza. Her ne kadar pizzayı Amerika’ya sevdiren İtalyan göçmenler olsa da, en az İtalyanlar kadar hamur işlerine yatkın bir toplum olan Türklerin de Amerika’daki pizza pazarında hatırı sayılır bir yere sahip olduğunu biliyor muydunuz?

Amerika’da pizza yemenin vakti ve saati yoktur; kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği, hiç fark etmez. Pizza satışları özellikle Amerikan futbolu maçları ve “Super Bowl” olarak bilinen lig finali, zamanında rekor kırar.

Amerikalılar’ın pizzaya olan bu iştahı aslında nispeten yeni sayılır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar Amerika’da pizza, yoksul İtalyanlar’ın yediği, evde yapılan bir yiyecekti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir anda popülaritesi artan pizza, sosyo-ekonomik sınır tanımadan hızla yayıldı. Birkaç şubeye ulaşan küçük pizza dükkanları özellikle 60’lı yıllardan sonra şirketleşmeye (daha doğrusu zincirleşmeye) başladı. Türkiye’de de şubeleri bulunan Little Ceasers Pizza, Domino’s, Papa John’s ve Pizza Hut bu zincirlerin en iyi örneklerinden.

Vocelli Pizza'nın Kurucusu Varol Ablak

Vocelli Pizza’nın Kurucusu Varol Ablak

Amerika’daki bu milyar dolarlık pizza endüstrisinden bir dilim alanlardan biri de Ablak ailesi. Zonguldak’tan önce Almanya’ya, sonra da Kanada’ya taşınan aile, sonunda 1969’da Amerika’ya yerleşmeye karar vermiş. Maden mühendisi olan baba Hayri Ablak, kendisi gibi mühendislik okuyan oğulları Varol ve Seçkin ile 1988 yılında sıfırdan başlattıkları Vocelli Pizza ismini markalaştırarak, beş eyalette, 95 şubeye yaymayı başarmış.

Amerika’daki pizza endüstrisinin nabzını tutan Pizza Today, Ablak ailesinin kurduğu ve 2014 yılında 38 milyon dolarlık satış yapan Vocelli Pizza’yı en iyi 100 pizza şirketi arasında 60. olarak belirlemiş.

Vocelli Pizza’nın markalaşmasıyla (franchise) ilgili faaliyetlerini Pennsylvania Eyaleti’nin Pittsburgh şehrinden yürüten Ablak Holding Başkanı Varol Ablak, başarılarının ardındaki sırrın aileden gelen azim ve destek ile doğru zamanda doğru işe girmek olduğunu belirtiyor.

Vocelli Pizza’nın isim hakkını satın almanın yaklaşık 230 bin dolara mal olduğunu belirten Varol Ablak, artık üretimle değil tamamiyle markalaşmayla ve pazar payını genişletmekle ilgilendiklerini söylüyor.

Ablak Holding'in Yeni Zinciri: Rockn-Joe Kahveleri

Ablak Holding’in Yeni Zinciri: Rockn-Joe Kahveleri

Türkiye’deki pizza sektörünün “muazzam” olduğunu belirten Varol Ablak, on yıldır Türkiye pazarına girmeyi düşündüklerini ancak henüz koşulların Vocelli için tam uygun olmadığını belirtiyor.

Pizza sektöründe elde ettiği başarıyı Starbucks benzeri kahve dükkanlarına da taşımayı hedefleyen Ablak ailesi, kısa bir süre önce isim haklarını satın aldığı Rock’n Joe’s adlı kahve dükkanının sayısını beşe çıkarmayı başarmış. Kahve dükkanlarındaki büyüme potansiyelinin ve kazancın pizzadan çok daha fazla olduğunu belirten Varol Ablak’ın amacı Rock’n Joe’s markasını Starbucks ve benzeri markalarla rekabet edecek hale getirmek.

Vocelli Pizza’nın kurucusu ve Ablak Holding Başkanı Vural Ablak ile yaptığımız söyleşiyi aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz.

Şükran Günü Hindisi Deyip Geçmeyin!

Posted November 26th, 2014 at 5:51 am (UTC+0)
Leave a comment

Başkan Obama geçtiğimiz yıl Ulusal Şükran Günü Hindisini Bağışlarken

Başkan Obama geçtiğimiz yıl Ulusal Şükran Günü Hindisini Bağışlarken

Amerika, her yıl Kasım ayının son Perşembe’sini  ‘Şükran Günü’ olarak kutlar. Yoğun çalışma temposu yüzünden bütün bir yıl birbirinden uzak düşen aile üyeleri, eşler, dostlar, komşular bu ulusal tatil sayesinde bir araya gelerek, ana menüde hindinin yer aldığı zengin sofralar kurarlar. Sofra kuramayanlar da süper marketlerden, restoranlara kadar hemen her yerde hindi ve hindi ürünleriyle karşılaştıkları için mutlaka hindi tüketimine bir şekilde katkıda bulunurlar.

Kısacası, ırkınız, dininiz ve etnik kökeniniz ne olursa olsun, Amerika’da yaşayıp da Şükran Günü hindisinden kaçmanız pek mümkün değildir!

Türkiye’de genelde yılbaşı sofralarında yer alan hindi eti Amerika’da sadece bir et ürünü olarak görülmüyor çünkü işin içinde Amerika Başkanı ve hindi lobisi var!

