Ben Gördüm, Siz de Görün (2)

Posted January 18th, 2012 at 11:52 am (UTC-5)
14 comments

Dedim ya Washington’daki motosiklet fuarında yer gök “custom” motosikletle doluydu diye!… İlk bölümünü burayı tıkladığınızda görebileceğiniz yazımda genel izlenimlerimi paylaşmıştım fuara dair.

Fuarın asıl numarası Custom Bike yarışmasıydı. Amerika’nın dört bir yanından custom motosikletlerini getiren motorcular büyük ödül için yarıştı. Çeşit çeşit el işi yani! 🙂 İşte fotoğrafların ikinci bölümünde bu motosikletlerin bir bölümünü göreceksiniz. Amerika’da motosiklet kültürünün en büyük hazinesi custom motorlar! O gözle inceleyin 😉

Fuarın tam atmosferini anlatacak görüntüler de yolda. Ara sıra burayı yoklamayı unutmayın. Sonradan üzülmemek için 😉

Fotoğrafları üstüne tıklayıp büyütebilirsiniz 😉 Soru ve yorumlarınız için Comment/Yorum butonu aşağıda 😉 Beğeninizi sosyal medyada paylaşarak göstermeniz blog yazarı tarafından “çok hoş” karşılanacaktır 😉 😉 😉




Ben Gördüm, Siz de Görün (1)

Posted January 16th, 2012 at 12:11 pm (UTC-5)
17 comments


Bir gün bir Motosikletli Kız, bir motor fuarına gitmiş…

Hikaye böyle başlıyor 🙂 Gerisini ben anlatmayayım, fotoğraflar anlatsın 🙂 Amerika’nın Başkenti Washington’daki “Progressive International Motorcycle Show”da (Bildiğiniz uluslararası motor fuarı işte! 🙂 ) yüzlerce fotoğraf çekip, aralarından en “eli yüzü düzgün olanlarını” sizin için seçtim.

Benim serotonin seviyem hala yukarılarda! Şekerci dükkanına girmiş çocuk gibi mutlu oldum motorların içine düşünce. Sizin için ilginç gözlemler, görüntüler, fikirler biriktirdim 🙂 Önümüzdeki günlerde bloğu ziyaret etmeyi unutmayın. Çünkü bu şölen kısa sürmeyecek 🙂

Genel birkaç ipucu vereyim.

1- Fuarın dikkatimi en çok çeken yanı custom motosikletlerin ağırlığıydı. Eh Amerika’da motor kültürü neredeyse bu demek zaten! Chopper’lar alabildiğine yayılmıştı etrafa! Tabii en büyük alan da Harley Davidson’a aitti. Harley’in fuar için verdiği özel eğitimlerden birini de buraya ekleyeceğim 🙂 Kaçırmayın 🙂

2- Öyle fuarlarda alıştığınız “yarı çıplak” mankenler yoktu. Üzgünüm beyler! 🙂 Bütün ilgiyi motora göstermek, sıra beklense de sonunda o motosiklete dokunmak, üstüne oturmak, kurcalamak daha mümkündü böylece! 🙂 (Sadece bir tane gördüm, numunelik!)

3- “Custom bike” yarışması fuarın kimliğini oluşturmuştu neredeyse! Acayip modifiye motorlar gördüm. Sırasıyla onları da burada bulacaksınız 😉

4- Dünyaca ünlü Smage Kardeşler de bir “stunt” gösterisi yaptı. O da burada olacak 😉 Diğer bütün görüntü ve izlenimler için “Beni izlemeye devam edin” 😉

Aşağıdaki galerideki fotoğraflar fuardaki izlenimlerin ilk bölümü sadece. Chopperlar ve custom bike’lar da yolda! Üstlerine tıklayıp büyütmeniz mümkün. Keyfini çıkarın 😉 Soru ve görüşlerinizi de lütfen Comment/Yorum butonuna tıklayarak belirtin. Elinizi korkak alıştırmayın 🙂



Küçülen Dünyada Büyüyen Dostluklar

Posted January 9th, 2012 at 2:36 pm (UTC-5)
17 comments

İnternet dünyayı giderek daha da küçültüyor. Facebook’ta bir “durum” güncellemesine saniyeler sonra dünyanın diğer ucundan yanıt gelebiliyor. Bırakın tanıdıklarınızı, tanımadıklarınıza da ulaşmanın en kolay yolu yine internetten geçiyor.

Motosikletli Kız’ın en sıkı takipçilerinden Sercan Yılmaz’la benim tanışmam da “göz açıp kapayıncaya” kadar hızlı oldu. Yazılarımla ilgili yazdığı yorumlara yanıtlar sıralarken bir baktım Sercan’ı, motor sevdasını, ehliyet macerasını, gezip tozduğu yerleri tanır, bilir hale gelmişim. Sercan, Google’la pek haşır neşir bir okuyucu. Google sayesinde sadece benimle başkalarıyla da tanışmış, e-postalarla onları da yorumları ve tabii sorularından (! :)) mahrum bırakmamış 🙂 Geçenlerde bana bir anısını anlattı. Yine e-postayla! 🙂 Öyle hoşuma gitti ki buradan paylaşmak istedim. Sizin Köşeniz’de bu öykü de da kalıcı hale gelsin diye düşündüm.


Bir Motosikletçi Dostluğu


Sercan’dan alıntılarla anlatıyorum:

“Günlerden bir gün. Her zaman yaptığım gibi internette dolaşıyorum. Hangi motor kaç beygir, yakıt durumu vs. gibi konulara bakıyorum. Sonra bir motor görüp adeta çarpılıyorum! Motor “BMW R 1200 ST”. Motoru araştırınca Türkiye’de sayılı kişide olduğunu öğreniyorum. Google’da R 1200 ST diye ararken karşıma ”Emre Dikmen” ismi çıkıyor.”

Sercan’ın Emre Dikmen’le dostluğu da işte bu kısa Google araştırması sonucu başlıyor. Dikmen’in internet sitesini incelemeye, motor hakkında e-postayla sorular sormaya başlıyor pek tabii 🙂 Yine ona kulak verelim:

“Aynı zamanda Messenger adresini de ekledim. Tesadüfen açıktı hemen konuşmaya başladık. Ben ‘Abi ben bu motorun hayranıyım. Türkiyede’de sayılı kişilerde var onlardan biri de sensin’ dedim. Sonra konu konuyu açtı. Bana İstanbul’da oturduğunu söyledi. Ben hayatımda bir kez İstanbul’a gitmiştim o da BMW tişörtü almak içindi. Ona da bunu anlattım.”

