Okuyuculardan Fotoğraf Yağıyor :)

Posted March 24th, 2011 at 1:13 pm (UTC-5)
1 comment



Klasik bir laf vardır ya:

Okuyucularımızdan resim yağıyor. Dünyanın her yerinden gelen resimleri ayıklamakta zorlanıyoruz sayın okuyucular!

🙂

Tamam, dünyanın her yerinden olmasa da bir sürü resim aldım siz motosiklet tutkunlarından 😉

Bu hafta göze çarpan birkaç resmi sizinle paylaşacağım. Gerekli bilgiler için resim altlarına başvurun lütfen 🙂 Resimleri daha büyük görüntülemek için üstlerine “tık”layabilirsiniz…

Siz de resim göndermek isteyenlerdenseniz mail adresim: motosikletlikiz@gmail.com

İlk resim bir Türk okuyucudan:

Bir motorun bulunabileceği en ilginç yerlerden birinde olan bu motosikletler blogda yer almayı hak etmiş değil mi? Resim Türkiye’den Özgür’ün objektifinden…

 

İkinci resim ise Amerikalı bir okuyucudan:

Resim Washington eyaletinde yaşayan Chris'in objektifinden. Chris, arkada görülen Rainier dağının, Kuzey Amerika'nın en çok buz kaplı dağı olarak bilindiğini söylüyor. Sevgili Burgman 400'ünü bu güzellikle resmetmek istemiş.

Amerika’da Sabır Testi

Posted March 21st, 2011 at 11:20 am (UTC-5)
33 comments

Bir önceki yazıyı okuyanlar hatırlayacak. Harley hevesiyle başladığım motosiklet kiralama hedefim astronomik kiralama ücretlerine takılınca ben de ikinci aşamaya geçtim. Yani “Amerikan motor ehliyeti olmadığı için motor kiralayamayan ve bu yüzden motor sınavına da giremeyenler için motosikleti de içinde” bir sürücü kursu aramaya… (Tekerleme lügatımıza girecek cinsten bir kurs tanımlaması oldu, bozuntuya vermeyin 🙂 )

Kurslarımız Dolu Seneye Gelin

Amerika’da beni çok şaşırtan şeylerden biri de Amerikalıların taaa gelecek sene gidecekleri tatili bile bu seneden planlayıp bir de gidecekleri otel, kiralık villa ya da kamping alanına önceden rezervasyon yapmalarıdır. Takdir edersiniz ki öyle benim gibi “son dakika” plan yapıp anın büyüsüne kapılmayı tercih edenler için pek de hoş bir durum değil bu 🙂

Amerika’nın en meşhur gezi rotalarından birisi Route 66 (Photos.com)

Motor kursu aramaya başlamamla bu nahoş durum bir kez daha girdi hayatıma!
-Alo, motor ehliyeti alabilmek için kursunuza katılmak istiyorum. Haftasonu kurslarınız kaçta başlıyor acaba?

-Üzgünüm, seneye Mayıs ayına kadar hiçbir kursta yerimiz yok. Mayıs ayı için isminizi yazdırmak ister misiniz?

-Mayıs mı? (Burada “Hadi canım” diyorum içimden ama ufak ufak korkmaya da başlamıyor değilim hani. “Ya Amerikalılar planlılık konusundaki kararlılıklarını bu kurslarda da göstermişse” diye geçiriyorum içimden.)

-Evet. Şu anda 5 kişilik yerimiz var.

-Sağolun ben bir düşüneyim. Size öyle döneyim.

-(Biraz zor bulursun tonuyla başlıyor cümleye telefonun karşısındaki şahıs ve cümleyi kısa tutuyor) Peki.

Bir telaş orayı burayı arıyorum. Artık yalvarıcam neredeyse ama gururuma yediremiyorum. Bir de kafaya taktım ya ehliyeti hemen almak istiyorum. Gözüme bir motor kestirdim geceleri rahat uyuyamıyorum.
Sonunda “karnı pek tok olmayan” bir kurs görevlisine rastlıyorum telefonda. “Yerimiz hiç yok” diyor ama ekliyor ardından: “Ama yeni açılan bir kursumuz var. Sadece scooterlarla yapılıyor. Çünkü scooterdan başka motoru tercih etmeyen müşterilerimiz var. Bu kursta haftasonu için 3 kişilik yerimiz var.”