Amerikanın Resmi Sembolü Olma Mücadelesi

Hindi, Amerika'nın Resmi Sembolü Olsaydı

Hindi, Amerika’nın Resmi Sembolü Olsaydı

Başta pasaportlar ve resmi mühürler olmak üzere birçok yerde görebileceğiniz kartal’ın (daha doğrusu kel kartal’ın) Amerika’nın resmi sembolü olduğunu hemen herkes bilir. Ancak hindinin Amerika’nın sembol kuşu olma seçimini Kongre’de tek bir oyla kaybettiğini pek bilen yoktur. Hindi taraftarı olan Başkan Benjamin Franklin’in bu durumdan hiç de hoşnut kalmayarak “hindi gerçekten Amerikan kökenine sahip olan, çok daha saygıdeğer bir kuş” yorumunu yaptığı tarihi kayıtlarda geçer.

Ancak, Amerika’nın resmi sembolü olma şansını kaçıran hindi, henüz pes etmemiştir; hindi lobisinin amansız çalışmaları doğrultusunda Beyaz Saray’da Şükran Günü hindisini ‘bağışlama’ töreni düzenlenir. 1947 yılında, Başkan Harry Truman zamanında başlayan ve 1989 yılında Başkan George H.W.Bush’un döneminde resmiyet kazanarak, gelenekselleşen bağışlama töreni sayesinde, hindi, yılda bir kez de olsa Amerika Başkanı’nın makamına çıkmayı ve sadece Amerika’nın değil, dünyanın gündemine oturmayı başarır.

Bu yıl bağışlanacak olan hindiler otel odasında heyecanla beklerken

Bu yıl bağışlanacak olan hindiler otel odasında heyecanla bağışlanma törenini beklerken

Amerika Başkanı’nın makamına çıkacak olan hindilerin öyle kümeslerde, kafeslerde tutulduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! Hindiler (ve yetiştiricileri) Washington’a geldiklerinde geceliği 360 dolardan başlayan, Beyaz Saray’ın yakınındaki tarihi, lüks Willard Intercontinental Oteli’nde kalır. Basın mensuplarına ilk kez burada poz veren hindiler, elde ettikleri bu başarı ve gururu, göğüslerini kabartarak kameralara yansıtır.

Hindilerin medyatik karizması bununla sınırlı kalmaz. Ulusal Şükran Günü hindisi olup, Başkan tarafından bağışlanan hindiler için Beyaz Saray’ın internet ve sosyal medya sitesinde özel bir sayfa hazırlanır. Halkın verdiği oylarla hindilere isim belirlendikten sonra hindilerin, ses kayıtları dahil, her türlü bilgiler bu sayfada yer alır.

Bağışlanacak hindiler ilk kez basın mensuplarının önünde

Bağışlanacak hindiler ilk kez basın mensuplarının önünde

Hindilerin bağışlandıktan sonraki yaşamları da bağışlanma öncesindeki gibidir. Başkan tarafından Beyaz Saray’da basın mensuplarının önünde bağışlanan hindiler, elde ettikleri bu diplomatik dokunulmazlık sayesinde geri kalan zamanlarını Virginia’daki son derece görkemli bir müzenin çiftliğinde huzur içinde geçirir.

 

Bağışlanan hindilerin yaşadığı, Beyaz Saray'a benzeyen görkemli çiftlik müzesi

Bağışlanan hindilerin yaşadığı, Beyaz Saray’a benzeyen görkemli çiftlik müzesi

Hindi Lobisi

Şaka değil, Amerika’da gerçekten bir hindi lobisi var; hatta iki tane var! 1947 yılında kurulan Ulusal Hindi Federasyonu, Amerikan hindi sanayiinin a’dan z’ye her kesimini temsil ederken, Ulusal Yaban Hindisi Federasyonu da, isminden anlaşıldığı gibi yaban hindilerini ve avcıları temsil eden bir lobicilik grubu.

Amerika, dünyanın en büyük hindi üreticisi ve tüketicisi. Türkiye ile karşılaştırırsak, Amerika’da kişi başına düşen hindi tüketimi 7,2 kilo iken, Türkiye’de bu rakam yarım kilonun altında. Ulusal Hindi Federasyonu’na göre hindi yetiştiriciliği yaklaşık 20 milyar dolarlık bir sektör.

Hindiler, hindi lobisi posteri önünde Willard Otelinde poz verirken

Bağışlanmayı bekleyen hindiler, hindi lobisi posteri önünde Willard Otelinde gururla poz verirken

Her ne kadar Şükran Günü nedeniyle satışları garanti altında olsa da, bu sektörün gelişip, diğer et ürünleriyle rakabet edebilmesi için Federasyon sürekli çalışma halinde. Örneğin, sadece 2013 yılında sektörü ilgilendirebilecek çeşitli tarım yasaları ve hindi eti pazarlaması konusundaki lobicilik faaliyetlerine 200 yüz bin doların üzerinde harcama yapılmış. Bu arada, bu yazı için ofisi Washington’da bulunan Ulusal Hindi Federasyonu iletişim ve pazarlama genel müdürü ile görüşecektim ancak Ulusal Şükran Günü Hindisi programının yoğunluğu yüzünden bunu gerçekleştiremedim.

Hindi lobisi ve resmi sembol olma yarışıyla tam olarak alakası var mı bilmiyorum ama Ulusal Hindi Federesyonu’nun internet sitesine göre aya ilk ayak basan Amerikalı Astronot Neil Armstrong ve Edwin Aldrin’in ayda yedikleri ilk yemek kızartılmış hindi eti imiş.

Kısacası, hindinin Amerika’nın resmi sembolü olma fırsatını kaybettikten sonra elde ettiği bütün bu başarılar, hindi lobisinin çalışmaları sayesinde gerçekleşmiş. O yüzden, Şükran Günü hindisi deyip geçmeyin!