Sercan, Dikmen’in kendisinden adresini istediğini söylüyor. Üstelik tanışalı daha 1 saat olmuşken. Dikmen, “O tişört bende var. Bana küçük geliyor zaten sana yollarım” diyor. Sercan yine de bu güzel jeste temkinli yaklaşıyor ve Emre Dikmen’i daha hiç tanımadığı için ev adresini vermiyor; oturduğu bölgenin kargo şubesine göndermesini istiyor paketi. Çok geçmeden kargo şubesinden mesaj geliyor. “Kargonuz gelmiştir almanız önemle rica olunur” diye…


(Yukarıda Sercan’ın sürpriz kolisinden çıkan motor malzemelerinden bazılarını görüyorsunuz)

Sercan şaşkın tabii. Şöyle anlatıyor: “Hemen gittim aldım. İçinde gerçekten BMW tişörtü vardı. Hemen telefon açıp teşekkür ettim. Ben de ufak da olsa bir hediye göndermek istedim ve buranın en meşhur yiyeceklerinden olan cezeryeden gönderdim. Emre abi bana yarı kızgın teşekkür etti. ‘Ne gereği vardı. O kadar zahmet etmişsin göndermişssin’ diye hafif sitem etti. Benim için maddi anlamda değil ama manevi anlamda o tişört çok ciddi anlam kazandı. Artık bir abi-kardeş gibi olmuştuk benim gözümde. Ara sıra yine günlük konuşmalar yapıyorduk. Aradan 6 ay geçti. İnternetteki sohbetlerimiz sırasında bana ara sıra kaç beden pantolon giydiğimi, kaskımın kaç beden olduğunu soruyordu. Ben başlarda hiç şüphelenmeden normal olarak cevap verdim. Bundan 2-3 hafta sonra Emre abi ‘Sana bir sürprizim var’ dedi. Ben daha ‘Nedir?’ diyemeden yine bir koli! İçinde Kask (yedek vizörüne kadar düşünmüş), eldiven, pantolon, ayakkabı, mont… Gerçek bir motorcunun kullanması gereken ekipmanlar neyse hepsi vardı!”

Sercan kargoyu aldığındaki sevincini ve bu sürprize bakışını “O an dünyanın en mutlu adamı ben olmuştum galiba. Umarım hakkıyla anlatmışımdır. Bu bir rüya değil gerçek bir hikayedir!” diye aktarıyor…

Emre Dikmen’in hediye ettiği ekipmanların neredeyse kendi motoruyla (2011 CBF 150) aynı maliyete sahip olduğunu söyleyen Sercan’a göre Dikmen, “Gerek konuşmalarıyla gerek hareketleriyLe gerçek bir abi!”

Bu güzel dostluk öyküsünü anlatmamı isteyen Sercan’ın teşekkür mesajını da iletmeden olmaz: “Emre Abi’ye tekrar çok teşekkür ediyorum. Gideceği İspanya’da da başarılar diliyorum!”

Sizin de böyle öyküleriniz var mı? Motor ortak paydasıyla başlayan, gelişen dostluk öyküleri? Buradan dünyayla paylaşmak ister misiniz? İsterseniz motosikletlikiz@gmail.com adresim postalarınızı bekliyor 😉

Başıma Gelen En İyi Şey!

Posted January 3rd, 2012 at 11:23 am (UTC-5)
13 comments


(NOT: Bu yazıyı yukarıdaki minik fotoğraf sergisi için seslendirdim. İster buradan okuyun, ister fotoğrafları incelerken bir yandan dinleyin. Sonuçta sesli yazılar sizin için var 😉 )

 

Yapmak istediklerimizi niye yılın ortasında bir günde yapmaya başlamayız bilmem. Niye hep yeni yılın ilk gününe saklarız hedeflerimizi? “Bu yıl daha az üzeceğim kendimi” deriz bazen, bazen “1 Ocak’tan itibaren daha az televizyon izleyeceğim” deriz mesela. Niye 2 Mart’ta başlamaz o hedefler,  10 Haziran’da ya da? Adettendir… Yeni yıl yeni hedefler demektir tüm dünya için… O yıl biterken de muhasebesi başlar tutulmamış sözlerin, yalan çıkmış hedeflerin 🙂

Ben 2011’in muhasebesini yaparken başıma gelen en iyi şeyleri düşünmeye çalıştım hep. Diğerlerini düşünürsem 2011’den çıkamayacakmışım, orada kalacakmışım gibi geldi çünkü!

Hmmm… 2011’de başıma gelen en iyi şey Motosikletli Kız olarak yazılar yazmak oldu. Çünkü sizi tanıdım. Motor aşkımı, bana verdiği heyecanı sizlerle paylaşabilmenin tadını yaşadım çünkü. Her satırımı dikkatle inceleyen, üşengeç olmasa bile sesli yazıları dinleyen, aksi fikirde olduğunu söylemekten geri durmayan ama bunu hep muhteşem bir dengede kalarak yapabilen, destek olan, yalnız bırakmayan, sahip çıkan bir okuyucu kitlem olduğunu gördüm.

Motoru seven, motorcuların “daha iyi birer sürücü olması için”, “kask takması”, “korumayla motora binmesi” için çalışan, birbirine değer veren binlerce motosiklet tutkunu olduğunu gördüm.

O yüzden 2011’de başıma gelen en iyi şey hanesinin en tepesine şu an burada bu yazıyı dinleyen seni, sizleri, hepinizi yazdım!

Ta Amerikalarda beni yalnız bırakmayan, emeğime değer veren ve verilmesi için sosyal medyada birer elçi gibi çalışan, forumlarda bana yer ayıran tüm motorcu dostlarıma teşekkür ederim.

