“Bu trafikte motor kullanmak için delirmiş olmalısın!” dedi Amerikalı komşum. Ben de sözcüklerin onun dudaklarından dökülüp kulağıma ulaştığı anla, kendi dudaklarımdan bir yanıt dökülene kadarki an içerisinde şaşkınlıklardan şaşkınlık beğendim kendime! “Bu trafikte mi?” diye bir soru döküldü benim de dudaklarımdan o şaşkınlık saliseleri geçince! “Motor kullanmak için daha iyi bir trafik düşünemiyorum” diye de ekledim.
O da benim gibi şaşkınlıklardan şaşkınlık beğenmiş olsa gerek ki bu yanıtım karşısında duraksadı biraz. Sorar bakışlarla baktı şöyle yüzüme. “Bir motorcu için trafiğin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum” dedi, fakat bu kez sözcüklerinin arkasında aynı kuvvette duramıyor gibiydi. “Yaşasın” dedim içimden. “Adamın değerler sistemini alt üst ettim iki dakikada” diye sinsice sevindim 🙂 Şaka bir yana, ilk kurduğu cümlede gerçekten kendinden eminken benim aymaz, vurdumduymaz, ona göre belki “cahil cesaretli” yanıtım sonrasında “acaba?” diye sorar olmuştu belli ki kendine.
Vakit geçirmeden adamcağızın değerler sistemini sarsmaya devam ettim. “Türkiye yollarında ve Avrupa’nın bir bölümünde bolca kilometre yapmış biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Amerika’da motor kullanmak çocuk oyuncağı!”
İşte en etkili darbeyi vurmuştum. Adamcağız birkaç saniye öncesinde kadar Amerika’da motor kullanmanın zor hatta delilik olduğunu düşünürken birden “Gerçekten dünyanın diğer bazı köşelerinden daha güvenli olabilir mi Amerika yolları?” sorusunu sorar olmuştu belli ki kendine.
(Artık bilmeyen kalmadı ama hatırlatalım yine 🙂 Bu yazıyı Motosikletli Kız’ın sesinden dinlemeniz mümkün. Hemen aşağıdaki medya oynatıcıya tıklayarak hem dinleyin, hem okuyun. Daha ne yapabilirim üşengeç okuyucularım için, söyleyin bana 🙂 )
Dünyayı çok gezen Amerikalıların bazen diğer kıtalar, diğer hayatlar hakkında bilgilerinin az olması Amerika’da biraz yaşamış olan birini şaşırtmaz, emin olun. Ben de şaşırmadım o yüzden. Bizim de bilmediğimiz çok şey yok mu? “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir” dememiş mi filozof? Ben de görev edindim işte kendime o anda! Türkiye’de de “Kadın milletinin motor tepesinde işi ne?” diyenlere “Aman binme, çok tehlikeli” diyenlere canhıraş şekilde savunduğum gibi bu iki tekerli mereti, Amerikalı komşuma da anlatacaktım motordaki riskin yaptıkları birçok şeydeki riskten daha düşük olduğunu 🙂
Komşum, sadece iki aydır çapraz dairemde oturuyor. “Amerika’da komşuluk yoktur” yanlış inancına darbe vururcasına sıcak, mesafeli ve ne yapıp ettiğimle ilgili bir tutum içinde. Amerikalılar biz Türkler kadar “çat kapı” komşu olmuyor, evet. Ben de bu konudan “çoooook” memnunum. Hem Türkiye’de de eski komşuluk ilişkilerinin kaldığına inanmıyorum ben. İstanbul’da yaşarken 4 yıl boyunca karşı komşumdan bir kez selam sabah görmemiştim. Hatta ben kapıyı onlarla aynı anda açarsam, son sürat yüzüme çarparlardı kapılarını! 🙂 Koca apartmanda hal hatır soran sadece bir komşum vardı. Diğerleri sadece apartman toplantılarında birbirlerine saldırmak için donanır gelirlerdi. “Anlaşmazlık” konusunda son derece “anlaşmış” bir apartmandık yani 🙂
