Bu yazıyı “hem okurum hem dinlerim” diyenler aşağıdaki medya oynatıcıya tıklayarak hikayeyi “şahsımdan” dinleyebilirler 🙂
Motorda anahtarı çevirdiğin anda başlar heyecan. Sağ elinin içinde kıpırdanır gaz… Ardından gelsin yollar… Boston’a motorla gitme fikri işte böyle bir anahtarı çevirme anında beliriverdi zihnimde. Dedim ki: “Daha uzaklara gitmeliyim, daha uzun süre motor kullanmalıyım. Amerika’yı bir de motor üstünde uzun uzun görmeliyim.”
İşte böyle başladı macera… Genelde kafamdaki “düşüncede kolay, gerçekte ‘pek o kadar değil’ tipi” fikirler böyle saniyeler içinde gelişir ve hayata geçirilir hep zaten 🙂
Kararın kolaylığı bir yana planlaması o kadar kısa sürmedi aslında. Önce, Türkiye’deyken “Neredeyse bütün yolları bilirim” edasıyla anlamını pek kavrayamadığım Google Maps girdi devreye. Dev ülkeyi cadde cadde, sokak sokak görebilmek, hangi rotayı seçerseniz “iş çıkış” saatlerinde trafiğe yakalanacağınızı hesaplayabilmek, alternatif yollar seçmek mümkün Google Maps’le. Ben de uygun yolu seçtim, uğrayacağım adresleri “Haritalarım” uygulamasına yükledim ve bütün rotaları bir “plug in” sayesinde Garmin Nüvi GPS’ime yükledim. Çok az vaktim olacaktı. O yüzden gidip belki bir gün şehri gezip ardından da geri döneceğim bir seyahat planı yapmıştım. Peki bunlar için kat etmem gereken kilometre neydi? Yaklaşık 640 kilometre! Yani gidiş-dönüş 1300 kilometreyi bulacaktı yolculuk. Kolay olmayacaktı evet, ama hayatım boyunca unutmayacağım bir yol macerası olacağı kesindi. O yüzden varsın zor olsundu 🙂
Amerika’nın her yerini bilemem ama Doğu Yakası’nda hava durumunu tahmin etmek öyle kolay iş değil. Lost dizisini izleyenler bilir. Karakterler ormanda tam bir iş peşindeyken birden yağmur başlar, 10 dakika sonra da biter ya. Aynen öyle (Diziyi izlerken saçma gelirdi bu durum bana, itiraf edeyim 🙂 ) Zaman zaman buradaki iklimin “tropik iklimi” çok andırdığını söyleyebilirim. Okyanusun etkisi… O yüzden, seyahatim sırasında pek yağmur, fırtına falan gözükmese de motosikletin olmazsa olmazlarından saydığım yağmurluğumu, gece gündüz “görünürlük sağlayan” reflektörlü kemerimi, GPS’in çakmak girişine takılan şarjını, pek tabii kameramı ve Yunanistan gezisinden dönerken kıyafetlerimin yanı sıra ona, buna şuna derken onlarca hediyelik eşya sığdırmayı da başardığım Kappa yan çantalarımı hazırladım.
Bekle Beni Boston Geliyorum
Yunanistan gezisinden sonra tek seferde yaptığım en uzun kilometre olacaktı. Az buz değil. O yüzden karar aldım. Her saat başı, hadi bilemedin bir buçuk saatte bir mola vereceğim dedim. Aranızda uzun yol yapanlar bilir. Yolun iyisi kötüsü pek fark etmez. Motor yorar insanı. Bileklerinize kramplar girer. Beliniz ve sırtınız tutulmaya başlar zamanla. O yüzden dikkatinizi daha iyi toplayabilmek ve vücudunuza gereken “rahatlama süresini” tanıyabilmek için sık aralıklarla verilen molalar iyidir. Google Maps yolculuğun aralıksız 8 saat süreceğini tahmin ediyordu. Demek ki en az 5 mola vermeliydim. Her zaman kendime söz verip zaman kıtlığından neredeyse her yere koşturmacayla gittiğim için yapamadığım bu mola işini bu kez ciddiye almalıydım.