Yukarıda gördüğünüz fotoğraflar bana 2011’den ve motosikletlerimden kalanlar. 2012’de daha sağlam basmak, daha sağlıklı yola koyulmak ve daha çok görmek, duyumsamak ve daha çok yolu hafızama kazımak istiyorum. Sizin için de aynını diliyorum. 2012 hepimiz için yepyeni başlangıçların yılı olsun. 2013’e girmeden hesaplaşırız nasılsa kendimizle 😉

Beni Hiç Böyle Görmediniz!

Posted December 26th, 2011 at 11:02 am (UTC-5)
13 comments

 

Beni hiç böyle görmediniz! Artık çok daha “net”, “parlak”, “iyi” göreceksiniz! Neden mi? Aylar önce aldığım ama bir fırsat yaratıp motosikletime takamadığım “reflektörlü” şeritleri sizin için takıp bir de üstüne test ettim de ondan 🙂 Farı yiyince “ışıldağa” dönen sevgili Burgman’ımla sizin için yine bir “videolu rapor” hazırladım. Bu kez konu mankenleri bir Burgman 650 ile bir de Burgman 400.

Trafikte “görünürlük” önemini yeterince vurgulayamayacağımız kadar ciddi bir konu. Görünür olmanın ve kendinizi görünür kılmanın çeşitli yolları var.

Bunun için bazı sürüş tekniklerine başvurabilirsiniz (Bunu da ilerleyen bir yazıda ele alacağız) ya da motorunuzu “reflektörlü şeritler”le görünür yapabilir veyahut da üstünüze reflektörlü yelek, ceket giyerek ya da bir kemer takarak gece karanlığında diğer sürücülerin sizi daha iyi görmesini sağlayabilirsiniz.Buyrun, kısa raporumu izleyin 😉

Bu konu için bazı Amerikalı Burgman’lı arkadaşlarım da kendi “reflektör” projelerinden örnekler sundular. Fikir vermesi, teşvik etmesi umuduyla, huzurunuzda 😉 Special thanks to Chris 😉 (İlk fotoğrafın sahibi Chris’e ayrıca teşekkür etmem gerekiyordu, anlayışınız için teşekkürler 😉 )

Siz de “reflektör” projelerinizi, fotoğraflarınızı motosikletlikiz@gmail.com adresine yollayabilirsiniz. Burada yerlerini alırlar 😉

Biri Bizi Gözetliyor!

Posted December 16th, 2011 at 4:10 pm (UTC-5)
13 comments

Amerika’da motosiklet ehliyetimi alır almaz elime 3 kağıt sıkıştırdılar. Birisi, ehliyet kursunu başarıyla bitirdiğime dair bir kağıt, diğeri motosiklet malzemesi satan mağazalarda yüzde 20 indirim yerine geçecek bir kupon, bir diğeri de “pek değerli motosikletimi” kem gözlerden, daha doğrusu hırsız ellerden korumamı sağlayacağı iddia edilen bir “izleme sistemi”nin broşürüydü. İlk kağıdı tabii gururla Motorlu Taşıtlar Dairesi’ne götürüp ehliyetime M sınıfını hemen eklettim. “Aman” dedim, motosiklet sürdüğümü kanıtlamak için bu kadar engelden geçmem gerekti, ne me lazım hemen ehliyeti elime alayım 🙂 (Maceramı okumamış olanlar buradan hemen olaya girizgah yapabilirler)  İkinci kağıtla, Türkiye’de bırakmak zorunda kaldığım bazı koruma ekipmanlarını ve yeni bir kaskı almak için civardaki motosiklet mağazalarında cirit attım. 3’ncü kağıdı/ broşürü ise “sonra incelerim” diyerek bir kenara kaldırdım.



(Bu yazıyı yukarıdaki ses dosyasından, Selin’in sesinden dinleyebilirsiniz. Önceki yazıları da dinlemek isterseniz burayı tıklayabilirsiniz 😉

 

Hırsızlardan korkmadığımdan değil! Motorumu sadece manyetik anahtarla girilebilen, kapalı bir garaja bıraktığımdan belki… Belki de bu sistemin “ötesini berisini” araştıramayacak kadar motor

Ben bu kilidi kullanıyorum işte...

aşkıyla dolmuş ve gözü başka bir şey görmez hale gelmiş olmamdan 🙂 Bu olaydan yıllaaar sonra (abarttım galiba, sanırım bana uzun gelen ama aslında takvimde sadece bir yıla tekabül eden bir süreden sonra 🙂 ) Motosikletli Kız’ın maceralarını yazarken aklıma geldi yeniden. Bu süreçte tabii motosikletimi sadece “kapalı garajın” koruyucu kollarına bırakmadım! 🙂 Alarmlı bir disk kilidi aldım. “Kapalı garajda niye motorunu ciyk ciyk öten bir kilitle sabitliyorsun” diye soran gözlerle bakan Amerikalı komşularıma da karşılığında “Mind your own business/Kendi işinize bakın siz” diyen gözlerle yanıt verdim 🙂 🙂 🙂


Hem Türkiye’den pratiğim de vardır benim. Saniyenin onda birinde disk kilidi takabilirim. Bugüne dek kilidi hiç diskte unutmamayı da başarmış olmamı da “detaycı” ya da bir başka deyişle “kadın” olmama bağlarım 😉 Türkiye’de 5 dakika bakkala bile girecek olsam kilidi takar hale gelmiştim. Etrafımdakileri çileden çıkarmayı başarmış, ama neyse ki motoru çaldırmamıştım 🙂


Foto: riderseyegps.com

Gelelim, o elime tutuşturdukları broşürdeki ürüne… RidersEye adlı bir “Gerçek Zamanlı Güvenlik ve İzleme” sisteminin tanıtımıydı bu. Google’da yapılan kısa bir araştırma benzer hizmet veren birkaç şirketin olduğunu gösteriyor Amerika’da. Ama Bölgesel Satış Direktörü Tony Tarell, sorularımı e-posta üzerinden de olsa yanıtlama nezaketi gösterdiği için olsa gerek RidersEye’ı konu etmeye karar verdim. Demek ki neymiş? Size gelen e-postaları yanıtlamak “iş yapmanın” da “nezaketin” de olmazsa olmazıymış  ve hep kazandırırmış 🙂

Biz, yani benim gibi 80 kuşağı olanlar en azından, çocukken aksiyon/bilim kurgu karışımı filmlerde bir aracın uydudan saniye saniye takip edildiğini gördüğümüzde “Yok canım” derdik. “Yok artık!” Ama çok geçmedi ve  nidamız yüzümüze çarpılırcasına bu “kurgu” ürünleri hayatımıza girdi, üstelik öyle ahım şahım pahalı teknolojiler olmaktan da kısa sürede çıktı bu ürünler.


