Amerika, her yıl olduğu gibi bu kez de Eylül ayının ilk Pazartesi gününü “Labor Day- İşçi Bayramı” olarak “idrak” ediyor.
Dünyanın birçok yerindeki eski işçi bayramlarından farklı olarak bu günde Amerikalılar, sokak gösterileri yapmıyor, sendikalar mitingler düzenlemiyor. İşçi Bayramı, çalışan Amerikalılar için genelde, okulların başlaması, yazlıklardan geri dönülmesi, sitedeki havuzun sezonu kapatması veya da bir günlük tatili fırsat bilip sahil kentlerine üç günlük bir kaçamak yapılması anlamına geliyor. Sahil kentlerine kaçamayanlara ise arka bahçede yazın son mangal partisini vermek için güzel bir fırsat olduğu biliniyor: )
Ama son mali kriz yüzünden bütün bu saydıklarım biraz da buzdağının görünen ucu gibi kalıyor. Çünkü yayınlanan son verilere göre işsizlik korkusu nedeniyle ve de ekonominin bir türlü eski canlılığına kavuşamamasının verdiği kaygıyla, tüketici güven endeksi, biraz abartılı olacak, ama “yerlerde sürünüyor”. Abartıyı bir kenara bırakıp, verilere bakılırsa, Ticaret Bakanlığı’nın rakamları Ağustos ayında Amerikalı tüketicilerin güven endeksinin son 16 ayın en düşük seviyesine indiğini gösteriyor.
Yani çalışanlar “Labor Day- İşçi Günü’nde plajlarda soluklansalar da, ev partilerinde stres atsalar da akıllarında ve muhtemelen konuşmalarında ekonomi ve işsizlik “tilkinin dönüp dolaşıp geldiği yer” olacak/oluyor.
Bayramın tadını daha da kaçıran ise işini kaybetmemiş olsalar da çalışanların eski kazançlarını kaybetmiş olmaları. Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre 2009-2011 arasında işini kaybedenlerin sadece %56’sı yeniden iş bulmuş. Bunların %50’si de eski maaşından düşük bir ücrete çalışmaya razı olmuş. Eski ücretinin üçte birine çalışmaya razı olanların oranı ise %20’yi bulmuş. Üstelik bu oranlara tam zamanlı iş bulamadığı için yarım zamanlı iş bulanlar dahil değil.
Bu oranlar gittikçe karamsarlaşıyor ama “Büyük Resesyon” yüzünden işlerini kaybetmeyenler bile yine kayba uğramış: çünkü enflasyon dikkate alınarak yapılan hesaplamalar çalışanların reel ücretlerinin giderek azaldığını ortaya koyuyor.
Çalışanların bayram keyfini kaçıran, bu tatsız gelişmelerin farklı açıklamaları var. Kimileri bunu sendikaların gücünün azalmasına, kimileri de küreselleşmeye bağlıyor. Bunlar siyasi yelpazenin biraz sol cenahında kalanlar. Sağ cenahtaki bazı muhafazakarlar ise orantısız biçimde artan sağlık sigorta primlerini suçluyor.
Liberal görüşlü Ekonomi Politikaları Enstitüsü’nden Lawrence Mishel, son çalışmasında, Amerikalı işçilerin verimliliğinin son 10 yılda %80 arttığına, buna karşın saatlik ücretlerdeki artışın %11’de kaldığına işaret ediyor.
Amerika’nın Sesi’nden Jeff Swicord’a konuşan Mishel, bu gerilemeyi “Büyük Resesyon”un getirdiği işsizliğe bağladığı kadar küreselleşmeye de bağlıyor ve son 30 yılda Amerikalı çalışanların dünyanın çok uzak köşelerindeki ucuz işçilerle rekabet etmek zorunda kaldığını söylüyor.
Sendikacılar ise, son 40 yıldır üye sayılarının %50 azaldığını, bu yüzden de toplu pazarlık gücünün büyük oranda eridiğini söylüyor.
Muhafazakar American Enterprise Enstitüsü uzmanı Andrew Biggs ise çalışanların reel ücretlerinin azalmasını, artan sağlık giderlerine bağlıyor. Yani işverenler, aslında çalışanlar için daha fazla para ödüyor; ama sağlık sigorta şirketlerine ödenen primler arttıkça, işçinin cebine giren para da azalıyor.
Son mali kriz yüzünden Amerikalılar İşçi Bayramı’nı buz dağının görünen ucu kadar keyifle karşılıyorlar demiştik ya; buzdağının görünmeyen ucu ise sendikasızlaşmanın, küreselleşmenin ve de artan sağlık harcamaları trendinin kısa zamanda eriyip gitmeyeceği gerçeği.