Yolculuk sabahı yükledim motoru ve New York üzerinden seçtiğim rotada başladım seyahate. Washington-New York arasındaki yol motorla seyahat için çok uygun. Delaware ve New Jersey Turnpike olarak adlandırılan bağlantı yolları en az 4 şeritten oluşan ve yüksek hızda seyredilen yollar. Amerika’da araç kullanmayı bazen trenle seyahat etmeye benzetirim ben. Kapıdan çıkar otoyola girersiniz, bir şerit seçersiniz kendinize ve eğer o şeritten çıkmazsanız gideceğiniz yere kadar sanki bir rayın üstünde gidiyormuşçasına sorunsuz ve yolda olduğunuzu bile unutarak gidebilirsiniz. Yani makas atan, arkadan iteleyen, selektör yapanlarla falan mücadele etmezsiniz. Ben de yattım bir şeride bu yolda ve ilk başta bir buçuk saatte bir mola vermeyi gerçekten başardım. İlk molamda yol üzerindeki 10’u aşkın dev dinlenme tesisinden birinde durdum. Tesislere gelmeden kilometrelerce önce, hangi exit’i (çıkışı) kullanmanız gerektiğini ve tesiste bulunan restaurantları gösteren tabelaları takip ederseniz işiniz kolay.
İlk molamda pek bir dik duruyordum. Kendi kendime “O kadar da yorulmadım. Bir sonraki molayı daha geç vereyim” dedim. Demez olaydım. Tamam yol akıp gidiyor, rahatsız eden yok, hava güzel falan ama fazla güzel! Sıcaklık 32 derece! Yeni kaskım henüz ezilip yüzüme uymamış “pad”leriyle basıyor kafama, artık kask yüzüme ikinci bir deri olmuş gibi adeta. Montum yazlık falan ama yetmiyor aldığı rüzgar. Asfalttan yansıyan sıcaklık bile ayaklarımın altını yakıyor sanki. Giderek buharlaşıyorum yani! Ama yolu bir günde tamamlamam lazım, lüksüm yok. Açıyorum gazı, “Hadi” diyorum kendime “Hadi, New York’a kadar dayan”.
I ıh… Olmuyor. Bir mola daha… Mola yerlerinde yüzlerce araç var. Ama tek tük motosikletli görüyorum. Sanırım kavurucu sıcaktan çekinip yollara dökülmemişler. Tek akıllı benim yani! 🙂 Ama motosikletçi yokluğundan olsa gerek yoldan sıkılmış, ellerinde buz gibi sularla tesisin etrafına yayılmış yolcuların tüm ilgisi üzerimde. Diyorum ya Burgman çok yaygın değil bu civarda. Motordan inip üstümdeki ıvır zıvırı çıkarana kadar birkaç kişi mutlaka yanıma geliyor. “Bu motor nedir? Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” gibi sorularla beni güneşin kabağında bir süre daha tutmayı başarıyorlar. İlgi güzel de güneş tam tepedeyken değil tabii 🙂 Bakıyorum özellikle dondurma kuyrukları 10 metreyi bulmuş, su alıyorum otomatik makineden. Kimsenin bakmadığı anlarda “Ah, uh” diye belimi esnetiyorum. Sırtım tutulmaya başlamış. Bacaklarım şişiyor hafiften. Sonra hatırlatıyorum kendime: Sızlanma kızım düş yollara.
Acılar motora binince diniyor bir süre. “Şurayı da geçtim, buraya da yaklaştım” derken bir bakıyorum New York karşımda. Bu arada geçtiğim “paralı yolların”, “gişelerin” haddi hesabı yok. Ucuz sanmayın. Yaklaşık 4-4 buçuk saat süren Washington-New York arası yolda rahat bir 20 doları kaptırıyorsunuz bu paralı yollara. Üstelik motorlara indirim de yok. Kuyrukta aradan sızıp öne geçmek de 🙂
Yol 640 kilometre! Sanmayın ki bir çırpıda anlatılabilir öyle. New York’a kadar geldiniz benimle. Sabredin, maceranın hası asıl şimdi başlıyor.