Neyse, konuyu dağıtmayalım. Dönelim yine Amerika’ya… Kapı önünde beşer dakikalık sohbetlerimizde ben de çok şey öğrendim komşumdan. O yüzden (dedim ya) görev bildim ve başladım öğretmeye 🙂 Dedim ki Amerikalı komşuma: “Gerçekten (İngilizcede “seriously” ile başlayan cümleler hep ilginç gelir ama o kelimeyi kullanmaktan da kendimi alamam bazen. Bir şey inanılmayacak derecede ilginç ise, yararlı oluyor sanırım lafa böyle girmek 🙂 ) Amerika’da araçlar takip mesafesine çok dikkat ediyor. Motorlar, kenara köşeye iteklenmiyor. Adam gibi şeritte gidiyor. Hız sınırında gittiğiniz sürece arkadan gelip korna çalan, selektör yapan yok. Bana sorarsanız Amerikalı şoförlerin yüzde 98’i çok saygılı. Taa Boston’a kadar gittim, yolda beni rahatsız eden tek şey New York’tan geçerken ön tekerin düştüğü çukurdu! Amerika’da motor kullanmak zor diyene tüm hücrelerimle gülerim! (O nasıl bir gülmekse öyle 🙂 )”
Amerika’daki trafiğe, belki de hep içinde olduğundan bu perspektiften hiç bakmamış olan komşuma böylece yeni bir pencere açtım iyi mi? 🙂 “Türkiye’de motorcular hala hak ettikleri saygıyı görmüyorlar. Aşırı hız ve dikkatsizlik kurbanı motorcuların sayısı bir türlü azalmıyor. Kadın sürücüler ise hala rahat değil trafikte” dedim hızlıca… “İlginç” diyebildi sadece. Derin düşüncelere daldı biraz… 🙂 Latife ediyorum canım… Biraz mübalağa ediyorum tabii… Bir yaşına daha girmedi yani komşum, ama değişik bir perspektiften baktı bir süreliğine.
İhtiyacımız olan da bu değil mi? Farklı bir perspektiften bakmak bazen. Trafikte de! Suçu hep başkasında değil, bazen kendimizde de aramak??? Önce kendi tedbirimizi almak, sonra yine de birşeyler yolunda gitmiyorsa o zaman celallenmek? Lafın özü: Türkiye’deki motorcu dostlarım. Siz siz olun. Hep dikkatli olun, hep dört açın gözünüzü, hep yanınızdaki, arkanızdaki, önünüzdeki şöför bir hata yapacakmış gibi olasılıkları hesaplayıp yol tutun şeridinizde. Bunlara rağmen tehlike doğduğu anlar oluyor, çok olacak. Ama siz elinizden geleni yapın ki “birilerine” motor tehlikeli dedirtecek bahane kalmasın. Trafik tehlikeli. Yaya olmak bile tehlikeli bazen. Kişisel sorumluluğumuzu unutmayalım, unutturmayalım! Keyif aldığımız sürece iki teker üstünde turlayalım yaşamı!…
Amerikalı komşumla kısa sohbetimden çıkan “hisse” budur. Bir sonraki görüşmemize kadar yorumlarınızı, hikayelerinizi ya da ne bileyim işte herşeyi aşağıdaki yorum (comment) butonundan bana, Amerika’ya ulaştırabilirsiniz. Unutmayın 🙂
14 responses to “Amerikalı Komşum ve Ben”
selin hanım yazıyı üşenmeden baştan aşagı okudum. maşallah bir kaç kelimeden ve bir olaydan düzinelerce yazı yazma sanatınız çok gelişmiş.ne yapalım okumaya başladım farklı ve güzel birşey ögrenecegim diye dolaştık dolaştık aynı kapıya geldik malesef.
fakat üzülmeyiniz veya kızmayınız. nede olsa biz internette komşu sayılırız degilmi.
