Amerika, 2012 yılına Iowa ve New Hampshire’deki ön seçimlerle hızlı girdi. Cumhuriyetçiler kendi aralarında yarışıp, Obama’nın karşısına çıkaracakları en güçlü adayı bulmak için bu önseçimlerde esaslı bir mücadele veriyor. Bu mücadele doğal olarak Cumhuriyetçi adayların ekonomik politika hedefleri üzerinde yoğunlaşıyor. Ya da bazen kampanya sırasında ayaküstü verilen bir demeç manşetlere taşınıyor. Örneğin, Mitt Romney’nin, serbest piyasa ekonomisinin erdemlerine atfen ve de biraz da Obama’nın sağlık reformuna çalım atayım derken sarfettiği sözler başına bela oldu.
Romney kaş yapayım derken göz çıkardığı açıklamasında, insanlar sağlık sigorta şirketlerinin verdiği hizmetten memnun değilse, bu şirketi kolayca değiştirme hakkına sahip olmalı noktasına vurgu yapmak isterken “Bana hizmet veren insanları kovabilmeliyim,” dedi.
Der demez de kıyamet koptu. New Hampshire önseçiminden üçüncü çıkan John Huntsman, “Romney insanları işten atmayı seviyor, bense insanlara iş bulmayı,” diyerek ilk vurucu darbesini yaptı.
Yıldızı son zamanlarda parlayan bir diğer aday Newt Gingrich, Romney’i, çalışanlarını umursamayan kötü kalpli bir kapitalist olmakla suçladı.
Romney’nin, kurucuları arasında olduğu Bain Capital adlı yatırım ortaklığında zor duruma düşen şirketleri yok fiyatına alıp, çalışanları işten çıkarıp, bundan kazanç sağladığı da artık herkesin dilindeydi.
Adaylıktan her an çekilmesi beklenen Rick Perry bir adım daha öne çıkıp, Romney’nin “vulture capitalist” yani tam bir “akbaba kapitalist” olduğunu iddia etti.
Libertaryan görüşleriyle tanınan, devletin herşeyden elini-eteğini çekmesini isteyen Ron Paul ise tam tersi bir tavır sergiledi ve Romney’i savundu. Ron Paul, “Bazı Cumhuriyetçi adaylar, serbest piyasa ekonomisine olan inancımız etrafında birleşmek yerine medyanın ilgisini çekmek için Romney’nin açıklamasını çarpıtma yolunu seçti,” diyerek ters köşeden vurdu.
Romney de Bain Capital Yatırım Ortaklığı’nda “akbabalık” yapmadıklarını aksine ekonomist Joseph Schumpeter’in “creative destruction-yaratıcı yıkıcılık” teorisini uyguladıklarını söyleyerek derdini anlatmaya çalıştı. Romney, bu iflasa sürüklenmiş şirketleri yıkmasak yeniden yapamayacaktık, kötü olanı atıp iyiyi getirmesek yeni iş sahaları açamayacaktık türünde bir savuma yaptı.
Cumhuriyetçiler kendi aralarında kim “kalpsiz kapitalist”, kim işçi dostu belli olsun diye “meydan muharebesi” verirken Beyaz Saray ne yapıyor?
Obama’nın eli-kolu bağlı mı?
Sessiz kalıyor, savaşı uzaktan izliyor ve kendi işine bakıyor?
Ne mi kendi işi? Devleti idari bakımdan küçültmek…
Obama, bu küçültme operasyonu için de Cuma günü Kongre’den kendisine bakanlık ve federal daireleri yeniden yapılandırmasına izin verecek yetkiyi tanımasını istedi. Obama, “21. Yüzyılda yaşıyoruz ama Amerikan devleti hala bir önceki çağın isteklerine cevap verir şekilde çalışıyor. Dünya da, ekonomimiz de temelden değişti ama devlet daireleri değişmedi. Bugün Kongre’den, eski başkanlara yeniden yapılanma için verdiği izni bana da vermesini istiyorum,” dedi ve ekledi: “Bu yetki, her iş sahibinin şirketini değişen zaman ve koşullara uydurmak için ihtiyaç duyduğu yetkiyle aynıdır.”
Peki ne yapacak bu yetkiyle Obama?
Altı federal daire ile Ticaret Bakanlığı’nı tek bir çatı altında toplayacak. Bu daireler Küçük İşletmeler İdaresi, Amerika Ticaret Temsilciliği, EXIM Bank, Uluslararası Özel Yatırım Kurumu ve Amerika Ticaret ve Kalkınma Dairesi. Başkan bu daireleri bakanlıkla birleştirerek Amerikan ekonomisini hem içeride hem de dışarıda daha da rekabetçi hale getirmeyi umuyor. Bunu yaparken de 10 yıl içinde bini aşkın memurun işine son vererek 3 milyar Dolar tasarruf sağlamayı umuyor.
Bu durumda ilginç de bir tablo ortaya çıkıyor.
Mitt Romney, iflasa sürüklenmiş şirketleri yeniden yapılandırırken insanları işten kovduğu gerekçesiyle rakiplerinden darbe üstüne darbe yiyor. Obama ise herkesin çok hantallaştığı konusunda görüş birliğinde olduğu idari yapıyı aynı sürece tabi tutarak, hem ekonomiye hız kazandırmayı, hem de kendi başarı hanesine bir iki puan eklemeyi umuyor.