Yer buldum ya hemen şımarıyorum:
-Scooterlarınız kaç CC’lik acaba?
-En büyüğü 125 CC.
– Hmmmm… (Yani yer bulduğum anda bu sefer scooter seçmeye başlamam da hakikaten ayrı mesele. Ama bahanem var zira Türkiye’de bıraktığım motoru öyle özlemişim ki sanki kursa gitmeyeceğim de motorla biraz tur atacakmışım havasında seçicilik yapıyorum utanmadan)

Ve sonunda dudaklarımdan o sihirli “Tamam. Kursa yazılıyorum” cümlesi dökülüveriyor. Ardından da “Motorcycle Safety Course” (Motosiklet Güvenlik Kursu diyebiliriz buna) programının detaylarını öğreniyorum.

Görevlinin ağzından aktarıyorum:

-Cuma akşamı 6.30’da başlayan kursumuzda önce 3 saatlik bir sınıf eğitimi alacaksınız. Ertesi sabah 6.00’da kurs binasının arkasındaki özel eğitim pistinde hazır bulunacaksınız. Saat 13’e kadar sürecek eğitimin ardından tekrar sınıfa dönülecek ve akşam 18.00’e kadar sınıftaki eğitim sürecek. Ertesi gün … (Bıdı bıdı bıdı devam ediyor hala…)

(Bu noktada artık gerçekten telefonda ölümcül bir kurs programını bana anlatmaya çalışan adamcağızı dinleyememeye başlıyorum. Amerikan filmlerindeki askeri eğitim sahneleri geliyor gözümün önüne. “Sabah 6.00’da kurs müdürü tarafından içtimaya çekilecek miyiz” diye sormak geliyor içimden. Düşünsenize. Kurs müdürü geliyor. Biz hazırola geçiyoruz. Scooterlarımızla birlikte ip gibi sıra olmuşuz ve sonunda müdürün ağzından beklenen kelime çıkıyor “Rahaaaat”. Böylece bir elimizi scooter’ın gidonuna koyabiliyoruz 🙂 )

Motosiklet kursunda ip gibi dizilen Scooter’lar. Sağ alttaki kamuflaj desenli kaska dikkat! 🙂

Neyse ki pek renkli hayal gücüm burada devreden çıkıyor da kendimi gerçek dünyada buluyorum.

-Peki. Cuma görüşmek üzere…

Kıssadan Hisse

3 günün sonunda her tarafım ağrıyarak başarıyla tamamladığım kurs yukarıda anlattıklarımla sınırlı değil tabii. Sıkılıyorum, iki gün sabahın 6.00’sında eğitim pistinde olmak kızdırıyor beni falan ama sonunda hem güzel arkadaşlıklar hem de motosiklette güvenliğe dair birçok şey öğrenerek ayrılıyorum kurstan.

Neymiş?

1. Amerikalılar her şeyi pek bir ciddiye alıyorlarmış. Bu yüzden daha az laubali olmak gerekiyormuş 🙂

2. Öğrenmenin yaşı yokmuş. Onca motor tecrübeme rağmen bazı güvenlik konularının üstünden bir kez daha geçmenin sakıncası olmuyormuş.
Bir sonraki yazıda hem kursta öğrendiklerimden önemli noktalar hem de kursun eğlenceli yanları olacak.

Ama bu arada size bir sorum var:

İki teker üstünde kendine çok güvenenlerden misiniz yoksa böyle bir kursta öğreneceği şeyler olabileceğini düşünenlerden mi?

Comment/Yorum butonu katkılarınızı bekliyor 🙂

“Biraz merhamet edin efendim!”

Posted March 14th, 2011 at 12:51 pm (UTC-5)
29 comments

Klişe bir laf olacak ama: “Amerika kurallar ülkesi”. Tıpkı Amerika’ya gelirken vize almadan “Ben bir bakıp çıkıcaktım amirim” diyemediğiniz gibi geriye kalan bilgili, belgeli işlerin de neredeyse hiçbirinde centilmenlik dışı faullere yer yok.

Motosiklet ehliyeti için de durum öyle. Her ne kadar Washington, D.C.’de yaşayan arkadaşlarımdan Türkiye’den getirdikleri motor ehliyetinin sorgusuz sualsiz kabul gördüğünü duymuşluğum varsa da… Aslında uygulamalar eyaletlere göre değişiyor.