Başkan Truman Ulusal Şükran Günü Hindisi'ni Bağışlarken

Başkan Truman Ulusal Şükran Günü Hindisi’ni Bağışlarken

Şükran Günü Hindisiyle İlgili İlginç Bilgiler

* Başkan’ın bağışlayacağı Ulusal Şükran Günü hindisi, o dönemin Ulusal Hindi Federasyonu Başkanı’nın çiftliğinden seçiliyor.

* Başkan’ın bağışladığı hindi, marketlerde satılan hindilerden daha farklı. Çiftçilerin, ‘Başkan için yetiştirilen hindi’ adını verdiği ve genetik olarak nispeten daha katıksız olduğu belirtilen bu hindiler, kısıtlı sayıda özel olarak yetiştiriliyor.

* Amerika’da en çok hindinin yetiştirildiği ve satışa hazır hale getirildiği sektörün geliştiği eyalet Minnesota. O nedenle, buradan seçilen Kongre üyeleri ve senatörlerin hemen her birinin Ulusal Hindi Federasyonu ile ilişkileri gayet iyi. Ancak bu yıl bağışlanmak üzere seçilen hindiler Ohio eyaletinden.

Başkan Clinton Ulusal Şükran Günü Hindisi'ni Bağışlarken

Başkan Clinton Ulusal Şükran Günü Hindisi’ni Bağışlarken

* 2013 yılında Amerika’da 240 milyon hindi üretildiği ve bunun 200 milyonunun yurt içinde tüketildiği belirtiliyor.

* Ulusal Hindi Federasyonu’nun tahminlerine göre Şükran Günü’nde 46 milyon hindi tüketilirken, bu rakam Noel’de 19 milyon ve Paskalya’da 19 milyona düşüyor.

* Şükran Günü için satılan ortalama bir hindinin ağırlığı yaklaşık 7 kilo.

* Çinko miktarının yüksek olması nedeniyle hindi eti göze en yararlı on besin arasında yer alıyor.

Başkan Bush Ulusal Şükran Günü Hindisi'ni Bağışlarken

Başkan Bush Ulusal Şükran Günü Hindisi’ni Bağışlarken

* Kırmızı et ile karşılaştırıldığında, hindi etinin kalori ve yağ miktarının düşük, protein ve kalsiyum miktarının yüksek olduğunu vurgulayan hindi lobisi, beslenme alışkanlıklarındaki gelişmeyle hindi eti tüketiminin de giderek arttığını belirtiyor. Buna rağmen Amerika’da hindi tüketimi dana, domuz ve tavuktan sonra dördüncü sırada yer alıyor.

* Amerika’dan sonra en fazla hindi Kanada ve Avrupa Birliği’nde tüketiliyor.

* Amerika’da hindi yani ‘turkey’ adı verilmiş olan dört yerleşim yeri bulunuyor.

 

Irkçılık Karşıtı Çizgi Romancı Amerikalı Türk

Posted November 18th, 2014 at 8:06 pm (UTC+0)
Leave a comment

John Lewis'in Irkçılık Karşıtı Yürüyüşte Tutuklandığı An

John Lewis’in Irkçılık Karşıtı Yürüyüşte Tutuklandığı An

Barack Obama Amerika’nın ilk siyah Başkanı. Çok değil, bundan elli yıl önce Amerika’da siyahla beyazın ayrıldığı çok farklı bir ırk ortamı vardı. İşte bu ayrımcılığa dur demek için Güney eyaletlerinde başlayan ve şiddet içermeyen protestolar ve yürüyüş harekete, kısa sürede Martin Luther King’in liderliğinde büyüyerek, bütün ülkeye yayıldı.

Siyahların yurttaşlık hakları için 1963 yılında başlattığı “Marş” yani yürüyüş, Amerikan tarihinin yakın geçmişteki en önemli toplumsal olaylarından biri. İşte, bu sivil toplum hareketini çizgi romana dönüştürerek, ellinci yılında yayınlayan ve ülkenin gündemine oturan kişi Türk kökenli genç bir Amerikalı, Andrew Aydın.

March (Marş) Çizgi Romanı'nın Birincisi (Kapakta, genç John Lewis'e siyah olduğu için yemek servisi yapılmaması gösteriliyor)

March (Marş) Çizgi Romanı’nın Birincisi
(Kapakta, genç John Lewis’e siyah olduğu için yemek servisi yapılmaması gösteriliyor)

Çocukluğundan beri çizgi roman hayranı olduğunu söyleyen Andrew Aydın, Martin Luther King’den sonra yurttaşlık hakları yürüyüşünün en tanınmış ismi olan ve uzun yıllardır Kongre üyeliği yapan John Lewis’in yanında yasa danışmanı olarak çalışıyor. Kongre üyesi Lewis’i Amerikan tarihini değiştiren bu önemli toplumsal konu hakkında bir çizgi roman yazmaya ikna eden Andrew’in kitabı 1963 yılında Washington’da düzenlenen Marş’ın 50. Yıldönümü’nde piyasaya çıktı.

Kısa sürede yazılı ve görsel basının ilgi odağı olan çizgi roman, New York Times’ın en çok satan kitaplar sıralamasında ilk dörtte yer almasının yanısıra  birçok ödüle de layık görüldü. Birçok eyalette ilköğretimden üniversiteye kadar okullarda ders kitabı olarak da okutulmaya başlanan Marş adlı çizgi roman, o zamanlar genç bir siyah hakları savunucusu olarak Martin Luther King’in yanında yer alan John Lewis’in yurttaşlık hakları için verdiği uzun ve zorlu mücadeleyi konu alıyor.

