Bu soruyu sorduktan sonra milyonlarca kişinin ‘Anneler Günü’nü kutladığı bugünlerde Amerika’da ateşli bir tartışmaya neden olan bu konuya biraz daha derinden bakalım.
25 yaşındaki siyah Freddie Gray’in geçtiğimiz günlerde gözaltındayken hayatını kaybetmesinden sonra halkın sokağa döküldüğü ve kundakçılık ve yağma dahil her türlü şiddetin yaşandığı Baltimore kenti Washington’a komşu olan Maryland eyaletinde. Gray’in cenaze töreninden sonra yaşanan ve gece sokağa çıkma yasağı uygulamasına kadar giden olaylar yatıştı ama geride birçok soru işareti bıraktığı gibi hararetli tartışmalara da yolaçtı.
Önce Baltimore kentinin özelliklerine bakalım, belki halkın ve özellikle de siyah Amerikalılar’ın öfkesini anlamak daha kolaylaşır.
1729’da kurulan Baltimore, Maryland eyaletinin en büyük kenti, Amerika’nın en kalabalık kentleri sıralamasında 26’ncı. Nüfusun 620 bin. 2010’daki nüfus sayımına göre, kentte yaşayanların sayısı 620,961 idi. Bu, 2000 yılındaki sayıma oranla kentin nüfusunda yüzde 4,6’lık bir düşüşe işaret ediyor. Bu düşüşün yüzde 23’ü, 5-17 yaş arası çocuklar. 2011’de seçilen siyah ve kadın Belediye Başkanı Stephanie Rawlings-Blake de nüfusun azalması trendini geri çevirmek amacıyla andiçme konuşmasında önümüzdeki 10 yıl içinde kent nüfusuna 10 bin kişi ekleme sözü vermişti.
Baltimore nüfusunun yüzde 63.7’si siyah, yüzde 29.6’sı beyaz, geri kalanlar da Latin kökenli (yüzde 4.2) veya başka ülkelerden Amerika’ya gelenler. Kent merkezinde son yıllarda hızlı bir ekonomik kalkınma tabalosu görmek mümkün. Genç profesyoneller, meslek sahipleri iyi kazançlı işlerde çalışıyor, rahat yaşıyor. Kent merkezinin çevresinde, çoğunlukla siyah nüfusun yaşadığı semtlerdeyse yoksulluk inanılmaz boyutlarda. Çoğu siyah sokaklarda yaşıyor, bu bölgelerde suç oranı oldukça yüksek. Aslında başkent Washington için de benzer tespitler yapmak mümkün. Kentin hala çok yoksul olan ve suç işleyenlerin bolca olduğu, polisin her gün, her akşam olaylarla karşılaştığı kesimleri var. Baltimore’da gençlerin çoğu işsiz, okulu yarım bırakmış, hem okumak, hem de iyi bir iş sahibi olmak istiyor ama ne yazık geçim derdine düşmüş, aç kalmamak için mücadele ediyor. Bu yüzden bir kıvılcım yetiyor bu gençleri sokağa dökmeye.
Baltimore’da yaşanan ayaklanma sırasında polise taş attığını televizyondan gördüğü 16 yaşındaki Michael adlı oğlunu döve döve kalabalıktan çıkaran Toya Graham adlı anneyle ilgili yorumlarsa övgüden yargıya değişiyor. Altı çocuklu Toya Graham, ortaokuldaki oğlu Michael’ı televizyonda diğer gençlerle birlikte polise taş atarken görünce sokağa fırlamış. Sosyal medyada “yılın annesi” olarak görülen Graham’ın, oğlunu çeke çeke isyancı gençlerin arasından çıkarıp götürmesi üzerine Baltimore Emniyet Müdürü Anthony Batts, bütün anne babaların böyle davranması gerektiğini söyledi. Yerel bir televizyon kanalının kamerası önünde oğluna bağırıp çağıran öfkeli anne, defalarca tokatladığı oğlunu ite kaka kalabalıktan uzaklaştırdıktan sonra yalnızca Amerika’da değil tüm dünyada televizyonların ve sosyal medyanın sevgilisi oldu. Ancak bazı gazetelerdeki yorumlar farklı. Washington Post gazetesinde bir köşe yazarı kalkıp ‘bir annenin çocuğunu dövmesinin ve arkadaşlarının önünde uyandırmasının doğru olmadığını’ savundu. CBS televizyonuna konuşan Toya Graham ise, kendini kaybettiğini, öfkelendiğini, çocuğunun böyle bir olaya karışmasını istemediğini, oğlunu gözaltında ölen Freddie Gray gibi kaybetmek istemediğini söyledi.
Ben olsam ne yapardım? Elbette Toya Graham gibi sokağa çıkıp, oğlumun başına birşey gelmesini önlemek, onu kurtarmak isterdim. Bir anne için çocuğunu kaybetmek, onun acı çektiğini, hapse düştüğünü, umutlarını yitirdiğini, hayatını heba ettiğini görmek kadar korkunç bir acı olamaz diye düşünüyorum. Böyle acılar yaşamış annelerin önünde bu Anneler Günü’nde saygı ve sevgiyle eğiliyor, hepinizden annelerinizin kıymetini bilmenizi rica ediyorum. Böyle bir durumda siz olsanız ne yapardınız? Bu soruya yanıtlarınızı da hemen bekliyorum. Sevgiyle kalın.