Benim motosiklet sürücüsü “ünvanını” Amerikan ehliyetime işletme öyküm D.C’nin sınır komşusu Virginia’da geçiyor…

Bu yollarda gezmeye başlamak için ne engeller aşmak gerekiyor! 🙂

Serde gezme tozmayı sevmek var ya… Tanışma yazımda bahsettiğim Türkiye ve Avrupa’da yapılan binlerce kilometrenin bünyeme yüklediği aşırı şişkin özgüvenimle başladım araştırmaya. Bana kim ne diyebilirdi ki canım? 5 dakikada alırdım o ehliyeti.

I ıh… Öyle olmadı…

Önce tıpkı araba ehliyetinde olduğu gibi bilgisayarlı bir sınavı geçmem gerektiğini öğrendim. Tek fark bunun için bir kursa gitme zorunluluğunun olmaması. Daha sonraki yazılarda da göreceğiniz üzere kısa adı DMV olan Department of Motor Vehicles’ın (Motorlu Araçlar Departmanı diyelim olsun bitsin:) ) kapısından içeri adım atıp bir eğitim kitapçığı almak gerekiyor. DMV ayrı konulara malzeme olacak kadar acılarla dolu (abartmıyorum) ya da bir o kadar komik şeylerin yaşandığı ama ne olursa olsun her daim asık suratla karşılandığınız bir yerdi gözümde (Hala bu imajın değiştiğini söyleyemem:) )

Ama sınavda çıkabilecek sorulara ilişkin konuların anlatıldığı kitapçığı almakla da bitmedi olay. İşin içine girdikçe zedelenen özgüvenim bir yandan sinyal veriyordu ama kulaklarımı tıkamıştım bir kere. Öğrendim ki tıpkı araba sınavında olduğu gibi skills test’e (yetenek sınavı) kendi motorumla girmem gerekiyormuş!!!

Tavuk mu Yumurtadan Çıkar Yumurta mı Tavuktan Yoksa?

İşte tam öyle oldu. Yukarıdaki ara başlık geçiverdi aklımdam birden! İyi de ehliyetin olmadan motora binmenin ağır cezası olan bir eyalette nasıl olacaktı da bir motora binip sınav alanına gidecektim?

Türkiye’deki motorumun resimlerini göstersem; şöyle gezilerden birkaç resim attırsam ve “Sir, have a little mercy (-Biraz merhamet edin efenim, rica ediyorum- diye çevirelim olsun bitsin:)” diye yakarsam olmaz mıydı?

O kadar tekeri boşuna mı aşındırmıştım? Boşuna mı İstanbul trafiğinde hayatım gözlerimin önünden montajı yarım kalmış belgesel şeridi gibi geçmişti defalarca? Az mı taksici üstüme kırmıştı? Az mı kör noktasında kalmıştım son sürat uçan, pardon giden Doblo’ların? 🙂

I ıh… Olmadı… Tutmadı…

Sonra aklıma motosiklet kiralanacak yerleri araştırmak geldi. Yazın Türkiye’de eş dostu ziyaret ederken İstanbul’un bile bu konuda çok sıkıntıda olduğunu görmüştüm. Bir küçük Kymco kiralamıştım sonunda gerçi ama öyle istediğin motoru üstelik de uygun fiyata bulamadığını da birinci elden tecrübe etmiştim.

Neyse başladım motosiklet galerilerine telefon etmeye. 3-5’inden bu eyalette motor kiralayan yer bulmanın zorluğuna dair uzun tiradlar dinledikten sonra D.C.’nin bir diğer komşu eyaleti olan Maryland’da bir yere ulaştım.

Dedim ki kendime “Amerika Harley’lerin vatanı. Kirala kızım bir Harley”. Olay şöyle gerçekleşti:

– Motosiklet kiraladığınızı öğrendim. İnternet sitenizden bir de motor beğendim. Onu kiralamak istiyorum.

– Tabii. Kaç günlüğüne?

-Biiirrr… Hadi bilemedin iki. (Burada susup sakince vereceği rakamı bekliyorum)

-Tabii. Günlük sigortası da dahil 280 dolar.

– …

– Kiralamak istiyor musunuz?