Ocak ayında kitabın ikinci bölümünün yayınlanacağını belirten Andrew, üçüncüsünün de 2016 yılının sonunda çıkacağını belirtiyor. Söyleşimizde bahsetmese de, kitabı filme çevirmek için Hollywood’dan bir teklif de alan Andrew, birkaç yıla kadar Marş filmini beyaz perdede görebileceğimizin sinyalini de verdi.

Andrew Aydın ve John Lewis'in Marş adlı kitaptan dolayı aldıkları ödüllerden biri

Andrew Aydın ve John Lewis’in Marş adlı kitaptan dolayı aldıkları ödüllerden biri

Hatırlarsanız, 2014 yılında siyahların Amerikan tarihindeki yerini konu alan ve sekiz Amerikan başkanına hizmet eden siyah bir uşağın hayatını anlattığı ‘The Butler’ (Uşak) ile kuzeyli özgür bir siyahın köle olarak satılmasını konu alan ‘12 Years a Slave’ (12 Yıllık Esaret) filmleri hem eleştirmenlerin, hem de sinemaseverlerin büyük beğenisini kazanmıştı.  12 Years a Slave filminin topladığı beğeni, Oscar ödülüyle taçlandırılmıştı.

Çıktığı andan itibaren Amerika’nın ilgi odağı olan Andrew Aydın’ın Marş isimli çizgi romanı beyaz perdeye taşındığında da bu başarıyı devam ettirecek gibi görünüyor.

Genç yazar Andrew Aydın ile yaptığımız ve Gündem adlı haftalık programımızda yayınlanan söyleşiyi aşağıda izleyebilirsiniz.   

Washington’da Cadılar Bayramı

Posted November 3rd, 2014 at 7:29 pm (UTC+0)
Leave a comment

Beyaz Saray'da Cadılar Bayramı

Beyaz Saray’da Cadılar Bayramı

Cadılar Bayramı olarak bilinen “Halloween”, Amerika’da yediden yetmişe herkesin ilgisini çeken, sıradışı bir kutlama. Sadece  bireylerin değil, evlerin, işyerlerinin, kısacası hemen her yerin biraz daha korkunç ve ürkütücü bir hal aldığı, korku filmlerinin vizyona girdiği bu kutlama o kadar yaygın ki, Beyaz Saray bile korku filmlerine sahne olan dekorlara bürünüyor, Başkan ve eşi korkunç kıyafetler giyen sevimli çocuklara şeker dağıtıyor.

Beyaz Saray'da Cadılar Bayramı

Başkan Obama sevimli minik “cadılara” şeker dağıtırken

31 Ekim’in, yani Cadılar Bayramı’nın kutlandığı günün bu yıl Cuma’ya denk gelmesi nedeniyle çoğu yerde kutlamalar tüm haftasonu devam etti. Birçok farklı ülkeden kişinin yaşadığı başkent Washington’da, Cadılar Bayramı bu farklı etnik, kültürel ve dini değerlerle birleştiğinde daha da renkli bir hal alıyor. Georgetown Üniversitesi yakınındaki ana cadde binlerce kostümlü ‘canavarın’ akınına uğruyor. Yediden yetmişe herkes ilginç kostüm ve makyajlarıyla poz verip, Cadılar Bayramı’nın gereği olan ‘korku’ unsurunu kullanıyor.

Peki, hemen her yaştan insanın ilgisini çeken, kostüm ve şeker satışlarının en üst düzeye ulaştığı Cadılar Bayramı nereden geliyor? Popülaritesi Amerika sınırlarını neden aşıyor? Halloween: Ölüm ve Yaşam Üzerine Festivaller adlı kitabın yazarı Profesör Doktor Jack Santino, Amerika’nın Sesi’ne Cadılar Bayramı’yla ilgili olarak merak edilen soruları yanıtladı.

Jack's book

Cadılar Bayramı’nın Geçmişi

Profesör Doktor Santino, Cadılar Bayramı’nın aslında Avrupa’dan, günümüzde İrlanda ve İskoçya’nın bulunduğu Kelt kültüründen Amerika’ya gelen ve yeni yılın başlangıcını temsil eden ve Samhain adı verilen, Hristiyanlık öncesi bir kutlama olduğunu belirtiyor. Çiftçilikle doğrudan bağlantılı olan kutlama, hasat mevsiminin sona ermesiyle özdeşleşiyor. Doktor Santino, halk arasındaki inanışa göre ruhların tam bu tarihte bir dünyadan ötekine geçtiğine inanıldığını ve Cadılar Bayramıyla özdeşleşmiş olan ateş yakma, yiyecek bırakma vs. gibi geleneklerin de ruhlar için yapıldığını belirtiyor. Zaman içinde bölge halkının Hristiyanlaştırılmasıyla birlikte bu yerel inanç da Avrupa’ya Hristiyanlık yoluyla yayılıyor.

Profesör Santino, Cadılar Bayramı’nın Amerika’ya gelişinin de yine bu ülkeye 19. yüzyılda göç eden İrlandalılar’la doğrudan bağlantılı olduğunu belirtiyor.

Halloween 2014 064Cadılar Bayramı Balkabağı

Cadılar Bayramı’nın sembollerinden biri de balkabağıdır. Eylül sonu, Ekim başı itibariyle Amerika’da marketler balkabağı ile dolup taşar. Evler, okullar ve hatta işyerleri (buna devlet daireleri de dahil), binbir farklı şekilde oyulmuş balkabaklarıyla ya da bu hissi veren plastik balkabaklarıyla donatılır. Balkabağı aromalı kahvenin Starbucks menüsünde görünmesi ve balkabaklı tatlıların reyonlarda yerini almaya başlaması Cadılar Bayramı’nın gelişini müjdeleyen gelişmeler arasındadır. Cadılar Bayramı’nın yegane sembolü olan balkabağı aslında kutlamanın zamanla nasıl değiştiğini gösteren en iyi örnek. Profesör Doktor Santino,  Cadılar Bayramı’nın geldiği Kelt bölgesinde neredeyse kabak boyutunda olan turplar kullanıldığını ancak Amerika’daki turpların İrlanda’dakiler kadar iri olmaması nedeniyle, balkabağının tercih edilmeye başladığını ve böylece geleneğin coğrafi değişiklikten kaynaklanan sebepler yüzünden değiştiğini belirtiyor.