Google’ın Google Earth’le sunduğu “Bakalım California’nın şu kıyısındaki bu plaj neye benziyormuş” benzeri “bilinse de olur, bilinmese de kayıp değildir” tarzı şahsi meraklarımızı giderme tutkumuz, giderek “Biri Bizi Gözetliyor” tarzı daha geniş bir şemanın parçası olmamıza kadar ulaştı. Öyle ki artık RidersEye gibi hizmetler sayesinde motosikletimizin o an nerede olduğunu ya da ne yöne doğru ilerlediğini sanki babamızın uydusunu kullanırmış gibi rahatça görebilir hale geldik 🙂


“Gerçek Zamanlı Güvenlik ve İzleme” sağlayan RidersEye’ı motosikletinize taktırdığınızda birçok kullanışlı özelliğe de bir fare tık’ı kadar yakın oluyorsunuz. Su geçirmeyen, titreşimden etkilenmeyen bu GPS kutucuğu motorunuz yerinden herhangi bir sebeple kıpırdatıldığında sizi hemen bilgilendiriyor. Amerika’da bu yerinden kıpırdatma olayı sadece motorunuzun çalındığı anlamına gelmiyor. Birçok eyalet için adeta gelir kapısı olan “çekiciyle motoru uzaklaştırma” ve üstüne de 200 doları aşan cezaları yazma anlamına gelebiliyor.  Türkiye’de ise muhtemelen çoluk çocuğun motosikletinizi kurcaladığı ve o sırada yere yatırdıkları anlamına geliyor, her şeyden önce!


Aygıt, akünüzün azaldığını, motorunuzun devrildiğini ya da işte yerinden oynatıldığını size haber verebiliyor. Bunu kısa mesaj ya da e-posta yoluyla yapıyor. Neredeyse hepimizin cebimizde “akıllı telefon” taşıdığımız ve internete göbekten bağlı yaşadığımız bu devirde acı haber gerçekten de tez yayılıyor yani! Siz de bu “evlerden uzak” haberi aldığınızda bir bilgisayar, internet erişimi olan bir telefon, tablet vs aracılığıyla motorunuzun o an nerede olduğunu ve nereye doğru ilerlediğini görüp polisi haberdar edebiliyorsunuz. Hatta motosikletinizin kontağını uzaktan açıp-kapamanıza da imkan sağladığı belirtiliyor broşürde… Böylece sadece maddi değil manevi bağlarla da sıkı sıkıya tutunduğunuz değerli motorunuzu “kötülüklerden” korumak için bir adım önde oluyorsunuz.


Şimdi gelelim konunun “tamamen duygusal(!)” boyutuna 🙂 Amerika’da bu hizmeti elde etmenin bedeli ortalama 400 dolar civarında. Bu parayı verdikten sonra üyelik için herhangi bir aylık ücret yok. Özellikle

Foto: riderseyegps.com

“Custom” motorların çok olduğu Amerika’da, bu kadar büyük bir yatırımı korumak için belki de hayli küçük bir bedel. Şirket, aygıtın yerleştirildiği yerin “kötü adamlar” tarafından kolayca bulunamadığını, yani adeta görünmez bir kasa içinde saklı olduğunu iddia ediyor.


Şirket “Müşterilerinizden kaçı kötü adamları enseletmeyi başardı?” soruma “yanıtsız” kaldı. Belki ellerinde net bir rakam olmadığından belki de… Forumlarda “Motorum çalındı” başlıklı bir yazı gördüğümde içimi öfkeyle karışık bir sızı kaplar hep. Motorun bulunması için gösterilen seferberliğe tanık olunca da bir “iyi ki motosikletçi aleminin bir parçasıyım” duygusu kaplar içimi… Ateş düştüğü yeri “daha çok” yakar biliriz de yine de güzeldir “düşünüldüğünü, desteklendiğini” bilmek… Siz siz olun, ister bir “Biri Bizi Gözetliyor” teknolojisine yatırım yapıp (imkanlar dahilinde) motorunuzu “7 gün 24 saat” gözünüzün önünde bulundurun, ister kilitler altında tutun… Ama ne olursa olsun motora, hayata ve yola sıkı tutunun 😉

Kış Uykusu…

Posted December 5th, 2011 at 8:09 pm (UTC-5)
15 comments


Ben sıcak hava motorcusuyum. Belki Motosikletli Kız olmanın dezavantajıdır 😉 Titreğim biraz 🙂 O yüzden sıcaklık 10 derecenin altına düştü mü bir telaş alır beni. Motorumun garaja kalkma vakti gelmiştir çünkü… O yüzden yılın birkaç ayı hüzündür bende sormayın… Kimilerinin kış depresyonu dediği şey benim için motor özlemidir, kışları gelen…

İçinizde “Kar yağmadıkça binerim” diyen ve motorlarını yaz kış bırakmayanlar var, biliyorum. Ben bırakıyorum ama günlerce motorun sesini, rüzgarı, motorun üstündeyken ruhumun mutluluktan gıdıklanmasını bir türlü unutamıyorum.

Bu hafta işte buradan hareketle “değerlimizi” kış uykusuna yatırırken dikkat etmemiz gerekenleri anlattım sizler için. Bu sefer sesli yazı değil, görüntülü bir yazı oldu bu 🙂 Çoğu bildiğiniz şeyler… Ama uygulamayı unutabileceğiniz şeyler aynı zamanda… O yüzden gözden geçirmekte, dikkatli olmakta fayda var. Hem belki sizin ekleyecekleriniz de olabilir.

Üstelik konu mankenimiz bir Burgman 650 😉 Benimki… 🙂

Buyrun, buradan izleyin 😉

 

 

Ve son olarak… Biz motor tutkunları için motordan ayrı geçen zaman, beklediğimiz birisi her an giriverecekmiş gibi kapıya bakmaya benzer… Ruhunuzun bir parçası eksilir ya… Öyle bir sızıyla bekleriz tekrar “bütün” olabilmeyi. Motorsuz geçen zaman, arzulamaktır rüzgarla dertleşmeyi, sıkıntıları yollara dökmeyi, sadece ama sadece motora güvenmeyi… O yüzden işte, suratım düşer her yıl motorumu kış uykusuna yatırma günleri geldiğinde… Bir daha “bütün” olma zamanı gelene kadar “tam mutlu” olmam, olamam… Tıpkı sizin gibi…

Bir Kez Geliyoruz Dünyaya!