– … (Daha ne kadar susabilirim bilmiyorum ama konuşmak zorunda kalıyorum) Eeeee… Evet, tabii. Adresiniz neydi acaba?

 

Anladığınız üzere “yuh” nidasıyla telefonu kapatmamak için adresi bahane edip “Aaa çok da uzakmışsınız” deyip kapatıyorum bu noktadan sonra… 🙂

Böylece kiralık bir motosiklet bulup onu ehliyeti olan birine kiralatıp sonra da sınava onu yanımda götürme ve onun motoruyla sınava gireceğimi söyleme fikrim de suya düşüyor.

Ama en azından artık Türkiye’de motor kiralamak pahalı falan demiyorum. Çok değerli bir hayat dersi alıyorum yani 🙂

 

Mola

Evet biraz mola. Zira öykü giderek ilginçleşiyor. Askeri eğitim gibi bir motor kursunda buluveriyorum kendimi. Ama neyse ki kursta “kıdemli sürücülüğüm” prim yapıyor da, biraz tamir ediyorum örselenen egomu 🙂

Kurstaki bu scooter’lar vızz geldi tabii bana. Kırmızı kurdelalı öğrenci gibiydim adeta:)

 

Kıssadan Hisse

 

Bu kadar kelimeyle anlatmaya çalıştığım naçizane öyküm değil şüphesiz. Amerika’da bu işi ne kadar kurala bağladıkları gerçeği! Motor ehliyetini verme konusundaki ciddiyetlerini Amerika’daki trafikte motorcuların ne kadar saygı gördükleri gerçeğinden ayrı tutamayız.

 

Bir sonraki görüşmemize kadar sözü size bırakıyorum. Peki siz Türkiye’de nasıl aldınız motor ehliyetinizi? Ben de o yollardan geçtim, yanıtı biliyorum da sizden bekliyorum. Daha kolaydı değil mi? 🙂

Aşağıdaki “Comment/Yorum” butonu öykülerinizi bekliyor 😉

“Yapma Kızım!” dedi herkes…

Posted March 4th, 2011 at 12:04 am (UTC-5)
49 comments

Motor kullanmayı pek zahmet çekmeden öğrenenlerdenim. Bana sorarsanız işe zaten kolay bir motorla başladım. Ama her türlü iki tekerli araca korkarak bakanlara sorarsanız bayağı maharetli bir insanım! Bugün işin “maharetli olduğum” kısmından konuya yaklaşmayı tercih edeceğim. Sizi de uyumlu olmaya davet edeceğim 🙂

Pazar yerindeki turlardan sonra hatıra resmi:)

Motor maceram yaklaşık 8 yıl önce Marmaris İçmeler’de tatil yaparken başladı. Denize doymak için gidilmiş taitlde İçmeler ve Turunç arasında mekik dokuyabilmek  için bir araç şarttı. Motorculuk ailede de var serde de… Eh durum böyle olunca kendimi kiralık bir Honda Beat’in üstünde buluverdim birden. Çok karmaşık komutlarla öğrendiğimi söyleyemeyeceğim. Aslında tam olarak şöyle oldu:

“Bunların hangisi fren hangisi gaz?” sorumla başlayan 40 saniyelik demo süreci etraftakilerin “Motor altından kaçar haaaa…” nidaları eşliğinde motoru kaldırıp boş bir Pazar alanı olan arazide iki tur atıp dönmemle sonlandı. Ardından kendimi hemen ustalaşmış sayıp “Ben birkaç tur daha atacağım” havasına girmem de göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti.

Bu arada herkes böyle alengirli işleri gündüz vakti öğrenirken benim niye gece gece, üstelik dolu mideyle (latife ediyorum tabii) öğrendiğimi de ben bile yıllarca anlayamadım 🙂

O tatil boyunca birçok güzel şeyi bir arada yaşadım. İki kez aşık oldum. Bunlardan birisi de iki tekere duyduğum aşktı.

Bindiğim ilk 50 CC'lik iki teker işte bu. Yıl: Ben biraz daha gençken...

İstanbul’a döner dönmez yoğun haber temposunun arasında her bunaldığımda motosiklet ilanlarına bakarken buldum kendimi. Trafikte boğuldukça tenimde rüzgarı duymayı özledim. Her türlü hısım akrabanın “Yapma, İstanbul’da motor mu kullanılır” uyarılarını o sırada içimde çalan “freedom” temalı değişik şarkılarla susturup bir motor aldım.