Washington'da Cadılar Bayramı

Cadılar Bayramında Washington sokaklarındaki karakterler

Cadılar Bayramı’nın Evrimi

Profesör Santino, Cadılar Bayramı’nın zaman içinde değiştiğini ve bu değişikliğin de birkaç ana nedeni olduğunu söylüyor. Göçmenler ülkesi olan Amerika’nın farklı kültür, gelenek ve görenekleri harmanlamasının Cadılar Bayramı’ndaki evrimde büyük rolü olduğunu belirten Profesör Santino, bunun yanısıra şehirleşme ve sanayileşmenin de bu evrime katkıda bulunduğunu anlatıyor. Profesör Santino Halloween’i, yani Cadılar Bayramı’nı yaşatan asıl neslin İkinci Dünya Savaşı sonrasında yetişen nesil olduğunu belirtiyor. İkinci Dünya Savaşına kadar el becerisine dayanarak hazırlanan Cadılar Bayramı kostümleri ve şekerlerinin, İkinci Dünya Savaşı sonrası hızla gelişen ekonomi ve sanayi sektörüyle birlikte kutlamanın daha ticari bir hal aldığını ve Cadılar Bayramı sektörü oluştuğunu belirtiyor.

Profesör Santino, Cadılar Bayramı’nın ticari anlamda Noel’den sonra en fazla satış yapılan kutlama olduğunu ve bu sektörün her yıl giderek büyüdüğünü kaydediyor.

Washington'da Cadılar Bayramı

Cadılar Bayramında Georgetown semti sokakları

Cadılar Bayramının Dünyaya Yayılışı

Cadılar Bayramı sadece Amerika ya da Avrupa’da kutlanmıyor. Türkiye dahil olmak üzere, birçok farklı coğrafyada ilgi görüyor. Profesör Santino’ya göre Cadılar Bayramı’nın farklı etnik ve dini toplumlara da yayılmaya başlamasının başlıca nedenlerinden biri Hollywood filmlerinin etkisi.  Küçük çocuklara hitap eden Susam Sokağı’ndan yetişkinlerin ilgisini çeken sinema filmlerine kadar, Amerikan kültürünün bir parçası olan Cadılar Bayramı bu sayede tüm dünyaya yayılıyor.

Teknoloji, Toplum ve Cadılar Bayramı

Teknolojiyle özdeşleşmiş olan yaşamlarımızın kültürel ve dini faaliyetleri de zamanla etkilediğinin altını çizen Bowling Green Üniversitesi Kültürel Araştırmalar Fakültesi Profesörü Doktor Jack Santino’ya göre sosyal medya ve internet Cadılar Bayramı’nı daha da değiştirecek.

Toplumdaki güvenlik endişelerine de değinen Profesör Santino, çocukken Cadılar Bayramı’nda şeker toplamak için sokağa çıkmak için belli bir saat sınırı bulunmadığını ancak Amerika’daki bazı yerel yönetimlerin güvenlik nedeniyle bu faaliyete saat sınırlaması getirdiğini belirtiyor. Ticari ve dini amaçlar nedeniyle farklı kesimlerin Cadılar Bayramı’nın en yaygın etkinliği olan şeker toplamayı kontrol altına alma girişiminde olduğunun da altını çizen Profesör Santino, bu alanda giderek artan bir baskı gözlemlediğini ve bu baskının zamanla başarılı olup, Cadılar Bayramını’nı etkileyip, etkilemeyeceğini merak ettiğini belirtiyor.

Washington'da Cadılar Bayramı

Cadılar Bayramı gecesi Washington restorantları

Cadılar Bayramıyla İlgili İlginç İstatistikler

Ortalama bir Amerikalı’nın bu yılki Cadılar Bayramı için 77 dolar harcadığı bildiriliyor. Ulusal Perakende Satış Federasyonu’nun tahminlerine göre bu yılki Cadılar Bayramı’nın hafta sonuna rastlaması nedeniyle satışların 7.5 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu rakamın 2.5 milyar doları şeker ve çikolata satışlarından, geri kalanı ise kostüm, dekor ve süslemelerden elde ediliyor.

Cadılar Bayramı şeker ve çikolata üreticilerinin de bayramı. Şekerleme satışları Amerika’da bu bayramda en yüksek seviyesine ulaşıyor. Cadılar Bayramı’ndan sonra en fazla şekerleme satışı sırasıyla Paskalya, Noel ve Sevgililer Günü’nde yapılıyor.

Cadılar Bayramı’nı kutlayan ve alışveriş yapan en büyük kitle 18 – 24 yaş grubu. Cadılar Bayramı için 2011 yılında 113 milyon dolar değerinde balkabağı üretilmişti, bu yıl üretimin bu rakamı çoktan geçtiği tahmin ediliyor.

Cadılar Bayramı’nda Washington sokaklarından manzaraları ve ilginç kostüm ve makyajları aşagıdaki galeride bulabilirsiniz.