neyse bir anımla devam edelim. zar zor ayarladıgım ilk aşkım olan kız arkadaşımın annesinden sınırlı bir zaman dilimi içinde izin almayı başardım.ve küçük bir puff motosikletim vardı. ne oldu biliyormusun kız arkadaşım motora binmek istemedi.ve bunun olacagını bilen kayserinin meşhur kurnazı olan benim b planım hazırdı. neyse motoru saglam bir yere bagladım. motor o zamanlar çok kıymetliydi hiç sormayın.
bizim kıza biraz yürüyeceksinki makam arabama binelim dedi. onunla öyle bir ahenkli yürüyor ve konuşyordukki anlatamam. sonunda fayton duragına geldik. şansıma sırada yaşlı bir amca vardı. faytona bindik yaşlı amca nereye diye sordu kız arkadaşım bilememki dedi. ve ben araya girdim amca yıldızlara dogru sürmeye devam et dedim
adam işin profesyoneli ya. tabiki efendim dedi ve yola koyuldu. ve o gün bizi bütün kayseri kıskandı. faytoncu kayserinin en nostaljik yerlerini dolaşırken bizde birbirimize soru sorma oyunu oynuyorduk. işte ben mutlulugu ilk kez ilk aşkımdan ögrendim.
adınımı merak ediyosunuz ona göre benim adım ersoy du ve bana göre onun adı sudenaz dı. ikimizin ismide kayseride yaygın olan göbek adımızdı. her başarlı erkegin arkasında bir kadın var derler ya. iştem benim arkamdaki o mavi gözlü asil kız.
bana bu imkanı veren amerikanın sesi ve selin ine çok teşekür ediyorum. kurumsal ve mesleki hayatınızda size başarılar dilerim. saygı ve sevgilerimle
not=vallahi benim kabahatim yok birşeyler yazın demişiniz bende birşeyler yazdım. digerlerini muhafaza edelimki yazacak birşeyler kalsın dimiii…
Düşünsel hayatımıza her katkı değerlidir. Katkınız, tartışmayı canlı tutuşunuz için teşekkür ederim 🙂
hayırlı günler.az önceye kadar sizi tanımıyordum.motor üstünde sizi görünce,paylaştıklarınızı izledim.içimi neşe kapladı.twitterden sizi takibe başladım.yüzünüzün hep gülmesi dileğiyle.
Tanıştığımıza sevindim 🙂 İlginiz ve nazik yorumlarınız için teşekkür ederim. Birilerinin yüzünde gülümseme oluşturabilmek en keyiflisi. Sizin de yüzünüzden gülücük eksik olmasın…
Selin selam,
Kültürel kodların farklı ülkelerde bireyler tarafından nasıl değerlendirildiği hakkında güzel bir yazı olmuş:)
Dediğin gibi, bizim durumumuz burada içler acısı. Ancak durum o kadar da kötü değil. Yeterli bir hızda olmasa da işler daha iyiye gidiyor.
Durumun böyle olmasının en büyük nedeni şüphesiz ki memleketimizde motosiklet kültürü olmaması. Bu kültür de ha deyince yerleşmiyor. Zaman gerek.
Ama her geçen gün trafiğe çıkan motosikletlerin sayısı artıyor. Motosiklet, belirli bir sınıfın eğlencesi olmaktan çıkıyor. Motosiklet sayısının artması da, motosikletin nasıl bir şey olduğunu bilen insan sayısını arttırıyor. Bunu da kendimden biliyorum:)
Ben motosiklet kullanmaya başladığımdan beri, etrafımdaki dört tekerlekli araç kullanan arkadaşlarım motosikletlere karşı çok daha duyarlı olmaya başladılar. Onları arkama alıp gezdirdim, potansiyel tehlikeleri anlattım. Artık çok daha dikkatliler.
Bir de çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi de kendimize batırmamız gerek. Bizim de aramızda bu işin eğitimini almadan yollara düşmüş, duyarsız ve bilinçsiz o kadar büyük bir kalabalık var ki. Belki de ilk başta bu kalabalığı yok etmemiz gerekiyor..