O gün bugündür aldım, sattım, kiraladım, İstanbul’da onbinlerce, Avrupa’da binlerce kilometre yol yaptım ve bir gram bile dinmedi aşkım… 2 yıldan uzun süredir ise Amerika’dayım. Gerek sürücü gerek artçı olarak edindiğim onca yol tecrübesi burada yaşadığım eyalette maalesef sökmedi, kendimi sabahın 6 buçuğunda başlayan askeri eğitim gibi zorunlu bir motor kursunun orta yerinde, şaşkın şaşkın bakınırken buluverdim.

Nasıl oldu da bu hale geldim? Onu ve Amerika’da bu ve benzeri işlerin nasıl yürüdüğünü merak edenleri bir sonraki buluşmamıza davet ediyorum.

İlk motor maceralarını kısaca paylaşmak isteyenlere de kapıyı açık bırakıyorum 🙂

Motosikletli Kız

MOTOSİKLETLİ KIZIN ÖZÜ


Merhaba,

Motosikletli Kız ben. Ya da ismimi bilmek isteyenler için, kısaca Selin… Yıllardır hem haber editörü olarak medyanın tozunu yutuyorum hem de iki teker üstünde yolların. Şimdilerde Amerika'da, televizyon habercisi olarak devam ediyorum macerama...

Her İstanbul mağduru gibi trafikten kurtulmak için bir helikopter almanın (!) en iyi alternatifinin ne olacağını düşündüğüm o günlerde aldım ilk motorumu.

11 yılda 4 motor, binlerce kilometre yol ve her aklıma düştüğünde yüzümde hınzır bir gülümsemeye yol açan milyon anıdan sonra hayalini kurduğum yollarda, Amerika’dayım. Rüzgarın bile farklı estiği dev kıtadaki uzun, upuzun yollarda…

Ağrı kesicim, heyecanım, kafam bozuk olduğunda derin bir nefesle düşüncesini içime çekmeye çalıştığım motorumla. Bir o kadar bildiğiniz ve bir o kadar bilmek isteyeceğiniz şeyi biriktirdim eteğimde. Paylaşmaya hazırım. Tüm rüzgar tutkunlarına, iki teker aşıklarına, motosiklet delilerine açık davet:

Gelin birlikte kaybolalım rüzgarın içinde…

motosikletlikiz@gmail.com

Sağlıklı Sürüş İçin Bilmeniz Gerekenler (1)

VİDEOLU YAZILAR :)

Amerika Yollarında (2)

Motorda Kolları Dinlendirmek

Amerika Yollarında (1)

Amerika Yollarında (3)

Motosikletli Kız Amerika'daki Fuarda

Reflektörleri Taktım, Sizin İçin Test Ettim ;)

İnterkom Almadan Bunu İzlemelisiniz

2014 The Washıngton Auto Show

Kask Hayat Kurtarabilir!

Motorda Dertler Nasıl Unutulur?

Motorla Amerika'da (2011'den Kalanlar)

Binlerce Motor Yollara Dökülürse!

Burada Sizin Yazı ve Fotoğraflarınız da Var!

Sizin Köşeniz

Bu Blogda Neler VAR Neler YOK?

*Bu blogun yazarının gözünde hiçbir motor (marka, cins, tür, yıl, renk, güç açısından) bir diğerinden üstün değil (Kabul edin her motor sahibine güzel gelir)

*Bu blogda Amerika VAR, Türkiye VAR. Bu ikisinden herhangi birinin yerden yere vurulmasına yer YOK.

*Bu blogda izlenimlere, araştırmaya ve zaman zaman şahsi fikirlere ve öykülere yer VAR. Dolayısıyla hiçbir fikre, yoruma katılmamak YOK.

*Bu blogda her türlü olumlu katkıya yer VAR. Motor tutkunlarının birbirini kırıp dökmesine izin YOK.

*Bu bloga her türlü eleştiriyi yöneltmeye hakkınız VAR. Ama ara sıra da olsa yapıcı olmayı unutmak YOK.

Not: Blog kuralları her an değişebilir. İtiraza yer YOK:)