 

Teksas’ın Şarkı Söyleyen Yargıcı:Jay Karahan

Posted October 20th, 2014 at 7:33 pm (UTC+0)
1 comment

Bir yargıç düşünün, bir yandan Teksas’ta Ceza Mahkemesi Heyet Başkanlığı yapıyor, diğer yandan da fırsat buldukça profesyonel müzik eğitimini ve ses yeteneğini toplumsal faaliyetlerde kullanıyor. Üstelik yetenekleri sadece bununla da sınırlı değil, oyunculuk yeteneğini kullanarak başlattığı tiyatroda hayır amaçlı kuruluşlara bağış toplanmasını da sağlıyor. Özetlemek gerekirse on parmağında on marifet!

Gerek üniversite eğitimi, gerekse toplumsal faaliyetleriyle alışılagelmiş yargıç profilinden uzak olan bu kişi aslında Türk kökenli bir Amerikalı. Teksas’ta “şarkı söyleyen yargıç” olarak bilinen Ceyhun Karahan, –ya da kısa adıyla Jay — aynı zamanda Amerika’da seçimle işbaşına gelen en yüksek seviyedeki tek Türk kökenli devlet yetkilisi.

Yargıç Ceyhun Karahan 2003 yılından bu yana görev yapıyor olmasına rağmen Türk-Amerikan toplumunun son yıllarda fark ettiği bir isim. Amerika’da bazı eyaletlerde yargıçlar da seçimle iş başına geliyor. Karahan da önümüzdeki ay Amerika’da yapılacak yerel seçimlerde kendi bölgesindeki oy pusulalarında yer alacaklar arasında.

Yoğun seçim kampanyası ve mahkeme takviminden vakit ayırarak Amerika’nın Sesi’ni kırmayan Yargıç Karahan’la ilginizi çekeceğini düşündüğüm güzel bir söyleşi yaptık. Karahan’ın Facebook sayfasından ve seçim kampanyasını yürüttüğü resmi sitesinden aldığım fotoğrafları da aşağıda görebilirsiniz. Karahan’ın resmi bir spor müsabakası öncesinde Amerikan Milli Marşı’nı okumasını da (İstiklal Marşı ile karşılaştırıldığında okuması son derece zor olan bir milli marş) yine aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Not: Türk kökenli Amerikalıların başarı hikayelerine bir sonraki blog’umda da devam edeceğim. Bu kez konuğum Türkiye’de pek duyulmayan ancak kitabıyla Amerika’nın gündemine oturan genç bir Amerikalı Türk olacak.

Genç Türk Amerikalı Girişimci Cihan Atkın

Posted July 22nd, 2014 at 6:33 pm (UTC+0)
1 comment

Birkaç hafta önce Washington’daki Türk Büyükelçiliği’nde “Amerika’da Yerleşik Türk Girişimciler ve Profesyoneller” adlı bir program düzenlendi. Programa, başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile birlikte, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) çatısı altında faaliyet gösteren Dünya Türk İş Konseyi’ne (DTİK) başkanlık yapan Rıfat Hisarcıklıoğlu da katıldı.

Toplantıda önemli bir nokta üzerinde duruldu; DTİK’in dünyanın her yerindeki Türk girişimcilerinin birbirleriyle iletişime geçebilecekleri bir ağ oluşturması. Hisarcıklıoğlu, bu kapsamlı ağ sayesinde şimdiye kadar 92 farklı ülkeden 2 bin 483 Türk girişimcinin bir araya gelerek, tecrübelerini paylaşma ve yeni ticari ilişkiler geliştirme imkanı elde ettiklerini söyledi.

Bilinçli, planlı ve özellikle de azimli girişimciler için Amerika gerçekten bir cennet. Indianaya Futbolu Sevdiren Türk başlıklı yazımda sizlerle tanıştırdığım Ersal Özdemir, Amerika’nın En Etkili 50 Türk’ü arasında 13. sırada yer alan, önemli girişimcilerden biri. Eğer Ersal Özdemir’i duymadık diyorsanız, eminim Amerikan yoğurt pazarını hızla ele geçiren, Başkan Obama ile yapılan ekonomik kalkınma toplantılarına davet  edilen ve en etkili 50 Türk arasında 4. sırada yer alan Chobani Yoğurtları’nın CEO’su Hamdi Ulukaya’yı ve Amerika sınırlarını aşan başarısını duymuşsunuzdur. DEİK

ve DTİK’in bu alanda yaptığı çalışmaların gerek tecrübeli, gerekse yetişmekte olan genç girişimcilere önemli faydalar sağlayabileceğini düşünüyorum.

Elbette, bu listeye giremeyen ancak gelecek vaadeden genç Türk Amerikalı girişimciler de var. Bence Cihan Atkın bunlardan biri.

Amerika, dünya film sektörünün kalbinin attığı merkez. Milyonlarca dolarlık bütçelere sahip filmler, dünya çapında vizyona girdiğinde milyarlarca dolarlık bir sektöre dönüşüyor. Sinemaseverler beğendikleri filmleri izlemek için kuyruklar oluşturuyor, filmler gişe rekorları kırıyor, oyuncular film başına astronomik ücretler alıyor.

İşte, Cihan’ın girişimcilik hikayesi de bu noktada başlıyor. Teknoloji sayesinde milyonlarca sinemasever, vizyondan kalkan filmleri yasal olarak bilgisayarları veya akıllı telefonları aracılığıyla izleyebiliyor. 31 yaşındaki Cihan, geliştirdiği XCINEX (sineks diye okunuyor) isimli teknoloji sayesinde sadece vizyondan kalkan filmleri değil, vizyona yeni girenleri de kitlelere ulaştırmayı hedefliyor.