Neyse, laf uzadı, blogunda korsan blog girişi yaptım resmen…
Serin bir İstanbul akşamından, Haliç kıyısından selamlar sana:)
Çok keyifli bir korsan blog girişi olmuş 🙂 Her zaman açığız 🙂 Aslında motorcuların, dört tekercileri iki teker fikrine alıştırması çok doğru ve akıllı bir adım. Bir otomobildeki sürücünün motorcunun üstüne direksiyon kırarken “Bu motorcu benim arkadaşım da olabilirdi” diye düşünmesi, riskin farkına varması yani elini vicdanına koyması o arzuladığımız trafik kültürünü yaratacak nihayetinde. Çalışmaya devam 🙂
Hepimiz her hafta bir kişiyi arkamıza alıp İstanbul trafiğinde 1 saat tur attırsak, bu yılda eder 52 kişi… 1000 motorcu bu işi yapsa, eder sana 52.000 araba sürücüsü…
Sanırım az önce İstanbul’daki motosiklet sorununu çözdüm:)
Yetkililere buradan duyurulur 🙂 Çözüm ortada 🙂
Selin, önce motosiklet öz geçmişimden başlayayım sohbetime.
Scooter geçmişime uzun yıllar ara verdikten sonra 60 yaşımda bir cruiser sahibi oldum. Yedi yıldır da aynı motosikletimle yol arkadaşlığımı sürdürmekteyim. Bu arada motosiklet kullanan oğlum sayesinde pek çok iki teker süren genç arkadaş edindim. Hatta birlikte bir motosiklet kulübü de oluşturduk. Anlayacağın şimdi ikinci baharımı yaşamaktayım.. 🙂
Olayın diğer cephesine gelince; Yurdumda hele de İstanbul trafiğinde motor kullanmak gerçekten zor zenaat.. Trafik her geçen gün – tüm araçlar için- içinden çıkılmaz bir bilmece olmakta. Bir de kuralları hiçe sayan ve de kendini açıkgöz zanneden “cesur ve de atak” kafes içi sürücüleri yok mu!..
Motosikletleri ciddiye almadan yan yollardan çıkan arabalardan mı yoksa korkusuzca önümüze atlayan yayalardan mı bahsetsem bilemiyorum. Bu arada yolları yarış pisti sanan ve de üç şerit arasında “ustaca” slalom yaparak hız rekoru peşinde olan “ikitekerlli yoldaşlarımızın” da adını anmadan edemiyeceğim.
Yani durum tam senin anlattığın gibi. Ben de senin mahalleye yerleşsem de motorumu -daha bir keyifle- oralarda mı kullansam? 🙂
Sağlıkla, keyifle iki tekerinin üzerinde kal.
Adog
İlham verici bir öykünüz var. Özellikle de motora ara verdikten sonra tekrar dönmeniz birçokları için ilham olabilir. Özellikle oğlunuzun da sizin kafadan olması ve birlikte motor kullanmanız, hatta kulübü kurmanız muhteşem. İşte iki teker kültürünün en güzel yanlarından biri de bu. Şu “kafes içi sürücüleri” kavramınızı sevdim. Sanırım her sürücünün kendinden başkasını düşünmediği bir trafik kültürümüz var. Hal böyle olunca saygı, hatta en önemlisi hayata saygı kalmıyor! Bloğa katkınız için çok teşekkür ederim. Trafikte dikkatli olmaya, slalomcu ve makasçılardan korunmaya özen gösterin lütfen. Ve katkılarınızı hiç esirgemeyin 😉
Keyifle bloğunu takip ediyorum. Motosiklet üzerine, eğlenceli bir üslup kullanarak hazırladığın ve hatta şahane diksiyonun ile seslendirdiğin paylaşımlar için teşekkürler.
Bunları duymak ne güzel 🙂 Sesli yazılara biraz ara vermiştim, ama devamı gelecek. Videolu gezi yazılarının da tabii. Sevgiler ve teşekkürler…
Motosikletli Kız selam,
Motora olan bağlılığım sayende daha da arttı. Yolun açık olsun, yeni videolarını ve yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz. Hoşçakal.
Duymaktan en mutlu olduğum şeylerden biri bu. Yeni yazı yolda 🙂 Teşekkürler…