Posted November 23rd, 2011 at 11:15 am (UTC-5)
6 comments

Yunanistan’a motosikletimle gitme kararını almamda siz etkili oldunuz. Evet, evet siz! Bu sayfayı şu anda okuyan siz motosikletçiler verdirttiniz bu kararı bana! Forumlarda okuya okuya, o güzel fotoğraflara baka baka duramaz oldum yerimde. Ben de Avrupa’ya motorla açılışı Yunanistan’dan yapayım dedim. Atladım gittim. O geziyi yıllardır anıyorum, her canım sıkıldığında fotoğraflarına bakıyorum ve ölene dek unutmayacağımı biliyorum. Her bünyeye lazım… Sahi, Yunanistan seyahatimi adam akıllı anlatamadım değil mi size burada? Söz, yazdım kenara…

Ama bugün söz “Sizin Köşeniz”de. Bloğa katkılarını esirgemeyen, motosiklet muhabbetleriyle tanıdığım, uzaklardan, Türkiye’den bir arkadaş, Emre Karataş da izleri silinmeyecek bir gezi yapanlardan motorla. Fotoğraflarını paylaştığında “Bunu okuyucular da mutlaka görmeli” dedim. Sonunda sıra Emre’nin İtalya gezisine de geldi. Ben birkaç soru sordum, o da içtenlikle yanıtladı. Bolca fotoğraf eşliğinde… A tabii bir de “içten” videoları eşliğinde…

Siz de Motosikletli Kız sayfası üzerinden ulaşmak isterseniz “diğerlerine”, adresim motosikletlikiz@gmail.com


 

Buyrun, ilham alın:

“Dünyaya Bir kez Geliniyor”

1) Nereden çıktı bu İtalya gezisi? Diğer motorcuların İtalya gezileri de etkili oldu mu bu kararda? Hani ilham alır, harekete geçeriz ya bazen?

* Bu gezi şu sebepten çıktı: 2010 yılının yazında Taner arkadaşımızla (o zamanlar Majestic 400 kullanıyordu) yaptığımız Ege-Akdeniz turu yüzünden artık yurtdışına çıkma fikri doğdu. Ben Türkiyeyi iş konusunda araçla çok gezdim. Motorumu aldıktan sonra Türkiye’de çok fazla uzun yol yaptım ve her yeri gördüğüm için artık Türkiye’den çıkmayı düşündüm. Bu fikri arkadaşlarla paylaştım. Yaptığımız araştırmalarda en son dedik “scooterlerin anavatanına” gitmeliyiz. Sonra da harekete geçtik.

2) Aşamaları planlanmış bir gezi miydi bu, yoksa “Biz yola çıkalım, şartlara göre planlarız” diye yapılmış bir gezi miydi?

*Aşamalar şunlardı: İlk önce vizeler alınacak ( ben ilk kez yurtdışına çıkacağım için çok sıkıntılıydım. Alamam, vermezler gibisinden), sonra otel ayarlanacak, sonra sırasıyla gezilecek. Sabah Edirne/İpsala’dan çıkarsak sonrası gelir ümidiyle geziye başladık. İlk kalınacak yer Roma idi; orada önceden rezervasyon yaptık. Ama diğer yerler plansızdı.

3) Yurtdışına çıkış hazırlıkları (Uluslararası ehliyet, sigorta vs) ne kadar vaktini aldı?

*Yurtdışı hazırlıkları en çok beni zorladı çünkü vizem yola cıkmaya 2 gün kala çıktı 🙂 Bu yüzden ben ümidimi kesmiştim. Ama sınır kapısını geçene kadar öldüm öldüm dirildim diyebilirim. Uluslararası ehliyet (tamamen saçma) sigorta işleri fazla zaman almadı. 1 günde halledildi.


 

3) Kaç gün sürdü gezi?

*Gezimiz 13-14 gün ve 4500 km sürdü. DL650, Peugeot Satalis 250, Burgman 400 ve ben Kymco xciting 250 kullanıyordum.

4) Hiç motosikletle ilgili bir tehlike atlattın mı? Ya da teknik bir sorun oldu mu gezi sırasında?

Teknik sorun olarak yolda yağ değişimi yaptık. Süper bir İtalyan usta yağları değiştirdi.5 dk sürmedi çok hızlıydı Lorenzo usta 🙂 Son gün, yani dönüş yolunda uzun bir yol
katetmek ve vapura yetişmek için motorlarımızı zorladık. Bu nedenle benim motorumun rolantide “stop etmesi” sıkıntısı yaşadım ama o da yolda sakin sürmeye başlayınca düzeldi.

Tek tehlikemiz dağ yolunda başta ben arkamda DL 650 bir tır sollamaya kalktık. Tam tırı sollarken ben polisi görünce aniden yaşlayıp tırın arkadasına saklamamla dikizimde
650’yi görmek bir oldu. En büyük ve tek tehlikemiz buydu. Ama bundan tecrübe çıkardık.

5) Yollara gelelim biraz… Trafikteki davranışlara ya da. İtalyanlar da benzer gerçi bize ama yolda, sürücülerin davranışlarında en çok dikkatini çeken “fark” ne oldu?

Sadece şunu söyleyeyim gerisini siz düşünün. 13 gün boyunca korna sesi duymadım. Yolda girmek için çukur aradım. Kimse önüme atlamadı ya da çıkmadı. 120 km süratle giderken
önümdeki vasıta yol verdi ve yolda gördüğüm 10 motorcunun (racing, cuper,scooter vs..) 9’u selam verdi.

6) Gezinin en “iyi ki yapmışım” dediğin anı/olayı neydi? Bu güzel bir yemek de olabilir. Çoğumuz en çok yediklerimizi hatırlamaz mıyız bazen seyahatlerden?