Bir sonraki yazıya kadar neden siz de en uzun yol maceranızı paylaşmıyorsunuz benimle? İlk uzun yolunuzu nereye ve kaç saatte yaptınız? Hadi ama, yorum butonu merakla yanıtınızı bekliyor 😉
19 responses to “Maceranın Hası: Bir Günde 640 Kilometre! (1)”
en uzun yolumu 70 km civarında biryere giderken yapmıştım..motor ne kadar konforlu olsada bir yerden sonra insanın biryerleri ağrımaya başlıyor..ama bir yarış motoru sürermişcesine sürmüştüm..dizlerimi çıkartmıştım..vs..çok şahaneydi..
Motosikletlere karşı bu heyecanını okumak hep keyifli Sercan, teşekkürler.
Keyifle dinledim New York’a kadar olan yolculuğunuzu. Devamını merakla bekliyorum…
(Selin’in sesinden kısmına +1)
Benimde ilk uzun yol maceram ilk motorumla çıktığım 400 km’lik, İstanbul’un doğusundan Tekirdağ’ın batısına kadar olandı. Sizin gibi Kappa yan çantalarım da yoktu, dolu dolu bir sırt çantası takmıştım. E ilk yol maceram, direk daldım tabi yollara bilsem öyle çıkar mıyım hiç… 🙂 Havanın 4-5 derece civarı olması ellerimi üşütmesi dışında gayet güzeldi. Yol boyunca çeşitli kokularla haşır neşir olma da keyifliydi. (Hayvansal kokular, yağ fabrikaları…)
Hedefe ulaştıktan sonra ilk düşündüğüm, eve döndükten sonra acaba bu sefer nereye gitsemdi. Artık motorum vardı ve ben özgürdüm.
Umarım bir gün sizin güzergahınızda da sürmek kısmet olur.
Teşekkürler.
+1 😉
Sırt çantasıyla ben hiç yapamazdım. Dayanıklılığımın çok iyi olduğunu söyleyemem. Yunanistan’dan gelirken sınırdan geçince benzer bir güzergahtan İstanbul’a gelmiştim. Bir kamyonun altında kalmadığıma hala şükrediyorum! 🙂
Motor kapıda durunca insan sürekli basıp gitmek istiyor, değil mi? 🙂
Umarım size de kısmet olur. Her nereyi hayal ediyorsanız, orada sürmek…
Teşekkür ederim.
Uzun yol yazıları hep ilgimi çekmiştir, hem mekanların tanıtımı hemde yollarda nelerle karşılaşılır,nasıl önşlem yapılır , bir daha yola çıkarsam neyi unutmayayım gibi bilgiler..
Benim tek seferde yaptığım en uzun yolculuk Trabzom <İzmit arasındu olmuştu geçen yaz,1. Gün Trabzon-Sinop,2. Gün Sinop- Amasra ve 3. Amasra – izmit çok keyifli idi ve yol konusunda bir çok endişemi giderdiğim bir gezi idi,Gelecek planım ise Mardi- İzmit arasını güneydoğu, Akdeniz ve Ege kıyı sınırlarına paralel tammalamak kısmet bakalım…
Sinop yolu -hatırlayabildiğim kadarıyla- bol virajlı ama keyifli bir yoldu. Güzel geçtiğine eminim. Diğer planınızı uygularken bol resim çekin, burada da yayınlayalım 🙂 İyi şanslar 😉
bende karadeniz turu yapmıştım..otobüsle ,keşke motorum olsaydı dedim..çünkü müthiş yollar müthiş viraj zevki var..
Bir gün onu da yaparsın umarım Sercan 🙂
Yaptığın gerçekten çok hoş birşey nasıl özendim bilemezsin 🙂
Benimde Amerika’da o yollarda sürmek gibi bir hayalim var hadi hayırlısı.