XCINEX2XCINEX

İngilizce’de “start-up” denilen, başlangıç aşamasındaki girişimler/şirketler kavramına örnek nitelikler taşıyan XCINEX, resmi olarak henüz piyasaya çıkmadı ancak yatırımcılar ve sinemaseverlerden gördüğü ilgi nedeniyle Amerikan sinema sektörünü bir hayli etkileyeceğe benziyor.

Genç girişimci Cihan Atkın ile yaptığımız ve Gündem adlı haftalık Programımızda yayınladığımız bu röportajı aşağıda izleyebilirsiniz.

 

 

 

Amerika’nın En Etkili 50 Türk’ü ile ilgili Amerika’nın Sesi’nin haberi için tıklayın.

Tara Alisbah’tan “TÜRK ELLERİ”

Posted June 17th, 2014 at 6:43 pm (UTC+0)
1 comment

TARA BLOG PICAmerikalı ya da Amerika kökenliler tarafından Türkiye ve Türk kültürü hakkında yazılan kitaplar hep ilgimi çekmiştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri bu yazarların çoğu zaman bize doğal gelen birçok konuyu, farklı bir bakış açısı ile sunabilmeleri.

Örneğin Stephen Kinzer’in Crescent and Star: Turkey Between Two Worlds (Ay ve Yıldız: İki Dünya Arasındaki Türkiye) ya da Jack Scott’ın Turkey the Raw Guide (Türkiye, Ham Rehber) hem bu bakış açısını sunabilen, hem de zevkle okunabilen güzel örnekler arasında.

Kitap yazmak ve tanınmak elbette kolay iş değil. Her yazılan kitabı da çoğu zaman kitapçılarda bulmak mümkün değil. Özellikle hobi amaçlı yazılan ve yazarın kısıtlı imkanlarıyla basılan kitapları bulmak için çoğu kez ya fazladan çaba sarfetmek ya da rastlantı sonucu karşılaşmak gerekiyor.

İşte benim de Turkish Hands (Türk Elleri) adlı kitapla tanışmam da biraz rastlantı sonucu, Washington Türk Amerikan Derneği’nin (ATA-DC) kitap tanıtım programı çerçevesinde oldu. Kitabın yazarı Tara Alisbah burada bir sunum vererek, sadece Türkler’i değil, eski Amerikalı diplomatların da bulunduğu bir gruba Türk kültürünü farklı bir bakış açısı ile yansıtmayı, daha da önemlisi katılımcıların yüzlerini güldürmeyi başardı. Genelde siyasi içerikli, ciddi konuların ağırlıklı olarak yazılıp çizildiği ve tartışıldığı Washington’da birçok kişi tebessüm etmeyi unutabiliyor.

Vücüt dilini yoğun olarak kullanan Türk toplumu ile ilgili gözlemlerini bir hobiye dönüştüren ve gözlemlerini bir kitapta derleyen Tara Alisbah’ın kitabı kadar kendisi de ilginç bir geçmişe sahip. Özetleyecek olursak, dedesi dünyaca ünlü bilim adamı Albert Einstein’la birlikte çalışmış ve babası Einstein’la satranç oynamış bir kişi Tara Alisbah.

Tara Alisbah’ın ilginç ve bir o kadar da eğlenceli kitabı doğup büyüdüğüm kültürü sadece bana değil, Amerika’nın Sesi izleyicilerine de farklı bir bakış açısı ile sundu. Onun Türk toplumunun çocuk yetiştirme konusundaki tutum ve anlayışla ilgili gözlemleri, röportajımızda ortaya çıkan ve beni düşündüren en önemli noktalardan biri oldu.

Tara Alisbah ile yaptığımız ve Gündem adlı haftalık Programımızda yayınladığımız keyifli röportajı aşağıda izleyebilirsiniz.

Tara Alisbah’ın web sitesi: http://www.turkishhands.com/

İndiana’ya Futbolu Sevdiren Türk

Posted May 19th, 2014 at 9:57 pm (UTC+0)
Leave a comment

ındy11 game tıme

Indy Eleven’in Stadı
(Kaynak: Indy Eleven)

12 yıldır yayın yapan ve benim de ilgiyle okuduğum Turk of America Dergisi bir ilke imza atarak, Amerika’daki en etkili 50 Türk listesini yayınladı. Liste, Türk basınında da büyük ilgi gördü. Sonuçta bu kişiler Amerika’ya gelip, alanlarında üstün başarılar elde eden, kısacası “Amerikan Rüyası’nı” gerçekleştirip, hatta daha da ötesine geçen isimler.

Listede benim de tanışma fırsatı bulduğum birkaç isim de yer alıyor. Türk – Amerikan toplumu ve Türk – Amerikan ilişkileri adına son derece önemli faaliyetlerde bulunan ve sorumluluklar üstlenen bu 50 kişi arasında öyle biri var ki belki de hiç kimsenin aklına gelmeyecek birşeyi yapıyor; motor sporları, basketbol ve Amerikan futboluyla tanınan bir eyalete futbolu sevdirmeye çalışıyor!

Ersal Özdemir, 39 yaşında bir inşaat mühendisi. Üniversite eğitimi için geldiği İndiana’ya yerleşip, 2002 yılında burada bir şirket kuruyor ve kısa sürede girişkenliği sayesinde başarıya ulaşıyor. Mersin’den gelen Özdemir, inşaat mühendisliği alanında elde ettiği başarıyı farklı alanlara da yaymaya başlıyor. Bunlardan biri de futbol!