*Geziyi iyi ki yaptım dediğim yer gece 3’te evime geldiğimdeydi. Çünkü sınır kapısından çıktıktan sonra o kadar fark ediyor ki herşey. Yollar, insanlar vs..

Eğlenceli, keyifli ve ne ararsan vardı. 2010 yazında motorumla bir arkadaşımın nikahına giderken, istanbul’da yol ortasında tanıştığım motorcu italyan bir çift vardı. Onlara boğazı gösterdikten sonra nikaha götürmüş ve İstabul’u beraberce gezdirdikten sonra misafir etmiştim. İtalya’da son gün bizi misafir ettiler. Bizi kendi şehirlerinde gezdirdiler; bir köye makarna festivaline götürdüler ve evlerinde langırt oynadık 🙂 Daha ne diyebilirim ki 🙂


 

7) Benzer bir seyahati neden önerirsin arkadaşlarına? Biz motorcular severiz gezmeyi tamam da, neden gidelim İtalya’ya?

*Her türlü CC ile öneririm. Çünkü dünyaya bir kez geliniyor. Fırsat varken değerlendirilmeli,  torunlarımıza anlatacak hikayelerimiz olmalı. Moturcu olmak özgür olmaktır. Rüzgarı hissedebilmektir. Sadece İtalya değil gidilebilecek her yere gidilmeli bence. Ama neden İtalya derseniz. Çünkü İtalya’da herkes scooter kullanıyor! Teyzeler, nineler, dedeler, mini etekli yüksek topuklu, takım elbiseli insanlar…

NOT: Ben bu geziyi benzin, konaklama (6 gece otel,2 gece gemi,1 gece misafirlik, 4 gece çadır) yeme-içme dahil ( evrak işleri hariç: 500 TL) toplam 850€’ya yaptım.

Gezideki arkadaşlarım:
DL 650 – TANER PAÇA
SATALİS 250 – KORHAN AYRAL
BURGMAN400 – FERAT TOKMAK
XCİTİNG250 – Ben EMRE KARATAŞ 🙂

 

Aşağıda Emre’nin çektiği onlarca fotoğrafı görebilirsiniz.

 


Trafikte Uzay Çağı!

Posted November 14th, 2011 at 1:13 pm (UTC-5)
31 comments

Foto: litmotors.com

 

Sana soruyorum, evet evet sana! Hayatın tadını motosikletle çıkaran ya da motosiklet isteyen ama almak için gerekli cesareti henüz bulamamış sana! Senin motorun üstünde en çok hoşuna giden şey ne? Doğrudan dalmak mı rüzgara, ya da ne bileyim havalı olmak mı sağdan soldan bakanlara veya arabanın o kasvetli ortamından kurtulup doğayı taaa ciğerinde hissetmek mi yoksa? Her zaman olduğu gibi E şıkkı, yani “Yukarıdakilerin hepsi ve daha fazlası” şıkkı da mevcut tabii 🙂


(Bu yazıyı hiiiç zahmet çekmeden sesli dinlemek, üstelik de şahsımdan dinlemek istersen aşağıdaki ses dosyasına bir tık yeter 🙂 )

Neden mi sordum? Hah, şimdi gelelim oraya. İki teker üstünde duran ama motosikletten çok arabaya benzeyen bir araca biner misin merak ettim de ondan! 🙂 Hele bir de bu iki tekerli hiçbir şekilde yan yatmıyorsa, devrilmiyorsa, düşmüyorsa, ne bileyim yani her daim o iki teker üstünde duruyorsa? İlgini çekti galiba? 🙂


Nereden başlayalım? Lit Motors diye bir şirket var. Şirketin Genel Müdürü Dan Kim, demiş ki “Ben motosikleti yeniden icat edeceğim!” Bilmiyorum yanında çalışanlardan “başımıza icat çıkarma oğlum şimdi” diyen olmuş mudur ama bunlara kulak asmamış belli ki ve ortaya tamamen elektrikle çalışan, bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi bir motor çıkmış. Adını da C1 koymuşlar Lit Motors’daki arkadaşlar.


C1, uzaktan bakınca akla önce bir motosikleti getiriyor. Yani denizde hayli uzaktaki bir kanatlıyı karabatak zannedersiniz martı çıkar ya, onun gibi bir şey 🙂 İki teker olmasının dışında motora benzer pek bir yanı yok zira. Resmen bir otomobili andıran, şöyle simit şeklinde bir direksiyonu var C1’ın.

Bu kadar üstüne konuşmamızı anlamlı kılan şey ise, onu çok farklı yapan denge sistemi. Bir kere herhangi bir yan ayağa ya da 3’üncü tekere ihtiyaç duymadan dik durabiliyor. Üstelik durduğu yerde de öyle, iki teker üstünde dengede kalabiliyor. Yandan çarpılsa da devrilmiyor. Yani her şartta akslar arasındaki denge dağıtımı sayesinde tıpkı bir hacıyatmaz gibi ayakta kalabiliyor.


Foto: litmotors.com

 

 

Bunu sağlayan şey motorda bir gyroscope (Ciroskop ya da kimilerine göre Jiroskop) kullanılmış olması. Bu aslında açı dengelerinin korunması esasıyla çalışan bir alet.  Motor hızlı giderken daha kolay dengede kalır, bunu hepimiz biliriz. Ama trafik sıkışıp da dur-kalk başladığında alır bizi bir sıkıntı. Yalpalar, titrer, ağırlaşır çoğu zaman motorlar. Bileğinizin gaz üzerindeki ince ayarı önem kazanır hale gelir. Aksi takdirde o kalabalık trafikte rezil olmak an meselesidir ya 🙂 İşte bu ciroskop sayesinde, motorun bilgisayarlı beyni “yan yatma” olayını ortadan kaldırıyor. Sonuçta da işte böyle çoğumuzun çocukluğundan hatırlayacağı Jetgiller tarzı bir araç çıkıyor ortaya 🙂


Şimdi merak edersin, biliyorum. Özellikle erkekler sormadan edemez bu soruyu. 0’dan 100’e kaç saniyede çıkıyor bu elektrikli motor diye! 🙂 6 ila 8 saniyede! Maksimum hızı ise 240’lara varıyor.