Umarım bir gün hayaliniz gerçek olur! 🙂
yazılarına ve bloğuna hastayım 🙂 cesaretine ve kararlılığına ise bayıldım. ağrılı, sancılı olsada bu güzellikleri yaşamak için katlandıklarımız, bizim gibiler için köstek değil keyfi artıran sebepler oluyor. Abd de olsa güzel yollar, güzel imkanlar da olsa karşımıza ne çıkacağı hiç belli olmuyor. yazılarının devamını bekliyoruz. güneşli günler dilerim…
Sayenizde güne güzel başladım 🙂 Paylaşabilmek ne güzel. Acılara, engellere rağmen motoru yaşamaya devam 😉
Selin merhaba ,
Bir günde 640 Km yol..Olağan üstü..
Tebrik ederim..
Motor sevgisi , motor tutkusu ve zevkle kat edilen yollar..
Bizleri hayran bırakmaya devam ediyorsun..
Gezilerinin devamını bekliyoruz..
Benim gezilerim 400 Km leri geçmedi..İzmir gurubunla ara sıra gezilere katılıyorum..
Amma onların gezileri 300 , 350 Km. ( gidiş geliş ) olduğunda benim için yol fazla uzuyor..Bildiğin gibi İzmir -Çeşme gidiş geliş artı 200 Km eklenince , ( Tabii Scooterimin 150 cc olmasının da payı var ) bana daha fazla yalnız gezmek kalıyor……
Hem geziyor hem de gittiğim yöreleri resimleyip açıklayıcı yazılarla formda arkadaşlarımla paylaşıyorum..
Her daim yolun açık tekerin düz bassın..
.
Gezinin geri kalanı yakında blogda olacak 🙂
Scooterla yaptığınız kilometreler uzun kilometreler. Tam bir motor ve yol tutkunusunuz siz de. Resim ve yazılarınıza blogun kapıları hep açık. Kazasız, belasız gezmeniz dileğiyle 😉
Önce şaşırdım sonrasında çok da şaşırmamam gerektiğine kendimi inandırdım. Orası Avrupa. E malum senin de söylediğin gibi tren rayında gider gibi aynı şeritte seyahat. Ne zorluğu olabilirki hava şartlarından başka. . .
Tabii bunları düşünürken birşey daha geldi aklıma. Türkiye trafiği. Senin karşılaşabileceğin tüm zorluklar burada da mevcut. Hem de fazlasıyla. En önemli faktör trafik canavarları ve standart olmayan asfalt ile şehir içindeki açık logarlar vs. Herkesin tahmin edebileceği gibi liste uzun. Daha birkaç gün önce Antalya’dan Ankara’ya motorla geldim. Yaklaşık 650 km yaptım. Kar ve hariç her türlü hava şartlarıyla boğuştum.
Şimdi senin bu sözlerin kendime şu soruyu sordurdu. Acaba bu kadar adrenalin olmasaydı o kadar uzun yol eğlenceli olurmuydu. Geldiğimde dostlarıma anlatacak uzun yol maceralarım sadece kuşlardan çiçeklerden mi sınırlı olacaktı 🙂
Bilmiyorum biraz düşünmem lazım . . . :)))
Adrenalin olmasa kesinlikle bu kadar güzel anılar bırakmaz. Kızarak, öfkelenerek ama yine de severek yaptığımız birşey bu çünkü 🙂 Uzun yol yapmışsınız. Sağ salim dönmeniz güzel 🙂 Paylaşımınız için teşekkürler 😉
Benim ilk uzun yolum babamın mezarını ziyaret olmuştu, İstanbul Sakarya arasında.
Şu adreste bu yolculuğun raporu var:
http://mymotorcycleexperience.blogspot.com/2009/08/ilk-uzun-yolum.html
Siz de uzun yol maceranızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Boston seyahati benim “ilk” uzun yolum değildi aslında. Yunanistan’ı baştan sona geçmişliğimdi ilk uzun yolum 🙂 Ama Amerika’daki en uzun, ilk seyahatim Boston’a oldu. Sizin maceranızı da okudum. Detaylı, güzel bir yazı olmuş. Takip edeceğim…
Selin
Çok keyifli bir yazı olmuş. 🙂 Umarım bende byle bir gezi yapabilirim 🙂