Ersal Özdemir ile ilk kez 2011 yılında İndiana’daki ofisinde görüşmüştüm. Türk Amerikan Dernekleri Kurulu (ATAA) adına yaptığım bu görüşmede, kendisinden yerel ve ulusal siyasetteki nüfuzunu kullanarak, Kongre üyelerini Kongre’deki Türk-Amerikan Dostluk Grubu’na üye olmaya ikna etmesi ricasında bulunmuştum. Ersal Özdemir, o görüşmemizde bizi kırmadı ve Kongre üyelerine Türk-Amerikan toplumu adına bir mektup yazarak ATAA’ya destek oldu ve biz de hedeflediğimiz kişileri dostluk grubuna kazandırmayı başardık.

Ersal Özdemir yerel siyasetçiler tarafından yakından tanınan bir isim. Indiana valisinden, Kongre temsilcilerine kadar “Türk” denildiğinde herkesin aklına o geliyor. Cumhuriyetçi Parti’ye üye olan Özdemir, parti kurultayı delegesi. Hatta, Mitt Romney’in resmen Cumhuriyetçi Parti başkan adayı ilan edildiği Cumhuriyetçi Parti Kurultayı’na katılan ve oy kullanan 2000’i aşkın delege arasındaki tek Amerikalı Türk.

O zamanlar kendisinin futbol takımı kurma gibi bir niyeti olduğundan hiç bahsetmemişti. Indiana’ya futbol getirmek ve sevdirmek Türk-Amerikan Dostluk Grubu’na üye kazandırmaktan çok daha zor çünkü motor sporları, basketbol ve Amerikan futbolu eyalette en fazla ilgi gören, yani en fazla para harcanan sporlar.

İddialı bir takım kurmak için her türlü fedakarlığı yapan Özdemir, Amerika’nın Süper Lig’i sayılan Major League Soccer (MLS)’ın güçlü takımlarından Chicago Fire (Chicago Ateşi)’nin tecrübeli menajeri Peter Wilt’i takımın idari yöneticiliğine getirmiş. Amerikan Milli Takımı’nın tecrübeli kalecisi Juergen Sommer’i da takımın teknik direktörlüğüne getiren Özdemir, son olarak da, yıldızı yükselmekte olan 32 yaşındaki Tim Regan’a yardımcı antrönörlük görevi vermiş. Indy Eleven takımında henüz Türk oyuncu yok ancak 2011 sezonunda Beşiktaş forması giyen Brezilyalı orta saha oyuncusu Kleberson takımda.

Ersal Özdemir’in futbolu İndiana’ya getirmesi ve bu alandaki girişimleri başta futbol yetkilileri olmak üzere birçok kişinin övgüsünü kazanmış. Özdemir, Kuzey Amerika Futbol Ligi’ni İndiana’ya getirmesi nedeniyle eyaletin futbol kurulu tarafından en prestijli ödüle layık görülmüş. İndianapolis halkı da motor sporları, basketbol ve Amerikan futbolunun yanısıra, futbola karşı olan heyecanlarını henüz lig başlamadan yedi bin sezonluk bilet alarak göstermiş. 10 takımlı ligin en yenisi olan Indy Eleven’ın ilk beş maçta iki beraberlik, üç mağlubiyet alması da taraftarlarını hayal kırıklığına uğratmamış.

Türkiye ve Avrupa’daki kadar olmasa da, Amerikalılar’ın futbola olan ilgisi giderek artıyor. Dünyaca ünlü futbolcu David Beckham’ın altı yıl Amerikan liginde oynadıktan sonra Florida eyaletinin Miami kentinde bir takım kuracağını açıklaması, Amerikalılar’ın futbolu benimsemeye başladığı olarak yorumlanabilir. Spor alanında en tanınmış kablolu televizyon kanalı olan ESPN’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Amerikalılar’ın %41’i futbolu yakından izliyor. Amerika’nın Dünya Kupası bileti satılan ülkeler sıralamasında evsahibi Brezilya’dan sonra en fazla bilet satılan ülke konumunda olması ve Kupa’nın yayın haklarını alan televizyon kanallarının karşılaşmaları “tarihlerindeki en kapsamlı şekilde yayınlayacaklarını” belirtmeleri, ülkede futbola olan ilginin giderek arttığının göstergesi.

Bu tür bir girişimde bulunan ilk Amerikalı Türk olan Ersal Özdemir ile sahibi olduğu Indy Eleven (Indy Onbir) adlı profesyonel futbol takımı üzerine kısa bir söyleşi yaptık.

Söyleşiyi fotoğrafların üzerinde yer alan ses dosyasından dinleyebilirsiniz.

  • Page 1 of 2
  • 1
  • 2
  • >
Yenal Küçüker - Amerikan Rüyası

Amerikan Rüyası Hakkında

About

“Hayat, Hürriyet ve Mutluluğun Peşinde Olma” öğelerini ilke edinmiş bu ülkenin topraklarına ayak basan veya basmayı planlayan herkesin bir “Amerikan Rüyası” vardır. Benim Amerika Rüyam 1998 yılında ailemle birlikte Trakya bölgesinden göç edip, New York Eyaleti’nin kuzeyine, Türklerin bir hayli yoğun olduğu Rochester şehrine yerleşmekle başladı. Geçen 15 yıl içerisinde bir yandan kendi Amerikan Rüyamı gerçekleştirmek için çalışırken, diğer yandan da farklı kesimden birçok insanın Amerikan Rüyasına yakından tanıklık ettim ve etmeye de devam ediyorum.

Coğrafya eğitimim ve Türk Amerikan Dernekleri Kurulu’ndaki (ATAA) profesyonel çalışmalarım doğrultusunda bu muazzam toprakları hatırı sayılır şekilde dolaşmış biri olarak, amacım elimden geldiğince bu Amerikan Rüyasından sizlere ilginç kesitler sunabilmek.

Yenal