Güvenli Motor üretildi de Biz Mi Binmedik? 🙂


Yaratıcı Dan Kim, “Motor üreticileri güvenli motor üretmeyi hiç denemiyorlar. Ben, bunu yapmak istedim” diyor. Zaten şirketin internet sitesinde de açık açık söylüyorlar:

“Bu model motosikletin verdiği özgürlük hissi ve avantajıyla, bir arabanın verebileceği güvenlik ve rahatlığı birleştiriyor”


Foto: litmotors.com

 


 

Özellikle şehirli, çalışan, motorun yoldaki avantajlarından yararlanmak isteyen ama denge konusunda kâbuslar görmeden edemeyenleri hedefliyor şirket. 2013’te muhtemelen önce Amerika’da görmeye başlayacağımız C1’ın fiyatı ise kolay yenilir yutulur cinsten değil. Ama “güvenli sürüş için ben bu parayı öderim” derseniz 16 bin doları cepten çıkarmak gerekiyor. Avrupa’da fiyatlandırma nasıl olacak ve C1 Avrupa’ya uğrayacak mı, şimdilik bilinmiyor… İlk hedef 10 bin adetin üzerinde üretim


Kimileri “Beni bozar” diyebilir. Ne bileyim, kimileri elektrikli bu motoru alan arkadaşlarına “Nerde motorun, prizde mi kaldı yine” diye takılabilir. Eh, atalarımız demiş işte: Ağız bu, torba değil ki büzesin 🙂 “Ben bunlara takılmam, şehir içinde böyle bir motorla tüm bakışları üzerime toplamaya hazırım” diyenler için “muhteşem bir gelişme” C1.


Derim ki…


Motosikletli Kız der ki… Ben pek bayılmadım bu motora. Ne bileyim. Şöyle ağaçlı bir yolda, güneş tenimde giderken yol kenarlarındaki çimlerin kokusunu çekmeyi seviyorum ben içime. Kafamı şöyle hafif yana çevirip, arabadayken hiç göremeyeceğim detayları görmeyi seviyorum ben. Işıklarda ayaklarımı yere basabilmeyi, zaman zaman asfaltın tozunu yemeyi, zaman zaman da kavurucu sıcağını yolların… Ben yan yatabilen iki tekerleri seviyorum. Riski! Yaşadığımı hissetmeyi, yaşadığım için kendimi şanslı hissedebilmeyi ve en önemlisi de motora binecek bir yüreğe sahip olmayı.


Sen de öyle değil misin, söyle?

‘Gözüm Açık Gitmem…’

Posted November 8th, 2011 at 2:50 pm (UTC-5)
11 comments

Motosikletli Kız (Amerika’da) blog sayfasının ilk yazısı motosikletle nasıl tanıştığım üzerineydi. “Yapma Kızım” Dedi Herkes adlı yazımı görmemiş olanlar isterlerse hemen burayı tıklayarak yazıya ulaşabilirler.

Yazının bir bölümünde şunları anlatmıştım:

“Motor maceram yaklaşık 8 yıl önce Marmaris İçmeler’de başladı. Tatildeydim… İçmeler ve Turunç arasında mekik dokuyabilmek  için bir araç şarttı. Motorculuk ailede de var serde de… Eh durum böyle olunca kendimi kiralık bir Honda Beat’in üstünde buluverdim birden. Çok karmaşık komutlarla öğrendiğimi söyleyemeyeceğim. Aslında tam olarak şöyle oldu:

“Bunların hangisi fren hangisi gaz?” sorumla başlayan 40 saniyelik demo süreci etraftakilerin “Motor altından kaçar haaaa…” nidaları eşliğinde motoru kaldırıp boş bir Pazar alanı olan arazide iki tur atıp dönmemle sonlandı. Ardından kendimi hemen ustalaşmış sayıp “Ben birkaç tur daha atacağım” havasına girmem de göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti.

Bu arada herkes böyle alengirli işleri gündüz vakti öğrenirken benim niye gece gece, üstelik dolu mideyle (latife ediyorum tabii) öğrendiğimi de ben bile yıllarca anlayamadım”

İşte motor aşkımın ilk filizlendiği an, en kısa haliyle böyleydi. Hepimizin “en özel” anılarıdır iki tekerin tadını ilk aldığımız o anlar. O “farklılık”, o “kontrol”, o “eğlence” dakikaları.

Bloğun okuyucularından Osman Cinay da motosikletle bir tanışıp bir daha vazgeçemeyenlerden olduğunu anlattı bana. Öyle ki “Artık bir motorum var ya, ölsem gözüm açık gitmem” diyor. Birçoğumuzun ehliyet alma sürecinde başından geçenlere benzer şeyler Osman’ın da başından geçmiş. Kazalı bir motorla almış A2 ehliyetini Osman. İyisi mi sözü ona bırakayım.

Bu hafta “Sizin Köşeniz”de Osman’ın A2 ehliyetini alma öyküsü var… Hiçbir yerine dokunmadan (tamam tamam, biraz kısaltarak 🙂 ) karşınızda! Hem de Osman’ın “İki tekeriyle” fotoğrafları eşliğinde:

“Motor tutkum, biraz zorunluluktan biraz da motosiklet yani 2 tekerin keyfini ve zevkini idrak etmekle başladı:) O dönemler Şubat 2011 ve ortada henüz ehliyetim bile yokken ben hangi motoru alabilirim, hangisine bütçem yeterin derdindeydim. Ama ondan önce şu ehliyet problemini çözmek lazımdı.

2004 senesinde otomobil ehliyeti almış biri olarak işim biraz daha kolaydı. O dönemlerde A2 ehliyeti yükseltme sınavları olduğunu öğrendim ve hemen kurs araştırmaya başladım. Akşam akşam tüm sürücü kurslarını arıyor ve ne zaman başvurabileceğimi öğrenmeye çalışıyordum. Ama biraz geç kaldığım için tüm kayıtların bittiğini ve Ağustos’taki sınava girmem gerektiğini söylüyorlardı tüm sürücü kursu yöneticileri.

Ama benim asıl amacım yaz başında A2 ehliyetine kavuşup gücümün yeteceği motora kavuşup tüm yazı dolu dolu motor tepesinde geçirmekti. Bakırköy’deki bir sürücü kursu Kadıköy’deki kursların kayıt evraklarını daha geç Ankara’ya gönderdiklerini, o yakadaki bir kursu arayarak şansımı denememi söyledi. Hemen hiç vakit kaybetmeden Google amcaya danışarak karşıma ilk çıkan sürücü kursunu arayıp durumumu belirttim. Onlar da kayıtların bittiğini falan söylediler ama beni görmelisiniz! Ayakta 40 takla atarak söylediğim yalanın haddi hesabı yok! İş için lazım, servis yapıcam, paraya ihtiyacım var bunun için motosiklet ehliyetine de ihtiyacım var, öğrenciyim vs.vs… 2 teker yolunda söylenen her yalan mübahtır hiç kızmayın:D

Başvuru işlemleri sorunsuz tamamlandı ve sorunsuz bir şekilde sınav tarihi beklemeye başladık. Sınav günü geldi çattı. Sınav için okula vardığımızda ise bizi güzel bir sürpriz bekliyordu! Polis kapının önünde bezirgan başı gibi dikilmiş hiç bir elektronik aletleri almadığını “bıttbıtbıtbıt” tekrar ediyordu papağan gibi. Telefonları kapatıp hocaya vermemiz gerektiğini burada yakınımız olmadığını söylememize rağmen kural kuraldır deyip geveliyordu…

Şöyle etrafıma bir bakındım. Taksi çağırsam bekletsem adama da taksi metreyi açtırsam… Telefonu bahçeye göm daha iyi… Karşımdaki bakkala girdim yaşlı bir teyze vardı rica ettim durumumu belirtim, kırmadı sağolsun üstüne adımı da yazdı. Meğerse benim gibi bırakan bir çok kişi varmış. Düşünceli sade bir vatandaş işte:))


Sınava girdik ve bitirmemiz tam 10 dk sürmedi bile. Geldik sürüş sınavına. Sınav yerini görmek ve süreceğim motoru merak ettiğim için sınavdan bir gün önce derse katıldım. İyi ki katılmışım.

Kullandığımız motor daha önceden süren biri tarafından kaza yapılmış bir motor. Benzin deposu ezik, gidon hafif yamuk, e biraz da eski tabi… Dersi de sorunsuz şekilde tamamladıktan sonra sürüş sınavının olduğu sabah işte biraz heyecan sardı bizi… Hoca ortada yok, motosiklet hiç yok!

Çok geçmeden hoca geldi ama o da ne, yolda gelirken ufak bir kaza geçirmiş, debriyaj maneti yok, yani bildiğiniz yok! Öyle yarısı çeyreği falan değil:) İşaret parmağınızda tutabilseniz ne güzel…

Bir şekilde o sınavı da verdik geçtik gitti ve Haziran’ın 14’ünde aldığım motosikletimle 6 aydır çok keyifli bir vakit geçiriyoruz… İyi ki almışım A2 ehliyeti. Artık bu saatten sonra ölsem de gözüm açık gitmem, o kadar keyif dolu yaşıyorum 2 teker sevdasını…”

Motosikletli Kız’da artık “Sizin Köşeniz” de var. Düşündüren, üzen, güldüren öyküleriniz bu köşeden okuyuculara ulaşsın isterseniz, adresim: motosikletlikiz@gmail.com

MOTOSİKLETLİ KIZIN ÖZÜ


Merhaba,

Motosikletli Kız ben. Ya da ismimi bilmek isteyenler için, kısaca Selin… Yıllardır hem haber editörü olarak medyanın tozunu yutuyorum hem de iki teker üstünde yolların. Şimdilerde Amerika'da, televizyon habercisi olarak devam ediyorum macerama...

Her İstanbul mağduru gibi trafikten kurtulmak için bir helikopter almanın (!) en iyi alternatifinin ne olacağını düşündüğüm o günlerde aldım ilk motorumu.

11 yılda 4 motor, binlerce kilometre yol ve her aklıma düştüğünde yüzümde hınzır bir gülümsemeye yol açan milyon anıdan sonra hayalini kurduğum yollarda, Amerika’dayım. Rüzgarın bile farklı estiği dev kıtadaki uzun, upuzun yollarda…

Ağrı kesicim, heyecanım, kafam bozuk olduğunda derin bir nefesle düşüncesini içime çekmeye çalıştığım motorumla. Bir o kadar bildiğiniz ve bir o kadar bilmek isteyeceğiniz şeyi biriktirdim eteğimde. Paylaşmaya hazırım. Tüm rüzgar tutkunlarına, iki teker aşıklarına, motosiklet delilerine açık davet:

Gelin birlikte kaybolalım rüzgarın içinde…

motosikletlikiz@gmail.com

Sağlıklı Sürüş İçin Bilmeniz Gerekenler (1)

VİDEOLU YAZILAR :)

Amerika Yollarında (2)

Motorda Kolları Dinlendirmek

Amerika Yollarında (1)

Amerika Yollarında (3)

Motosikletli Kız Amerika'daki Fuarda

Reflektörleri Taktım, Sizin İçin Test Ettim ;)

İnterkom Almadan Bunu İzlemelisiniz

2014 The Washıngton Auto Show

Kask Hayat Kurtarabilir!

Motorda Dertler Nasıl Unutulur?

Motorla Amerika'da (2011'den Kalanlar)

Binlerce Motor Yollara Dökülürse!

Burada Sizin Yazı ve Fotoğraflarınız da Var!

Sizin Köşeniz

Bu Blogda Neler VAR Neler YOK?

*Bu blogun yazarının gözünde hiçbir motor (marka, cins, tür, yıl, renk, güç açısından) bir diğerinden üstün değil (Kabul edin her motor sahibine güzel gelir)

*Bu blogda Amerika VAR, Türkiye VAR. Bu ikisinden herhangi birinin yerden yere vurulmasına yer YOK.

*Bu blogda izlenimlere, araştırmaya ve zaman zaman şahsi fikirlere ve öykülere yer VAR. Dolayısıyla hiçbir fikre, yoruma katılmamak YOK.

*Bu blogda her türlü olumlu katkıya yer VAR. Motor tutkunlarının birbirini kırıp dökmesine izin YOK.

*Bu bloga her türlü eleştiriyi yöneltmeye hakkınız VAR. Ama ara sıra da olsa yapıcı olmayı unutmak YOK.

Not: Blog kuralları her an değişebilir. İtiraza yer YOK:)